Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes'eleler

Koca sefcebi ile değil de, kadından gelen — ftk ve bulûğ mu­hayyerliği -gpbi —, her ayrılık geçersizdir.

Talâk, yemin, zekerin kesikliği ve cima'ya kadir olmamak gibi koca tarafından gelen sebeplerden dolayı; kadının, ayrılma muhayyer­liği vardır. Nehru'l - Fâik'ta da böyledir.

Bulûğ muhayyerliğinden doteyı, ayrılma vuku' bulduğu za­man; eğer koca, cimâî etmemişse, kadına metıtr verilmez. Bu, ayrı­lığın kadının veya kocanın isteği ile olması halleri de böyedir.

Fakât; koca, (bu durumda cima' yapmışsa, ayrılık İsler kocanın, (sterse lodinın ihtiyarı He olsun, kadına, mehrinin tamamı ödenir. Mu-hiyt'te de böyledir.

Bunafc bir kadını, babası veya dedesinin dışında başka bir şahıs, —velî olarak— evlendirmiş bulunsa; bu kadın, sonradan akıl­lanırsa, muhayyerlik hakkı vardır. Fakat, (bu kadını, babası veya de­desi evlendirmiş olurs, muhayyerlik haüokı yoktur. Serahsî'nin Mu-hıyt'inde de böyledir.

Bu kadını, oğlu eviendirmişse; bu durumda oğul, ba!ba  gi­bidir ve hatta oğui, babadan da evlâdır. Hulâs&'da da böyledir.

— Nikâhtenılmış bulunan— küçük kıza ne zaman cima' ed.'-iefoileoeğî hususunda görüş ayrılığı vardır* Bazı âlimler: «Bulûğa eri-şinceye kadar ,ona cima' yapılmaz»; bazıları ise ; «Dokuz yaşına va­rınca, ona cima' edilir.» demişlerdir. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Âlimlerin ekserisine göre, î>u hususta yaşa itibar edilmez; gücünün yetmesine itibar edilir. Eğer, kız -şişman, gelişmiş, cimâ'a tahammüİIü ve erkeğin kendisine cımâ' etmesinden dolayı "hasta ol­masından korkulmaz İse; dokuz yaşına varmamış olsa faile, ona cima' edilebilir.

Ancak, kız zayıf ve cimâ'ya tahammülsüz olursa vaya cima' se­bebi ile 'hastalanacağından korfkulursa; yaşı büyük olsa bile, ona cimâ' etmek helâl olmaz. Sahih olan görüş de budur.

Koca, nikahlamış bulunduğu 'kûçü'k kızın mehrln! peşin olarak ve nakden verir ve  kadı'dan  zevcesinin teslimini talep ederse; kızın tbsbasi da : «Gerçekten bu kız 'küçüktür; cimâ'ya ve erkeğe tahammü­lü, takati yoktur.» derse; kocası da : «'Hayır, olgundur ve tshammül-lüdür» derse; bu durumda kıza bezilir: Eğer, o, olgunluk çağında ise, hâkim kocasına verilmesini emreder. Ancak, durum böyle değifse; hfifclm ikocasına verilmesi™ emretmsz, Bu 'kızı, kadınlara havale eder. Kadınlar, eğer: «Erkeği taşıyabilir; cimâ'ya tahammülü olur.» derler­se; bu durumda hâkim kızın babasına, o 'kızı 'kocasına vermesini em­reder.

Kadınlar: «Erkeği taşıyamaz; cimâ'ya tahammülü olmaz.» der­lerse; hâkim, bu kızın, kocasına teslim edilmesini emretmez. Muhiyt'-te de böyledir.

Zâhlrü'r - rlvfiyede İmâm Ebû Hanîfe {R.A.) ile İmâm Ebû Yû­suf (RA)'a göre, hür ve mükellef olan 'kadının, velisi olmadan nikâhı aktediiöbillr. Tebyîn'de de böyiedlr.

Şeyhû'l - İslâm Atâ bin Hsmzr.'dan :

—  Bulûğa erişmiş ve bakire olan, sâfîî bir kız, babasının izni ol­madan, henefî olan 'bir şahsa, nefsini tezvtc etse ne olur? diye so­rulunca; rAtâ b:n Hamza şu cevabı verdi:

—  «'Bu nikâh sahalı olur.» cevabını verdi.

Keza, bu kız nefsini bir hanefî'ye değil de, bir şâfiî'ye nikahla­mış olsa, yine .bu ni'kâ'h sahüh olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Aklı başında ve bulûğa erişmiş olan iblr kadını, babasının ve­ya devlet başkanının, onun izni olmadan nfkâhlaması caiz olmaz. Bu kadının, kız veya dul olması da bu hükmü değiştirmez.

Kadının izni olmadan, nikâh Akdedilmiş olsa; yine onun iznine bakılır; eğer izin verirse üu nikâh caiz olur; şayet izin vermezse, bu nikâh-geçersizdir. Sirâcü'l -Vehhâc'da da'böyledir.

Bakire bir kız, kendisinden nikâhı 'hususunda izin istendiği veya nikahlanmış olduğu haberi kendisine getirildiği zaman, gülerse; bu hali, nPhâka razı olduğunun işareti sayılır. Kudürî ve Şey hu'I - İslâm böyle -zikretmiştir. Muhıyt'te de, Kâfî'de de böyledir.

Âlimler: «Kız, bu hsfoeri işittiği zaman, alay eden kimsele­rin güldüğü gibi gülmüşse; bu hâli rızâ sayılmaz. İmâm Serahsî'nin nin Mobsötu'nda da böyledir, fetva da bunun üzerinedir. Bahrü'r-Râık'ta da böyledir.

Eğer kız, bu durumda tebessüm etmişse, bu hâli, razı oldu­ğuna işarettir. Sahih olan budur. Şemsü'l - Eimme Halvânî'nin yolu­nun da, bu olduğu zikredilmiştir. Muhiyt'te de böyledir.

Bu haber, bu kıza ulaşınca, ağlarsa; ağlamasının neyin işa­reti olduğunda ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavle göre, bu kız, sessiz­ce,ve gözlerinden yaş gelereik ağlıyorsa; bu hali rızâ alâmeti sayılır. Ve eğer, sesli ve bağırarak ağlıyorsa; ıbu hâli de rızâsının, olmadığına alâmettir. Fetâvâyi Kâcîihân'da da böyledir. Uygun olan görüş budur ve fetva da ibu görüşe göredir. Zehıyre'de de böyledir.

Bulûğa erişmiş, bakire bir kızdan, nikâh lan ması hususunda, Velîsi izin istemiş olsa da, ıbu kız sussa; bu durumda susması, onun izin vermesi sayılır.

Keza, velîsi bu kızın nikâhını akdefti'kten sonra; kocası, onun nef­sinden istifâde etmiş olsa; bu durum da, razı olduğunun alâmetidir.

Keza, bu kız, nişanlandığını öğreninc-e, mehrini istemiş olsa; bu da razı olduğunun alâmeti sayılır. Sirâcii'l Vehhâc'da da böyledir.

Velîsi kıza ; «Ben, seni filan adama, bin dinar m eh iri e ni­kahlayacağım.» dese; kız cevap vermeyip sussa; velîsi de onu nikâh-lasa, sonra'da kız : «Ben razı -değilim.» dese; veya velîsi kızı nikâh-iasa da; bu haber 'kıza ulaşınca susmuş olsa; 'bu kızın nikâhını akde­den kimse, eğer kızın yakın velîsi ise; bu durumların her ikisinde de kızın susması, razı olması demektir.

Ancak, bu -kızm, kendisini nikahlayan bu kimseden daha yakın velîsi varsa; kızın susması, rıza sayılmaz. Kızın, bu durumda muhay­yerlik hakkı vardır : Dilerse, razı olur; dilerse reddeder.

Velîsi, bir adamla, nikâhı hususunda bu kıza haber göndermiş ol­sa ve kızda sussa; bu susması rıza olur. Haberi getiren kimsenin âdi! ve sâlih olması veya olmaması halleri de müsâvîdir. Muzmarât'ta da böyledir.

Eğer, haberi getiren kimse, fuzûlî {= boş boğaz) bîr kimse ise, bu durumda İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, sayı ve âdil olma şartı da aranır. İmâmeyn ise, bu kavle muhaliftir. Kâfî'de de böyle­dir.

Alimlerimizden bâzıları : «Kıza, nikâh haberini getiren velî veya velînin gönderdiği bir kimse değilse, bir yabancı ise ve âdil de değilse; ancak, bu şahsa inanılmış —ve nikâh akdedilmiş— olursa, bu nikâh sahih olur. Bu şahsa inanılmazsa, nikâh sabit olmaz. Haber veren kimsenin doğruluğu açığa çıksa bile, Ebû Harcîfe (R.A.)'ye Qöre bu hüküm böyledir. İmâmeyn'e göre ise, haber veren şahsın doğrulu­ğu ortaya çıkarsa; nikâh sabit olur. Zehıyre'de de böyledir.
Bu haber, bir kadına ulaşınca, kadın, yabancı bir dille konu­şursa, bu hrjl 3ucrr:«-î hükmünde oiur ve İzin sayılır. Bahrü'r - Râik'ta es böyledir

Bakireye, nikâh haberi ulaştığı esnada, o hapşırır veya esner ve bu hali geçince de- «Razı değilim.» derse; 'bu şekilde reddetmesi, —ıhemen bu 'halinin geçmesinden sonra olursa—caiz olur.

Keza, bu kız, haberin geldiği esnada ağzını Topar ve müteakiben de: «Razı değilim.» darsa, reddi caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Nikâhı konusunda, kızın izni istenilirken, kocası olacak kim­senin — herkesçe bilinen— ismini, bilmesine itibar edilir Hidâye'-de de böyledir.

Velî, kadına : «Seni bir adam adına, nikahlamak İstiyorm.» dese; kadın da sükût -etse, bu, onun razı olması sayılmaz.

Velî: «Seni, filan ve filana nikahlamak istiyorum.» deyip bir topluluğun isimlerini zikretse; kadın ise, sussa; bu rızâ sayılır. Velîsi, bu'kadını »o şahıslardan İstediğine ni'kâhhyalbilir.

Velî: «Seni, filân komşularıma» veya «amcamın oğullarına nikah­lamak istiyorum.» dese; bunlarda belli kimseler olsalar; kadın ise, bu söz karşılığında sussa; nikâh câtz olur; aksi takdirde caiz olmaz Tebyîn'de de böyledir.

Bu hükümlerin tamamı, kadının, işini veliye havale etmediği zaman geçerlidir. Ancak, velî: -Seni, bir çok adam nikahlamak is­tiyor.» dedikten sonra, kadın : «Ben, senin yapacağına razıyım» veya : «Kimi istersen, beni onunla nikâhla.» derse veya buna benzer bir şey söylerse; bu durum, sahih bir İzin olmuş oiur. Bazıları ise : «Meh-rin zikredilmesi de şarttır.» demişlerdir. Bu, mütahhirîn'in kavlidir. Sahih olan da budur. Bahrü'r - Râik'ta da böyladir.

O Nikâhtan önce, baba, «kızından İzin istese ve : «Sonra nikah­layacağım.» dese; fa'kat, (nehrini ve 'kocası olaca'k adamın kim oldu­ğunu söylemese; kız da sükût etse, bu sükût, izin ve rıza sayılmaz. Bu kızın,reddetme hakkı vardır.

Ancak, izin istenirken, mehri ve kocası olacak kimsenin adı söylenmişse ve kızda susmuşsa, bu durumda susması, rıza sayıiır. Fakat, baba, mehrini söylemez; ancak kocası olacak kimsenin adım söyler, kadın da, bu durumda sükût ederse; bazı âlimler: «Ba­ba, kızını hibe etse —bile— bu nikâh geperti olur. Çünkü, bu ka­dın, mshîr söylenmeden nihâka razı olmuştur.» demişlerdir. Açık olan kavil ise, bu  nfkâhin  me'hr-i    misille yapılmış bir nikâh olduğudur. Çünkü, hibe lafzı ile yapılan nikâh, metır-i misil gerektirir.
Bu durumda velî, o kadını mehr-i müsemmâ ile nikahlarsa, velî­nin akdettîği bu ni'kâh, geçerli olmaz. Çünkü ,bu durumda kadın, ve­lînin tesmiyesine (= belirlemiş bulunduğu mehre) razı olmuş sayıl­maz. Ancak, kadının sonradan vereceği izinle, bu nikâh geçerli olur. 0    Velî, kadını izinsiz olarök nikâhlar; nükâhtan sonra da, kadı­na nikâhı haber verir fakat mehri haber vermez ve kocasının da kim olduğunu bildirmezse; kadın, bu durumda susarsa; âlimlerimiz bu sus­manın rıza manâsına gelip gelmiyeceği hususunda ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan kavil ise, bu durumdaki kadının susmasının, rıza manası­na gelmiyeceği'dir.

Fa'kat velîsi, meforî ve kocasının 'kim olacağını söyler ve kadın, bu durumda susarsa, razı olmuş deme'ictir.

Eğer, kocası olacaîc kimsenin adını söyler de, mefırî söylemszse; bu durumda hü'küm, «ni'kâhtan önce izin isteme ile ilgili paragrafta» geçen tafsilattaki gibidir.

Eğer velî, meftri söyler ve fakat kocası olacak kimsenin adını söylemez ve buna rağmen 'kadın da susarsa; bu sükût, rıza sayılmaz. Nikâhtan önce izin alınmış veya nikâhtan sonra 'haber verilmiş olsa bile, bu hüküm böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Babası, kızı nifcablssa; kızda: «Ben razı değilim» dese; son­ra da, başka bir meclisde : «Razı öldüm.» d-emiş otea, nikâhı caiz ol­maz. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kızı, velîsi birteine ni'kâ'hlasa; kız ise, bu izdivacı reddet-trkten sonra başka bir mecliste, velîsi bu kıza; «Seni, pek çok kim­se, nikahlamak istiyor.» deyince, kadından: «Sen ne yaparsan yap; 'ben ona, razıyım.» cevabını alsa; bu cevap üzere, velîsi bu kadını ön­ceki adama nikâhlasa; kadının tekrar bu izdivaçdan kaçınma ve ka-buî -etmeme hakkı vardır. Fetâvâyi Kâcfîhân'da da böyledir. 0   Şey bu'I - İmâm Fnkıyh Ebû Nasr'a sorulmuş — «Bir velî, velîsi bulunduğu kadını, bir şa'hsa nikâhlasa; bu ha­ber kadına ulaşınca ds:   «Ben, onu kabûi etmem. O çirkin vs kısa boyludur.» veya : «Ben, ona razı değilim. O, azgın bir adamdır.» de­miş olsa; bu kadının ni'kâ'h(andığı adamın durumu nedir?»

Ebû Nssr, şu cevabı vermiş :

— Bu zararı olmayan bir sözdür. Nikâh ise, önceden geçersizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, velîsi bulunduğu bir kadını, bir şahsa nikahlamak için, ondan izin isteyince kapjn, o adama varmaya razı olmasa fakat kadının velîsi, —buna rağmen— onu nikahlamış ve kadın da bu du­rumda susmuş olsa; bu hâl rıza sayılır. Kâdîhân'ın Camiu's - Sağır Şerhi'nde de böyledir.

Kadının hazır bulunmadığı bir yerde, velîsi onu nikahlamış ve kadın, bu haberi duyunca, susmuş olsa, bu durum hakkında, ihti­lâf edilmişse de, esahh olan kavil o kadının razı olduğudur.

Bir kadın, öncelik sırası bakımından eşit bulunan iki velîye, ken­disini evlendirmeleri hususunda izin vermiş; bunlar da, bu kadını ayrı ayrı adamlara nikahlamış olsalar; bu velîlerden herhangi birinin ön­celik hakkı olmadığı için, kıyılmış bulunan bu nikâhlar, geçersiz olur. Tebyîn'de de böyledir. Açık cevap budur. Bahrû'r - Râtk'ta da böyledir.

Bakire bir kızdan, kendisini —belli— bir adama vermek için izin istense; o da : «Ondan başkası daha iyidir.» demiş olsa; bu kız, izin vermiş sayılmaz.

Durum bu kıza, nikâhtan sonra haber verilmiş ve oda yukarıdaki şekilde mukabele etmiş olsa, bu durumda, izin'vermiş sayılır. Zehıy-re'de de böyledir.

Bulûğa ermiş bir kızı, babası nikahlamış ve bu haber ona ulaşınca: «Ben istemem.» veya : «Ben felân adamı istemem.» de­miş olsa; akdedilen nikâh, iki cihetten reddedilmiş olur. Itâbiyye'den naklen TatK-hâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, velîsi olduğu kadına: «Seni, filân adama vermek istiyorum.» deyince, kadın: «İyi olur.» cevabını verse; fakat velî çık­tıktan sonra : «Ben razı olmam.» dese de bu sözünü velîsi işitmeden, kadını, o adama nikâhlasa, bu nikâh, sahih olur.

Bir kadın, velîsi tarafından nikâhlandığıni duyunca : «Ne gü­zel yapmış.» dese; esahh olan kavle göre, bu icazet (= izin) dir.

Şayet kadın : «Güzel yaptın.»; «İsabet ettin.»; «Allah mübarek et­sin.» veya: «Kabul ettim.» demiş olsa; bu sözler de rıza ifâde eder.

İfanİ Selâm, şöyie demiştir: Bir kadına, velîsi: «SenL filân ile evlendireceğim.» dese; kadın da : «Bir sakıncası ydktur.» cevabını vermiş olsa, bu söz rıza olur. Fakat, eğer: «Benîm, ni'kâha ihtiyacım yok.» cevabını vermişse veya : «Ben sana, ben istemem, dem-edim mi?» demişse; kadının bu cevabı, nikâhı ve yakınlaşmayı reddir.

Keza, bu durumda^kadın : «Razı değilim.»; «Bent -ssbredemem.» veya : «Ben, hoşlanmam.» demiş olsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'den rivayet edildiğine göre, bu lafızlar da reddir.

Fakat, kadın : «Hoşuma gitmiyor.» veya : «Ben evlenmeyi iste miyorum.» demiş olsa; bu lafızlar red ifâde etmez. Kadın,vbu sözler­den sonra, razı olsa; nikâh sabin olur. Ancak, kadının : »Filânı İste­mem.» demesi de reddir. Zahîrîyye'de de böyledir. Bu, en açfk ve doğruya en yakın olan görüştür. Muhıyt'te de böyledir.

Kadın, velîsine : «Sen, iyi bilirsin.» demiş olsa, bu söz, rıza. sayılmaz.

Anca'k, kadın, velîsine : «Yapacağın işte, serbestsin.» demiş olsa; bu rızadır. Zahîrîyye'de de böyledir.

Bulûğa erişmiş olan, -bakire bir kızı, amcasının oğlu, kendi , nefsine nikahlamış olsa; bu haber kıza ulaştığında sussa, sonra da : «Ben razı değilim.» dese; kızın sözü geçerli olur. Çünkü, bu amca oğlu, kendi nefsi hakkında asridir; kadın yönünden ise, fuzûlî (= bo­şuna konuşmuş olan) bir 'kimsedir. Bu sebepten dolayıdır ki, akid sa­hih olmaz. İmâm Ebû Hanîfe İRA.) ve İmâm Muhammed (RA.): —Bu — akid nzasız yapılmaz.» demişlerdir.

Eğer, bu amca oğlu, evlenmeleri İçin, bu kızdan izin istese de, kız susmuş olsa; sonra da, bu şahıs, o kızı kendi nefsine nikâhlasa; 'bu nikâh, bil - icma' caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir balba, bulûğa ermiş, bâ'kire kızına : «Seni, filan adam, şu kadar möhîrle, zevceliğe istiyor.» dese; kız da, olduğu yerde, iki defa sıçrayarak ayağa kalksa ve bir şey söylemese; bunun üzerine babası da, kızı o adama ni'kâhlasa, bu nikâh caiz olur. Gâyetü's-Sürüeî'de de böyledir.

Bir kadını, velîsi, izin almadan nikahlamış olsa; sonra da, kadınla, ni'kâhlandığı adam arasında ihtilâf çıksa da koca, kadına: «Nikâh haberi sana ulaştığında sen, sustun.» dese; kadın da :. «Hayır, ben susmadım; reddettim.» cevaıbını verse, kadının sözü geçerlidir. Kâ-dîhân'ın Câmiu's - Sağîri'nde de böyledir.

bu durumda, koca; karısının, nikâh haberi kendisine ulaştığı za­man, susmuş bulunduğunu isbat ederse; bu 'kadın, o adamın karısı olur. Fakat, bunu İsbât edemezse, İmâm Ebö Hanîfe (R.A.)'ye göre, aralarında nikâh yoktur. İmâmeyn'e göre ise, kadının yemin etmesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir. Fetva da bunun üzerinedir. Şeyh Ebû Mukârim'in Nikâye Şerhi'nde de böyledir.

Kadın bunu inkâr ederse; kadının ifadesi üzere hükmolunur.

Eğer, koca, haber kendisine ulaştığı zaman, kadının sustuğunu; kadın ise, reddettiğini isbat ederlerse; kadının beyyinesi (= delili), daha evla olur. Muhıyt'te de böyledir.

Ancak, şahitler: «Biz, kadının yamadaydık, onun konuştuğu­nu duymadık.» derlerse; kadının susmuş olduğu, açığa çıkmış olur Fethü'I • Kadîr'de de böyledir.

Koca; haber 'kadına ulaştığı zaman, onun nikâh yapılmasına izin verdiğine; kadın ise, haber gelince, nikâh kıyılmasını reddetti­ğine delil getirirse; bu durumda erkeğin delilleri -kabul edilir. Sirâ-cu'l - Vehhâc'da da böyledir.

Kocası, bakire bir kıza cima' ettikten sonra, o kız : «Ben razı değilim.» dese; bu sözüne itibar olunmaz; duhûlden dolayı, kocanın kadına sahip olması, rıza sayılır.

Ancak, koca, karrsına zoraki cima' ederse, bu takdirde, kadının rızası sabit olmaz. Eğer kız reddetmiş olduğuna dair, şahit getirirse, bu durumda —Fetâvâyi Fazlî'de zikredildiği gîbi— bu şahitlerin şa­hitlikleri kabul edilir. Bazıları ise: «Nikâh sahihtir.» demişlerdir. Çünkü, temekkün (= sahip, olma) rıza v-p ikrar yerinde olur. Önce razı olduğunu İkrar edip, sonra da razı olmadığını söylemesi halinde davası sahih olmaz; beyyinesi kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir

Velînin, kadın hakkında : «razı oldu.» demesi kabul edilmez; çünkü velî, kocanın mülkünün, sabit olması için ikrarda bulunabilir. Kız bulûğa ermiş olunca, velînin nikâhtan sonraki ikrarı sahih olmaz. İmâm Serahsî'nİn Mebsût Şerhi'nde de böyledir.

O Bir kimse, bulûğa ermiş bulunan kızını; rızasını veya reddi­ni bilmeden, nikahladığı kocası ölse; ölen bu şahsın vârisleri: «Nikâh, tazın haberi olmadan kıyıldı; onun haberi ve rızası yok; bundan dolayı oria miras verilmez.» demiş olsalar; kız da : «Babam, beni iznimle nikahladı.» dese, kızın sözü geçerli oiıt. Bu durumda, kendisine mi­ras verilir ve iddet bekler.

Fakat, bu kız: «Babam, benden habersiz nikâhı akdetmiş; ama, haber bana gelince, ben razı oldum.» dese; bu durumda, bu kadına, mehir de, miras da verilmez. FetâvâyI Kâdîhân'da da böyledir.

Dul bir kadın, nikâhı hususunda velîye, konuşarak izin verir

Keza, bu kadına, nikâhı ile İlgili haber ulaşınca : «Razı oldum.» demekle rızasını belirtmiş olur. Kâfî'de de böyledir.

Nifcâhlandığı haberi gelince; kadın : «Razı oldum.»; «Kabul ettim.»; «Güzel gördüm.»; «İsabet ettin.=; «Allatı mübarek eylesin.* gPbİ sözler söylerse; razı olmuş bulunduğu tahakkuk eder.

Keza, bu durumdaki bir kadının; mehrini istemesi, cimâ'a rıza göstermesi, istihza etmeksizin gülmesi veya sevinmesi gibi halleri­nin hepsi de, razı olduğunun alâmetidir. Tebyîn'de de böyledir.

Velîsi tarafından nikahlanmış olan dul bir kadın; —nikâh — hediyesini kâbül ederse; önceki kocasına yaptığı gibi, kocasının da ekmeğini yer, hizmetini görürse; bu davranışları da rızasına delâlet eder.

Dul kadının, nikâha razı olup olmadığı, davranışlarından an­laşılmazsa"; yapılan nikâh caiz olur mu? Bu mes'ele hakkında her han­gi bir rivayet yoktur. Ancak, İmâm Ebû Hanîfe (RA)'ye göre, kadının bu hâli, bir izin sayılır. Zahîriyye'de de böyledir.

Sıçramakla, hayızla veya yaralanmakla bekâreti zail olmuş olan kız da; nikâh- haberi kendisine ulaştığı zamanki tavrı veya nikâ­hına izin verme şekli bakımından, bakire gibidir. İmâm Ebû Hanîfö (R-AJ'ye göre, bekâreti zina yolu ile zail olan kız da, bu hükme tâbidir.

İmâmeyn'e göre jse; bu durumdaki kızın, susması kâfî gelmez. Bu kıza, had ikâme edilmişse veya zina etmeyi âdet hâline getirmiş-se; s:.h!h olan kavle göre, bunun sükût etmesi kâfî gelmez. Kâfî'de da böyledir.

Bakire bir kızın kocası, halvetten önce ölmüş bulunsa; bu kız, — rklnci defa— evlendirilirken, bakire gîbi evlendirilir.

Keza, cimâ'a gücü yetmeyen bir kimse ile evlenip ayrılmış oian veya Istînca'da kullandığı testi parçası ile bekâretini İzâle etmiş bu­lunan bir kadına, nikâhlanırken bakire gibi işlem yapılır.
Ancak, kadın; bekâretini, fâsid veya şüpheli bir nikâh sonunda cima' ederek izâle etmişse; —yemden nikâhlanırken— kendisine dül gfbi muamele yapılır. Hulâsa'da da böyledir. [31]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..