Nafile Namazlarla İlgili Bazı Meseleler

Bir kimse, sünnetleri kılmayı nezretmiş olsa ve nezrettiği bu namazları kusa, kıldığı bu namazlar sünnet namazlardır. Muhiyt Sâhibi'nin babası Tâcü'd-dîn : «Bu kimse, sünnet kılmış olmaz. Çün­kü o kimse, ona iltizam edip başladığı zaman, o namaz başka bir namaz olur ve sünnetin yerine —nâib— olmaz. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Bir kimse : «Ben bir gün namaz kılacağım.» diye yemin et­miş olsa, bu kimsenin üzerine düşen, iki rek'at namaz kılmaktır.

Bir kimse : «Abdestsiz iki rek'at namaz kılacağım.» diye yemin etse; —bu yemininden dolayı— o kimsenin hiç bir şey yap­ması gerekmez. Sirâctyye'de de böyledir.

Bir kimse, şayet : «Kıraatsiz namaz kılacağım.» diye yemin

etse, imamlarımızın üçüne göre de, bu kimse okuyarak namaz kılar.

Bir kimse :  «Ben yarım veya bir rek'at namaz kılacağım»

diye yemin etse, o kimsenin iki rek'at namaz kılması üâzım gelir.

Bu, Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir. Muhtar olan da budur.

Bu kimse : «Üç rek'at kılacağım.» diye   yemin etmiş olsa,

dört rek'at kılar.

Keza, bir kimse ; «Yemin ederim ki, ben Öğle namazını sekiz rek'at kılacağım.» demiş olsa; Öğle namazını yine  dört rek'at kı­lar. Hulâsa'da da böyledir.

İki rek'at namaz kılmayı nezretmiş olan bir kimsenin, bu namazı oturarak kılması caizdir. Fakat, bu namazı, hayvanın üzerin­de kılması caiz değildir. Sİrâciyye'de de böyledir.

Bir kimse, «ayakta namaz kılacağım» diye nezretmiş olsa, bu namazı ayakta kılar; bir şeye dayanarak kılması mekruhtur. Se-rahsînin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir kimse : «Bu gün, iki rek'at namaz kılacağım.» diye ye­min etmiş olsa Ve bu namazı o gün kılmasa, —başka-bîr gün— kaza eder.

Bir kimse : «AUah için elbette bu gün iki rek'at namaz kı­lacağım.» diye yemin etse ve o gün bu namazı kıtmasa, yemininin keffaretini verir; namazı kaza. etmesi gerekmez.

Bir kimse : «KâTıe'de veya Mescidi Aksâ'da namaz kılaca­ğım.» diye nezretmiş olsa ve bu namazı başka yerde kılsa caizdir. İm&m Züfer (RA>, bu kavle muhaliftir.

Eğer bu kimse : «Aynı namazlarını kılacağım.» diye nezretse, bu kimse, ay içinde bulunan bütün farzları ve vitirleri kılar, sün­netleri kılmaz. Bu kimse, vitir ve akşam namazlarını dört rek'at olarak kılar. Bahrü'r - Râtk'ta da böyledir.

Teravih, beş tervîhadır. Her   tervîha da iki selâmla dört rek'attir. Sİrâciyye'de de böyledir.

Bize göre, cemaatle beş tervîhadan fazla kılmak mekruhtur. Hulâsa'da <la böyledir.

Teravihin vakti, yatsı namazından sonra başlar, fecrin do­ğuşuna kadar devam eder.

Teravihin vakti, vitir namazından önce ve sonradır. Hatta, yat­sı namazı abdestsiz, terâvîh ve vitir namazı da abdestli kıhnsa ve bu durum anlaşılsa, bu durumda yatsı namazı ve teravih yeniden kılınır; vitir ise yeniden kılınmaz. Çünkü, teravih namazı yatsı na­mazına tabidir; fakat vitir tabi değildir. Bu, İmâmı A zam (R.A.) 'a göredir.

Ashnda takdim,  (önce yatsı namazını, arkasından teravih na­mazını, sonra da vitir namazını kılmak) tertip için gereklidir.

Buna göre, unutma özründen dolayı tertip sakıt olur (düşer) ve vitir namazı unutularak yatsı namazından önce kıîınırsa, bu durum, terâvîhin hilâfına sahih olur. Görüldüğü gibi, terâvîhin, vakti, yatsıyı edadan sonradır. Terâvîh namazı, yatsıdan önce kıİınsa, eda edilmiş (kılınmış) sayılmaz. İmâmeyn'e göre, vitir yatsının sünne­tidir. (TerâvUı gibi...) Terâvîhin vaktinin başlaması, yatsı namazın­dan sonradır. Şayet,.terâvîh namazı yatsıdan önce kılınmış olsa, bu­nun iadesi (yeniden kılınması) gerekir. Bu, unutularak ohnuş olsa bile yine böyledir. Bu durumda vitrin iadesi hususunda görüş ay­rılığı var ise de, terâvîhin ve diğer sünnetlerin iadesinde, vakit ol­duğu müddetçe görüş ayrılığı yoktur. Tebyîn'de de böyledir.

İki tervîha arasında, bir tervîha miktarı oturmak' müste-habtır. Terviha : Biraz oturup, istirahat etmek, demektir. Sirâciy-ye'de de böyledir.

Bu oturma esnasında, cemaat serbesttlir; dileyen teşbih çeker, dileyen sükût eder. Tervıhada, Mekke ehli, yedi şart ile tavaf eder ve tavaf namazı kılar; Medîne'liler ise, ayn ayrı dörder rek'at namaz kılarlar. Tebyîn'de de böyledir.

Teravihte,.beş selamla istirahat, cumhur indinde mekruh­tur. Kâfî'de de böyledir.
Bu görüş sahihtir. Hulâsa'da da böyledir. 0   Teravihte müstehap olan, onu gecenin üçte birine veya ya­rışma kadar te'hir etmektir. Gece yansından sonra kılınması husu­sunda ise, ihtilaf edilmiştir. Esahh olan ise, bunun mekruh olmadı­ğıdır.

Teravih, Peygamber (SA.V.) Efendimizin sünnetidir. «Te­râvîh, Hz, Ömer'in (R.A.) sünnetidir.» diyenler de olmuştur. Önceki kavil esahhtır. Cevâhîrü'l - Ahi ât î'de de böyledir.

Terâvîh, kadın erkek, herkes için sünnettir. ZâHctt'de de böyledir.

Terâvîh, bizzat sünnettir. Âlimlerimizin ileri gelenleri böy­le demişlerdir.

Ebû Hanîfe (R.A.) den, Hasan'ın rivayet ettiği gibi: «müstehab-tır.» diyenler de olmuştur. Fakat, ilk kavil sahihtir. Terâvîhte ce­maat kifaye üzere sünnettir. Tebyîn'de de böyledir. Bu kavil sahih­tir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir kimse, teravihi, evinde cemaatsiz olarak kusa veya ka­dınlar yalnız başlarına evlerinde kilsalar, bu teravih —caiz olur. MffiVâcü'd - Dirâye'de de böyledir.

Bir mescidin halkının hepsi, teravihte cemaati terk et­seler, bunlar kötü bir iş yapmış ve günah işlemiş olurlar. Serahsî' nin Mtıhıyt'inde de böyledir.

Her hangi bir kimse, teravihte cemaatten geri kalıp, evinde kılsa, bu kimse gerçekten fazileti terk etmiş olur; fakat gü­nahkâr olmadığı gibi, sünneti terketmiş dahi olmaz. Ancak,  tera­vihte  cemaati terk eden kimse, kendisine uyulan bir zat olur ve onun gelmesi ile cemaatin çoğalması; gelmemesi ile de cemaatin azalması söz konusu olursa, onun, cemaati terk etmesi münasip ol­maz. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Teravih namazını, evinde cemaatle kılan kimsenin durumu hakkında, âlimler arasında ihtilaf vuku' bulmuştur. Sahih olan, ev­de cemaat,  aslında bir  fazilettir; mescidde cemaat de başka bir fazilettir. Evinde cemaatle —terâvîh  kılan kimse, gerçekten fazi­lete nail olur; fakat bu durum, ikinci fazileti terk etmek olur. Kâdi İmâm Ebû Alfyyü'n - Nesefi'de böyle söylemiştir. Bu hususta, sahih olan, gerçekten  teravihi  mescidde cemaatle kılmanın daha ef-dâl olduğudur. Farz namazlarda da böyledir. Şayet, âlim olan kim­senin kıraati güzelse onun imamlığı  daha efdaldir. En güzeli, kendisi okuyarak, başka birine uymadan kılmaktır. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

İmâm : «Bir mescidin imâmı, okuduğu Kur'an'ın hareke­lerine dikkat etmiyorsa,.onun mescidini terk etmekte bir beis yok­tur.» demiştir.

Keza, başka mescidin imamının okuması hafif ve sesi daha gü­zelse, kişinin  mahallesinin  mescidini terk edip, o imâmın mes­cidine gitmesinde dejbir sakınca yoktur.

Keza, bir kimsenin, mahallesinin mescidinde hatim yapılmadı­ğı açığa çıkarsa, o mescidi terk edip, başka bir mescide gitmesinde de bir sakınca yoktur; kişinin bunu yapmaya hakkı vardır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir cemaatin, teravihte sadece sesi güzel olanı ileri ge­çirmesi, münasip değildir; münasip olan, okuyuşu doğru ve güzel olanı öne geçirmektir. îmâm, güzel sesle okuduğu zaman, inşam meşgul eder ve huşûden, ibret almadan, düşünmeden geri kor. Fe-tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vitir namazı, sadece Ramazanda cemaatle kılınır. Bu hu­susta, müslümanîann icmâ'ı vardır. Tebyîn'de de böyledir.

Vitir, ramzanda, cemaatle kılmak, evde kılmaktan daha fa­ziletlidir. Sahih olan görüş budur. Sirâcü'l- Vehhâc'da da böyledir. Bazıları da : «Vitri, yalnız başına evde kılmak faziletlidir.» demişlerdir. Bu da, beğenilen bir görüştür. Tebyîn'de de böyledir

Erkeklerin, bir ücret ile bir kimseyi kiralayarak imâm edip, evde terâvîh kılmaları mekruhtur. Çünkü, imâm kiralamak, fasiddir.

İmâmı icarlamanın fasid olması, mütekaddimîn'in kavillerine göredir. Müteahhirîn ise, imâm tutmayı ve benzerlerini caiz gör­müşlerdir. Bu zamanda, kendisi ile fetva verilen kavil de, bu son kavildir.

Bir mescidde, bir gecede iki defa teravih namazı kılmak mekruhtur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir imâm, bir gecede, ayrı ayrı iki mescidde, tam olarak te­ravih namazı kıldırsa, ikinci kıldırdığı terâvîh namazı caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir. Fetva da bunun üzerinedir. Muzmarât'ta da böyledir.

Muktedîmn (= imâma uyan kimsenin) ayrı ayrı iki mes­cidde teravih namazı kılması caiz olur. Bu kimse, ikinci mescidde vitir namazını kılamaz.

Teravihi cemaatle kılmış olanların canları, bir daha teravih kıl­mak isterse, —cemaat, olmadan— ayrı ayrı kılarlar Tatarhâniyye'de de böyledir.

Evinde, yatsı namazını, teravihi ve vitri kılmış olan bir kimse, başka bir topluluğa imâm olsa ve teravih için niyyet etse, bu durumda imâmın kıldığı teravih mekruh olur; cemaatinki ise mekruh olmaz.

Fakat, bu kimse, önce imamlığa niyyet etmez, riikû'a da şürû' eylerse, terâvîhde, bu kimsenin de, ona uyanların da, namazları mekruh olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

En efdali, teravihi, bir camide bir imâmla kılmaktır. Eğer iki imâmla kılacak olurlarsa, müstehab olan, her birinin bir tervîheyi tam kıldırdıktan sonra ayrılmasıdır. Bunların,-bir selam­dan sonra ayrılmış olmaları müstehap olmaz. Sahih olan kavle gö­re, bu böyledir. İki imâmla terâvîh caiz olduğu zaman, bu vecih üze­re, birinin farzı, diğerinin de teravihi kıldırması da caiz olur. Hz. Ömer (R.A.), farzda imâm olurdu; vitri de o kıldırdı. Übey (R.A.! de terâvîh namazında imâm olurdu. Sîrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Terâvîhde ve diğer nafilelerde, akıllı sabinin çocuğun) imamlığı, bazılarına göre caiz ise de, ekseriyete göre, caiz değildir. Serahsfnin Muhıyt'inde de böyledit.

Terâvîh, vaktinde kıhnamayıp geçirildiği zaman, yalnız da, ccmaasle de kaza ediîmez. Sahih olan kavi! budur. Fetâvâyi KâcU-hâVda da böyledir.

Geçmiş gecede, teravihin bir şefinin fesada gittiği hatır­larsa, bunu terâvîh niyyeti ile kaza etmek mekruh olur.

Vitir kılındıktan sonra, teravinden iki rek'at kılınma-dığı hatırlansa, bu durum hakkında, FadI bin Mııhammed : «Onu ce-maatie kılamazlar» demiştir. Sadrü'ş- Şehid ise : «Bunu cemaatle kılmak caizdir.» demiştir. Sirâcü'î- Vehhâc'da da böyledir.

fmâm, tervîhada selam verdiği zaman, cemaatin bir kısmı : «üç rek'at kılındı.» bir kısmı da : «iki rek'at kılındı.» dese, bu du­rumda imâm, kendi reyi ile amel eder.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göre : imâmın, bu husus­ta kesin bir bilgisi yoksa, kendisine göre, doğru olanların sözlerini kabul eder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Terâvîhde, selamların sayısında tereddüde düşüldüğü za­man, bunun yeniden kılınıp kılmmayacağı, kilınırsa cemaatle mi, yoksa yalnız mı kılınacağı hususunda, âlimlerimiz ihtilafa düşmüş­lerdir; sahih olan görüş ise, münferîd olarak kılınacağıdır. Muhıyt' tc de böyledir.

Yatsı namazını yalnız kılmış olan kimse, teravihi cemaatle kılabilir.

Farzı cemaatle kasden kılmamış olan kimseler, teravihi de cemaatle kılamazlar. Teravihin bir kısmını imâmla, kılan veya imâma daha önce yetişmiyen veya teravihi başkası ile kılan kimseler, vitri imâmla kılabilirler. Sahih olan görüş de budur. Gunye'de de böyledir.
Bir kimse, bir Lervîhayı veya iki tervîhayi imâmla birlik­te kılamadığı zaman, eğer onlarla meşgui olunca, vitri cemaatle kılaııııyacaksa, bu durumda önce vitri cemaatle kılar, sonra da ye­tişemediklerini kaza eder. Üstâd Zâhirü'd-dîn Şeyini1!"imâm bunun­la fetva verirdi.

Bir kimse, imâm namaz küarken ona yetişse fakat onun farz mı, terâvîh mi kıldığını bilemese ve : «Eğer yatsının farzı ise, imâma uydum; terâvîh ise, ona uymadım.» dese,bu iktida (= uyma) sahih olmaz. İmâmın kıldığı yatsının farzı olsa da, teravih olsa da bu hüküm değişmez.

Fakat : «Eğer yatsıda ise imâma uydum. Eğer, terâvîhde ise imame uydum.» dese, bu durumda imâm yatsıda olsa da; ierâvîhdc olsa da, iktida sahih olur. Huiâsa'da da böyledir,

Bir kimse, farzı, vitri, nafileyi (teravihi' kılmış olan birine uyarak nama/, kılmış olsa, esahh olan. kavle göre, bu kimsenin, böy­le bir imâma iktidası sahih olmaz. Çünkü bu hâl, seklin-amelim.-muhaliftir.

İlk iki rek'ati kılan bir kimseye, ikinci iki rek'ati kılan kim­senin, uymuş olması sahihtir, caizdir. Öğle namazının iki rek'atını kilon kimseye, daha önce dört rek'atiııi de' kılmış olan bir kimsenin uyduğu gibi... Serahsî'niıı Muhıyt'inde de böyledir.

Yatsı namazının son sünnetini kılmamış olan bir kimsenin, teravih kılan kimseye, yatsının sünneti niyyeti ile iktida etmesi caiz­dir.

Her iki rek'at başında, terâvîh için niyyet elmiye ihtiyaç yoktur. Esahh olan budur. Çünkü, teravihin tamamı bir namaz men-zilesindedir. İhtiyat olarak, her iki rek'atm başında niyyet edilir. Fe­tâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Teravih namazını imâmla kılan bir kimsenin, her şe-fide, niyyet ini yenik memesi halinde de nn mazı caiz olur. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir kimsenin, yatsı namazında, son selamı vermeden, terâ-vîh namazını yatsı namazının üzerine bina etmesi sahih olmaz. Sa­hih olan kavil budur ve böyle yapmak mekruh olur.

Teravihi, yatsı namazının son sünneti üzerine bina etmek de sahih değildir ve böyle yapmak caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Sünnet olan, teravihi, bir defa hatimle kılmaktır. Bu, ce­maatin tenbelliği ve üşenmesi sebebi ile terk edilmez. Kâfi'de, de böyledir.

Cemaaie ağır geldiği bilinince, teşehhüdden sonraki dualar bunun "hilafinadır; terkedilebilirîer. Ancak, uygun olan, salavâtlan okumaktır. Nihâye'de de böyledir.

TeVâvîhte, iki hatim fazilettir; en efdali ise üç defa hatmet­mektir. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Teravihte, efdal olan, selâmlar arasında müsavi şekilde okumaktır. Buna muhalif davranünıasmda da bir beis yoktur. Fa­kat, ikinci rek'atte okunanın, birinci rek'aite okunandan uzun ol­ması müstehab değildir. Bu, diğer namazlarda da müstehap değil­dir. Birinci rek'atta, ikinci rek'atten daha uzun okumakta ise, bir beis yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâmı A'zam ve İmâm Yûsuf (R.A.)'a göre her iki rek'at­te de müsavi okumak müsehabtır. İmâm Muhammed (R.AJ 'e göre ise, birinci rek'atte, ikinci rek'atten daha uzun okumak müstehabtır. Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.

Hasan'ın rivayetine göre, Ebû Hanîfe (R.A.) : «Terâvîh kı­lan kimse, her rek'atte, on âyet veya buna denk miktarda Kur'an okur.» demiştir. Bu kavil sahihtir. Tebyîn'de de böyledir.

Teravihte, Kur'an'ı sür'atli okumak mekruhtur. Rükünleri süratli yapmak da mekruhtur.

Her zaman yavaş okumak en güzelidir. Fetâvâyi Kâdüıân'-da da böyledir.

Bu zamanda, cemaatin gevşekliğinden, tenbeliiğinden, yor­gunluğundan dolayı, en efdali, toplumun nefretini mucib olmayacak  kadar okumaktır. Çünkü, cemaati artırmak, okumayı uzatmaktan daha üstündür. Serahsî'nin Muhıyt'inde de.böyledir.

Müteahhirûn, zamanımızda üç kısa âyet veya bir uzun âyet okumakla fetva verdiler. Taki, cemaate usanma hali gelip, mescit­ler cemaatsiz ve hareketsiz kalmasın. En güze! olan budur. Zâhidî -dc de böyledir.

Teravihte hatim yapmak isteyen imâmın, hatimi, ramaza­nın yirmi yedisinde tamamlaması uygun olur. Muhıyt'te de böyledir.

İmâmın, acele edip de, ramazanın yirmi birinde veya daha önce hatmetmesi, mekruh olur.

Âlimlerden nakledildiğine göre, onlar. Kur'an'ı, beşyüz kırk rü-kû'a ayırdılar vemushafları böyle işaretlediler; ta ki, hatim ramaza­nın yirmi yedisinde tamam olsun.

Bu beldenin gayrinde, Kur'anlan, her on ayette bir işaret­lediler ve her rek'atta onar âyet okudular; ta ki, terâvîh'în her rek'-atinde, sünnet miktarı okunsun diye. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyle­dir.

Şayet, hatim ramazanın yirmi yedisinde veya yirmi birin­de tamamlanırsa, teravihin geride kalanı terk edilmez. Çünkü, —te­râvîh— sünnettir. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Teravihin geride kalanını terk etmek mekruhtur. Esahh olan budur. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Terâvih'te, okurken yamlnıdığı zaman, hemen o sûre veya o âyet terk edilir; ilerisi okunur. Müstehab olan, o geride kalanı okumak, sonra ilerisine devam etmektir. Tertip böylece sağlanmış olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Her hangi bir şefi.(-- çift rek'at) bozulduğu zaman, o ı:ek' atlerde olcunan sayılmaz ve onlar eeniden okunur. Böylece hatim, caiz elan rek'atlerdü tamamlanmış olur. Bazıları ise : «O rek'atler-de okunanlar da sayılır.» demişlerdir. Cevheretü'n   Neyyire'de de böyledir.

Bazı beldelerde, insanlar dini işlerdeki zaaflarından ve gev­şekliklerinden dolayı, hatmi terk ediyorlar; bazıları da her rek'atte

«Kul huveUâhü ahad» okumayı ihtiyar ediyorlar; bazıları da Fil Sû­resinden, Kur'ân'm sonuna kadar olan sûreleri okuyorlar. Bu, —hep dhlas okumaktan— daha güzeldir. Çünkü, böyle yapmak, rek'atlerin adedinde, şüpheye meydan bırakmaz ve kalbi, rek'atlerin sayılarım muhafaza ile meşgul etmez. Tecnîs'de de böyledir.

Bir özür olmadan, oturarak îerâvîh kılmanın müstehap ol­madığında, âlimler görüş birliği içindedirler.

Bunun caiz olup olmadığı hususunda ise, âlimler ihtilâf içinde­dirler. Bazıları: «caizdir.» demişlerdir. Bu kavil sahihtir. Ancak, bu durumda, sevabı, ayakta kılanın sevabının yarısı kadardır.

İmâm, özründen dolayı veya bir özrü olmadan oturarak kılıyor­sa, cemaat, bu imâma, ayakta iktidâ eder. Bazıları «sahih olan bu­dur.» demişlerdir. Ayakta duran kimsenin oturarak kılan kimseye uymasının sahih olduğu halerde, böyle yapmak, herkesin yanında sahih olur.

Bazıları ise : "Bu durumda, cemaatin de oturarak kılması müstehabtır.» demişlerdir. Bu kavil, cemaatin, sureten de imâma muhalefet etmesinden kemmak içindir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fetâvâ'da : «Bir kimse, bir selâmla dört rek'at kılmış olsa da, iki reka't başında oturmasa, namazı —istihsânen— bozulmaz.» denilmiştir. Bu Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf (R.A.)'tan gelen bir riva­yetin en açığıdır.

Fadl bin Muhammed: «Bu durumda — teravih — bozulmadığı zaman, kıldığı dört rek'at, iki rek'at yerine kâimdir. Bu sahih olan bir görüştür. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.
Ebû Bekir el - îskâf'dan «Teravinde, oturmadan üçüncü rek'ata kalkan kimsenin durumu » soruldu; O da: «Eğer kıyamda iken hatırlarsa oturup selam vermesi münasip olur; şayet üçüncü rek'atın secdesinden sonra hatırlar ve bir rek'at daha kılarsa, bir selâmla kıfmış1 olduğu bu dört rek'at, iki rek'at —yerine— olınv dedi.

Eğer bu kimse, ikinci rek'atte, teşehhüd miktarı oturmuş-sa bu durumda ihtilaf vardır. Ekseriyetin kavline göre, bu tesh-meyn (iki selamlı dört rek'at> olarak, caiz olur. Bu görüş sahihtir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir,kimse, teravihi on selamla ve her selamı da üçer rek'­at olarak kılsa ve iki rek'atin başında da oturmamış olsa, Ebû Hâ~ nîfe (R.A.) 'den gelen iki rivayetten birine ve İmâm Muhammed (R. A.) 'in kavline göre, —ki bu kıyastır— bu kimse, böyle kılmış bulun­duğu teravihi kaza eder.

İstihsana gelince, —bunda da Ebü Hanîfe (R-A.)'nin kavli var­dır—, bu şekilde kılınan teravih caiz olmaz. O kimsenin, teravihi ka­za etmesi lazım gelir. Ebû Hanîfe   (R.A.')ninbu   kavli üzere,   bu kimse ister sehven, ister kasden böyle kılmış olsun, kendisine kaza etmekten başka bir şey lâzım gelmez;   İmâm Ebû Yûsuf (RA.)'un kavline göre  ise, bu kimse, sehven böyle yapmışsa, böyle eder; ya­nı sadece kaza etmesi gerekir. Fakat, bunu kasden yapmışsa o kimse hem teravihi kaza eder; hem de fazla kıldığı her bir rek'at içüı, iki rek'at olmak üzere, yirmi rek'at daha  teravih  kılması gerekir. Her iki imâmın sözüne göre de, bu kimsenin teravihi caizdir. Eğer, sehven yapmışsa, bu kimsenin teravihten başka bir şey kaza etme­si gerekmez; fakat bunu kasden yapmışsa, —ayrıca yirmi rek'at  daha  kaza eder. Fetâvâyi KâdîhâiTda da böyledir.

Bir kimse, bir selamla altı, sekiz veya on rek'at kılmış olsa, ve her iki rek'atte de oturmuş bulunsa, ekseriyetin kavline göre, her iki rek'at bir selamla kılınmış olarak caiz olur. Sahih olan da budur. Fetâvâyi Kâdîhâb'da da böyledir.

Bir kimse, teravihin tamamını bir selamla kılmış olsa, eğer her iki rek'atte oturmuşsa, bu terâvîh bütün âlimlerimize göre ca­izdir. Fakat bu kimse, eğer her iki rek'atte oturmayıp, sonunda. oturmuşsa, bu —istihsânda— sahih olan kavle göre, bir selam ola­rak (— iki rek'at olarak) caiz olur. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

tmâm ayağa kalktığı zaman, teravihte, muktedînin oturup kalması mekruhtur.

Keza, uykusu galebe etmiş olan bir kimsenin, cemaatle birlik­te namaz kılması mekruhtur; bu kimse uyanana kadar cemaatten ayrılır. Çünkü, uykulu iken namaz kılmak, namazı hafife almaktır; gaflettir; tedbiri terk etmektir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir kimse, imâmla birlikte namaza başlasa ve imâm otu­runca da uyuşa, bu arada imâm selam verip iki rek'at daha kılsa ve otursa, o kimse de —bu sırada— uyansa, eğer imâmın selâm vermiş olduğunu bilirse, bu şahıs da selâm verir. Sonra imâma uyar; ona teşehhüddc muvafakat eder. İmâm selâm verince de, alel acele iki rek'atini kılar ve imâma uyarak üçüncü iki rek'ate dahil olur. Hu-lâsa'da da böyledir. [62]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..