Taharet Ve Setrü'l  Avret

Namaz kılan kimsenin, bedeninden, elbisesinden ve namaz Julacağı yerden, pislikleri temizlemesi farzdır. Zâhidî'de de böy­ledir.

Temizlenecek olan bu pislik, suç, işlemeden temizlenip giderilmesi mümkün olan ve namaza manî olacak kadar bulunan pisliktir.

Pisliğin giderilmesi, avret mahallini, diğer insanlara gös­termeden mümkün olmuyorsa, o pislikle beraber namaz kılınır. Bir kimsenin, pisliği temizlemek için, avret yerlerini açması fâsikhk-tır, büyük bir günahtır. Bahru'r - Râık'.ta da böyledir.

Bedenin, dışında bulunan pisliğe i'tibar olunur; içte bulu­nana değil. Hatta bir kimse gözlerini pis sürme ile sürmelemiş olsa, gözlerini yıkamak, o kimseye vacip olmaz. Sirâcü'I - Vehhac'da da böyledir.

Pislik, eğer necâset'i galize ise, onun - dirhem miktarından fazla olması halinde yıkanması farzdır. Bu miktardaki necaseti, yı­kamadan kılınmış olan namaz bâtıldır.

Pislik, dirhem miktarında ise, onu temizlemek de vacibtir. O-nunla kılınmış olan namaz ise caizdir.

Eğer, pislik, dirhem miktarında az ise, onu yıkayıp temiz­lemek de sünnettir,

Eğer pislik, necaset-i hafife ise, çok olsa bile, namazın ce­vazına mâni değildir. Muzmarât'ta da böyledir.

Gücü yeten kimsenin, örtünmesi, (setrül - avret) namazın sıhhati için şarttır. Serâhsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Avret: Erkekler için  göbeğin altından, dizkapağım geçene kadar olan yerdir.

Erkeğin göbeği, imamlarımızın her üçüne göre de avret değil­dir. Diz kapağı ise, hepsinin yanında da avrettir. Muhıyt'te de böy­ledir.

Hür olan kadının, yüzü, elleri ve ayakları hariç, bütün be­deni avrettir, Mütüûn'da da böyledir.

Kadının, başı üzerinde olan saçı avrettir. Uzamış olan sa­çında ise, iki rivayet vardır. Esahh olan kavle göre, o da avrettir. Hulasâ'da da böyledir, En sahih olan da buduv. Fakih Ebü'I - Leys de bu görüşü almıştır. Fetavâ da bunun üzerinedir. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir.

Cariye olan kadın, erkek gibidir. Ancak, onların karınları ve sırtları da avrettir.

Bu hükme, ümmü veled, müdebbire ve mükâtebe gibi vasıflı cariyeler de dahildir. Tebyin'de de böyledir.

Müstesat t=bir nev'i cariyeler) de, Ebû Hanife (R.A.) in dinde, mükâtebe gibidir. Zahiriyye'de de böyledir.

Hünsâ-i müşkil, köle olduğu zaman, onun avreti cariyenin avreti gibidir. Şayet hür ise,, ona, bütün bedenini örtmesi emredilir. Şayet, göbeği ile diz kapağı arasını kapatır ve bu şekilde namaz kıl­mış olursa, bazıları: «O namazı iade eder» demişler; bazıları ise: «..iade etmez.» demişler. Sirâcü'I - Vehhac'da da böyledir.

Murâhika ( = dokuz yaşında olan, fakat henüz bulûğa er­miş olmayan kız) çıplak veya abdestsiz namaz kılsa, ona bu nama­zı yeniden kılması emredilir. Eğer namazını baş örtüsüz kılmışsa, namazı tamam  sayılı)-. Serâhsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Setrül - avret, itifakla farz namazın dışındaki namazlarda da farzdır.

Namazda,   avret mahallini,    başkalarına karşı kapatmak farzdır. Bu hususta ihtilâf yoktur.

Bütün âlimlerimize göre, bir kimsenin kendi nefsi için setri avret etmesi, farz değildir. Şâhân'da da böyledir.

Sadece bir entari ile namaz kılmakta olan bir kimse, en- yakasından bakınca avret yerini görecek olsa, âlimlerim izin umumuna göre, o kimsenin namazı, bozulmuş olmaz. Doğru olan da budur.

Bir kimse, temiz elbisesi olduğu halde, karanlık bir odada cıblak olarak namaz kılsa, namazı bil-icmâ caiz olmaz. Siracü'l -Vehhâc'da da böyledir.

Altını gösterecek kadar, ince bir elbise ile namaz kılmak caiz değildir. TebyhVde de böyledir..

Bir kimsenin, üzerinde bir entarisi bulunsa, o kimsenin üze­rinde başka bir giysisi de olmasa, bu kimse secde ettiği zaman, hiç bir kimse avret yerini gormese; fakat, bir insan, o entarinin altından bakacak olunca, onun avret mahallini görecek olsa, işte bu, (mah­zuru olan) bir şey değildir. Az açıklık bağışlanmıştır. Çünkü, bunda zaruret vardır. Çok ve büyük açıklık, belvâ tzorunluk) değildir ve ba-ğişlanmarriıştır. —Bir uzvun— dörtte biri ve daha fazlası çok açık­lık hükmündedir. Dörtte birden aşağısı ise, az açıklık hükmündedir. Sahih olan da budur. Muhiyt'te de böyledir.

Esahh olan kavle göre, gerçekten, ağır ve hafif avrette Ölçü, uzvun dörtte biridir. Hulâsa'd a da böyledir.

Dörtte birden az olan açıklık, tek uzuvda bulunduğu vakit bağışlanmıştır. Eğer, iki uzuvda olur veya bir uzuvda dörtte birden fazla açıklık bulunursa-veya avret olan uzuvlardan her birinde dörtte birden az olan yerler toplandığı zaman, bir azanın dörtte bi­ri kadar olursa, bu hal, namazın cevazına manî olur. İbni'l - Melek in Mecma' Şerhi'nde de böyledir.

Hatta, bir kadının, kulağının dokuzda biri ile, bacağının do­kuzda biri açılmış olsa, bu hal, onun namazına mani'dir. Çünkü, açılmış olan yerlerin toplamı, kulağın dörtte birinden fazladır. Gun-ye'de de böyledir.

Bir kimsenin, namaz kılarken, avret mahalli açılırsa, onu hemen kapattığı takdirde, bil-icmâ' namazı caiz olur.

Eğer, o kimse, o açıklıkla bir rükün edâ ederse, yine, bil-icmâ', namazı fesâde gider.

Şayet, bu durumda, bir rükün edâ etmez de, o kadar zaman açık halde beklerse Ebû Yûsuf (R.A.) indinde, yine namazı fesada gider.

İmâm Muhammedi (RA.) ise, bu görüşe muhalefet etmiştir. îmâm-ı A'zam Ebû Hanife (R.A.) 'den ise, bu hususta bir rivayet gelmemiş­tir. Gunye ŞerKİ'nde de böyledir,

Bir cariye, baş Örtüsüz namaz kılarken azad edilse, hemen başını örter. Eğer, başını hemen Örtmezse, namaza fesada gider. Eğer başını örtmek için, aynı süre içinde, az bir amel (amel-i kalîl) işleyerek başını örtmüşse, namazı caiz olur. Serahsî'nin Mulnyt'inde de böyledir.

Burada, amel-i kalîl, onu bir elle tutmaktır. Siracü'l - Veh-hâc'da da böyledir.

Mu'teber olan,, başın örtüldüğü esnada, bir elin kullanılma­sıdır. Keza, bir elle fakat bir hareketle bunu yapmak da böyledir. Sahih olan da budur. HUdâye'de de böyledir.

Husyelerin (erkeğin yumurtalarının) her biri, bir avrettir. Dübür de bir avrettir. Sahih olan da l?udür. İbnVI - Mdlek'in Mec­ma' Şerhî'nde de böyledir.

Diz kapağı, uyluğun nihayetine kadar bir uzuvdur. Hatta, bir adam, diz kapaklan açık ve fakat uylukları kapalı olarak namaz kusa, namazı sahih olur. Esahh olan da budur. Tecnîs'de de böyledir.

Kadının topuğu, dizi ile birlikte, bir tek "uzuvdur. İbnİ'l -Meflek'iİn Mecma' Şerhi'nde de böyledir.

Göbekle kasık arası da bir uzuvdur. İrade olunan, bütün be­denin etrafında olanlardır. Artık, onlardan birinin dörtte biri açılır­sa, namaz fesada gider. Hulâsa'da da böyledir.

Sırt, karın ve göğüs, yalnız başlarına birer avrettirler. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.

Yan, karna tabiidir. Gunye'de de böyledir.

Kadının memesi, küçük olur ve göğüse yapışık bulunursa, işte o meme, kadının göksüne tâbi'dir. Eğer, meme büyük olursa, ö, yalnız başına bir uzuv'dur. Hulâsa'da da böyledir.

Bunların, herbirinin, yalnız başlarına avret olduklarına iti­bar edilir.

Kulaklar da böyledir. Hatta, bir kadının kulaklarından birisinin dörtte biri açılmış olsa, bu kadının namazı, bozulmuş olur. Zâhidî'de de böyledir.

Bir kimse, giyecek elbise bulamazsa» namazını, arduğu yerde; rükû ve sücûdunu, imâ yaparak kılar. Veya, ayakta rükû, ve secdelerle kılar. Efidâl olan ise, önceki kavildir. Kâfide de böyledir.

Bu hüküm, gece olsun gündüz olsun; o kimse, evde olsun veya sahrada bulunsun, aynıdır, değişmez. Sahih olan da budur. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Örtünmeye kudreti bulunmasından maksad, namaz kılacağı elbiseyi giymenin, kendisi için mubah olması demektir. Esahh olan ise, kullanmasının, üzerine vâcib olmasıdır. Cevheretü'n - Neyyire'-de böyledir.

Çıplak bir kimsenin yanında, elbisesi olan bir kimse bulun­sa, ondan namaz kılmak için elbiseyi ister; şayet o adam ver­mezse, namazını çıplak kılar.

ÇıpJak namaz kılan kimse, namaz esnasında, bir elbise bul­muş olsa, o elbiseyi giyerek namaza devam eder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Elbise bulacağını ümid eden çıplak kimse, namazını, vaktin çıkmasından korkmayacağı vakte kadar tehir eder. Temiz yer bulma ümidinde olan kimsenin, tehir etmesi de böyledir. Gunye'de ide böy­ledir.

Çıplak kimseler, namazlarım yalnız başlarına kilacaklarsa, bir­birlerinden uzakta kılarlar,
Eğer cemaatle kılacakîarsa, imâmı aralarına alıp, onun etrafına otururlar; ayaklarını da kıbleye doğru uzatırlar. erini, uylukları­nın üzerine korlar. Ve, namazlarını îmâ ile kılarlar. Eğer, ayakta ve îmâ üe kılıyorlarsa, rükû1 ve secdeleri yaparlar. Fakat, oturdukları yerden kılmaları da caiz olur. Zâhidî'de de böyledir.

Hüccette : «Çıplak bir kimse, hasır veya yaygı bulursa, —çıplak olarak değil de— onların içinde namaz kılar» denilmiştir. Keza, avret yerlerini, otla Örtmeye gücü yetenin de, öyle yapması ge­rekir. Tatar-isâniyye'de de böyledir-

Çıplak bir kimsenin, çamura gücü yeterse, avret yerlerini onunla sıvar. Ancak, o çamurun, —çıkmayıp^- üzerinde kalacağım bilirse, caiz olmaz; değilse olur. Üzerini,, ağaç yaprağı ile kapatmaya gücü yeten kimse gibi... Gunye'de de böyledir.

Bir kimse, iki avret mahallinden sadece jbirisini örtecek ka­dar bir örtü bulsa, bazıları : «Onunla arka tarafını Örter; çünkü o, rükû' hâlinde en fahiş yerdir.» demişler; bazıları ise : «Onunla ön tarafını örter; çünkü o, kıbleye yöneliktir.» demişlerdir. Sirâçiil-Vehhâc'da da böyledir.

Erkeklerin, ipek elbise ile namaz kılmaları caiz değildir. Kadınların, ipek elbise ile namaz kılmaları ise sahihtir.
Şayet, bir erkek, ipekten başka giyecek bir şey bulamazsa, na­mazını—çıplak olarak değil de— o ipek elbise ile.kılar. Fethü'1-Ka-cuVde de böyledir.

Bir kadın, ayakta namaz ;kıldığı takdirde, avret mahallin­den, namazına mani' olacak kadar bir yer açılacak olduğunda, otu--rarak kılınca, böyle bir açılma olmayacaksa, o kadın, namazını otu­rarak kılar. Tebyîn'de de böyledir.

Itâbiye'de : «Bir kimse, secdeye vardığı zaman, avret yer­lerinin dörtte biri açılıyorsa, o kimse secdeleri terk eder.» denilmiş­tir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Erkeğin, namazını, şu üç elbise iie kılması müstehâbtır : Kamıys, gömlek), izâr belden aşağı tutulan peştemal, don) ve imame (= sarık).

Fakat, erkek, tek bir elbise ile namaz kilsa da, o elbise, örtün­meyi sağlamış olsa, o kimsenin namazı, kerahatsiz olarak caiz olur.

Eğer erkek, sadece izar'm içinde namaz kılmış olsa, bu da ke-rahatle caiz olur.

Kadına gelince, ona müstehab olan da, şu üç elbise ile na­maz kılmasıdır : (Gömlek, izâr ve baş örtüsü.)

Kadının, başını ve bütün bedenini tamamen örten iki elbise ile ve hatta aynı şartları taşıyan bir elbise ile namaz kılması da caiz olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

îki kişi, bir elbise içinde namaz kılmış olsalar, eğer, onlar­dan her biri, o elbisenin birer tarafı ile örtünebiüyorlarsa, namazları caiz olur.

Keza, elbisenin bir kısmı, uyuyan bir kimsenin üzerine atılmış olsa, bir kısmı ile de namaz kılan kimse örtünmüş bulunsa, bu kim­senin namazı da caiz olur. Cevheretti'n - Neyyire'de de böyledir.

Eğer, bir kadının, bedenini ve başının dörtte birini örtecek kadar elbise olsa da, kadın, başını Örtmeyi terk etse, namazı caiz ol­maz. Şayet, bu elbise, bedenden sonra başın dörtte birinden azım örtecek kadar olursa, onu örtmemek zarar vermez. Fakat, bu durumda efdal olan, mümkün olan kadarını örtmektir. Tebyîn' de de böyledir.

Çıplak bir kimse, avret yerlerinden en küçüğünün dörtte b; rine Örtecek kadar bir parça bulsa ve fakat onu örtmese,. namazı fâsid olur. Onu örterse, namazı fâsid olmaz.
Çıplak bir kimse, suyun içinde namaz kılsa, eğer su bulanık ise, namazı sahih olur. Fakat, eğer su berrak olurda, o kimsenin av­ret yerlerini görmek mümkün olursa, namazı sahih olmaz. Vehhâc'da da böyledir. [14]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..