9- KÖLELERİN NİKÂHI

Kölenin, mükâtebin, cariyenin, müdebberin ve ümm-ü vele­din nikâhları, efendilerinin izinlerine mevkûfen akdedilir

Bundan dolayıdır ki, bir köle veya câriye, efendisinden izin alma­dan evlenmiş olsa; nikâhı, mevkuf bir nikâh olur. Yani, efendisi, bu nikâha izin verirse, nikâh geçerli; izin vermezse batıl olur.

Bir köle, bir câriye ile evlenirse, metıir, cariyenin efendisine ve­rilir. Köle, hür bir kadınla evlenirse, mehir, bu kadınındır.

Bir kölenin ödemesi gereken, mehri, efendisi ödemezse, mehrin ödenmesi için, bu köle satılır. Ancak, mükâtep ve müdebber olanlar satılmazlar. Bunlar, nehirlerini, çalışarak öderler. Vikaye'd e de böy­ledir

Keza, ümm-ü veledin oğlu ile, bir kısmı azâd edilmiş bulu­nan köle de, mehir için satılmaz. Bunlar da, çalışarak, mehir borçla­rım/ öderler. Tebyîn'de de böyledir.

Mükâtebe olan câriye de, kendi nefsini nikahlama yetkisine, sahip değildir. İzinli köie de, böyledir. Çünkü, ona sadece, ticâret yap­ması için izin verilmiştir. Bu iznin, İçine, evlenme hususu dâhil değil­dir. Müdebbere olan cariyelerde, kendilerini nikahlama hakkına sahip değillerdir. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Köle satıldığı halde, bedeli mehre kâfî gelmezse; bu köle, ikinci defa satılmaz. Arta kalan mehir, köle azâd edildikten sonra is­tenir. Çünkü, köle, mehrin tamamı için satılmıştı.

Ancak, nafaka hakkındaki hüküm böyle değildir. Köle, nafaka İçin defalarca satılır

Köle ölünce, mehir ve nafaka düşer. TebyînVte de böyledir

Bir köle, efendisinin izni olmadan evlenirse, bakılır: Eğer, efendisi —bilâhare— izin vermezse, nikâhı bâtıl olur Bu durumda, duhûlden önce ayrıhrsa mehir ödemesi gerekmez. Efendisi, bu evlilige izin verirse, mefıir, bu köle azâd edildikten sonra İstenir. Fetâvfiyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu efendi, kölesini satmış o!aa; kadının mehri, kölenin azâd edil­mesine kadar devreder. Sahih olan budur.

Bir kimse, kölesini hür bir kadınla nikahladıktan sonra, o köleyi azad etse; kadın muhayyerdir: Mehrinî, isterse, bu efendiye; (sterse, kocası olan şahsa ödettirir.

Bir kimse, müdebberesini, bir köleye nikahladıktan sonra, ölse; mefYİr, kölenin azâd olunduğu zaman alınır. Gunye'de de 'böyledir.

Bir kimse, kölesine, bin dirhem m enirle bir kadını nikahla­dıktan ve köle de, bu kadına cima' ettikten sonra, bu şahıs kölesini, mehri ödemek için dokuz yüz dirheme satsa; kadın, mehir olarak, bu dokuz yüz dirhemi alır. Mikâh ise, geçersiz olur.

Bu kadın, mehrinden kalan alacağım, —azâd edilmiş olsa bile — bu köleden isteyemez.

Bu kölenin, başka bir şahsa da, bin dirhem borcu bulunsa; kadın ile bu alacaklı, dokuz yüz dirhemi aralarında bölüşürler. Kadının, ge­ride 'bir hakkı kalmaz. Alacaklı şahıs ise, köle azâd edilince, gertde kalan alacağını, ondan isteme hakkına sahiptir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir efendi,  mükâtep ve mükâtebe olanların dışındaki — bütün köle ve cariyelerini, evlenmeleri için zorlayabilir.

Yaşça küçük olsalar bile, mükâtep ve mükâtebe olanlar, ev­lenmeleri hususunda zorlanamazlar. Bu, garip mes'etelerdendir.

Yaşça küçük olan mükâtep ve mükâtebeler, kendi reyleri ile mi nikahlanırlar?

Bu hususta âlimler: «Efendileri, bunlardan nl kanlanmaları husu­sunda izin alırsa, rızalarının olup olmadığına bakmadan, bunları nikâh-lıyabilirler.

Bunlar, borçlarını, henüz küçük yaslannda öder ve hürriyetlerine kavuşurlarsa, yine, reylerine itibar edilmez. Efendileri veya velîleri, bunları ayırabilirler. Tobyîn'de de böyledir.

Yaşça küçük olan bir-mükâtebe, borcunu ödemeden önce, ni-nikâha razı olup sonra da, hürriyetine kavuşsa; bu durumda, hiyâr-ı ıtka (= hürriyetine kavuşmuş olmasından dolayı — nikâhı feshetme—* muhayyerliğine) sahip olamaz. Çünkü, henüz, yaşça küçüktür. Ancak, bulûğa erince, hıyâr-ı ıtka sahip olur. Kâfî'de de böyledir.

Nikâhlanmaya razı olmayan bir mükâtebe    —câriye—, bu hâli devam ederken, kitabet şartlarını (= hürriyetine kavuşması için, efendisi ile yapmış bulunduğu sözleşme şartlarını) da yerine getir­mekten âciz kalıp, cariyelik durumu avdet etse; nikâhlanması batıl olur. Bu durumdaki bir câriye, nîkâhlanması için İzin vermiş olsa bile, bu İzni ile amel etmek caiz olmaz.

Ancak, bu mükâtebenin yerinde, bir mükâtep —köle— olursa;, onun efendisi, rızâsını almadan, bir kadınla, onu nikahladıktan sonra; kitâbetindeki şartları yerine getirmeyip, köleliği avdet etse bile, ni­kâhı bâtıl olmaz. Bunun nikâhı, efendisinin iznine bağlı olarak, mevkuf olur. Muhıyt'te de böyledir.
İmâm-1 A'zam [R.A.)'a göre, izin, fâsid nikâh için de geçer­lidir. İmâmeyn'e göre ise, izin sadece, sahih nikâh  için gerekli ve geçerlidir. Fâsid nikâh için, izin gerekmez. Nikâh iznini, fâsid nikâhta kullanmış olan, — köle — bu izin hakkını kullanıp — bitirmiş — sayıl­maz. Tebyîn'de de böyledir.

İmâm-i A'zam Ebû Hanîfe (R-A.)'ye  göre, bir kimse, fâsid nikâhla, bir kadını nikahladıktan sonra, sahih bir nikâhla da, başka bir kadını nikahlamak İstese, bu caiz olmaz.    Çünkü, o şahsın izin hakkı, fâsîd nikâhla sona ermiştir. Bedâi'de de böyledir.

Yine, îmâm-ı A'zsm (R.A.)'a 'göre, mutlak nikâh için, efendi­sinden izin alan bir köle, bir kadınla fâsid bir nikâhla evlenip, ona cîmâ' etse; bu kadına, mehir vermesi lâzım gelir. Muhıyt'te de böy­ledir.
Efendi, kölesine, fâsid nikâh için İzin vermiş olur ve bu kö­le de, bu şekildeki bir nikâhla evlenmiş bulunduğu bir kadına, cima1 etmiş bulunursa, —bütün— âlimlerimize göre, mehir ödemesi gere­kir. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, kölesine, mutlak şekilde evlenme izni verir; o da, İki kadın nikahlarsa; bu kadınlardan, birinin nikâhı, caiz olur; diğe­rinin ki, caiz olmaz.

Ancak, efendinin, izin verirken kullandığı keüme «Kadınlardan dilediğinle evlen.» veya benzeri gfol, umûma delâlet eden, bir söz olursa; bu durumda, evlenmiş olduğu, iki kadının nikâhı da, câlz.olur.

Efendisinin izni olmadan evlenip, cimâ'dan önce veya sonra, efendileri tarafından, kendilerine bu izin verilmiş bulunan köie ve ca­riyelerin, sadece metır-i müsemmayı vermeleri gerekir.

Köle, karısını, efendisinin iznirrden önce boşamış olursa, bu du; rumda, tevakkuf (= efendisinin iznini beklemesi) bile gerekmez. (tabiyye'd© de böyledir.

Câriyey» verilmesi gereken mehrin tamamı, onun efendisine aittir.

Bu mehir, nikâh akdinden veya duhûlden dolayı olabileceği gibi, mehr-i misil, veya mehr-î müsemma da olabilir.

Cariyenin; memlûke, müdebbere veya ümrn-ö veled olması halle­ri de müsavidir.

Ancak, mükâtebe ve bir kısmı azâd edilmiş olan cariyeler böyle değildir. Bunların mehirleri, kendilerine aittir. Bedâi'de de böyledir.

Efendisi tarafından veya efendisinin izni ile, bîr şahsa nikah­lanmış bulunan bir câriye, azâd edilse bile, mehri, efendisine ait olur.

Bu durumdaki bir kadının, hıyâr-ı itki (= hürriyetine kavuşmuş olmasından, dolayı —nikâh hususunda— muhayyerliği) vardır. Timur-tâşî'de de böyledir.

Bir kimse, cariyesini bir şahısla nikahlayıp azâd ettikten son­ra; kocası onun mejırini artırmış olsa; İmâm Muhammet! (RA)'e göre; bu fazlalık da efendiye ait olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, bu fazlalık kadına ait olur.

Şayet, efendisi, bu cariyeyi sattıktan sonra; kocası, mehrîni ar­tırmış olursa; bu fazlalık, kadını satın alan şahsa ait olur. Muhıyt'te de böyledir.

Efendisinin İzni olmadan evlenmiş bulunan, bir köleye, efen­disi : «Karını, rlc'î olarak boşa.» derse; efendisinin bu sözü, köle için izin olur. Tebyîn'de de böyledir.

Ancak, efendinin, sadece : «Onu boşa» veya «Onu ayır.» demesi, izin olmaz. Bedâi'de de böyledir.

Bu hususta, asıl olan, efendinin : *İzin verdim.» veya «Razı oldum.» gibi, açık bir sözle izin vermesidir.

Ancak, kavlen veya fiilen (= söz ve davranış olarak) İzin ifade eden şeylerle de, izin vermek caiz olur.

Meselâ: «Efendi, kölesinin nikâhlandığını İşitince: «Güzel...»; «Doğru yaptın.»; «Ne güzel yapmışsın.»; «Allah mübarek etsin.»; *Bir beis yoktur.» gibi sözler söyler veya kadının mehrini yollarsa; bun-iar, kölesinin evlenmesine izin vermiş olmasının delili olur. Ancak, hediye göndermesi, bu mânaya gelmez.

Fakıyh Ebû Kasım : «Bu sözlerin :hiç biri, izin sayılmaz.» demiş; Ebû'l-Leys ise, birinci kavli seçmiştir. Sadru'ş Şchih'in fetvası da, birinci kavil üzeredir.

Ancak efendinin, bu gibi sözleri istihza kabilinden söylemiş oi-duğu açıklık kazanırsa; bu durumda, bu sözler, nikâh için İzin mânâsı taşımaz. Kölenin san'atına izin veren efendi, îstihsânen, onun evlen­mesine de izin vermiş sayılır. Tebyîn'de de böyledir.

Efendisinden izin almadan, yüz dirhem mehirle nikahlanmış bulunan bir cariyenin efendisi, kocasına: «Mehri, elli dirhem daha artırarak, bana vermen karşılığında, bu nikâha izin veririm.» deme­sine rağmen; koca, buna razı olmazsa; bu durumda efendi, izni ver­miş sayılmaz ve bu câriye, efendisine iade edilir.

Efendi: «Elli dirhem artirmadıkça, izin vermem.» : «Ancak elli dirhem artırman sartıyle izin veririm.» der; koca da, bu miktar arti-rırsa; mehrin aslı ve artan kısım, efendinin olur. Bu şekilde, bu evli­liğe izin de verilmiş olur.
Efendinin : «Ona, izin vermiyorum.» veya «Nikâha izin vermiyo­rum.» demesi hâlinde, —akdedilmiş bulunan— nikâh, bâtıl (=96" çerslz) olur.

Efendi: «Elli dinara izin verdim.» der ve kocası da, buna razı olursa, nikâh sahih olur. Kâfî'de de böyledir.
Bir koca, hürriyete kavuşmuş bulunan karısına: «Beni İste­mem karşılığında, sana elli dirhem var.» der de, kadın, buna r2Zi olursa,    kocasının ona,   bir şey vermesi gerekmez.   Ancak,    akit yap­ması lâzım gelir.

Fakat, bu şahıs, karısına: «Beni iste (= ihtiyarını benim lehime kulian), mehrini elli dirhem fazlaiaştırayım.» derse; bu fazlalık, kadı­nın efendisine verilir; nikâh ise, sahih olur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Efendi, cariyesine, şahitler huzurunda, evlenme izni verse; fa­kat câriye, şahitsiz nikâh akdetmiş olsa; bu nikâh, sahih olmaz. Kâfî'de ds böyledir.

Baba, dede, vasî, hâkim, mükâtep veya iş ortağı; cariyeyi, birine nikahlama yetkisine sahiptir.

Köle, izinli köle veya izinli sabî alım satım ortağı; cariyeyi, biri­ne nikahlama yetkisine sahip değillerdir. Bu, İmâm-ı A'zam (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.

Baba veya vasinin —babası veya vasîsi bulundukları— küçük bir çocuğun cariyesini, kendi kölesine nikahlaması, caiz olmaz. Huiâ-sa'da da böyledir.

Bir efendi; kendi cariyesini, kendi kölesi ile evlendirdiği za­man; bu kölenin, o cariyeye mehir vermesi gerekmez. Muhiyt'te de böyledir.

Bir efendi, kendi cariyesini, kendi kölesi İle evlendirirken, kölesine: «Bu cariyeyi, sana; ne zaman istersem onu boşamak üzere, talâk işi bana ait olmak şartiyle, nikahlıyorum.» dediğinde; köle, bu şartı kabul ederse; akdedilen nikâh sahih, boşama yetkisi de, efen­dinin elinde olur.

Fakat, önceden köle, efendisine : «Şu cariyeni bana nikâhla. Onunla ilgili bütün ^.erde, yetkj senin olsun. İstediğin zaman, onu — benden— boşa; istediğin zaman, onu başkasına nikâhla.» demiş olsaydı; kölenin bu sözünden dolayı, efendi yetkili olmazdı. Kerderi'-nin Vecîzi'nde de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (RA)'a göre, bir babanın, oğluna ait bîr cariyeyi, yine oğluna ait bir köleye, nikahlaması caizdir. İmâm Züfer (R.A.)'e göre İse1, bu caiz değildir. Serahsî'nîh Muhıyt'İnde de böyle­dir.

Köle, mûkâtep, mödeb'ber veya ümmü veledin oğlu, efendile­rinin izni olmadan evlenip,—henüz (bu nikâhları için, izin almadan — üç talâk ile, aldıkları hanımı boşasalar; bu boşama, aslında boşama olmaz. Bundan sonra, cima' yaparlarsa; had tatbik edilmesi gerekir.

Bu durumdan sonra, efendileri, evlenmelerine İzin verse bile, bu İzinle bir şey yapılmaz.

Talâktan sonra, efendileri, nikâh için izin verse ve nikâh akde-dilse; bu nikâh mekruh olur. Ancak, nikâh akdederlerse, bu karı-ko­canın aralarını ayırmak gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.
İki efendisi bulunan bir cariyeyi, efendilerinden biri nikâh-1 lamış ve kocası da ona cima' etmiş olsa; diğer efendisinin, bu nikâhı bozma hakkı vardır.

Şayet, nikâhı bozarsa;  bu efendiye,    mehr-i mislin yarısı; evlendiren efendiye ise, mehr-i misil ve mehri müsemmânın azı var­dır Zâhîriyye'de de böyledir.

Nesebi meçhul (bir kadın «Kocasının babasının memlûkesi» olduğunu söylediği halde, kocası «Bu kadın, aslen <hür 'bir kadındır.» dese sonrada baba ölse, 'bu nikâh bozulmuş olur. Hablyye'de de böy­ledir

Efendisinin izni olmadan evlenen bir cariyeyi, efendisi sat­mış; satın alan kimse de, o cariyenin evlenmesine izin vermiş olsa; eğer kocası, bu cariyeye cima' yapmışsa, nikâh sahih olur; aksi tak­dirde sahih olmaz.
Fakat, bu câriye, kendisi il-e cima1 etmesi helâl olmayan biri ta­rafından satın alınmışsa; önceki nikâhı, mutlaka caiz olur. Kerderî'-nin Vecîzi'nde de böyledir.

Keza, bir mükâtdbe, efendisinin izni olmadan, evlendikten sonra, efendisi ölse ve varisleri, bu mükâtebenin nikâhına izin verse­ler; bu izinleri sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vârisin izni ile, mükâtebin nikâhlanması caizdir. Itâbiyye'de

de böyledir,

Bir efendi, kölesine, rakabesi karşılığında evlenmesi husu-. sunda, izin verse ve bu köle de, bu izne dayanarak, bir câriye veya müdebbere yahut da,'bir ûmm-Q veled île evlenmiş olsa; bu nikâh caiz olur.

Bl» durumda köle, evlendiği kadının efendisinin kölesi otur.

Bu kölenin, rekabesine (= köleliğine) karşılık olarak, hür bir ka­dınla evlenmesi ise, caiz değildir.

Keza, bir kölenin, köieliği karşılığında, bir mükâtebe İle nikâh-Janması da bâtıldır.

Su hükümler, bir efendinin, kölesine, «rakebesi karşılığında, ev­lenmesine izin vermesi» halindedir.

Fakat, efendi, kölesine «evlenmesine» izin verir fakat «rekabesi-ne karşılık» demezse; köle de, bu durumda hür veya mükâtebe, mü­debbere yahut ümm-ü veled olan bir kadınla, kendi rekabesi karşılı­ğında evlenmiş olursa; bu nikâh, kölenin kıymeti karşılığında, istih-sânen caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bu hüküm de, kölenin Icıymetinnl, mehr-i misil kadar veya bundan fazla oiduğu zaman geçerlidir. Kâfî'de de 'böyledir,

Bir adam, mükâtep veya müdebber kölesine, rakabesî karşı­lığında evlenmesini emretmiş, o da, köleliği karşılığında, bir câriye, müdebbere veya ümm-ü veledi nikahlamış olsa; bu evlilik caiz olur.

Keza, bu mükâtep veya müdebber kölenin, hür bir kadınla veya bir mükâtebe ile evlenmesi halinde de, nikâh sahih olur.

Bu şekilde, nikâh sahih olunca da, —mehir olarak— bu mükâ­tep veya müdebber'in, kıymetlerinin verilmesi gerekir.

Bir köle, efendisinin izni olmadan hür bir kadını, cariyeyi, mükâtebeyi, ümm-ü veledi veya müdebbereyi, rakabeliği karşılığında nikahlamış; bu haber, efendiye ulaşınca, o da, bu duruma razı olmuş olsa; bakılır: Eğer bu köle, bir câriye, müdebbere veya ümm-Ü veled iie evlenmişse, bu nikâh caiz olur. Şayet, bu köle, hür bir kadın, veya mükâtebe ile evlenmişse, bu durumda, efendisinin izni geçersizdir; onunla amel edilmez.

Rakabesi karşılığında, hür bir kadınla evlenmiş ve ona cima' et­miş olan kölenin, o kadına, mehr-i misil ve onun kıymetinden az me­hir, ödemesi gerekir.

Şayet, bu köu-, kadına, efendisinin üründen sonra cima' etmişse, bu nikâh borç olur. Ve; bu nikahtsn dolayı, köle satılır. Ancak, efen­disinin bağışlaması hali, müstesnadır.
Şayet, bu köle, efendisi nikâha izin vermeden önce, bu kadına cima1 etmiş olursa; hürriyetine kavuştuktan sonra, muâhaze edilir.

Şayet, bu köle, raksbesine karşılık olarak, bir cariyeyi, bir müdeb-bsreyi veya bir ümm-ü veîedi nikahlamış ve efendisinin, nikâha izin vermesinden sonra, ona cima' etmiş olsa, bu köieye mehr-i misilden başka bir şey gsrekmsz. Bu hâl ise, bu kölenin, o kadının efendisine köle olmasidir.

Şayet, bu köle, efendisi, nikâhlanmasına izin vermeden, cimâ! etmişse, bu durumda da esvap, aynıdır. Yani, sadece, mehr-i misil ge­rekir. Bu hâl ise, !bu kölenin kadının efendisine kö'e olmasıdır. Bazt âlimlerimiz: «Bu cevap müstalısendir.» demişlerdir. Muhıyî'te de böyledir.

Bir köie, efendisinin izni olmadan, önce bir câriye, sonra da hür bir kadınla eviense; efendisi de, bu iki kadınla da, nikâhianması-na izin verse; bu durumda, hür kadının nikâhı caiz olur.

Bu köle. önce hür, sonra da cariye olan bir kadınla nikâhlansa; efendisi de, her iki ka-dınla da, evlenmesine izin vsrse; İmâm Ebû Hanîfs (R.A.)'ye göre, bu caiz olur.

Kezâ; bir köle, bîr biri ardınca, üç kadınla evlenmiş; efendisi de hepsinin nikâhına da izin vermiş olsa: bu durumda, şzyei köle, hiç birine cimâi etmemişse, üçüncü kadının nikâhı" sahih olur. Şayet bu köle, kadınların hepsine cima' etmişse, hepsinin do, nikâhı fâsid olur, Zahîriyye'd-e de böyledir,

Bir köle efendisinin izni olmadan, önce bir câriye; sonra hür bir kadın; daha sonra da yine bir cariyeyi nikahladıktan sonra; efen­disi, bunların hepsinin de nikâhına izin vermiş olsa; sadece, son ni­kahladığı cariyenin nikâhı caiz oiur.
Şayet, bu köle, iki hür kadınla evlenip bunlardan Hrl ile cima' et­tikten sonra; bir de câriye üe nikâhlansa ve efendisi de bunların hep­sinin nikâhına izin verse; İmâm-ı A'zam Ebû H^nîfe (R.A.)'ye 9öre- bu durumda, hür kadınların nikahlan caiz olur.      

Bu köle, Önce iki cariyeyi nikahlayıp, birine cima' ettikten sonra, iki de hür kadın nikahlayıp, bunlardan da birine cima' etmiş olsa; efen­disi de, bu iki fırkadan biri ile, nikâfılanmasına izin verse; bunlardan, hiç birinin nikâhı caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir köle, —sırası île— önce hür bir kadını, sonra bir cari­yeyi, daha sonra yine hür bir kadını ve bilâhare de yine bir cariyeyi nikâhlasa; efendisi ise, hepsinin de nikâhına izin verse; bu durumda, hür olan kadınların nikâhları caiz olur.

Bu köle şayet, bu kadınlardan birine cima' etmiş olsa; hepsinin, de nikâhı fasid olur.

Hür bir kadınla, nikahlanmış olan köle o kadına: «Bana, efendim — nikâh hususunda— izin vermedi.» dese; bu nikâh bozulmuş olur. Kadın : «Efendin, izin verdi.» demiş olsa bile, hüküm aynıdır.

Bu durum, köle, bu kadına cima' etmişse; tam mehir; cima' et­memişse, yarım mehir vermesi gerekir. Ayrıca, İddet nafakası da öde­mesi lâzım gelir. Zahiriyye'de de böyledir.

Bu kadın: «Ben, izinin verilip verilmediğini bilmiyorum.» dese de, hüküm aynıdır. Câmiu'I - CevâmPden naklen Tatarhânİyye'de de böyledir.

Efendisinin izni olmadan evlenmiş bulunan bir cariyeye, efen­disi cima' etse veya onu Şehvetle öpse, —efendisi bu cariyenin ni-kâhlandığım bilsin bilmesin— bu cariyenin nikâhı, fesh olmuş olur. İtabiyye'de böyledir.

Bir kimse, satın aldığı bir cariyeyi, teslim almadan, nikahla­mış olsa; şayet, satış tamamlanırsa, ibu nikâh câizolur.
Şayet satış —tamamlanmaz— bozulursa; İmâm Ebû Vûsuf [R.A.)'a göre nikâh da bozulur. İmâm Muhammet! (R.A.) ise, buna mu­halefet etmiştir. Fetva, İmâm Ebû Yûsuf (BAJ'un kavline g^eâir. Zehîriyye'de de böyledir.

Mülkiyet hakkı, nikâhın başlangıcına mâni olur; devamına ise,

mâni olmaz, i-'âsid satrf,tak! istirdat da böyledir. Satıcı, nikâhtan men edilir.

Cariyeyi satın alan kimse, onu k-endi oğluna nikahladıktan sonra ölse ve bu sebeple oğlanın, o cariyeyi reddetmek hakkı sabit olsa; oğlan, bu cariyeyi reddedlnceye kadar, nikâh fâsîd olmaz. Itabİyye'dü de böytedir.

Babasının satm aldığı bu cariyeyi;    onun ölümünden sonra nikahlaması sahih olmaz.

Bir kimse, cariyesini, başka bir kimseye nikahladığı zaman, azl hususundaki izin hakkı, efendiye ait olur. Kâfî'de de böyledir.

Hür bir kadının rızâsı veya bîr cariyenin efendisinin nzâst İle azl, mekruh değildir.

Memlûke olan cariyenin rızâsı olmasa bile, azl mekruh ol­maz.

Âlimler: «Bu şekilde, hamile kalan bir kadının, karnmdakinin hil­kati belli olmadan, —yani, cenin, yüz yirmi günü tamamlamadan, onu bir ilâçla düşürmesine ruhsat vardır.» demişlerdir.
Meni azl olunmasına rağmen, gebelik, meydana gelse; onu tar-detmek caiz olur mu? Alimler: «Koca, şayet; azilden sonra cima' yap­mamış veya bevlettikten sonra cima' yapmış olduğu halde, inzal vâki olmamışsa (= meni gelmemişse) onu tardetmek caiz olur; aksi tak­dirde, caiz olmaz.» demişlerdir. Tebyîn'de de böyledir.[70]  ra, — 'hür  olarak— nikâhlanmışlarsa, —ve kocaları hür ise— azl  Câriye ve mükâtebe, azâd edilip, hürriyetine kavuştuktan sonra, ^-hur olarak— nikâhlanmışlarsa,—ve kocaları hür ise— azl hususunda muhayyerdirler. Kenz'de de böyledir.
Bu durumda, onların nikâhlarının, rızâları ile veya rızâları ol­madan akdedilmiş olması da, bu hüküm bakımından müsavidir. Teb­yîn'de de böyledir. [71]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..