Ölünün Kefenlenmesi


Ölüyü kefenlemek   farz-3 kifâyedir.   Fethü'l - Kadîr'de de

böyledir.

Erkek için kefenin sünnet olan miktarı : İzâr, kamıys ve li-fâfedir. Zaruret halinde, —kamıys bulunmadığı zaman izâr ve li-fâfe kafi gelir. Kenz'de de böyledir.

İzâr : Ölüyü, baştan ayağa kadar örten bez parçasıdır. Lifâ-fe de izâr gibidir. Kamıys ise, boyundan itibaren, ayağa kadar olan bez parçasıdır. Hidâye'de de böyledir.

Kamıys, yakasız, telaşız ve kolsuzdur. Kâfi'de de böyledir.

Kefende imame (= sarık) yoktur. Zahirü'r - rivâye budur. Fatva da buna göredir. Mütehhirîn, âlim olan zatların kefenlenme-sinde, sarığı da güzel görmüşlerdir. «Bu âlimin sarığının ucu, haya­tında yaptığının aksine, yüzünün üzerine konur.» dediler. Cevhere­tü'n - Neyyîre'de de böyledir.

Kadın için, kefenin sünnet olan miktarı ise : Dır'izâr, hı-mâr, lifâfe ve hırkadır.

Hırka, göğüslerin bağlandığı bez parçasına denir,

Zaruret halinde— kadın için kafi gelen miktar ise : izâr, li-fafe ve himar'dır. Kenz'de de böyledir.

Hırkanın genişliği, göğüsten göbeğe kadar olan yer kadar­dır. Aynî Kenz Şerhî'nde ve Tebyîn'de böyledir.

Evla olan, hırkanın göğüsten kalçaya kadar olmasıdır. Cev-heretü^n - Neyyire'de de böyledir.

Zaruret olmadıkça, kadının kefenini iki parçaya, erkeğin ke­fenini de tek parçaya indirmek mekruhtur. Aynî Kenz Şerfıi'nde de böyledir.

Murahik sabi (= bulûğ çağına yaklaşmış erkek çocuk) ke­len hususunda, büyük erkek gibidir.

Mürahika kız (= bulûğ çağına yaklaşmış olan kız) ise, bâliğa kadın gibidir.

Bu durumda olmayan erkek çocuğun, kefeninin en az miktarı, bir parça bez; kızın ki ise, iki parça bezdir.- Tebyîn'de de böyledir.

Hunsâ olan şahıs ise, ihtiyaten kadın gibi kefenlenir. Ke­feninin ipekten olmasından, san boya ile veya zâ'feranla boyanma­sından kaçınılması icap eder. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Erkeğin kefenlenmesinde, sağlığında bayramlarda giydiği elbiseye bakılır. Yanî, —değerce— onun misli ile kefenlenir..

Kadınların ise, sağlığında, ana ve babasını ziyarete gittiği elbi­se nazar-ı itibare alınır. Yani, — değerce— onun misli ile kefenien­mesi evla olur. Zâhidî'de de böyledir.

Kefenin, çubuklu bir kumaştan olmasında veya kitan ve kasb denilen kumaşlardan yapılmasında bir beis yoktur. Kasb, yu­muşak bir kumaştır.

Kadınların kefenleri ipekten olabilir ve bir boya ile veya za'-feranla boyanabilir. Erkekler için bunlar mekruhtur. Kefenin, en uy­gun olanı, beyaz olanıdır. Nihâye*de de böyledir.

Kefenin, eski veya yeni olması  müsavidir.   Cevheretü'n -

Neyyire'de de böyledir.

Erkek için, sağlığında giymesi mubah olan her şey, kefenin­de de mubah olur. Hayatında mubah olmayanlar ise, ölümden son­ra, kefenlenmesinde de mubah değildir. Tahavî Şerhi'nde de böyle­dir.

Ölen kimsenin, mali çok ve veresesi az ise, onun, sünnet olan kefenle kefenienmesi daha evla olur. Eğer, durum bunun aksi ise, kifayet miktarı bir kefenle kefenienmesi daha evladır. Zahîriy-

ye'de de böyledir.

Kefen hakkında, vereseler arasında ihtilaf çıktığı zaman; .yani vereselerden bazıları: «İki kefen olsun», bazıları ise : «üç kefen olsun.» derse; sünnet oliduğu için, bu cenaze üç kefenle kefenlenir. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Erkeğin kefenlenme şekli : Önce lifafe serilir; üşürüne de izâr serilir. Sonra ölü, izânn üzerine konur ve kamıys (gömlek) giydirilir. Başına, sakalına ve vücudunun diğer yerlerine, hanut (deni­len güzel bir koku) sürülür, Muhiyt'te de böyledir.

Erkeklerin kefenine, zaferan ve vers (= güzel kokulu sarı bir ot) hariç, diğer güzel kokuların sürülmesinde bir beis yoktur.

Öien erkeğin alnına; burnunun, ellerinin, dizlerinin ve ayakları­nın üzerine kâfur konur.

Sonra, izârm sol tarafı, ölünün üzerine konur. Sonra da sağ ta­rafı ölünün üzerine atılır.

Lifâfe de" böyle yapılır. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, kefenin açılacağından korkulursa, o, bir şeyle bağla­nır. Serahsî'nin Muhiyt'finde de böyîedir.

Kadının kefenlenmesine gelince : Erkeklerde olduğu gibi, lifafe ve izâr serilir. Sonra, cenaze izâr üzerine konur. Ve dır'ı (= gömleği) giydirilir. Saçı iki bölük yapılarak, gömleğin üstünden göğsünün üzerine konur. Sonra da hımâr (= baş örtüsü) örtülür.

Daha sonrada, erkeklerde anlattığımız gibi, izâr ve lifâfe kapa­tılır. Daha sonra da, hırka göğüslerinin üzerine, kefenin üstünden bağlanır. Muhiyt'te de böyledir.                    .

Kefenler, ölüye sarılmadan önce, bir veya üç, veya beş, ve­yahut da yedi defa buhurlanır. Yedi defadan fazla buhurlanmaz. Ve tek sayı ile buhurlanır.'Aynî'de de böyledir.

Ölü üç defa buhurlanır :
1- Ruhu çıktığı zaman, kerîh kokuyu gidermek için;
2- Yıkanırken;
3- Kefenlenirken. Ölünün arkasından buhurlama yapılmaz. Tebyîn'de de böyledir.

Ölüyü buhurlama da, mahrem olanlarla, olmayanlar müsa­vidirler. Ancak, yüzlerini ve başlarım örterler. Cariye de, hür kadın gibi buhurlama yapabilir. Muhıyt'te de böyledir.

Kefen, varsa—ölünün şahsî malından yapılır. Ve kefen, borçlarından önce gelir. Kefen, Ölünün vasiyyetınden ve veresenin malım taksim etmesinden de önce gelir. Ve bu hallerde, sünnet mik­tarı kefen esas ahmr.

Ancak, bu kimse de; rehin gibi, teslim etmemiş fakat satmış bulunduğu mal gibi, cinayet işleyen köîe gibi, başkalarının hakkı olan bir şey varsa; bunlar biaynihi malmın üzerine tealluk etmez, (Onun mali sayılmaz.) Tebyîn'de de böyledir.

Malı olmayan bir kimsenin kefeni, nafakasının üzerine va­cip olduğu kimseye aittir. Bu, îmânı Muhammed (R.A.)fm kavlidir. İmâm Yûsuf (R.A.)'a göre ise, kefen, eğer kadın, kendisine mal bi-rakmışsa, koca üzerine de vaciptir. Fetva'da bunun üzerinedir. Fetâ-vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir koca, geride mal bırakmadan ölür ve karısı da fakir-se, bil-icmâ', onun kefenini ,temin etmek, kadına lazım gelmez. Mu­hıyt'te de böyledir.

Nafakası üzerine vacip olan bir kimsesi bulunmayan, fakir bir kimse öldüğü zaman, kefeni, beytü'l - mâl'den temin edilîr. Bey-cü'I - mâl'de de yoksa, o kimseyi müslümanlar kefenler. Eğer bunlar da kefen almaktan aciz olurlarsa yani kefen almaya güçleri yetmez­se, bunu halktan isterler. Zâhîdî'tde de böyledir.

İtâbiyye'de : «... Bu yolla da kefen bulunamazsa, bu cena­ze yıkanıp üzeri otla Örtülüp defnedilir ve cenaze namazı, mezarının üstünde kılınır.» denilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, topluma ait. bir mescidde Ölse, cemaatten birisi ayağa kalkar ve para toplar. Yapılan harcamadan sonra, artan mik­tar olur ve bu paranın da küme ait olduğu bilinmezse, o para ile de başka bir muhtaç kefenlenir. Paranın sahibi bilinirse, iade edilir.

Kalan para ile kefen alma imkânı olmaz ise, fakirlere tasadduk edilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer, bir ölünün kefeni çalınırsa, malından ikinci bir kefen daha ahmr. Bu kimsenin malı taksim edilmişse —vasiyyetinin veril­diği kimselerle, alacaklıları hariç— vârisleri bu kefeni alırlar.

Bu kimsenin terekesi, (= bıraktığı mal) borcundan fazla de­ğilse, alacaklıları da, henüz alacaklarını almamış olurlarsa, önce ke­fen alınır. Fakat, alacaklılar alacaklarını almışlarsa, onlardan hiç bir şey geri alınmaz. Eğer bu cenaze, kokmaya başlarsa, bir tek kefene

sarılır.
Bir ölüyü, şahsî hayvan yer de, kefeni kalmış olursa, bu kefen terekesine geri verilir. Bu kefeni, bir başkası almış olursa veya bir yakını kendi öz malından bu şahsı kefenlemiş bulunursa, bu ke­fen, kefenleyen kimseye geri verilir. Mirâcü'd - Dirâye'de de böyledir. [26]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..