Nikâhta Denk Olma İle İlgili Diğer Bazı Meseleler

GüzeÜifc. küfüVden addedilmez ve n?kâh hususunda, güzel­liğe Itrbar edilmez. Fetâvâyî KâdîhSn'da da böyledir.

Nasıyhst Kitabının Szfhfol: «Güzellik hususunda, evlene­cek kimselerin birbirlerine uygun düşmesînî, velîleri, imkân ölçüsün­de gözetirler.» demiştir. Huecet'den naklen Tatarhâniyye'de de böy­ledir.

Denklik konusunda, ekil hususunda da flhtiîâf edilmiştir. Bazıları: «Küfüv'de, akla itPbar edilmez.» demişlerdir. Fetâvâyi KSdthân'da da böyledir
Bir kadın, 'kendi nef3in! deiîgi olmayan bir erkeğe nikahlamış olsa; zâhiru'r-rivâyede, Ebu Kenîfe tR-A.Vye    göre bu nikâh, caiz

olur. İmâm Ebû Yûsuf (RA.)'a göre, bu kavil, Imâm-ı A'zam (R.A.)'ın son kavlidir. Hatta, bu kad'n, ayrılmayı kabul etse; talâk, zıhar, iylâ, mîras ve diğer hususlardaki hükümler de sabit olur.
Fakat, bu nik&ha, icadının, velîsinin itiraz hakkı vardır. Hasan bin Ziyâd, İmâm-ı Azam [RA)'dan rivayet ederek şöyle demiştir: «Böy­le bir seibep varsa, nikâh akdedilmiş olmaz.» Âlimlerimizin çoğu, bu görüşü1 kaibûl etmiştir. Muhtyt'te de köyledir
Zamanımızda[42]  beğenilen görüş, Hasan bin Ziyâd'm naklet­miş olduğu bu görüştür. Şeyhu'I - İslâm Şemsü'l - Eimme Serahsî: «İhtiyata en yakın olan, Hosan'ın rivayetidir.» demiştir. Fetâvâyi Kâ-dihân'ın Serâıtu'n - Nikâh BÖIümü'nde de böyledir.
Bezzâziyye'de zikrediîdiğine göre, Bürhânü'l - Eimme : «Bu durum­da fetva, —kadın dui olsun, bakire olsun— bu nikâhın caiz olacağı şeklindedir. İmâm-ı A'zsm [RA.)ın kavline, göre; kadının velîsi varsa, bu velînin itiraz hakkı olur. Ancak, kadının velîsi yoksa, bu nikâh itti­fakla caizdir, Nebru'l - Fâık'ta da böyledir.

Böyle bir durumda ayrılık, ancak hakimin hükmü ile oîur. Yani, hakimin bu nikâhı bozması dışında, bu kadınla kocasının arasın­daki nikâh geçersiz olmaz. Bu şekiide nikâh bozulunca da, eğer koca, kadına cima' etmemişse, mehir ödemesi gerekmez. Muhıyt'te de böy­ledir.

Ancak, kocası, 'bu kadına cirnâ' etmişse veya halvette kal­mışlarsa; mehr-İ müsemmanın tamamını öder. Kadının, iddst bek­lemesi; erkeğinde ona iddet nafakası ödemesi gerekir. Sirâcü'l - Veh­hâc'da da böyledir.

Bazı âlimler: «Bu durumda, kadının mahremleri, —nikâ-fhm feshi için— dava açabilirler.»; bazıları ise : «Kadının mahremi ol­mayanlar da mahkemeye verebilirler. Bu hususta, mahrem olmak veya olmamak müsavidir.» demişlerdir. Bunlara göre, amcanın oğlu veya benzerlerinin murafaaları, velayet hususunda sabit oiur. Bu görüş sa­hihtir. Mühıyt'te de böyledir.

Bu konuda, zevi'İ - erhâm'ı velayeti sabit olmaz.  Muhıyt'ta de böyledir.

Ancak, asâbe olanların  velayeti, sabit olur.    Hulâsa'da da böyledir.

Bir kadın dengi olmayan birisi ile nikâ'hlansa; fcocası da, ona clmâ' etse; kadının velîsinin, davası üzerine hakim bunların nikâhını feshetmiş, onları ayırmış olsa; 'bu durumda, kocanın mehir ödemesi, kadmm da iddet beklemesi lâzım gelir.

Aynı şahıs, Iddet müddeti içinde, velîsinin izni olmadan, bu ka­dını tekrar nikahlamış ve duhulden önce, hakkim bunları te'krar ayır­mış olsa; kocanın, ?kinci d-ef'a mehir ödemesi gerekir. Kadının ise, önceki iddeti devam der. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebü Yûsuf ffljAJ'un kavlidir, İmâm Sershsî'nin Mobsût Şerhî'nde de böy­ledir.

Bir kadın, velîsinin izni olmadan, nefsini, küfüvvü olmayan bir şahsa tezvîc eylese; velîsi de, ıbu kadının mehrini alıp, onu tezvîc etmiş olsa; hu durum, velînin rızası ve teslîmi sayılır.

Velînin, mehri alıp; kadını tezvîc etmemesi durumu hakkında, âlimler görüş ayrılığına düşmüşlerdir, Saihfh okn; ;bu hâlin, velînin rızası ve teslimi manasına olduğudur.

Şayet velî, kadının mehrini almaz, fafcat nafakasını dava eder ve mehir de kadının kendisi tarafından ta'kdir edilmiş bulunursa; bu du­rum da, istihsânen rıza ve teslim sayılır.

Bu hüküm, denklik bulunmadığının hakim tarafından tesbit edil­mesi halinde velînin dava etmesinden ve 'hakimin metıir ve nafaka Ue ilgili hüküm vermesinden önce geçerlidir.

Faikat, denkliğin bulunmadığı, hâkimin hükmünden önce şaton; olursa; (hem kıyasen hem de istihsânen, —velînin— bu nikâha rızası yok demektir. Zehıyre'de de böyledir,

Ayrılı'k talebinde, velî susmuş olsa bile nrkâhm feshi husu­sunda kadının hattı, zaman çok uzasa, hatta kadın çocuk doğursa bile, geçersiz olmaz. Kâdîhân'ın Câmiu's - Sağîri'nde de böyledir.

Kadın, kocasından çocuk doğurunca; velîlerinin, nikâhı boz­ma 'hakkı kalmaz. Ancak, Şeyhü'I - İslâm Mebsût'ta : «Bir kadın, nef­sini, küfüvvü olmayan bir kimseye nikâhlasa; velîsi de bunu bildiği halde kadın çocuk doğurana kadar sükût ettikten sonra mahkemeye dava açsa, bu karı - kocanın, aralarını ayırma hakkına sahiptir.» de­miştir. Nihâye'de de böyledir.

Bir kadın, nefsini dengi olmayan birisine nikâhlasa; velîlerin­den birisi do buna razı olsa; bu durunrfda, bu velînin de, diğer bir ve-lî'nin de, bu nikâhı feshetme hakkı olmaz. Ancak, velîİİk derecesi daha yüksek ve yalktn olanın, bu nikâhı fesh hakkı vardır. Fetâvâyi Karîîhân'da da böyledir.

Keza, bir kadını, .velîlerinden birisi, kadının rızası ile bir şahsa nikâhlasa; bu nikâhı feshetme hakkı .ancak, bu kadını nikâhla-yandan, daha yüksek velilik hakkına sahip olan, kimseye âit oiur. Mu-hıyt'te de böyledir.

Velîsi, tarafından dengi olmayan birisine nikahlanan bir ka­dın; cimâ'dan sonra, kocasından talâk-ı baîn ile boşansa; sonra da, velîsinin izni olmadan, te'krar o kocaya ivarsa; velî, kadının bu nikâ­hını feshedebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fafkat, bu kadın,.talâk-ı rici* ile 'boşandıktan sonra; kocası, velîsinin izni olmadan, tekrar karısına dönmüş olsa; bu durumda, ve­lînin ayırma hakkı yoktur. Hulâsa'da da böyledir.

Müntekâ'da:  fbn-i  Semâ'da,  İmâm Muhemmed  (R.A.)'den şöyle ndkietmiştir: Küfüvvü olmayan bir kimsenin, n&âhı altında bu­lunan bir kadının, babası gâib iken, kardeşi veya başfca bir velî ko­casını dava; ö da, kadını, daha yakın bir velînin nikâh eylediğini id­dia etse; kocaya, beyyine ikâme etmesi f= delil ve şahit getirmesi) emredilir. Eğer, beyyine getirebilirse; bu kabul edilir; aksi takdirde, araları ayrılır. Zehıyre'de de böyledir.

Müntekâ'da. Bişr'in, Ebû Yûsuf (R-A.)'den rivayet ettiğine göre :

Bir kimse, küçük yaştaki cariyesini, bir şahsa nikahladıktan son­ra «O benim kızımdir.» diye iddia etse, bu çocuğun nesebi de —böy­lece— sabit olsa; eğer, koca, bu -kızın dengi İse, nikâh olduğu gibi kalır. Eğer, koca denk değilse, bu durumda da, kıyâsen, nikâhın, ol­duğu gibi kalmasi gerekir. Çünkü, bu durumda da, onu, velîsi tezvîc eylemiştir,

Bîr kimse, küçtfk yaştaki cariyesini, baş'ka bîr kimseye sattıktan sonra; satın alan Kimse, «bu, o adamın kızıdır.» diye iddia etse; bu durumda da —satın alan— koca, k'üfüv ise; yapılacak bir şey yok­tur. Eğer, koca küfüv değilse; keza, kıyâs yine böyledir. Çünkü, bu durumda da, onu, sahibi buJunan velî tezvîc etmiş olmaktadır.

Velîsinin İzni ile bir kadınla evlenen kö'e; nikâh akdi esna­sında kendisinin hür veya kö'e olduğunu büdirmese; kadının da, ko­casının durumundan haberi olmadığı gibi velîsi de, kocanın hür mü, köle mi oiduğunu bilmese; sonradan bu kocanın köle olduğu açığa çıksa; eğer kadının, nikâhının kıyıldığından haberi varsa; muhayyer­lik yoktur. Ancak, velinin muhayyerlik hakkı vardır.

Fakat, kadının velileri nikâh akdi esnasında hazır bulundukları halde, meseleler İhtilaflı olsa; bu durumda kadın da, velîler de mu­hayyer olmazlar.

Şayet,'koca hür olduğunu söylemiş olduğu halde, diğer mes'elelsr hâli üzere ise, veliler, bu meselelerde muhayyerdirler.

Zikrettiğimiz bu mes'eleler, aşağıdaki şu mes'elelerin delilidir:

Bir kadın, 'kendi nefsini, küfüvvü şart koşmadan ve kendisine denk olduğunu bilmeden bir şahsa tezvîc eyîese; sonra da, kocasının kendisine küfüv olmadığını anlasa; bu durumda kadının, muhayyer­lik hakkı yoktur; velîlerinin ise, muhayyerlik hakkı vardır.

Ancak, ibu nikâhta, velîler de hazır 'bulunur ve razı olurlarsa; kü­füv olduğunu bilsinler veya bilmesinler; bu durumda, onların da mu­hayyerlik hakları yoktur.

Fakat, velîlerden birisi, küfüvvü şart koştuğu veya birisi «küfüv vardır.» diye haber verdiği halde, sonradan küfüvvün bulunmadığı or­taya çıkarsa; bu durumda, velîlerin muhayyerlik haklan oiur.

Şeyhu'l - İslâm'dan :

—  Nesebi meçhul olan bir şahıs, nesebi bilinen bir kadına, kü­füv olur mu? diye soruldu.

İmâm:

—  Hayır, o erkek, bu kadının küfüvvü değildir; dedi. Muhıyt'te de böyledir.

Koca, kadına; kendi nesebinden başka bir nesep söylemiş olsa (kendisini, <kerrdl babası ve soyuna değil de,   başka birisine nis-bet etse) sonra da, doğru söylemediği açığa çıksa; o erkek, bu kadı­nın küfüvvü olma. Hem kadının, hem de velîlerinin, bu nikâhı feshet­me hakları vardır. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kadın da, kocasını; kendisini, asıl nesebinden başka bîr nesebe İsnat ederek kandırmış olsa; bu durumda, kocanın muhayyer­lik haldu yoktur. O, onun karışıdır. Ancök, dilerse nikâhı altında tu­tar; dilerse boşar. Kâdîhân'ın Câmiu's-Ssğîri'nde de böyledir.

Bir ıkimse »Ben filan oğlu filanım» diyerek, bir kadım nikâh-iasa; fakat, bu — ismi taşıyan şahıs— kendisi değil de, baba bir kar­deşi veya baba bir amcası olsa; kadın, bu nikâhı feshetme hakkına sahip olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, nesebi belli olmayan bir kadını nikahladıktan son­ra, ıKureyşIl bir şahıs, o kadının kendi kızı olduğunu iddta ve isbat et­se; hâkimde,'bu kadının, o adamın kızı olduğuna hükmetse; bu kadı­nı ni'kâhlıyan kimse de, hacamatçı olsa; babası, bu kadını kocasından ayırmaya hak sahibi olur.

Ancak, bu durumda; adam, bu kadının babası değil de, kölelik ve efendilik itibarı ile yakını olursa; eski efendisi olan bu adamın, bu kadının nikâhını, feshetme hakkı yoktur. ZehıyreMe de böyledir.

Bir kefdın, kendi nefsini, dengi olmayan bir şahsa nikâhlasa; velîsi razı olana kadar nefsini men edebilir mi? Faktyh Ebu'l - Leys :

— «Her ne kadar, zahiru'r- rivayete muhalif İse de; kadının, nefsini men etme hakkı vardır.» demiştir. Fakat, âlimlerimizin çoğu, zâhîru'r - rivâyeye göre, fetva vermişler ve : «Kadının, nefsini men etme hakkı yoktur.» demişlerdir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kadın, kendi nefsini, bir şahsa, me'hr-i misilden noksan bir mehirle nikahlamış olsa; velîsi, bu nikâha itiraz edöbilir. Yâni, ya m-öhrini tamamlatır veya onu, —'kocasından — ayırabilir.

Velî, bu kedini, duhûlden önce ayırmişsa, onun için, mebir yok­tur. Ancafk, duhûlden sonra ayırmışsa, kadına, mehr-i müsemmâsı ve­rilir.

Keza, tarafeyn'rîen birisi, bu ayrılıktan önce ölürse, hüküm yine böyledir. BuF Ebû Hnnîfe (R-AJ'ye göredir. Imâmeyn ise : «Velînin, itiraz hakkı yoktur.» demişlerdir. Tebyîn'de de böyledir.

Ancak, tu .ayrılık, hakimin karan İle mümkün olur. Şayet hakim »ayrılık hükmü vermezse; talâk, zmar, ilâ ve mîras hffkmü, bakî kalır. Sırâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adamın cariyesi ile bir başka şahsın izdivacını, hüküm­dar, mehri misilin azlığı veya denk olmamalarından dolayı, kerih gö­rür fakat, câriye buna razı olursa; hükümdar da bilâhare bunu, hoş görürse; bu cariyenin velîsi, mefıri, mehr-i misline çıkarmak veya jbu kan - kocayı ayırmak maksadı ile, dava açar. Bu kavil, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir. İmâm Muhammed (R-A.)'in kavline göre, ca­riyenin efendisinin, dava açma hekkı yoktur.

Keza, bu mes'elede, kadın gönülsüzken sonradan gönlü olsa; bu durumda dava hakkı, hem kadının hem de velîsinindir. İmâmeyn'în kavillerine göre, dava açma hakkı, yalnız kadına aittir. Muhiyt'te de böyledir.

Nefsini, dengi olan bir kimseye, gönülsüz olarak mehr-i mi­sille nikahlamış; sonradan da gönülsüzlüğü kaybolmuş olan bir kadın da, muhayyerdir. Muhıyt*te de böyledir.

Bir kadın kerîh görüp, gönül hoşluğu bulunmamasına rağmen, nikahlanmış olsa; bu ni<kâh, caiz olur. Bu nikâhı, kerih görmesinden dolayı da, bir tazminat gerekmez.

Sonra bakılır: Koca, kadının küfüvvü; möhri de, misil kadar veya mislinden fazla olursa,'bu nikâh caiz olur.

Eğer, m-ehri, mislinin mehrinden az olursa; mehrinin, emsalinin mehrlne eriştirilmesin! istiyöbiiir. Bu durumda, kocaya : «Mehrinî ta­mamla; 'bunu yapmazsan, onu, senden ayırırız.» denilir. MehrI tamam­larsa ne âlâ...

Bu durumda koca, (nehrini tamamlamazsa, bunlar birbirlerinden ayrılırlar. Şayet, duhûlden önce ayrılmış olurlarsa, bir şey lâzım gel­mez. Eğ-er, kadının kerih «görmesine rağmen, dühû! vâki olmuşsa, bu 'hâl, kocanın rızasına, işaret olduğundan; kadının mehr-i mislini, tama­men Öder. Cima', kadının da rızası ile yapılmışsa, bu durumda mehr-I müsemmâ gerekir.
Ancak, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe [R.A.)'ye göre, hu durumda ka­dının velîlerinin, itiraz hakları vardır. İmâmeyn'e <göre, velîlerin, itiraz hakları yoktur. Bu, kocanın, kadının küfüvvü olması halindedir. Koca­nın denkliği yoksa, velîlerin, ayırma haklan vardır. Koca, 'bu kadının gönlü olmadan, ona cima' etmişse, mehr-i mislini öder. Küfüv olma­dığı zaman, itiraz hakkı bakidir.

Kadına, onun arzusu ile cima' edilmişse, o zaman, mehr-î müsem-mâsı ödenir. Mehr-Î müsemmâdan fazla bir şey ödenmez.

Böylece, rıza kadından olursa, nikâh satım olur. Çünkü, nefsinin temkini, akidde icazet (= izin) sayılır; bu davranîş, «Ben razıyım.» demek gibi olur. Bu durumda, kadının muhayyerlik hakkı, sâ'kıt oiur.
Bu hâlde bile, küfüv yoksa, velîler ayırabilir ve mehr-i-mislin tamamını alabilirler. Küfüv bulunmadığı müddetçe, velîlerin ayırma hakları vardır. Kadının mehri, —mislinden— noksan olursa, velile­rin, 'bunu tamamlatma haklar; da vardır. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)-nin kavlidir. İmâmeyn'e göre, hem kadının, hem de velîlerin muhay­yerlik hakları vardır. Ancak ıbu hak, yalnızca, küfüv [= denklik) olma­dığı zaman geçerlidir. Ayrılrk, dü'hûlden önce vâki olmuşsa, bir şey lâzım gelmez. Sirâcü'l - Vehhâc'ırt Kitâbü'l - İkrah Bölümü'nde de böy­ledir.

Bir kimse, küçük yaştaki kızını, dengi olmayan birine; me­selâ : Cariyesinin veya kölesinin oğluna nıkâhlasa; yahut da, gabn-î fahişle {= Mehrî Mislinin iki katı) nikahladıktan sonra, mehrini nok-sanlaştırsa; veya bu adam oğlunu, kendi karısına verdiği miktardan daha fazla bir mefıir ile nikâhlasa; İmâm Ebû Hanîfe (R-AJ'ye göre, bu nikâh, caiz olur. Tebyîn'de de böyledir.

İmâmeyn'e göre, —bu miktarüa, İnsanları kandırması müs­tesna olmak üzere— bu fazlalık da noksaniaştırmsk da, caiz oimaz. Bazı âlrmler: «Nikâhın aslı, sahih olur.» demişlerdir. Esahh olan ise, İmâmeyn'e göre, bu nikâhın geçersiz olduğudur. Kâfî'de de böyledir.

Sahih olan kavil, İmâm Ebû Hanîfs (RATnin kavlidir. Muzmerâi*-ta da böyledir.

Bu nikâh; baba, dede veya kadı tarafından kıyılmamıssa, bil - İcmâ' caiz değildir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Babanın kötü hâli, cinneti veya fasıklığı bilinmediği zaman, ihtilâf edilmiştir. Ancak, ıbdbanın <bu gibi bir »hâlinin mevcudiyeti bi-Inirse, nikâh, bil - Icma geçersizdir. Keza, bzJba sarboşsa, kıydığı bu nikâh, bi! - icmâ' sahih değildir. Sirâcü'i - Vehhâc'da da böyledir.

Eğer, mehifdeki fazlalık veyıa noksanlık mdhr-I misil husu­sunda, insanları aldatmak maksadıyla yapılmışsa; bu nikâh, bil - itti­fak caizdir.

Keza, baba ve dededen başka velîlerin, kıymış bulunduğu nikâh da, bil - ittifak caizdir. Muhıyt'te de böyledir.
Mehrin, yarısından aşağı olan miktar, insanları aldatmak için olur. Bâzıları ise : «Onda birinden aşağı olan, insanları aldatmak için­dir.» demişlerdir. Sirâcül - Vehhâc'da da «böyledir. [43]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..