6- NİKÂH VE DİĞER HUSUSLARDA VEKÂLET

Şahitler 'hazır olmasa bile, nfkâh 'hususunda, veVil tayin et­mek sahihtir. Hâzsr - zâtîe'den naklen, Taterhâniyye^de de böyledir.

Bir Ikadın, iblr erkeğe : «Beni, istediğin kimseye nikâhla.» de­se; o erkek, bu kadını, kertdi nefsine nikâhlıyamaz. Tecnîs ve Meaîd'de de böyledir.

Bir erkek, bir kadına, vekâlet verip, onu 'kendisini nikâhiama-ya yetkili kılsa; 'kadın da kendi nefsini, bu adama, nikâhiasa, bu da caiz olmaz, Serahsî'nin Muhiyt'ınde de böyledir.

Bir kadın, 'bir erkeği, kendi nefsini 'belirli bir mebirle nikah­lamak üzere vekil etse; vekil -olan erkek de, o mahirle kadını kendi nefsine nikâhiasa; vekilin bu nikâhı caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın bir erkeği, İşlerini yürütmek üzere vekil tayin et­tiği 'halde o adam, hu kadını, kendi nefsine ni'kâhlasa; bu durumda kadın : «Ben, onu laiim-satım için vekil tayin ettim.» dese; bu nikâh, caiz ohnaz. Çürikü, o kadın, bu erkeği, kendisini nikâhlamaya vekil ta­yin etmiş olsaydı bile, o kadını, kendi nefsine nikahlaması caiz oi-mazdı. Evlâ olan tjörüş. budur. Tecnîs'de ve Mezîd'de de böyledir.

fe Bir kadın, kendi nefsini, kendisine nikahlamak üzere, bir er­keğe vekâlet verse; bu şahıs da : «Filan kadını nefsime nikahladım» dese fakat, «Köbu! ettim.» demese; bu nikâh, caiz olur. Huİâsa'da da böyledir.

Bir kimse, diğer'bir kimseye, kendisini nikahlamak üzere ve-kâiet verse; veki! de veiisi bulunduğu, 'kendi küçük yaştaki kızını veya 'Kardeşinin küçük yaşta'ki kızını nPkahlasa; bu nikâh, caiz ölmez. Velîsi bulunduğu diyer kızları da, istekleri olmadan, —bu adama — nîkâhlayamaz.

Bu edam, büyük yaştaki kızını, onun rızası iîe müvekkiline nikah­lamış olsa, e! - Asİ'da, İmâm Ebû Hsnîfe (R A.)'ye göre, bunun da caiz olmadığı zikredilmiştir. Ancak, kocanın rızası  olursa, bu nikâh caiz olur.

İmâmsyn'e göre İse, Ibu nikâh caiz olur.

Vekilin, kendi ablasını, onun rızası ile müvekkiline nikahlaması ise, ihtilafsız caizdir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir 'kadın, bir erkeği vekil tayin etsede, bu vekil, o kadını, babasına veya oğluna nî'kâhlasa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu nikâh caiz olmaz. Fetvada buna göredir. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böy­ledir.

Eğer, bu kimsenin toğlu, küçükse; bu nrkâ'bın, caiz olmayacağı hususunda, ihtiiâf yoktur. Muhiyt'te de böyledir.

«Bir kadının, kendisini nikahlaması hususunda vekil tayin et­tiği "bir kimse; bu kadını, dengi olmayan birisine nîkâhlasa; bazı âlim­ler : «Bu nikâh sahih olmaz.» demişlerdir; ekseriyete göre ise, bu ni­kâh sahih olur.
Şayet, denklik bulunsa, fakat adam; kör, kötüröm, bunak veya kü­çük çocuk olsa, bu nikâh,.yine caizdir. Adam, cimâya gücü yetmeyen bir kimse olsa, yine 6u nikâh caiz olur.
Keza, 'bir kimse, 'kendisini bir kadınca nFkâhlamaflc üzere diğer bir kimseye vekâlet verse; vekil de, müvekkilini; kör, çolak, retkâ' { = fercinin ağzında, cimaya mâni bir et parçası bulunan kadın], mec-nûne, yaşı küçük olmasına rağmen cimâ'ya tabammüllü olup cima' edilmiş bulunan veya cima' yapılmamış hür veya câriye ile yahut da küfüv olmayan bir müslüman veya kitabî kadınla nikahlamış olsa; bu nikâh, İmâm Ebû Hanîfe !(R.A.}'nin kavline göre caizdir. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Bu vekilin, 'bizzat kendi cariyesini, müvekkiline nikahlaması, bil - ittifak caiz değildir. Nihâye'de de böyledir

Bu vekilin, müvekkiline 'kara, çirkin, ağzı /büyük, salyası akan, aklı kâh gidip, kâh golen, bir kadını nikahlaması hâlinde; bu nikâhın, caiz olup olmayacağı hususu ihtilaflıdır. Zahîrîyye'de de böyledir.

Vekilin, müvekkiline, elleri kesik veya mefluç bir kadını nî-kâhfamasj hâlinde de, bu İhtilâf vardır. Nihâye'de de böyledir.

Müvekkil, voktline: «'Beyaz kadın nikâhla.» dediği halde, o, siyah kadın nikahlamış olsa; veya bunun aksi vuku bulsa; bu nikâh sahih olmaz. Ancak, müvekkil: «Kc>r kadın nikâhla.» dediği tıalde, vekil gözü gören bir kadım, nFkâhiamiş io!ss; *bu nikâh, sahih olur. Ker-derî'nin Veeîzi'nde öe 'böyledir.

Müvekkil, vökiline : «Câriye nikâhla.» dediği halde; vekii, hûr bir kadın nikâhlamrş ojsa; bu nikâh caiz olmaz. Ancak, vekil; mükâtep, tnüde?bber veya ümm-ü veled bir kadın nikahlamış olsa; 'bu nikâh caiz ölür. HuİâssMa da 'böyledir.

Fâsld nikâh yapması için, vekil edilen bir şahıs; sahih nikâh yapmış olsa; *bu nrkâh caiz olmaz. Sorahsî'nİn IUuhıyt*inde de böyle­dir.
Müvekkil, vekilini; 'bîr kadın nfkâhlamakla görevlendirse; o da müvekkiline bir 'kadın ni'kâhlasa; kocası ise 'bu kadını boşasa; bu nikâh câi2 ve talâk da vâki olmuş olur. Muhıyt'te ;de 'böyledir.    ,

Bir kimse, kendisine bir kadın nikahlamak üzere, 'bir ş?.hsi; vekil tayin etmiş; *o vekil de, bir kadm nikahlamış olsa; şayet, bu şahıs, müvekkiline, o ka-dim. vekil tayin edilmeden önce nikahlamış olursa; kadının kötü huyundan şikâyetçi olmasa bile; müvekkilin, 'bu kadından ayrılması caizdir. Fakat, vekil, tayin edildikten sonra nikah­lamış olursa; ayrılması caiz olmaz. Fotâvâyi Kâdîhân'm Kitâbü'I-Ve-kâlesi'nde de'böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye: «Beni bir kandınla nikâhla; boşanma selâhiyeti, kadının elinde olsun.» dese; vekil de, müvekkilini nikahladığı sırada böyledir şart koşmasa; bu durumda, kadının elinde, boşanma selâhiyeti olur

Bu şahıs, vskîüne : «Ben! bir kadınla nikâhla ve ben onu ni­kahladığım zaman, onun boşanma hakkının elinde olacağını da şart koş.» dsse; eğer vekii, nikâh akdi esnasında 'bunu şart koşarsa, bo­şanma selâhiyeti kadının -elinde olur; !bunu şart koşmazsa, kadının boşanrrra selâhiyeti elirrde olmaz.

Bir'kadın, bir erkeği, nikâhı hususunda vekil tayin etse; 'bu vskil de, kocaya: Nlkâfriandığınız zaman, boşanma selâhlyeti kadı­nın elinde olacak.» diye şart fcoşşa; bu selâhiyet, kadının elinde olur ve bu nikâh sahihtir.
Vekil, müvekkilini nikâhlara; nikahladığı kadın da, başkasının kansı "olsa veya iddet altında 'bulunsa; vekil, bu hâli bilsin, veya Ibîl-mesin; müvekkil, bu halleri bilmeden 'kadına cima1 etse; 'bunların ara­lan ayrılır ve 'bu durumda 'kocanın, me'hr-İ mislin az haddini ödemesi gerökir. Bu 'koca Vekiline, müracaat edip, ödediği meblağı ondan ala­maz. Vekil, müvekkiline, kendi karısının anasını bu şekilde nikâblamiî olursa, durum yine aynidir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi vekil tayin edip: «Filân kadını veya filân kadını bana nikâhla» dese; vefcil de, 'bu kadınlardan birini nikâhlasa, bu nikâh caiz olur.

Bu gibi cahillîker yüzünden, vekilin, vekâlet hakkı geçersiz sayri-maz.

Bu vekil, o kadınların ikisini de, nikahlamış olursa;    bunlardan — sadece — 'birinin nikâhı caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir 'kadını nikahlamak üzere, vekil tayin edilmiş olan kimse; müvekkiline iki kadın nikahlamış olsa; müvekkil, bunlardan —sade­ce— birini —nikâhı önce kıyılmış olanı— alabilir. Sahih olan budur. Kâdîhân'ın Câmiu's - Sağir Şerhi'nde de böyledir.

Eğer müvekkil, her iki kadını da nikâhlamaya veya bunlardan birini nikâhlamaya izin vermişse; vekil, bu şekilde hareket eder. Bah-fOV - Râık'ta da 'böyledir.

Vekil, müvekkilini ;ayrı ayrı iki afcidle nikahlamış olursa; bi­rinci nikâh lâzım; Mdncl nikâh ise mevkuf {= izne bağlı) olur. Hidâya Şertıl Aynî'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadını tarif ederek, -onu nikahlaması İçin, bi­risini vekii tayin etse; bu vekil de, tarif edilen kadınla birlikte, başka bir kadını da, nikahlamış olsa; tarif olunan kadının, nikâhı, sıhhatli olur.

Bir akidle,  iki  kadını  nikahlamak üzere vekil  tayin edilen

bîr kimse;  müvekkilini bir kadınla  nikahlamış olsla; bu  nikâh caiz olur.

Keza, müvekkil: «Şu iki kadını nikâhla.» dese de, vekil, birisini nikahlamış olsa; bu da, caiz olur.

Keza, bu müvekkil, sözünün sonunda : «Bu İki kadından biri olan, fHan kadınla nikahlama; öteki ile nikâhla.» dese de; vekil, Istediği ile değil de, diğeri ile nikahlamış olsa; bu nikâh caiz olmaz. Mu-tayfta de böyledir.

Müvekkil, vekiline : «Şu iki bacıyı, bana nikâhla.» dese; bu İki bacıdan, 'birinin nikâhı caiz olur. Ancak: «Bir akidle...» demişse; bu durumda caiz olmaz. Eğer, müve'kkil : «Şu flkl kadını, bir akidle nikâh­la...- demiş ve nikâhlananlarda iki 'kız ikardeş olurlarsa; ayrılmaları caiz olur. Tatarhâniyye'de de Iböyledir.

Bir 'kimse, diğer ıbir kimseyi — başkasıyle nikâhlı bulunan bir kadından bahisle — : «filân kadını, 'barna nikâhla.» diye veJklI tayin ettikten sonra; o kadının kocası ölse veya 'bu kadını »boşasa; kadının, iddeti tamamlanınca vekil, müvekkilini nîk&hlasa; 'bu nikâh, ^câiz olur. Fetâvâyi KâdîhânVta da 'böyledir.

Müvekkil, vekiline; kendi kabilesinden bir 'kadınla nikahla­masını emretse; vekil ise, müvekkiline 'başka kabileden "bir kadın ni­kâhlasa, bu caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi : «Filân <kadım, bana nikâhla.» dedikten >sonra; vekil, ö kadını, 'kendisine nikahlamış olsa: Ibu nikâh sahih olur.

Vekil, 'bu kadınla bir ay evli kaldıktan sonra, onu fooşasa ve ka­dının İddeti bittikten sonra, onu, müvekkiline nikahlamış olsa, bu ni­kâh da caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vekil, bu kadını, kendisine nikâhüamasa da, bizzat müvek­kiline nikâhlasa; sonrada müvekkil bu kadından uzaklaşsa; bu du­rumda, vekilin, bu kadını kendisine nikahlaması caiz olmaz. Hulâsa'­da da böyledir.

Bir 'kimse, 'kendisini, belli bir İcadınla nikahlamak üzere, baş­ka bir (kimseyi, vekil tayin -etse; bu vekii de nikâh akdini, mehr-i mis­linden fazlasıyle y&psa; eğer bu fazlalık, insanların misli ile afdandı'kları miktarda olurda, bu nikâh hilâfsız caiz olur. Fakat, bu fazlalık, in­sanların misli ile aldandıkları miktardan çok olursa, İmâm Ebû Hanî-fe (R-A.)'ye göre, caiz olmasına rağmen, İmâmeyn'e göre caiz olmaz.

Bir kimse, vekilini, bin dirheme nikâh akdetmek üzere görev-lendtrse; vekilse, kadını deha fazla men M e nikâhlasa; bu fazlalığın 'belli olması halinde; o'kadının mehrinin misline bakılır. Eğer. mehr-i misil, bin dirhem veya ondan daha az îs<e, bu nlkâfı caiz olur.-Bu meh-ri; kadına vermek gerekir. Şayet, mehr-İ misil, bin dirhemden fazla olur ve koca da. (buna rıza göstermezse, bu nikâh caiz olmaz. Muhiyt'-te de böyledir.

Bir kimse, bilinen bir kadını, bin dirhem me'hirle nikahlamak özere, bir şahsı vekil tayin etse de vekil, <o 'kadını, İkibin dirheme ni­kahlamış olsa; kraca, buna razı 'olursa, nikâh caiz olur. Kocanın, 'kabul etmemesi halinde ise, nikâh geçersiz olur. Şayet, 'koca, bu durumu, cima' yapana kadar öğrenmemiş olsa, yine muhayyerdir: Dilerse, ka­dının mehM müsemmasmı verir; dilerse, kabul etmez. 'Razı olmaması halinde, ka'dına me<hr-i misil verir. Bu durumda, mehr-I mislin, m&hr-i müsemmajdan'az olması gerekir. Eğer koca, fazlaya razı olmaz ve ve­kil de : «Sîz nikâhınıza devam -edin, o fazlalığı ben 'borçlanırım.- der­se; (bu durumda da, kocaya bir şey lâzım gelmez. Fetâvâyi Kâdîhân-da da böyledir.
Eğer vekil, mehr-i mösemmayi kabullenip; (bunun, müvekki­linin emri olduğunu söyledikten sonra, 'koca; bin dirhemden fazlasına izin verdiğini inkâr ederse; bu fazlalığı inkâr etmekle, nflcâhı, inkâr etmi'ş olur. 8u durumda, kocanın mem'r vermesi gerekmez. Kadının, vekilden mehrini talep etme hakkı vardır.

Bundan sonra, biz deriz ki: Gerçekten bu kadın, bazı rivayetle­re göre; vekilden, me'hrinîn yarısını isteyebilir; bazı rivayetlere göre de, mehrînin tamamını istiyöbilîr. Muhıytte de 'böyledir.

Bir kimse, vekilini, yirmi dirhemi muaccel, seksen dirhemi de müeccel olma'k özere, yüz diHheme, bîr'kadını, nikahlamak!a görev­lendirir ve vekil de, muacceli otuz dirheme çıkarırsa; bu akid sahih olmaz, mevkuf olur. {Yani, kocanın iznine bağlı kalır.)

Koca, bu durumdan (haberdar olmadan kadına cima' etmiş olsa, yine, akid tamamlanmış sayılmaz. Koca, durumdan haberdar olarak, cima'etmişse, bu, bir tein sayı lir ve nHcâfı tamam olur.

Bir kadın, kendisini, bir erkeğe, iki bin dirhem mehirle, ni­kahlamak üzere, birini vekil tayin etse; vekil de, bu Ikadıni, bin dir­hem mehirle nikahlamış ve Ibu İcadına durumu bilmeden, cima' edil­miş olsa; bu durumda, kadının nikâhı reddetme ve metfır-i mislini al­ma hakkı vardır. Hızânetü'l - Müftfn'de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye, bin dirhem mehirle, kendisine, bîr kadın nikahlamasını emretse; kadın, bu durumda, miktarı artırma­dan nikâha razı -olmasa; vekil de, bir elbise vererek mehri kendiliğin­den artirsa; nikâh, kocanın rızasına bağlıdır. Çünkü, mehrîn artırıl­ması, onun emrine muhaliftir. Bu muhalefette, koca İçin, zarar vardır. Çünkü, kadın o elbiseyi alma hakkına sahip olunca, bunun kıymetini, vekilin değil, kocanın ödemesi lâzım gelir. Vekilin tazmin etmesi ge­rekmez.

Bu koca, vekilin mehrî artırdığını bilmeden kadına cirnâ' etse: bu durumda koca, muhayyerdir: İsterse, kadınla beraber kalır; ister­se ayrılır. Eğer ayrılırsa. kadına, mehr-i mislini verir. Tecnîs'de ve Mezîd'de de ıböyledir.

Bir kimse, kendisini, ibir kadınla nikahlamak üzere, bir şahsı vekil tayin etse; bu vekil de, bir köle veya 'bir arazi karşılığında, bir kadını müvekkiline nikâhlasa, bu nikâh sahih olur. Vekilin, bu kadını, kocaya teslim etmesi gerekir. Vekil, bu kadını teslim edince, koca­dan bir şey istenemez.

Bu kadın, mehir olarak verilen köleyi ahp sahip olmadan, köle helak olursa; vekilin bunu tazmin etmesi gerekmez. Bu durumda ka­dın,'kocasından, bu kölenin kıymetini talep eder.

Bu vekil, kendi malından, bin dirhem metısr Vererek, bir kadını müvekkiline nikâhlasa ve ona : «Bu kadını, sana, kendi malımdan bin dirhem vererek nikahladım.» dese veya «...bu kadını sana, ikibin dir: heme nikahladım.» dese; 'bu nikâh caiz olur. Mehir olarak verilecek malı, koca verir. Vekil, işaret olunan bu *bin dirhemi kadından talep edemez. Zehiyre'de de iböyledir.

Bu vekil, müvekkilini, bîr köle karşılığında nikâhlasa; bu ni­kâh caiz olur. Kölenin bedelini ise, koca öder. Sershsî'nin Muhıyt'in-de de böyledir.

Koca razı olmazsa, köle, menir olamaz. Muhtyt'te de böyle­dir.

Bin ilâ ikibin dirhem arasında bir mehirle, 'kendisine bir ka­dın nikahlamak üzere 'bir vekil tayın eden şahsın vekili, bir İcadını, müvşkkiline, —kadın daha azına razı olmadığı için™ iki bin dirheme nikâhlasa, bu nikâh caiz -olur. Bu iki bin dirhemi, koca öder. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın, kendisini, dört yüz dirhem metıir mukabilinde, bir erkeğe nflcâhlamafk üzere, 'bir vekii tayin etse; veWI de onu, bir er­kekle nikâhlıasa ve 'bu 'karı koca 'bir sene beraber kaldıktan sonra koca, ve'kiiin dilemle değil de, dinarla, nikahlamış olduğunu zannet-se; vökil de, kocanın zannrnin doğru olduğunu söylese; Ibu durumda kadın, muhayyerdir: Dilerss, nikâha razı olur; dilerse reddeder. Şa­yet, kadın, nikâhı reddederse; kocanın, onun mehr-i mislini vermesi gerekir. Kadın îcfdet 'beklerken, (kocanın nafeka ödemesi gerekmez. Koca, inkâr ettiği zaman da, durum böyledir. Serahsî'niri Muhiyt'inde de böyledir.

Bu ıhüküm, mehrin açıkça söylendiği vakit geçerlidir.

Fakat, mehir açıkça söylenmez ise; şöyle 'ki: Bir 'kimse, diğer bir ^kimseyi, kendisini nikahlamak üzere vekil tayin etse, o vekil de, bir kadını, —insanların aidandiğı üir halde— me'hr-i mislinden fazla bir mehirle rcikâblasa; veya bir Ikadm bir kimseye, kendisini nikah­lama görevi verse; o vekil de, bu kadını me'hr-î mislinden az bir me­hirle nikâhlasa. İmâm Ebö Hanîfe (R.A.)ye göre, bu nikâh caiz olur; İırârrsyn'e göre ise, 'bu nikâh caiz 'olmaz. Hulâsada d& böyledir.

Bir kimse, vekiline : «Beni, bin dirheme nikâhla.» dese; ve­kil de, kadının izni olsun veya clrmssin, müvekkilini elli dinara ni-kâhiasa; sonra da vökii, üu nikâhı, kadının İzni ile veya izni olmadan, 'bin dirhem me'hirie yenilese; bu ikinci nikâhtan dolayı, birinci nikâhın hükmü, geçersiz olur.

Fakat, önceki nikâh, kadının izni olmadan, bin dirheme; ikinci nikâ'h ise, —yine— kadının e-mri olmadan; elli dinara akdedilmiş bulunsa; bu durumda, birinci nikâh, geçersiz sayılmaz. Ancak, ikinci nikâh kadının emri ile akdedilmiş olursa; 'bu durumda, 'birinci nikâh, geçersiz olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, kendisini, yarın öğieden sonra nikahlamak üze­re, bir salısı vekil tayin etss; 'bu vekil ise, müvekkilini; yarın, öğle­den önce veya yarından sonra rikâhîssa; bu nikâh caiz Olmaz.
j& Bir 'kadın,1 bir şahsı, mehirde bir mfktar belirtmeden ve bu­nu  nasibe bırakarak, kendisini  nikahlamak üzere, vekil tayin etse; bu vekiİ de, mehirsiz olarak, müvekkilesini nikâhlasa; »bu nikâh sahih olur. Kerderî'nin Vesîzi'nda de böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseye : «Filân adamla istişare edip, dindar ve bilgili olan 'bir kimseye, kızımı nikâhla.» dese; vekil de, -kızı, adamın istediği vasıfta bir ş^hsa istişare etmeden ni'kâhlamış olsa; istek yerini bulduğu için, bu nükâh caiz olur. İstişareye hacet kalmaz. Fetâvâyj Kâtiîhân'da da 'böyledir.

Bir kimse, diğar bir kimseyi, «filân kadını kendine istemeye gön­derse, vekil olan şdits da aynı kadını, müvekkiline me'hr-i misille veya daha fazla bir mehirle, nikâhlasa; 'bu nikâh, caiz olur. Sirâciy-ye'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi, filân adamın kızını kendisine nikahlaması için vekil tayin etse; ve'ki! de, kızın babasına gelerek : «Kızını, bana tıi'be eyle.» dese, kızın babası da : «Hibe ettim.» demiş olsa; sonradan da, vekii, nikâhı müvekkili adına yaptığını iddia etse; eğer, vekilin İsteğine karşılık, babanın 'kabulü, nikâ'h üzerine değilse; aralarında, katiyen nikâh akdedilmiş sayılmaz.

Kızın babası, teklifi, nikâh niyyeti ile ke'bul etmişse; akdedilmiş bulunan nPkâh, vekil için olmuş olur; müvekkil adına, akdedilmiş ol­maz.

Ancak, vekil : «filân adam adına aldım kabul ettim.» dese; kızın babası da : «Verdim.» demiş olsa; nikâh tamam olur.

Bu vekil, kız babasına : «Kızını, filân adam adına, bana ver.» dese; o da : «Verdim.» dese; vekil : «Ben de, o adam adına kabul ettim.» demedikçe, nikâh sahih olmaz. Vekil : «Fitân adına, âldım 'kabul et­tim.» veya, mutlak olarak : «Kabul ettim» derse; bu hallerin her İki­sinden de, nikâh, müvekkil adına akdedilmiş olur. Muhıyt'te de böy­ledir.

Kızın babası, kendisi ile vekil arasında nikâhın başlangıcı cereyan ettikten sonra; «Kızımı müvekkiline, şu kadar mehirle ver­dim.» dese; müvekkil veya vekii de 'bunun üzerine 'bir şey söyleme­seler, nikâh sahih olmaz. Ancak, bunlardan 'biri. «kabul ettim.» der­se, nikâh sahih olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Nikâh için tayin edilen vekil, başkasını tevkil (= kendisine, bu hususta, !bir vekil tayin) edemez. Şayet, tevkil etmişse, İkinci vekil, birincinin yanında nikâh akdetmiş olursa,    bu nikâh caiz    ofur. fetâvâyi Kâdîhân'ın Vekâlet Kltabı'nda da böyledir.

Bir kadın, 'kendi nefsini nikahlamak üzere, 'birini vekil eyle-se ve bu vekiline : «Ne yaparsan yap; caizdir.» dese; bu vekil, bir başkasını tevkil edebilir. Bu sonraki vekil, öleceği sırada bir başka­sını vekii tayin etmiş olsa ve bu son vekil de, önceki ölmeden nrkâh akdetmiş olsa; bu nikâh câîz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın veya bir erkek, iki kişiyi nikâh için vekil tayin et­seler; ancak, bunlardan —sadece.— birisi rrikâhi akdetmiş olsa; bu nikâh caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, bir kişiyi, kendisini belli bir kadınla nikahlaması için vekil tayin ettikten sonra aynı maksatla, başka bir şahsı da, ve­kil tayin etmiş olsa; bfr "kadın da, bunun gibi, nikâh için iki şahsı ve­kil etse; -erkeğin vekillerinden biri ile 'kadının vekillerinden biri, bir yerde; diğerleri de başka bir yerde, birbirine rastlasaiar; bu vekiller­den bir taraf, bin dirhem; diğer taraf da yüz dinar mehirie, nikâh ak-detseler; her iki nikâh da, aynı zamanda addedilse veya hangisinin ön­ce, hangisinin sonra olduğu bilinmese; bu nikâh, mehr-i misille ak­dedilmiş olur.Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bîr kimseyi, n i kâh hususunda   tevkil etse (= vekil tayin etse) de bu vekil müvekkilini bir kadınla nikâhlasa; son­ra da, müvekkil ile vekili arasında ihtilâf çıksa : Müvekkil, vekile : «Sen, beni, şu kadınla nikahladın.» dese; vekil de : «Hayır, öteki ka­dınla nikahladım.»  dese; eğer kadın, onu tasdik ederse, müvekkilin sözü geçerlidir. Çünkü, bunlar nikâhı tasdik etmiş oluyorlar;  nikâh da, bu ikisinin doğrulaması İle sabit olur. Bu mesele, nikâhın tasdik etmekle (= doğrulanmakla) sabit olduğunun delilidir, fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.
8ir kadın, nefsini tezvic için, bir şahsı vekil tayin ettikten sonra, bizzat kendisi nikâhını akdetse; vekili hu durumu bilsin veya bilmesin, vekâletten azledilmiş olur.

Fakat, vekilinin haberi olmadan, müvekkile olan kadın, bu veki­lini azletse; vekil de, azledildiğini bilmeden, müvekkili olan bu ka­dını, birisine nikâhlasa; bu nikâh caiz olur.

Bu vekil, belli bir kadını nikahlamak için, erkek tarafının vekili oİ-saydi; sonra da müvekkil, istenilen kadının anasını veya bu ana, İsten­mişken onun kızını nikahlamış 'bulunsaydı; vekii, vekâletten çıkmış olurdu. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadm, kendisini nikahlamak üzere, bir şahsı vekil tayin etse; fakat, vekilin nikâh yapmasından önce bizzat kendisini, fâsid bir nikâhla nikâhlasa; Buhara Âlimlerinin bir kısmı, bu durumda: -Vekil, vekâletten azlolunmuş olur.» demişlerdir. İmâm Bürhânü'd-Dîm eİ-Mürğînânî'nin, İhtiyarı da, bu kavildir. Kâdî Bürhânü'd - Dîn, bu kaville fetva verirdi. Buhârâ Âlimlerinden bir kısmı da, bu durum­da : «Bu vekil azlolunmuş sayılmaz.» diye, fetva vermişlerdir. Fetâvâyi Âhö'dan naklen Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi, belli bir kadını nikahlamak hu­susunda vöîcil tayin etse; —Allaha sığınırız —"bu kadın da irtidad edip dâr-i harbe gitse, sonra da esir alınarak tekrar müslüman olsa; vekil de, bu 'kadını, müvekkiline nikâhlasa; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)'yegöre, tu nikâh caizdir. Zahîriyye'de de böyledir
Bir adamın bir oğlu ve, oğlunun da bir kızı olsa; bu adam, torununu nikahlama hususunda, kendisini vekil tayin etmesi için, oğluna baskı yapsa; 'bu durumda oğlu da ; «Ben senden de, torunun­dan da bizarım. Ne istersen, onu yap.» dese; baba İse, o kızı nikah­lama cihetine gitse; Şeyhu'l - İmâm Ebû Bekir Muhammed bin FadI: »3u nikâh, sahih olmaz.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir

Nikâhının altında, dört kadın (bulunan bir şahsın, kendisine bir kadın nikahlamak üzere tayin ettiği vekilin vekâleti, —bu ada­mın karılarından birisi, ölmedikçe veya boşanmadıkça— geçersizdir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Âlimlerimizden bir topluluğun görüşüne göre; üir şahsın, nikâh hususunda, iki tarafın da vekili olması; iki tarafın da velîsi ol­ması; bir taraftan asil, diğer taraftan vekii veya bir taraftan asil, di­ğer taraftan velî olması; bir tarafın velîsi, diğer tarafın vekili olması sahihtir.

Fakat, bir kimsenin, İki taraf için, fuzûlî (=ve*kil veya veiî ol­madığı halde; vekil veya velî 'gibi iş yapan bir kimse) olması veya bir tarafın velîsi, diğer taraf için, fuzûlî: bir taraftan asil, diğer taraf için fuzûlî; >bir taraftan vekil, diğer taraf için, fuzûlî olması hallerinde, — akdedilen nikâh— Imâro-ı A'zem Ebü Harcîfe (R.A.) İle İmâm Mu-hammed (R.A.)'e 'göre, saiflh ve sethib olmaz. Kâdîhân'in CamJu's-Sa-ğîr'inde de böyledir.

Fuzûlî fbir kimse, tarafından yapılan, (bütün nfkâh akldleri. mevkuftur; yani, bu akdin tahakkuku; asilin, vekilinin veya velîsinin iznine bağlıdır. Nihâye'de de 'böyledir.

Bir adam, bir meclisde .- «Şa'hîd olunuz, ben filân İcadını, kendime nikahladım.» dese; bu haber kadına ulaşınca kadın, İzin ver­miş olsa, bu nikâh geçersizdir.

Kezâ, bir kadın, şahitlerin huzurunda : «Şaihît olunuz; ben, kendi­mi, filân adama nikahladım.» dese; bu hsber, o adama ulaşınca adam, buna razı olsa, yine de nikâh caiz olmaz.
8u nikâh akdini, fuzûlî 'bir şahıs, gâib adına kabul etmî? olsa; bu durumda da âlimlerimizin kavillerine göre, gaibin izni beklenir. Gâib razı olursa, nikâh geçerli; razı olmazsa, ni'kâh geçersiz olur. Kâdîhân-in Câmiu's - SagîrŞerhi'nde de böyledir.

Fuzûli ibir adam, gryafbında 'bir şahsı nfkâhlasa; bu "haber, o şahsa ulaşınca : «Ne 'güzel yaptın.» «Allah, bize mübarek eylesin.»; İyi yaptın.» veya «İsabetli bir iş yaptın.» gibi,   sözler söylese; bu sözler, icazet (= izin) sayılır. BehrüV - Râık'ta da böyledir.

Füzûllye, nikâh İçin, sözle icazet verilebileceği gibi; fiille de 'ica­zet verilebilir. Yani, bu izin, 'hem sözle hem de fille sabit olur. fetâ-vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Muhtar olan kavil budur. EbıTI - Leys de tbunu. ıfıtlyar etmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Ancak, söylenmiş olan, bu gîîbi 'sözlerin İstihza için söylen­miş olduğu bilinirse, bu tarzda söylenilen söz, icazet olmaz. Ancak, btt nikâh haberini, kavmi tasvip etse ve o şabısda, kabul etse, bu kabulü icazet olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

fiuccet'de: «Fakıyn, biz, bu kavli alırız.» demiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir şahıs,  İzni olmadan, bir icadını nikahlamış olsa; kadın İse : «Yaptığın iş beni teaccüp ettirmedi.» dese. bu söz, red sayılmaz.

öunaan sonra da:  «Razı cldum.» derse, bu nikâh geçerli olur. Fu-sûlü'l - Imâdiyye'de de böyledir.
Bu durumda, bir kadının mehri 'kabul etmesi icazet 1= İzin) sayılır; fakat, hediyeyi kabul etmesi izin sayılmaz. Fsthu'I - Kâdîr'de de böyledir.

Fevâid'de, Muhıyt Sahibi: «Fuzûliye, nikâh hususunda, «yaptığın iş, kötü oldu» demek, icazet sayılır. Bu, İmâm Muhammsd {R.A.J'e göredir. Zâhlru'r- rivâyede ise, bu söz red sayılır. Fetva da buna göredir.

Fiilî izin, kadına mehri yollamaktır.

Mehrin,'kadına ulaşması şart mıdır? Bu hususta, Zâhl/u'd - Dîn : «Şarttır.»; Mevlanâ Ksdı İmâm Fahre'O - Dîn ise : «Şart değildir.» de­miştir.

Kadınla, halvet olmak, {= tenha bir yerdfi yalnız başlarına kal­mak) izin sayılır mı?

Mevtana Zcrhîru'd - Dîn: «Bu, fcir izindir.» derken, bazıları da «Sadece halvet izin sayılmaz.» demişlerdir. Füsûlü'l - Sîrrâdiyye'de dö (böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi, hafceri olmadan, bir kadınla m-kâhlasa; haber öu adama ulaşınca: «Bir mâni yc'k.» veya «Bir beis yok.» dese; 'bu söz, izin ve nza sayılır. Fr.-kıyh Ebû Ca'fer £R.A.) bu­nunla fetva vermiştir. Zehıyre'de de 'böyledir.

Fuzûlî bir şahıs, bir adamı, bir sözleşme Üe, dört kadınla ni-kâhlasa; diğer bir sözleşme üe de, üç kadınlc nikâhlasa; bu adam da, bu kadınlardan birisini boş&mış olsa; boşadığı kadın hangi fırkadan ise, o fırkanın geride kalan kadınlarının nikâhları caiz olur. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Fuzûlî kişi, bir adamı, on kadınla nikahlamış olsa; haber bu adama ulaşınca, bu duruma o da razı olsa; dokuzuncu "e onuncu ka­dınların nikâhları caiz olur.

Keza, on adam, kızlarını bir adama nikâhlasa; kızların hepsi de, buna razı olsalar; sadece, dokuzuncu ve onuncu kızların nikâhları caiz olur. Şayet,  bu adamlar —ve kızları— on bir tane olsalards, sondan üçünün nikâhı, oniki kişi olsalardı, sonran dördünün nikâhı caiz olurdu. Şayet, bunların sayısı on üç olsaydı, sondan birinin ni­kâhı caiz olurdu. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Fuzûlî olan şahıs, ayrı ayrı sözleşmelerle, bir kimseye, beş kadın nikâhlasa; bu adam, o kadınlardan dördünü seçer, birini bıra­kır. Zahîriyye'de de böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.) şöyle demiştir:    «Bir şahıs, başka

bir şahsa, bir kadını, haberi olmadan, bin dirhem mehirle, nikahlamış; başka Ibir şahıs da, adamın haberi olmadan, fbu 'kadını, o adama ni­kahlamış olsa; izinsiz nikahlayan bu iki şahıs da, fuzûlî ;kişiler olur­lar.

Sonra da, bu fuzûlî (kişiler, her iki tarafın da ha'beri olmadan ni­kâhı elli dinar mehîrle yenileseler; nikâhların ikisi de, her iki tarafın iznine bağlıdır.                                                                               

Kadın bu iki nikâhtan birine, sonradan razı olsa; erlcek de, bu nikâhlardan 'birine razı olsa; eğer, erkeğin razı olduğu nikâhla, kadı­nın razı olduğu nikâh aynı ise, meselâ : Bin dirhem mehirle kıyılmış olan nikâha, her ikisi de razı olmuşsa, bu nikâh, bin dirhem mehirle akdedilmiş olur ve bu caizdir.

Fakat, ikadın, bin dirhem mehirle kıyılan nikâha, erkek ise, elli dinar mehirle kıyılan nikâha, razı olmuş bulunursa, bu nikâhlar caiz olmaz.

Bundan sonra, kadın ila erkek ikinci nikâh özerinde görüş birli­ğine varsalar bile; bu nikâh caiz olmaz. Fakat, 'birinci nikâha müştere­ken razı olurlarsa ,bu nikâh caiz olur.    .

Keza, kadın, başlangıçta İkinci nikâha razı olmuş ise, birin­ci nikâh fesh olmuş olur. -Bu durumda, İkinci nikâh üzerinde, ittifak ederlerse, nikâh caiz olur. Birinci nikâh üzerinden anlaşmış olsalar bile, bu nikâh caiz olmaz.

Keza, erkek, o iki nikâhtan birine, başlangıçta razı olsa; di­ğer nikâh geçersiz olur. Söylediğimiz 'bu htfkümter, nikâhlardan han­gisine razı olunduğunun bilindiği zaman geçerlidir.

Kadın, başlangıçta : «Ben, her iki nikâha da razı oldum.» de­se; erkek, bunlardan hangisini isterse ona razı olur. İster bin dlrhemi; isterse, elli dinarı kabul etmiş olsun; hangisine razı olmuş olur­sa, o nikâh caiz olur. Erkeğin, razı olduğu bu mehri kadına vermesi gerekir.

Bu kadınla, bu erkek, biri dirhemlerle, diğeri de dinarlarla yapı­lan nikâha razı olduğunu beraberce söyleseler; bu durumda her iki nikâh da geçersiz olur.

Her ikisi de, her iki nikâha razı olsalar ve bunu müştereken — aynı anda— söyleseler; bu durumda her iki nikâh da caiz olur. Fakat sözleri aynı anda çıkmaz da, bir birini takiben çıkarsa; bu iki nikâh akdinden; birini yerine getirirler. Bunda bir sakınca yoktur.

Bunlardan birisi, bu iki nikâhtan birisine razı ols-a; meselâ erkek: «Ben, o iki nikâhtan birisine razıyım.» veya: «Şuna şuna ra­zıyım.» dese; kadın da bu mes'elede aynı şekilde rıza gösterirse, şu dört durum ortaya çıkar.
1- Kadın : «Erkeğin  razı olduğuna, ben  de razı oldum.»  der ve bunu, erkeğin söylediği sırada söylerse, bu durumda, o İki nikâh­tan birisi caiz olur.
2- Kadın : «Ben, erkeğin razı olduğuna değil de, diğerine ra­zıyım.» derse ve bunu da erkeğin söylediği sırada söylerse; bu du­rumda, nikâhların her ikisi de geçersiz olur.
3- Kadın : «Ben, her iki nikâha da razı oldum.» derse, bu du­rumda, her iki nikâh da caiz olur.
4- Kadın, erkeğin dediği gibi:    «Ben, bu nikâhlardan birisine razı  oldum.» veya «Şuna, şuna razı oldum.» der ve bu sözleri, er­kekle birlikte söylerse, bu durumda nikâh caiz olmaz.

Sonra, bu iki nikâhın hangisinde görüş birliğine varırlarsa, onu yerine getirirler. İsterlerse, her iki nikâhı da feshederler. Zehıyre'de de böyledir.

Bunlardan birisi : «Ben, 'bu nikâhlardan birine razıyım.» de­dikten sonra, diğeri : «Ben de, onlardan birine razıyım.» dese, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, 'bu nikâh sahih olur.  Serahsî'nin Muhiyt'inde de böyledir.

Fuzûlî bir kişi, (bir köleye, 'bir akid ile iki kadın nikâhlasa; sonra da, başka bir akidle,    İki kadın daha nikâhlasa;    bu kadınîârdan ikisine razı olduğu takdirde de, 'hür olacağına 'dair söz verilse; ya önceki iıki 'kadım veya sonraki iki kadını yahut önceki kadınlardan biri ile sonraki kadınlardan birini kabul eder. Şayet kadınlardan .üçüne razı olursa, nikâh 'batıl olup, geçersiz saydır. Köle, dördüncü kadıma rszı olsa, bu da caiz olur. Eğer, 'bu nikâhların 'hepsi 'birden akdedil­miş olsaydı; hiç biri de, caiz olmazdı. Kâfî'de de böyledir.

Efendisinin izni olmadan, bir köleye, ayrı ayrı süç kadın ni-kâhlansa ve efendisi üçüne de razı olsa, üçüncü kadının da, nikâhı caiz olur. Hâbiyye'de de 'böyledir.

Aslında, nikâh kıyılacak yer 'hakkında, izin vermek akîd ye­rindedir.

Akdin yapıldığı yer ve esnada, ayrılmaya da, karar verilmiş olu­nursa; bu akid sahih olmaz. Keza, böyle bir !karar alınmişiken, veril­miş olan icazet de sahih değildir.

Sözleşmenin yapıldığı esnada, bulunması caiz olan şeyin, izin verme esnasında/bulunması da caizdir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi, haberi olmadan, bir akidle iki küçük kıza babalarının haberi ve izinleri olmadan nikâhlasa; bu haber nikahlanan adama ulaşınca, kızlardan birine razı; kızların babalarından da birisi, razı olsa, nikâh caiz olmaz.

Şayet, kızlardan birisi, razı edildikten sonra, ölür, sonra da diğeri rszı edilirse; bunun nikâhı, babasının razı olmasiyle, caiz olur.

Küçük yaştaki, 'iki kız çocuğunun nikâhları, velîleri tarafından, ayrı ayrı akidierle kıyıldıktan sonra, bu iki kızın, kardeş oldukları or­taya çıksa; adam da, bu kızlardan birine razı olsa, nikâh caiz olur.

Şayet, bu kızlar, smca kızları iseler, haberleri olmadan, velileri bulunan amcaları bu kızları aynı adama nikahlamış olsa; bir kadın da, bu kızları razı etse; ancak, adam bu kızlardan —sadece— biri ne razı olsa, nikâh caiz olmaz. Ancak, «bu kızların, velîleri bulunan amcaları, ayrı olsaydı, bu durumda, bu iki kızdan bîrinin nikâhı, caiz olurdu.

Bir kimse, iki cariyeyi, velîlerinin izni olmadan kendi rızâla-Isrı ib, bir ckldle, bir şahsa nikahlamış olsa; bu cariyelerden birisini

de efendi azad etse;  nikâh haberi, efendiye ulaşınca, efendi de, câ­riye olana, razı olsa; nikâh caiz olmaz.

Bir 'kimse, İki cariyeyi, ekendi rızaları ve efendilerinin izni ile, 'bir başka kimseye nfikâhladiktan SGnra, bu cariyelerden 'bîrini efendisi azad etse; bu 'hdber, bunlarla nikahlanmış o!an adama ula­şınca bu adem, cariyenin nikâhına razı olsa, bu nikâh caiz olmaz. Eğer, hürriyete kavuşmuş olanın, nikâhına razı olursa, bu nikâh caiz olur.

Şayst, cariyelerin efendileri, bunların ikisini de, birlikte azâd et­miş; nikahlanan adam da onlardan birisine veya her ikisine birden razı olmuşsa, nikâh caiz olur.

Eğer efendi : «Filân câriye hürdür; filân câriye hürdür.» d-ese veya bunlardan birini azâd ettikten sonra susup, bir müddet sonra da diğerini azâd etse; ts£'ber adama ulaşınca; o, her ikisinin de, nikâhla­rına razı olsa ve: «İkisini de kribul ettim.» veya: «Onu da kabul et­tim... Onu da Ics/öul ettim.» diye, ayrı ayrı söylese; önceden azâd edil­miş olan cariyenin, nikâhı sah;h olur; diğerininki sahih olmaz.

Şayet, bu cariyelerin; nikâbUn. ayrı ayrı akdedilmiş ve efendileri de ayrı ayrı kimse olsalar ve bun'avdan birisi de, cariyesini azad etmiş olsaydı; bu adam, onlardan hangisini isterss, onunla evlenebi­lirdi.

Eğer, hu durumda, câriye'cr bir Edamın olsaydı, bu takdirde, hür olsnın nikâhı caiz; cariyenin ki ise, bat;! olurdu. Serâhsî'nin Muhsyt'-ınde ds böyledir.

Nikâhının altsncia, hür 'bir kedin bulunan bir kimseye, fuzûlî bir kişi, 'bir câriye n&âhiasa da, bu sırada da, hür olsn kadın ölse; veya, fuzûlî öten-kimse, bn f.damn, karısmm 'kız kardeşini nikahladık­tan sonra, karısı ölse; bu adamın, bu kadınlar? razı olma hakkı yok-kir.

Kaza, bir şahıs, nikâhının altında dört kadın hui:.;nan tir şnhsa, bfişinci kîdmı nikahladıktan sonra, bu adamın kanlarından biri ölse; bu adamın, o beşinci kadını, —önceki nikâhla—, alma hakkı yoktur.

B:r kimse, !b:r rf'<: de, beş kothnls nîkâhîonmiş olsa, buniırdan. hiç birisin; c^amaz. Sîrâcü'I - Vehhâc'da da böyledir,

Nikâhinc'^ bir kadın buk-nnn hür bir e ifama, kendisinin ha­beri olmaksizın, dört kadın dans nikahlanan vs.bu haber kendisine ulaşınca, o da, bu kadınlardan, bir kısmının nikâhına razı olsa; bu caiz olmaz.

Şayet, bu nikâhlar, ayrı ayrı yapılmışsa, bu durumda, o adamın razı olduğu nikâhlar caiz olur. Hepsinin nikâhına razı olursa, hiç biri­nin nikâhı caiz olmaz; geçersiz olur. Bu halden sonra, vaz geçip bîr kısmının nikâhına razı olsa, bu durumda da hiç birinin nikâhı caiz olmaz.

Eğer, bîr akidle kıyılmış olan bu kadınların nikâhına, henüz adam razı olmadan, kadınlardan birisi ölse veya ayrı ayrı akdedilen nikâh­lara adam razı olmadan, kadınlardan birisi ölse; sonra da adam hep­sine razı oisa, yine bu kadınların nikâhları caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bulûğa ermemiş kızını, hazır olmayan bir şahsa nikâhlasa; fuzûlî bir krmse de, o şahıs adına kabul etse; gâib şahıs henüz bu nikâha razı olmadan, kızın babası ölse; babanın ölmesi ile, bu nikâh geçersiz olmaz.

Bir kimse, bulûğa ermiş oğlunun    haberi olmadan, ona bir kadın nikâhlasa; oğlu da, razı olmadan tecennün etse; bu durumda, babanın : «Oğlum adına, ben razı oldum.» demesi, uygun olur, denil­miştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, kardeşinin küçük yaştaki kızını, kendisinin küçük yaştaki oğluna nikâhlasa; kardeşi de, henüz bu nikâha razı olmadan vefat etse; bu amca kızı, bulûğa erişmeden razı olsa, bu nikâh sahih olur.

Keza, bir adam, bulûğa erişmiş bulunan oğlundan habersiz oia-rak, ona bir kadın nikâhlasa da oğlan, bu nikâhtan haberi olmadan bunasa : bu durumda, baba, oğlu adına— rıza gösterdiği için, nikâh caiz olur.
Keza, bir köle, efendisinin haberi olmadan eviense; sonra da, bu efendisinin, mülkiyetinden satmak, hibe veya veraset yolu île çıkıp, başka birisinin mülkiyetine girse; evlendiği kadının ferci yeni efen­disine haram ise (şöyle ki: O kadına bir çok kimse varis veya bu adamın oğluna âid bir miras ve oğlu, bu cariyeye sağlığında cima' etmişse veya onu bir topluluğa satmış veyahut da hibe etmiş bulunsa; veya babanın cima' ettiği, oğiuna intikâl etmiş olsa) bu durumda, bu evliliğe bütün vârislerin razı olması gerekir. Câriye bu suretle ikinci efendisine helâl oluyorsa —yukarıdaki şartların hilâfına— bu durumda, 'ikinci efendinin rızası ile nikâh caiz ve sahih olmaz. Muhıyt'­te de böyledir. [44]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..