21- KÖLEYE SABİNİN MÜZÂRAASI

Ticârete izin verilmiş bir kölenin, şartlarına uygun olarak, bir ye­rini müzâraaya vermesi caizdir. Tohumu, ister bu köleden olsun, ister­se zirâatciden olsun farketmez. Şartlan yerinde olan, izinli sabinin de (ticâret için, babası veya vasisi izin vermişse) zirâat için, bir yeri müzâraaten alması ve vermesi caizdir. Muhiyf'te de böyledir.

Bir izinli, yerini müzâraa için verdikten sonra, onu efendisi izin­den men ederse; bu, iki halden hâli kalmaz: ya, tohum kendisi tarafm-dandır. Veya zirâatci tarafindandir.

Şayet, tohum müzâri tarafından ise, müzâraat hali üzerine kalır, îster onu ektikten Önce men edilsin, ister sonra men edilsin farketmez.

Eğer, tohum köle tarafından verilmiş ve o ziraattan sonra izinden men edilmişse, müzâraa hali üzere durur.

Eğer daha Önce men edilmişse, müzâraat bozulmuş olur.

Bir me'zun, müzâraa yerini teslim alır; efendisi de onu izinden men ederse; eğer tohum tarla sahibi tarafından ise, müzâraat hâli üzere kalır. Çünkü, kölenin çalışması lâzımdı. O da men edildi.

Şayet, tohum köle tarafından verilmiş ve bu köle, zirâattan sonra men edilmişse, ziraat bâtıl olmuştur. Çünkü, efendisi onu zirâattan men eylemiştir. Memnu bir adamın da çalışması mümkün olmaz. Memnui-yetle amel ma'zeret olur. Üzerinde yapılan akd ölür ve fesh olmuş olur. Serahsî'nin Muhiyü'nde de böyledir.

İzinli bir köle, tarlasını, birisine ortağa verip, tohumunu da ve­rir ve *'O sene ekmesini, mahsûlü yarı yarıya taksim etmeyi" şart koşar; sonra da efendisi, onu ziraattan men ederse; bu müzâraa feshedil­miş olur. Eğer men etmez ise, hali üzre kalır.

Keza, me'zun köle, ziraat için bir yer alır ve tohumda, kendi ta­rafından olur; efendiside, onü ziraattan men ederse; bu köle mahcur olmuş olmaz. Ve, bu köle için, o yeri ziraat yapmak vardır. Zira men, umumî değildir. Biz, böyle söyledik. Muhiyt'te de böyledir.

Memnu bir sabî veya köle, tohumu ile birlikte bir yerini, —çıkacak olanı yan yarıya taksim etmek üzere—ortağa verirse; bu bâtıldır.

Şayet adam çalışır ve çıkarırsa; bu akid bozulmaz ve istihsânen, yarı yarıya taksim ederler.

Şayet, çiftçi çıkanı zayi ederse; tamamını tazmin eder. Eğer köle azâd edilirse, müzâraa hâli Üzerine avdet eder; efendisine verdiği için de müracaat edemez.

Sabî, buluğa erişirse o da böyledir.

Sonra köle, çıkanın yarısını alıp, borçlandığı kadarını zirâatciye verir.

Şayet, fazlası olursa, o da efendisinin olur.

Eğer efendisi: "Ben, noksan almam; tam yarısını alırım." derse; bu onun hakkıdır. İster önce söylesin, ister sonra söylesin farketmez. Serahsî'nin Muhiyt'nde de böyledir.

Şayet, tohum me'zun tarafından olursa; müzâraa sahih olmaz. O yer hakkında, akdin bozulması gerekir.

Hür bir adam, izinsiz bir köleye, veya izinsiz ve aklı ermeyen bîr sabiye, tohumuyla birlikte, bir yerini müzâraa olarak verir ve yer ile to­hum aynı adamın olur; köleye de: "Çalış." diyerek vermiş bulunursa; işte burda kıyâs, bu müzâraanın bâtıl olmasıdır. Bu durumda çıkacak olan mahsûlün tamamı, yer sahibinin olacakdır.

Istihsânda ise, bu müzâraa şahindir. Çıkacak olan mahsûlü, şart­larına uygun olarak ortak olmalarıdır.

Köle ve sabî mezrûat yetişmeden ölürlerse; burada iki durum var­dır: Eğer ecelleri ile ölmüşlerse; o takdirde yer sahibi, kölenin kıymetini öder.

Sabî için bir şey yapmaz.

Kölenin kıymetini Ödeyince, çıkan mahsûlün tamamı, yer sahibi­nin olur.

Sabiye gelince, o yerden çıkanın yansı kendisinin; yarısı da sabinin vârislerinin olur.

Fakat yaptıkları iş sebebiyle Ölürlerse, bu ikinci durumdur.

Eğer, ziraatci köle ise, o takdirde, yer sahibi, bu kölenin kıyme­tini tazmin eder. Ölümü, ister hasaddan önce olsun, isterse sonra olsun farketmez.

O yerden çıkan mahsûlün tamamı, yer sahibinin olur.

O kölenin efendisine, o yerden bir şey verilmez.

Eğer çiftçi sabî ise ve yaptığı işten uolayı, hasad yapılmadan önce ölmüşse; yer sahibi, onun akilesine diyet öder.

Şayet tohum, köle veya sabî tarafından ise, çıkan mahsûlün tama­mı, sabî veya kölenin olur. Yer. sahibi, yerinin ecr-i mislini alır.

Diğerlerine ücret yoktur. Yalnızlarla sahibine noksanlık ücreti öde­nir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir vasî, yetimlerin yerini, onlardan müzâraa olarak alırsa; bazı âlimler: "Bu caiz olur. Bu durumda, vasîye vermeleri, başkasına ver­meleri gibidir. Bu vasî, yetimin malını icarlamış gibi olur." demişlerdir.

"Şayet, tohum da yetimden olursa caiz olmaz. Çünkü tohum hâli hazırda itlaf edilmektedir."

Küçük bir çocuğun yerini, vasî icarlasa; bu, İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur. Çünkü, burda yetime de, çocuğa da fayda vardır.

Muhtar olan ise, ecr-i misil veya tazminat-ı misil yahut noksanlık misli verilmesi ve tohumun tazmin edilmesidir.

Yetime gelince, onun yerini rnüzaraa —çıkacak olan mahsuludan faydalanacak olmazsa— caiz olmaz.

Şayet, çıkan mahsûlden faydalanacaksa, müzâraası caiz olur. Bur­da nazar sabî gibidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir vasî, yetimin tohumunu alıp, onu yetimin tarlasına eker; bunun da müzaraa olduğuna şahit tutarsa; ondan ödünç almış ve yerimde İcarlamış gibi olur.

Şayet, o yerin geliri fazla olursa, o yetimin olur. Ücret fazla olur­sa, o yetimin olur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâla'dır. [37]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..