2- BÎR ŞEYİ ÂDİL BİR KİMSENİN YANINA REHİN BIRAKMAK

İmim Muhımmed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, başkasından rehin alıp, onu bir sahib-i adl'e teslim eder; sahib-i adi de onu teslim alırsa; bu rehin tamamdır.

Eğer o rehin, sahib-i adl'in elinde zayi olursa; rehin alanın alacağı düşer. Rehin alanın elinde zayi olmuş gibidir... Sahib-i adi rehin alan gibidir. Çünkü, bu hükümde onun naibidir. Tazminat hükmünde ise re­hin veren gibidir; onun naibidir.

Hatta, sahib-i adl'in yanında iken, o rehne bir hak sahibi çıkıp, o hak sahibi, o rehni sahib-i adle tazmin ettirse; sahib-i adi, rehin verene müracaat eder. Fakat, rehin alana müracaat edemez. Muhıyt'te de böyledir.

Rehini veren ve alan, rehin alanın teslim almasını şart koştuktan sonra, onu adi sahibinin yanına bırakırlarsa; bu caiz olur. Çünkü adi sahibi için caiz olan, bidayette rehin alan makamın da olur. Sonu da böyledir. Serahsî'nin MohıytTnde de böyledir.

Adi sahibi, rehini, rehin verene borcunu ödeyene kadar —geri ve­remez. Ancak, rehin alanın rızası olursa, o zaman rehini, rehin verene verebilir.

Keza, rehin alana da vermez. Ancak, rehin verenin rızası ile verebilir.

Eğer onların birinin rızası olmadan, rehini diğerine verirse; onu he­men geri alır.

Eğer geri almadan zâyf olursa* sahib-i adi. onun kıymetini öder.

Eğer adi sahibi, kıymetini rehin etmek isterse; bunu yapamaz. Çünkü onun kıymeti zimmette borç olarak vacip olmuştur.

Eğer onu rehin yaparsak, birisi hükmeden ve üzerine hükmolunan olur. Bundan sonra ya rehin veren ve alan toplanıp birlikte adi sahibin­den teslim alırlar ve onu, ya aynı adi sahibinin veya başka bir adi sahi­binin yanma teslim ederler. Veya onlardan birisi, işi hâkime hâkimin, o rehnin kıymetini alması ve onu ister o adi sahibinin, isterse başka bir adi sahibinin yanına rehin olarak koyması için —çıkarır.

Şeyhü't-İslim böyle söylemiştir.

Şemsü'l-Eimme Halvânî ise: "Eğer sahibü'l adi, o rehini birisine vermeye kasdederse; ondan kıymeti alınır ve başka bir adi sahibinin ya­nma bırakılır. Şayet verme de, cehaletinden dolayı hata ederse; işte o zaman, ondan alınır; sonra eğer onda adalet baki kalır ve hıyaneti açı­ğa çıkmaz ise geri verilir. Muhıyt'te de böyledir.

Rehinin kıymeti, adi sahibinin yanında kalır; rehin veren, bor­cunu ödeyince, bakılır: Eğer adi sahibi, kıymetini tazmin eylemişse, o rehin, rehin verene; kıymeti de adi sahibine verilir.

Eğer adi sahibi, rehini, rehin alana vermekle tazminat yapmışsa; rehin veren, onun kıymetini alırsa; adi sahibi bundan sonra, rehin ala­na müracaat edebilir mi?

Bakılır,: Eğer adi sahibi Ödünç yönüyle veya emânet olarak vermiş ve o da rehin alanın yanında zayi olmuşsa; onu müracâat edemez.

Şayet, rehin alan, onu zayi etmişse; ona müracaat edilir. Çünkü adi sahibi tazminat ödemekle, ona mâlik olmuştur ve onun ariyet ve ema­net olduğu tebeyyün eylemiştir.

Eğer elinde zayi olursa tazmin eylemez.

Şayet helak ettirirse, tazmin eder.

Eğer adi sahibi, rehin alana, rehin olarak —verirse (Şöyle ki: "Bu senin rehinindir. Hakkını al veya ona alacağına bedel habseyle." derse; o zaman adi sahibi, rehin alanın, "zayi ettiğinin kıymetini ödemesi için," ona müracaat eder. Çünkü ona, tazminat yönüyle vermiştir. Zehıyre'de de böyledir.

Rehin alan ve veren, rehni adi sahibi birinin yanına koysalar; onu da satışına vekil eyleseler; veya adi sahibinden başka birini, satışa gö-revlendirseler; yahut rehin veren, rehin verileni satışa yetkili kılsa, bun­ların tamamı caizdir.

Birisi diğerini azledemez.

Rehin satılırsa, onun bedeli de rehin olur.

Şayet rehin alan şahıs rehin vereni satışa yetkili kılarsa; bu da caiz olur. Hızânetü'l-MüfüVde de böyledir.

Eğer adi sahibi* rehni, kendi çocuğupa veya karısına satarsa; iş­te bu caiz olmaz.

Ancak, bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)*ye göre rehin veren, rehin alana izin verirse, böyledir.

İmimeyn'e göre, insanların kandıramayacağı şekilde satmış olursa; caiz olur.

Eğer, onlardan birisi izin verse de, diğeri vermese, satış caiz olmaz. Mebsât'ta da böyledir.

Şayet rehin veren, adi sahibini azletmek ister; rehin alan da, bu­na razı olmazsa; eğer satış, sözleşmede şartlı ise, İri'Mttifak buna mâlik olamaz.
Eğer sözleşmede şartlı değilse, bazı âlimlere» göre yine böyledir. Şeyhü'1-İslâm; "Sahih olan budur." demiştir. Şemrö'l-Eirame'de "O azletme hakkına sahip olur." demiştir. Zahirü'r-rivâye'de de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un da: "Azletme hakkına mâlik değildir." buyurduğu rivayet olunmuştur. Müzmerât'ta da böyledir.

Rehin veren ve alan adi sahibini, bu görevden çıkarsalar ve baş­kasını vazifelendirseler veya başkasını da vazifelendirmeseler; sadece o adi sahibini çıkarsalar; —bilsin veya bilmesin —işte o adi sahibi vekale­ti üzerinedir. Mebsât'ta da böyledir.

Adî sahibi izinsiz satışa yetkili değildir.

İzinli olursa, —izin, ister sözleşme zamanı verilsin. îsterse sözleş­meden sonra verilsin —satmaya yetkili olur. Şayet rehini satarsa bedeli de rehin olur.

Eğer rehin, adi sahibinin elinde zayi olursa; borç —rehin alanın ya­nında helak olduğu zaman düştüğü gibi düşer.

Eğer bedel, müşteriye karşı helak olursa; helak rehin alanın üzeri­ne olur. Bedel, aynın yerine kaim olduğu için bu böyledir.

Eğer sahib-i adi satıştan kaçınırsa; akid zamanı bu şart koşulmuş -t; satması için cebredilir.

ehin tamam olduktan sonra cebredilmez.

Biz bunu kabul ederiz.

Bazı âlimlerimiz: "Cebredilir." buyurmuşlardır. Kerderi'nin Vedzfnde de böyledir.

Sahih olan budur. Serahâ'nin Mnhıytı'nde de böyledir.
"Bunu yapması için cebredilmez." denildi. Şfeyhü'1-İslâra'da bunu kabul eyledi.
Cebrin açıklaması: Sahibü'1-adün, bir kaç gün habsedilmesidir. Şayet o kaçınırsa, rehin veren satışına cebredilir. O da kaçınırsa, hâkim bizzat kendisi satar. Bu, İmâraeyn'in kavlidir." denilmiştir. Borçlu kaçınırsa hâkimin sat­masına binaen kaçınır.

Bazıları da: "Bu, bütün imamlarımızın kavlidir." buyurmuşlardır. Sahih olan da budur. Kerderi'nin Vedzi'de de böyledir,

Satışa cebredildikten sonra satarsa; o satış icbar sebebiyle bâtıl olmaz. Çünkü cebr, borcun ödenmesi için hangi yoldan olursa olsun, vaki olmuştur. Hatta, başkası ödese yine sahih olur. Zira satış çıkar yol­lardan bir yoldur. Tebyîa'de de böyledir.

Adi sahibi, irtidad ettikten sonra, rehni satar; sonra da riddeti sebebiyle Öldürülürse, yaptığı satış caizdir. Bu adi sahibi, dâr-i harbe iltihak eder ve sonra da islâm'a dönerse; bu şahıs vekâleti üzerinedir.
"Bu hükmedilmeden önce olursa böyledir. Fakat hükümden son­ra olursa İm&m Ebt Yûsuf (R.A.)'ya göre vekâleti geri dönmez, imftm Mu­tam m ed (R.A.)'a göre, vekâleti geri döner." "Bi'1-ittifak vekâleti avdet ederde" denilmiştir.

Esahh olan da budur. Sereferf'nin MubytTnde de böyledir.

Râhin de (= rehin veren de) mürtehin de (= rehin alan da) ikisi birden îrtidat ederek dâr-i harbe gitseler; adi sahibi ise, olduğu hal üze­re kalsa; rehni tutar veya satar. Mebsfit'ta da böyledir.

Râhin de, mürtehin de ölseler veya birisi Ölse, adi sahibi hâli üz-redir. Rehni yanında tutar veya satar. Serahsî'nin MnhıytTnde de böyledir.

Râhinin ölmesiyle, satışa olan yetki akid sırasında bunu şart koş-muşlarsa batıl olmaz. Akdin yapıldığı sırada, bunu şart koşmamışlar -sa, bazı âlimlere göre, böyle olmaz,

Şeyhü'l-İslam, şöyle buyurmuştur:

"Adi sahibi, satışa vekil olana muhaliftir. Bu da dört cihettendir:
1-) Adi sahibi, rehin olan köle çocuğu satar ve onu satmaya zor­lanır, ister muvafık olsun, isterse muhalif olsun...
2-) Rehin verenin azliyle, azledilmiş olmaz. îster muvafık, isterse muhalif olsun...
3-) Rehin verenin ölmesiyle de azledilmiş olmaz. îster muvafık ol­sun, isterse muhalif olsun.
4-) Bu hükümler, sadece satışa vekil olan şahısta sabit değildir. Bu hükümler haricinde, adi sahibi ile vekil, yalnız satışta müsavi­dirler. Zehıyrc'de de böyledir.

Adi sahibinin ölmesiyle, vekâlet batıl olur. îster sözleşmeden sonra olsun, isterse sözleşme vaktinde olsun bu böyledir. Onun vârisi veya va-sîsi, onun yerine geçemez. Bedâi'de de böyledir.

Adi sahibinden başkası, satışa yetkili olsa; ölünce vekâleti batıl olur. Zshîıiyye'de de böyledir.

Vekil, rehin verenin vârisleri hazır olmaksızın, rehini satabilir. Onun sağlığında, huzurda olmasa bile sattığı gibi.. Kâfi*de de böyledir.

Satışa yetkili olan adi sahibi, rehnin bir kısmını satarsa; o rehin bâtıl olur. Sirâciyye'de de böyledir.

Adi sahibi, bir vekil tayin eder; o da Aid sahibinin yanında satış yaparsa; bu caizdir.

Eğer huzurda bulunmaz ise, caiz olmaz.

Ancak, izin verilmişse o zaman caiz olur.

Şayet adi sahibi bedelini söyler de; vekil de ona göre satarsa bu ca­izdir. Hizlnetü'l-Mtifön'de de böyledir.

Adi sahibi, iki adam olur; ikisi de satışa yetkili kılınır ve onlar­dan birisi, satış yaparsa; bu caiz olmaz. Çünkü satışta re'ye ihtiyaç var­dır, îki kişinin re'yi ise, bir kişi gibi değildir.

Eğer diğeri izin vermişse, o satış caiz olur.

Keza, rehin veren ve alan izin verirlerse; satış caiz olur.

Bu, rehin alan ve verenin izin verdiği herhangi bir adamın satışı ca­iz olduğu gibidir.

Eğer rehin veren veya rehin alan şahıslardan birisi izin vermezse, satış caiz olmaz.

Keza, bir yabanca, satış yapar; buna rehin veren ve alan da izin verirlerse; bu caiz olmaz. Her ikisi de, izin verseler de adi sahibi razı olmasa caiz olur. Çünkü hak onlarındır. Mebsât'ta da böyledir.

Bir kimse acele ödenmesi gereken bir borç için rehin biralar; onun satışı için de adi sahibine izin verir; borcun vakti geçene kadar da, adi sahibi, rehni teslim almazsa; rehin bâtıl olur. Fakat satışa vekâlet bakî­dir. Fetâvâyi Kâdîhin'da da böyledir.

Bir adam, bir evi, bir başkasına rehin bırakır ve başka bir adamı da o evi satmaya yetkili kılıp: "Bedelini, rehin alana vermesini söyler; rehin alan da onu teslim almazsa; bu rehin, rehin olmaz ve eğer adi sa­hibi, bu evi satarsa, vekâleten satış caiz olur. Rehin olarak deği...

Keza, adi sahibi köleyi satıp, parasını rehin alana değil de rehin ve­rene verirse; bu rehin de, rehin olmaz.

Şayet adi sahibi, rehin alana verirse; onu tazmin eylemez.

Eğer satıştan nehyederse, bundan sonra satışı caiz olmaz.

Keza, rehin veren ölürse; artık o öldükten sonra, adi sahibi rehini satamaz. Rehin verilen şahıs, diğer alacaklılar gibidir.

Rehin bırakılan köle öldürülüp yerine başka bir köle verilse veya gözü çıkarılsa da yerine gözü gören başka bir köle verilse; adi sahibi bu yeni köleyi satmaya da yetkilidir. Mebsûfta da böyledir.

Adi sahibine, mutlak olarak satış yetkisi verilse; rehin hangi cins­ten olursa olsun, (dirhemlerden, dinarlardan daha başka şeylerden) re­hinin kıymeti kadar veya onda insanların aldanmayacağı kadar bir kar­şılıkla peşin veya veresiye satabilir.

Bu, Imftıs Eöfl Hanîfe (R.A.)'ye f öre böyledir.

İmfimeya'e göre, insanların aldanmış, sayacağı bir bedelle veya ve­resiye yahut dirhem ve dinann gaynsıyla satamaz.

Eğer rehini verdikten sonra, onu veresiye satmaktan men ederse bu nehiy sahih olmaz. Bedfti'de de böyledir.

Adi sahibi veresiye satarsa, As! HtabTnda, tafsilatsız olarak bu­nun caiz olduğu söylenilmiştir. Hilaftan da bahsedilmemiştir.

Âlimler şöyle buyurmuşlardır.

Eğer halk arasında an'ane olduğu şekilde veresiye satarsa, bu caiz olur.

Fakat, âdetin haricinde olursa, (Şöyle ki: On sene va'de ile ve ben­zeri şekilde veresiye vermek gibi bir şekilde satarsa) bu, İmâmeyn'e göre caiz değildir.

Kadı Ebû AİS en-Nesefî şöyle buyurmuştur:

Eğer rehin veren, v J: rahibine: "Gerçekten rehin alan, benden ala­cağını istemekle, bana eza ediyor; sat da ondan kurtulayım." der; aoî sahibi de onu veresiye satarsa; bu caiz olmaz. Bu, bir adarrnn: "Kölemi sat; çünkü, ben onur    irısma muhtacım." demesine benzer.

Şâyei rehin, münerunm yanında ise, onu satmaya bir yetkili de yoV-sa, rehin veren, rehin alanı o rehni satmaya yetkilendirerek: "Sat da alacağını al." der; o da, o rehini satarsa; veresiye verse bile satışı caiz olur. Mabıyl'te de böyledir.

Rehin yanında olan adi sahibi, onu satmaya yetkili olur. Satıp, bedelini rehin alana vermesi söylenir ve o da, onu dirhemler karşılığın­da satar; borç ise dinarlar olursa; veya bunun aksi olursa; adi sahibi, onu borcun cinsine çevirerek rehin alana taslim eder.

Keza, rehni dirhemlere satar da, borç buğday olursa; o dirhemlerle buğday satın alıp, onunla borcu öder. Zıhîriyye'de de böyledir.

Adi sahibi, rehni satar ve: "Doksan dirheme sattım." der; borç­ta yüz dirhem olur; rehin alanda böylece ikrar ederse; rehin veren, is­terse, onu öylece alır.

Şayet fazlaya sattığı iddia edilirse; rehin alanın sözü geçerli olur.

Beyyineyi rehin verenin getirmesi gerekir.

Sattığını söyleyince, rehin veren: "Sen, onu yüz dirheme sattın." der; adi sahibi de: "Doksan dirheme sattım." der; rehin alan da "Sen, onu seksen dirheme sattın." derse; bu durumda rehin alamn sözü ge­çerli olur. Ve, yirmi dirhemi için tekrar rehin verene müracaat edip, on­dan alır.

Rehin verenin beyyinesi geçerli olur.

Eğer adi sahibi, "doksan dirheme satıp, onu da rehin alana verdi­ğine dâir," beyyine ibraz eder; rehin veren de: "Sen, satmadın." der ve satmadığına dâir beyyine getirirse; adi sahibi de onu satmadan ölür­se; rehin verenin beyyinesi makbul olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Rehini satmaya adi sahibi yetkili olduğunda; borcun vâdesi ge­çer ve rehin alan: "Müddet ramazan ayı idi; ramazan da geldi." der; rehin veren de: "Müddet şevval ayı idi." derse; bu durumda rehin vere­nin sözü geçerlidir.

Eğer vakit geçmişse, rehin alanın sözü geçerli olur.

Çünkü acelecilik rehin alan tarafından olur ve bu durumda onun sözü geçerli oluı.

Eğer müddette görüş birliği yaparlar ve: "Filan aydı." derler; an­cak onun gelip geçtiğinde ihtilaf ederlerse, bu durumda rehr veren-sözü geçerli olur. Mnhyt'te de böyledir.

Rehin veren kaybolur ve rehin yanında olan adi sahibi huzurda bulunur; rehin alan da: "Sana, rehin veren, onu satmanı emreylemiş-ti." der; adi sahibi ise: "Bana emreylemedi." derse; İmâm EM Yûsaf (R.A.): "Rehin alanın beyyinesi kabul edilmez." buyurmuştur. Zıhîriy-ye'de de böyledir.

Rehin verenin veya alanın akb gitse ve geri gelmesindende ümit kesilse; adi sahibi vekâletinde devam eder. Mebsût'ta da böyledir.

Ş&nsü'l-Eimme, şöyle buyurmuştur: Adi sahibi, delirse ve onun iyi­leşeceğinden de ümit kesilse, vekâletten azledilir.

Eğer iyileşmesi ümidi varsa azledilmez. Taki aklı yerine gelsin ve satışını yapsın...

Adi sahibinin aklı başında iken yaptığı satış geçerlidir.

Eğer, tecennün halinde satış yaparsa; o sahih değildir.

O zaman, ister alım satımı bilsin; isterse bilmesin farketmez.

Şayet alım —satımı bilerek satış yapmışsa, uygun olanı onun sahih olmasıdır. Çünkü o hâlde bir başkasını vekil yapsa; onun satışı caiz olurdu.

Bazı âlimler: Kıyâsa göre, o hâlde yaptığı satışın sahih olması uy­gun olur." buyurmuşlardır.

Şemsü'I-Eimme'de, bu görüşe meyleylemiştir. Şeyhü'l-İsiâm'ın meyli de budur. Zehıyre'de de böyledir.

Esahh olanı da budur. Çünkü, vekilin aklı başında iken yaptığı satışa itibar ediliyor ve onun emrine imtisâlen yapılan satış, sahih olu­yor. MebsAt'ta da böyledir.

d-Imlâ isimli kitap da, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurdu­ğu nakledilmiştir:

Adi sahibi ölür; kendisi de rehni satışa vekil edilmiş olur ve ölür­ken, bir adama, "onu satmasını" vasiyyet ederse; o caiz olmaz.

Ancak rehin veren, ona: "Seni, ona vekil eyledim. O hususta her ne yaparsan yap." demişse; o müstesnadır. O takdirde, vasıyyeti caiz olur.

Vasinin, onun üçte birini vasiyet etme hakkı yoktur. Hasan bin Zîyad, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)*nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Adi sahibinin vasisi, adî sahibinin yerine kâimdir.

İbnii EM Mâlik, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu naklet­miştir: O, müdârîp makamındadır. O ölür de malda uruz olursa, vasîsi onun makamına kaimdir; satış yapabilir. Zehıyre'de de böyledir.

Adi sahibinin vârisleri, rehini satmak isteseler; satışları caiz ol­maz. Mebsût'ta da böyledir.

Rehin veren de, rehin alan da birinci adi sahibinin rehni ikinci adi sahibine verdiği sırada hazır bulunsalar; önceki adi sahibi de ölse, ikincinin onu satması caizdir. Çünkü, ikisinin hakkıdır.

Eğer, rehin veren ve rehin alan, ihtilaf ederlerse; hâkim o rehni bir adi sahibinin yanına kor. îsterse rehin alanın yanına bırakır.

Eğer hâkim, rehin alan şahsın adi sahibi gibi âdil olduğunu bilirse, —râhin hoşlanmasa bile —onun yanına bırakır.

Fakat, adi sahibi ölürken, rehni, rehin verenin yanma bırakmak is­terse; işte bu, bazı rivayetlere göre, caiz olmaz. Hâkimin bunu yapmakta hakkı yoktur.

Bazı rivayetlere göre ise, hâkim bunu yapabilir. Serahsî'nin Msbıy-tı'nde de böyledir.

Birinci adi sahibi ölüp, rehni ikinci adi sahibinin yamna bırakır; onda da rehin verenle, rehin alan arasında ihtilaf olursa; hakim onu başka bir adi sahibinin yanına bırakır, ikinci adi sahibi, onu satamaz. Zahîriy-ye'de de böyledir.
Adi sahibi iki kişi; rehinde bölünmeyen bir şey ise, rehin veren ve alanın o rehni yed-i adillerden birisinin yanına koymaları caizdir. Eğer bu rehin bölünen bir şeyse, —bi'1-icma —zayi olması hâlinde, teslim alan, onu tazmin eylemez.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre onu veren tazmin eder. İmâmeyıTe göre tazmin eylemez. Serahsfi'nin Muhıyh'nde de böyledir.

Misafir olan zat rehin alma hakkına eğer yol korkulu olursa — sahip olamaz.

Yol emniyeti olur ve şehirde de bir takyid bulursa; yine yolcu bu hakka malik olamaz.

Eğer bulamaz ise, mâlik olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yol emniyeti olunca, misafir (= yol­cu) her durumda rehin alabilir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, eğer rehin kolay taşman bir şeyse, misafir rehin alabilir. İmâm Muhammed (R.A.)'ye göre ise, eğer zayi ederse, her durumda, onu tazmin eder. Zehıyre'de de böyledir.

Adi sahibi rehini satıp, rehin alanın hakkını verdikten sonra o satılan kölede bir kusur buiunursa; bu hususda da'vâ adi sahibine aittir.

Şayet, o köle, beyyine ile geri verilirse; bedelini, ad! sahibi öder. Çünkü parasını o teslim almıştır. Kendisi de rehin alana müracaat ede­rek, verdiğini ondan geri alır. Ve rehin, eski hâli üzere, rehin olarak ka­lır. Ve, adi sahibi, onu satabilir.

Eğer, o köleyi satın alan, beyyine ibraz edemez de* adi sahibi, o aybt ikrar eder; kusur da benzeri olmayan bir kusur olursa; işte söyle­nen gibidir.

Eğer kusur (= ayıp) sonradan olan bir ayıp olur ve onu ikrar eyle­mez, fakat yemin etmekden de kaçınırsa ve hâkim, onu adi sahibine ia­de ederse; o da( önceki gibi rehin olur.

Şayet aybı ikrar ederse; hasseten onu öder.

Eğer rehin, ayıp sebebiyle geri döndürülür ve bu hâkimin hükmüy­le olmazsa; hasseten adî sahibi uzam olunur. Mebsût'ta da böyledir.

Adi sahibi rehni satıp, parasını rehin alana teslim ettikten sonra; rehin alan o köleye, bîr hak sahibi çıkar veya hâkimin hükmüyle aybı sebebiyle geri çevrilirse; işte o zaman, müşteri adî sahibine müracaat ede­rek parasını alır. sonra da adi sahibi muhayyer kalır: Dilerse, parası için rehin alana müracaat eder ve rehin alanın alacağı eski haline dönüşür; dilerse, rehin verene müracaat eder.

Şayet, Adi sahibi, rehni satar ve parasın! mürtehine teslim etme­den, ona bir hak sahibi çıkarsa veya onu, aybı sebebiyle hâkim geri çe­virirse; işte o zaman, adi sahibi rehin aîana müracaat edemez.

Bu, adi sahibinin akid zamanında satışa yetkili kılındığı zaman böyledir.

Eğer, satışa, akidden sonra yetkili kılınırsa; âlimler "Burda adi sa­hibi, rehin verenin vekilidir. Bedelini vermesi için, rehin verene müra­caat eder. parasını rehin alana versin veya vermesin, bu böyledir." demişlerdir.

Eğer adi sahibi, önceki vecihte ikrar eder; satıp parasını alır ve re­hin alana teslim eder ve rehin alan da bunu inkar ederse; bu durumda adi sahibinin sözü geçerlidir. Rehin alanın alacağı batıl olur. Fetâvâyi Ka-dîhân'da da böyledir.

Adi sahibi rehni satar; sonra da parasını teslim almadan önce, onu müşteriye bağışlarsa; bu caiz olur.

Bu, İmâin Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre böyledir.

Kendisi de bedelini öder. İmâm Ebû Yûsnf (R.A.)'a göre bu caiz de­ğildir ve o satışa vekil edilen kimsenin yerindedir.

Eğer adi sahibi:" Bedeli teslim aldım; Fakat yanımda zayi oldu." der ve bu sözü doğrulanırsa; bu durumda ziyan rehin alana ait oiur.

Şayet: "Bedeli, rehin alana teslim eyledim." der ve yemin ile onu tasdik ederse; biz, "o bedeli rehin alana ulaşmış." demeyiz; fakat rehin alanın hakkı da düşer.

Eğer, adi sahibi parayı teslim aldıktan sonra; onun tamamını veya bir kısmım bağış yaparsa; işte bu caiz olmaz.

Eğer "Bedelden şu şu kadar noksanlaştırdım." derse işte bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mîihamed (R.A.)'e göre, caiz olur. Ve malın­dan o kadarnı borçlanmış olur. Alman rehin de, rehin alanın olur. Bu, alınan şeye bağış yapılanı ilâve etmeye muhalifdir.

Adi sahibi, rehni satıp bedelini teslim alır ve o yanında zayi olur; sonra da satılan şey, aybı sebebiyle geri çevrilir ve o mâl, yanında iken ölür veya ona bir hak sahibi çıkar yahut olduğu gibi yanında duruyor olursa; gerçekten o bedeliyle alınır; onu ödeyinceye kadar öder ve rehin verene başvurur.

Bu hallerin hepsinde böyle yapar; rehin alana baş vuramaz. Meb­sût'ta da böyledir.

Piyasaya müsâade edildikten sonra, rehin yanında olan adi sahi­bi, o rehni satarsa; bu durumda bedele itibar edilir.

Alacaktan, piyasanın düşüklüğü sebebiyle, bir şey noksanlaşmaz. Bu piyasaya ruhsat verildikten sonra ölürse; ona muhelifdir. Bur­da itibar, kıymetinedir; rehin alındığı zaman kıymeti ne ise odur.

Rehin veren, onun piyasaya ruhsat verildikten sonra öldüğünü doğ-rularsa; beyyine getirmek rehin alana aittir. Eğer piyasaya ruhsat verildikten sonra, onu rehin veren Öîdürmüşse; kıymetini Öder; o sebeb-den dolayı noksanlaşan miktar borçtan düşülür.

Adi sahibi, rehni iki bin dirheme sattığı hâlde, onun kıymeti bin dirhem olur; borç da bin dirhem olur ve o adi sahibinin yanında iken, binbeşyüz dirhemi zayi olursa; bu durumda borcun yarısı düşmüş olur. Eğer kıymeti rehin günü ikibin dirhem olur da, onu üçbin dirheme sa­tar ve iki bin dirhemi zayi olursa; geride kalana yarı yarıya ortak olur­lar. Tat&ttâiıiyye'de de böyledir.

Adi sahibi, rehni, zarûretsiz olarak bir yabancıya emânet verse; onu, kendisi tazmin eder. (= öder.) Muhıyt'te de böyledir.

Adi sahibinin, rehni; ev halkından karısına hizmetçisine, çocu­ğuna ve malmda tasarruf hakkı bulunan şahıslara teslim etme hakkı var­dır. Fetâvâyi Kldittân'da da böyledir.

Rehin alan, rehin veren şahıstan alacağını —rehin yanında oldu­ğu hâlde— isteyebilir.

Eğer, onu hâkime şikâyet ederse; hâkimin o alacağı alıp, teslim et­mesi gerekir.

Eğer borçlu borcu vermeden kaçınırsa, hâkim onu habseder. Re­hin, mürtehinin elinde iken, rehin veren, o rehni —borcunu Ödemedikçe— satamaz.

Eğer bir kısmını Öderse; rehin alan, geri kalanımda ödeyene kadar rehni yanında tutar. Borç tamamen ödenince, mürtehine: "Rehni ver." denilir. Sirâcül-Vehhâc'da da böyledir.

İsbîcâbî şöyle buyurmuştur:

Bir adam, mal karşılığında, bir cariyesini rehin bırakır ve onu, adi sahibinin yanma koyarak ona "satmasını" söyler; o da satıp bedelini alır ve onu rehin alana teslim ettikten sonra da o cariyeye bir hak sahibi çıkarsa; işte bunda iki cihet vardır: Bu câriye, ya duruyor olur, veya zayi olmuş olur.

Eğer duruyorsa ve hak sahibi onu müşteriden almışsa; bedelini adi sahibi verir. Bu durumda adi sahibi muhayyerdir: İsterse kıymeti için rehin verene müracaat eder; isterse, parası için rehin alana müracaat eder.

Rehin alan da, alacağı için, rehin verene müracaat eder.

Şayet rehin olan, cariye, zayi olmuşsa; hak sahibi muhayyerdir: Dilerse, rehin verene ödetir; dilerse satın alana ödetir; dilerse adi sahibine ödetir.

Adi sahibi ödeyince, o da muhayyerdir. Dilerse rehin verene mürâ-caateyler. dilerse, rehin alana bedeli için mürâcat eder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şayet adi sahibi, mahcurun aleyh bir köle ise, rehin veren de, alan da, rehni onun yanına koyarlar; buna efendisinin de izni olursa, işte bu caizdir.

Eğer efendisinin izni olmaksızın koyarlarsa, yine caizdir. Fakat, ona satış yetkisi verilmez. Çünkü o yüzden efendisi zarar görebilir. Keza, aklı yeten sabî de adi sahibi olursa; işte o ve köle müsavidir.

Eğer sabînin babası, izin verirse; onun satış hakkı da olur.
Müşterinin elinde olan şeye, bir hak sahibi çıkarsa, parası içirt di­lerse, rehin alana müracaat eder; Çünkü o, sözleşmeden o faydalanmıştır; para ona teslim edilmiştir. Rehin alana müracaat olununca, odı rehin verene müracaatla, alacağını alır. Dilerse, adi sahibi rehin verene mü­racaat eder. Çünkü, satışa onun emriyle memur olmuştur ve onun için satmış, parasını da onun için almıştır. Mebsût'ta da böyledir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..