Bir Rehnin, Diğer Bir Rehne Karşı Cinayeti:

Rehnin rehne cinayetine gelince; işte bu iki nevidir:
1-) Nefsine karşı cinayet.
2-) Cinsine karşı cinayet.

Nefsine karşı cinayetle semavi bir âfet ile zayi olmak ve kendi kendini helak etmek arasında bir fark yoktur. Duruma bakılır: Eğer, köle­nin tamamı rehin bırakılmışsa; noksanı kadar borçtan düşülür. Ve eğer bir kısmı rehin bırakılmış; bir kısmı da emânet ise; rehinden noksanlığı kadar borçtan düşülür; emânet olan kısımdan düşülmez.

Fakat, cinayet cinsine yapılmışsa; bu da iki nevidir:

A-) İnsanın kendi cinsine karşı cinayet işlemesi;

B-) Hayvanın, kendi cinsine karşı ve cinsinin gaynsına karşı ci­nayet işlemesi.                                                    .

însamn, kendi cinsine cinayeti (Şöyle ki: Rehin, iki köle olur ve bi­ri, diğerine karşı bir cinayet işlerse; bu köleler, ya bir eşya için rehin olurlar veya iki eşya için rehin olurlar. Eğer, bir eşya için rehin olmuş­lar ve biri, diğerine karşı cinayet işlemişse; bu, dört halden hâli kalmaz:
1-) Meşgulün meşgule karşı cinayeti;
2-) Meşgulün, boş*a karşı cinayet işlemesi;
3-) Boşun, meşgule karşı cinayet işlemesi;
4-) Boşun, boşa karşı cinayet işlemesi;

Bunların hepsi de hederdir; yalnız biri müstesna: O da, boşun, meş­gule karşı cinayeti işlemesidir. îşte bu muteberdir.

Borç hususunda, meşgul hakkında, boşa dönülür; o, onun yerine rehin olur. Bunun açıklaması: Borç iki bin dirhem olur; rehin de iki kö­le olur; kölelerin her birinin kıymeti de biner dirhem olur ve o köleler­den birisi, diğerini öldürürse veya kendi nefsinin dışında bir cinayet iş­lerse; diyeti ister az olsun, isterse çok olsun işte bu cinayet hederdir. Ci­nayet işlenilen hakkındaki borç düşer.

Meşgulün, meşgule cinayeti hederdir. Sanki, helak olan, semavi bir afetle Ölmüş gibidir.

Şayet borç, bin dirhem olmuş olaydı; onlardan birisi de diğerini öl-düreydi def ve fidye gerekmezdi; katil, yedi yüz elli dirheme karşılık re­hin olurdu. Çünkü, onlardan herbirisi beşyüz dirhem karşılığıdır. Her birinin yansı boştur; yarısı meşguldür.

Birisi diğerini öldürünce, meşgulün yarısını öldürmüş olur; ölenin yarısı boştur.

Meşgulün, meşgule karşı cinayeti meşgulün boşa karşı cinayeti ve boşun, boşa karşı cinayeti, hederdir. Bu darumlarda, cinayet işleyene ait borçtan, ikiyüz elli dirhem sakıt olur. (= düşer.) O, cani tarafından beşyüz dirhem olmak üzere, yediyüz elli dirheme karşılık rehin olmuş olur.

tki köleden biri, diğerinin gözünü çıkarsa borcun yarısı göz çı­karana döner ve göz çıkaran, yedi yüz elli dirheme karşılık rehin olmuş olur. Gözü çıkarılan da, iki yüz elli dirhem karşılığı rehin olarak kalır.

Eğer iki köle, ayrı iki şey için rehin olurlar ve onların değeri de borç­tan fazla (Meselâ: Borç, bin dirhem ve kölelerin her birinin kıymeti de biner dirhem) olursa; onlardan biri, diğerini öldürürse; —öncekinin hilafına— cinayete itibar olunur. Cinayete itibar olunca da; rehin veren ve alan muhayyerdirler. Dilerlerse, katili, ölenin yerine rehin kabul ederler ve katilin borçtan hissesi bâtıl olur; dilerlerse, katili ölenin yerine fidye, ederler ve o, hem katilin, hem de ölenin yerine rehin olur.

Eğer ikisinin değeri borçtan fazla olmazsa (Şöyle ki: Borç iki bin dirhem olur; kölelerin herbiri de biner dirhem kıymetinde olur) ve on­lardan biri, diğerini öldürürse; eğer onu cinayetten dolayı def ederlerse; o def olunan köle, ölenin yerinde olur. Ve katil hakkında, borç bâtıl olur. Eğer: "fidye eyledik" derlerse; bu fidyenin tamamı, rehin ajanın olur.

Borç çözülünce, rehin verene, sadece bin dirhem verilir. İkici bin dirhem, o bine karşılık kısas olmuştur. Bu öldürürse böyledir.

Eğer biri, diğerinin gözünü çıkarırsa; onlara (rehin veren ve alana) "onu, ya bedel verin veya fidye verin." denilir.

Eğer fidye yaparlarsa, fidye yarı yarıya ikisinin olur.

Eğer bedel verirlerse; borçtan, onun karşılığı bâtl olur.

Fidye ise, gözü çıkanla birlikte rehin olur.

Eğer, rehin alan: "Ben, feda etmem; fakat, hâli üzere rehin olarak terk ederim." derse; bunda hakkı vardır.

Gözü kör eden, hâli üzre, kör olanın yerine rehin olur.

Gözü kör olandan dolayı, borcun yansı gider. Çünkü, cinayete iti­bar edilir. O, rehin alanın hakkıdır; rehin verenin hakkı değildir.

Eğer rehin alan, o cinayete razı olursa; o zaman, heder olur.

Eğer, rehin veren: "Ben feda ettim" der; mürtehîn de: "Ben etmedim" derse; rehin verenin feda etmesi gerekir.

Bu, rehin alan cinayetin hükmünü talep eylediği zaman böyledir. Bedâi'de de böyledir.

Eğer rehin veren, fidye yapmakdan kaçınır; rehin alan da: "Ben feda ederim." derse; bütün bedel feda edilmiş olur ve tatavvu (= nafi­le) olur. Rehin veren, ondan hiç bir şey alamaz. Çünkü, o başkasının mülküyeti teberrudur. Ona mecbur da tutulmaz. Mebsât'ta da böyledir.

Rehin, mürtehinin elinde zayi olursa; rehin veren, feda ettikten sonra; o fiyde, geri rehin verene iade edilir. Çünkü, rehin veren ifâ se­bebiyle borçtan beridir; borcunu Ödemiştir. Âlimlerimiz "bin dirhem ziyan karşılığı mı yoksa fidye olarak mı verilir?" diye ihtilâf ettiler:

Fskıyh Ebû Cafer şöyle buyurmuştur:

"Bu bin dirhem, ziyan karşılığı reddedilir. Çünkü, ödeme ziyan kar­şılığıdır."

Başka âlimler ise: Bu bin dirhem, fidye olarak verilir. Şayet borç ödenir ve rehin sonra helak olursa; alınan geri reddedilir." buyurmuş­lardır. Serahtf'nin Mnhıyt'nde de böyledir.

Rehin konulan doğursa ve onu da bir adam, hataen öldürse; re­hin alana tazminat yoktur. Tazminat, rehin verene karşıdır. Rehin ve­ren defile fidye arasında muhayyerdir. Eğer fidye alırsa, o anası ile bir­likte rehindir.

Eğer bedelini irâde eder ve mürtehin: "Ben feda ediyorum." der­se; onun buna hakkı vardır.

Keza bir adamın malı helak olursa; rehin verene, satması ve borcu­nu Ödemesi söylenir. Zahîriyye'de de böyledir.

Değeri bin dirhem olan bir câriye, bin dirhem karşılığı rehin bı­rakıldığında; bu cariye, bin dirhem değerinde, bir çocuk doğurur; son­ra da, bu çocuk, rehin verene veya onun mülküne karşı bir suç işlerse; yapılacak bir şey yoktur.

Eğer, rehin alana karşı bir cinayet ( = suç) işlerse; elbette, ya def veya fidye gerekir.

Eğer def edilirse, borçtan bir şey bâtıl olmaz.

Eğer fidyeyi ihtiyar ederse, o fidyenin yarısı rehin verenin olur. Mebsftt'ta da böyledir.

Bin dirheme karşılık rehin konulan cariyenin kıymeti, bin dir­hem olur ve birde çocuk doğurur; onun değeri de beşyüz dirhem olur; kıymeti bin dirhem olan bir kölede, bunların ikisini de öldürür ve onla­rın yerine, bu köle verilir; o da kör olursa; o takdirde rehin veren, bor­cun yedide dördünü çözer; yedide üçü gider. Çünkü, ana doğurduğu zaman, borç ikisine (üçte iki anaya; üçte birde doğurduğuna) taksim edil­mişti. Onları köle öldürdü ve onların yerine, o köle verildi ve o ikisinin makamına kaim oldu. (Üçte ikisi, ananın yerine; üçte biri de çocuğu­nun yerine) Kör olunca da onlardan her birisinin hissesinin yarısı gitti. (Ananın karşılığında altı yüz altmış altı, —üçte iki olarak— üç yüz otuz üç de çocuğun karşılığı —üçte bir olarak—) Gerçekten kör olması sebe­biyle yarısı gitti; altıda biri kaldı. O da yüz altmış altıdır. Üçte iki ola­rak, bu baki kalanın hasılıdır. İtibar, cariyenin sözleşme günündeki kıy-metinedir. (Oda bin dirhemdir.) Ve çocuğun kıymetinedir. (O da borç Ödendiği zaman binin altıda biridir. = yüz altmış altı —üçte iki olarak—), Çünkü, borçtan hissesi üçte birdir. Kör olmakla, bu yarıya avdet eyle­di. Bununla üçte birin yansını kasdediyoruz. Borçtan bir şey düşmez. Çünkü, onun için borçtan bir hisse yoktur, ancak kıyamı hâlinde var­dır. Artık çocuk için bir hisse; anası için de altı hisse vardır. Yekûn yedi hisse olur. Körlüğü sebebiyle, yarısı gider; ana hakkında, böylece üç hisge kalır, Çocuğun hissesi de birdir. Yekûn —yedide dört olur. Böylece, ye­dide üç, borçtan gitmiş olur. Bunun için, İmâm Mahammed (R.A.): "Ye­dide dört, borç çözülür." buyurmuştur. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, diğer bir adamın kölesine karşı bir cinayet (suç) işler; efendisi de onu rehin verir; sonra da onu azâd eder; daha sonra da bu köle, o cinayetten dolayı ölürse; artık cinayet sahibi, ölen kölenin kıy­metinin tamamını alır.

Şayet suç kesmek ve koparmak kasdile olursa; kıyâsda kısas gere­kir, îstihsânda, kısas gerekmez; kıymeti gerekir.

Keza, bağış yaptıktan sonra, ondan döner veya satar da, o, hâki­min hükmüylede geri verilirse, kıymeti gerekir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

iki kişi, ortak oldukları bir köleyi, ayrı ayrı borçlan için rehin koyarlarsa; her birinin hissesi, kendisi ve arkadaşı için rehin olur. He­lak olursa, ikisine müracaat olunur.

Ortağının İzni olmaksızın, bir müfavada ortağı, rehin bıraksa, bu ortağına karşı caiz olur.

Cinayet tazminatını rehin bırakmak da caizdir. Ortağı için tazminat yapar; ortağının onu bozmaya hakkı olmaz. Ariyet alınan bir şeyi rehin koymak caizdir. Hızânetü'l-Ekmel'de de böyledir.

Müfavada ortağı, bir rehin bırakır ve onu da ortağının yanma kor; o da zayi olursa; kendi malı olarak zayi olur.

inan ortaklanndan birisi, her ikisi için, rehin bıraksa; bu caiz olmaz.

Bırakan onu tazmin eder.

İkisinin alacağı yerine rehin alıp; onuda teslim alsa; bu diğer orta­ğı için caiz olmaz.

Eğer, o rehin helak olursa; kendi hissesi gider ve ortağı alacağı için borçluya müracaat eder.

Borçlu da, o rehnin, kıymetinin yarısı için, rehin alana başvurur. Ortak, isterse, diğer ortağına, alacağını Ödetir.

Ortaklıkları herkesin kendi re'yi ile amel etmeleri üzerine olduğun­da; birisi, diğeri için, rehin verir veya rehin alırsa; işte o, arkadaşı hak­kında da caizdir. Mebsûfta da böyledir.

Müdârip mudârebe borcu için, mal sahibinin izni ile rehin verir­se; bu caizdir. Her ne kadar borç ikisinde ise de, bu böyledir.

Eğer izin vermezse; o, mudânba aittir.

Fakat, müdârabe alacağı için rehin alması caizdir.

Eğer mal sahibi Ölür ve mal da para olur ve müdârip ondan rehin bırakırsa; bu caiz olmaz ve o, onu tazmin eder.(= öder.)

Şayet mal sahibi, mudârebe malından bir şeyi rehin bırakır ve o da borçtan çok olursa; bu rehin caiz olmaz. Fazlalık olmaz ise, caiz olur ve onu mal sahibi tazmin eder. Sanki ölmüş veya satmış ve parasını ye­miş gibi. Hızânetü'l-Ekmel'de de böyledir.

Bir adam, borcuna mukabil, rehin koymak için, birisinden bir elbise alıp, onu da rehin koymadan önce kullanır; sonra da rehin ola­rak bırakırsa; tazminattan beri olur. Eğer, borcu ödedikten sonra kul­lanırsa; artık onu tazmin edip, bedelini öder. Kullanmayı bırakır vcbundan sonra, semavi bir âfetle helak olursa; yine tazminat yoktur.

Bir kimse, borcuna karşılık rehin bırakmak için, birisinden bir elbise alıp —onu da birseneye kadar, yüz dirheme karşılık rehin koy­duktan sonra; bu elbisenin sahibi, onu alıp, yerine başkasını koyma hak­kına sahiptir—.

Eğer, onu bir seneye kadar rehin koyacağım bildirdiyse; elbise sa­hibinin kendi malından, onun borcunu ödemesi nafile olmaz. Bu du­rumda elbise sahibi, rehin verene müracaatla, verdiği parayı alır.

Eğer rehin veren kaybolur ve rehin alan da elbise sahibini, elbise­nin onun olduğu hususunda doğrularsa; elbiseyi, ona verir ve alacağını ondan alır.

Bu da elbise sahibinden nafile olmaz. Eğer, rehin alan: "Ben, se­nin elbiseni bilmiyorum." derse bu durumda elbise sahibi için çıkar yol yoktur. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam, rehin bırakmak için, ariyet olarak bir elbise aldığın-, da; ya bir şey söylemez veya söyler.

Bu durumda, bir elbiseyi, rehin bırakmak için, ariyet olarak ahr ve onu rehin bırakacağını da söylemezse; bu durumda da onu, dilediği miktar ve dilediği şekilde, rehin bırakabilir. Eğer ne mikdar rehin bıra­kacağını söylediği hâlde onu, o miktardan az veya çok yahut başka bir cinse karşılık rehin bırakırsa; bu durumlarda, ya elbisenin kıymeti borç kadardır; veya daha çoktur yahut daha azdır.

Eğer, kıymeti borcun aynı veya daha çoksa; onu tazmin eder. ( = öder). Çünkü, onu şerre halef kılmış olur.

Rehnin kıymeti, borcun kıymeti kadar veya daha çoksa; o yüzden ariyet veren, mutazarrır olur; o rehnin bir kısmı, rehin alanın yanında merhûp; bir kısmı da emânet olur.

Rehin alan, buna razı olmazsa; tamamının rehin olmasını isteme; hakkına sahiptir.

Elbisenin değeri dediğinden daha az İse, onu tazmin etmez. Şöyle ki: On dirheme karşılık olmak üzere, bir elbiseyi âri>et olarak rlır ve bu elbisenin kıymeti de dokuz dirhem olursa; onu tazmin eylemez.

Fakat, başka bir cins için rehin bırakırsa; onu tazmin eder.

Şayet, bizzat belirli bir şahsa rehin vermek için olsa da; başka biri­ne rehin bıraksa; onu tazmin eder.

Kûfe'de rehin koymak için alsa da Basra'da koysa; onu da tazmin eder.

ariyet verenle, alan onun zayi olduğunda ve kıymetinin noksan ol­masında—rehin alandan o şeyi almadan önce veya aldıktan sonra, ih­tilaf ederlerse, bu durumda ariyet alanın sözü geçerli olur.

Beyyineye gelince ariyet verenin beyyinesi geçerli olur.

Rehin veren iddia ederek: "Ariyet veren, borç ödenmeden, rehni geri aldı." der; rehin alan da bunu doğrularsa; bu durumda rehin veren tasdik edilir. Çünkü, rehin veren de, alan da rehnin feshini doğrulamış­lardır, ikisinin sözü geçerlidir.

Ariyet veren, rehin verene müracaat ederek, borcuna karşılık, gi­deni ister.

Ariyet veren rehni kurtarmak isterse; ona, rehin veren de, alan da mâni olamaz.

Ve ariyet veren, verdiğini almak için, rehin verene müracaat eder. Çünkü, onu ödemekte zahmet çekmiştir; hakkını ve mülkünü ihya etmiştir.

Eğer o şey, rehin olmadan önce, ariyet alanın yanında zayi olur ve­ya borç ödendikten sonra zayi olursa; işte o zaman, tazminat gerekmez.

Rehin veren ve rehin alan ihtilaf ederler ve rehin alan: "Senden mal teslim aldım ve sana elbise verdim." diyerek beyyine ibraz eder; rehin veren de: "Bilakis malı aldın; elbise ise zayi oldu." der; o da bey­yine ibraz ederse; bu durumda rehin verenin beyyinesi geçerli olur.

Eğer elbise ariyet ise, elbise sahibide: "Ben, sana onu beş dirheme karşılık rehin bırak diye söyledim, "der; ariyet alan da "On dirheme kar­şılık.." derse; bu durumda elbise sahibinin sözü geçerlidir. Çünkü, izin onun tarafındandır.

Eğer, onu inkâr ederse; onun sözü geçerli olur.

Keza, bir sıfatla kayıtlarsa; ariyet alanın beyyinesi geçerli olur. Mebrit'ta da böyledir.

Kıymeti on dirhem veya daha fazla olan bir elbiseyi, on dirhem borca karşılık koymak için, ariyet olarak alır; o da rehin alanın yanın­da zayi olursa; mal, rehin verenden bâtıl olur; elbise sahibine, onun ben­zerini vermesi, rehin verenin üzerine vacip olur.

Keza, eğer bir kusur meydana gelirse; onun miktarı, borçtan gi­der. Onun noksanını, rehin veren mal sahibine öder. Hızânetn'l-Ekmel'de de böyledir.

Felâvâyi Atlabiyye'de şöyle zikredilmiştir:

Ariyet alan şahıs, aldığı o ariyet ile birlikte, başka bir şey daha re­hin olarak bırakırsa; bu durumda ariyet veren, onu alamaz. Ancak bor­cun tamamını öderse, öyle alır.

İki kişiden ariyet aldıktan sonra, borcun yarısını öderse; onu, on­lardan birinin hissesine sayamaz.

Şayet, rehin alan, rehin verenin izniyle, rehini icarlarsa; ücret re­hin verenin olur. Ve, bu rehin geçersiz olur.

Eğer rehin zayi olursa; âriy.l veren, onu isterse, rehin verene öde­tir; isterse, rehin alana Ödetir. Sonra da rehin alan, rehin verene müra­caat eder.

Eğer rehin veren borcunu ödedikten sonra, rehin zâvi ^ı»rsa; onu, rehin veren, ariyet sahibine tazmin eder (= öder.) Tatarhâniyye'de de böyledir.

Rehin veren borcunu Ödeyip, bir vekil yollayarak, rehin olan kö­leyi aldırır; o da vekilin yanında zayi olursa; ariyet alan, onu sahibine tazmin eder.

Eğer, rehin veren kendisi alır; sonra da vekil ile onu sahibine yol­lar; o da vekilin yanında zayi olursa; ariyet alan, onu sahibine Öder. Hızânelü'l-Müflın'de de böyledir.

Bir adam, rehin bırakmak için, bir cariyeyi ariyet olarak alıp, onu rehin bıraktıktan sonra, o câiriyeye rehin veren veya rehin alan ci­ma ederse; ikisine de had gerekir ve o rehin, cima edenin olur. Çünkü,

.başkasının malına cima etmek, haddi kaldırmadığı gibi mehri de ^kaldırmaz.

Mehir, ziyâde hükmündedir. Çünkü Ödenecek borç bedelindedir. Bedel ise, aynın cüzüdür, ve o da, rehinle birlikte rehindir.

Eğer, rehin bırakan borcu Öderse câriye selâmete çıkar. Mehri de selâmete çıkar ve bunların her ikisi de efendisinindir. Çocuk doğurması gibi..

O cariyeye bir bağış yapılır veya o, bir şey kazanırsa; onlar da efen­disinindir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, başka birisinden, rehin bırakmak için, bir câriye alır ve öyle yaptıktan sonra, ariyet alan, borcunu ödemeden ölürse; bu du­rumda, rehin alan, (<borcu için, o cariyenin satılmasını, hâkimden ta­lep eder; sahibi de buna razı olmazsa, artık hâkim, onu satmaz; fakat, rehin alana: "Ariyet alan, alacağını verene kadar, onu habseyle." der.

Eğer, ariyet veren, (yâni cariyenin sahibi) hâkime: "Onu sat." der de; rehin alan, buna razı olmazsa; işte o zaman, bakılır: Eğer parası, borca kifayet edecekse; rehin alanın sözüne itibar edilmez. Eğer parası borca kâfi gelmeyecelcse, rehin verenin rızası olmadan satılmaz.

Şayet parası borca kâfi gelirse, borç için satılır ve parası rehin ala­na, —alacağına bedel— verilir.

Sonra da, ariyet veren, ariyet alana müracaat ederek, rehin alanın aldığım, ondan alır.

Eğer ariyet alan ölmez de ariyet veren üzerinde çok borç buluna­rak ölür ve ariyet alan fakir olursa; o câriye, hâli üzre, —rehin olarak— kalır.

Şayet alacaklılar ve varisler toplanırlar da borcun ödenmesi için, o cariyenin satılmasını isterler; rehin alan da buna razı olmazsa; cevap, —dediğimiz gibi— hâli hayatında, isteyip de rehin alanın razı olmadığı gibidir.

Bir adam, başka birinin kölesini gasbederek, borcu olan birisi­nin yanına, rehin bırakır; o da, rehin alanın yanında zayi olursa; köle­nin sahibi muhayyerdir: Dilerse, onu gasbedene ödetir; dilerse, rehin ala­na ödetir.

Eğer gasbeden öderse; rehin tamam olur. Çünkü, o —tazminat yap­ma sebebiyle— onun malı olmuştur; ve rehin kendi malı olarak rehin olmuştur.

Eğer, kölenin sahibi, onu rehin alana ödetirse; bu durumda rehin alan, rehin verene müracaat ederek, ödediğini ondan alır; rehin de — rehin alanın tazminatı sebebiyle— bâtıl olur.

Şayet gasbeden şahıs, o köleyi emânet olarak birisine verdikten son­ra, onu rehin olarak bırakır ve o da zayi olur; sonra da, o kölenin sahi­bi gelerek, onu gasbedene veya kölenin verildiği adama ödetir ve rehin alan, rehin verene müracaat ederse; bu durumda rehin iki cihetten caiz olur.

Eğer, bir adamın yanında birinin emâneti bulunur; o da, onu rehin olarak birinin yanına koyar ve bu rehin onun yanında zayi olur; sahibi de gelip, rehin verene veya rehin alana onu ödetirse; bu rehin geçerli olmaz. Çünkü, önce mürtehine vermek sebebiyle ödetti; vermeden ol­muş gibi de, rehin vakti, mab olmadığından rehin caiz olmadı.

Sonra eğer, rehin veren, köleyi efendisinden satın alır da; rehin alana verir; o da rehin alanın yanında rehin olmaz. Fetâvâyi Kftdlfa&n'da da böyledir.

Rehin alan bir kimsenin aldığı rehini, rehin vermesi İmâm EbÛ Hanîfe (R.A.)'ye göre, mevkuf ( = durdurulmuş)'tur. Diğer tasarrufatmın dur­durulduğu gibi..

Rehin, rehin alanın yamnda zayi olur; onun değeri ile, borcun de­ğeri de müsavi bulunursa; işte o, o borç demektir; borç düşer.

Eğer rehin, borçtan fazla değerde ise, rehin alan, o fazlalık nisbe-tinde, rehin verene tazminatta bulunur. Mebsât'ta da böyledir.

Bir adam, bir köleyi rehin bırakıp, kendi de kaybolur; sonra re­hin alan, o köleyi hür olarak bulursa; eğer köle rehin edildiği zaman köleliğini ikrar ederse, rehin alan, rehin verene alacağı için müracaat edemez. Fetâvftyi K&dih&n'da da böyledir.

Bir adam, bin dirhem mehirle, bir kadın nikahlayıp, onun yanı­na, bin dirhem kıymetinde, —mehrine karşılık— bîr eşyayı rehin bıra­kır; o rehin de kadının yanında —duhûlden Önce, talakdan sonra— za­yi olursa; kadına karşı yapılacak bir şey yoktur.

Eğer, önce rehin zayi olur; sonrada o, kadını cima etmeden önce boşarsa; bu kadın, o mehrinin yarısı nisbetinde, adama ödeme yapar.

Bir kimse, ki kadını —mehir söylemeden nikâhlar ve onun yanı­na, mehir misli kadar bir şeyi rehin bırakır; o rehin de, bu kadının ya­nında zayi olursa; mehrin misli ödenmiş olur.

Eğer, onu cima etmeden boşarsa; kadın mehrin fazlasını iade eder. Hızanetü'l-Müftın'de de böyledir.

Bir adam, bir hana vardığında, hancı, ona: "Bana bir şey ver­meyince, seni hana bırakmam." der; o da, hancıya bir şey rehin bırakır ve bu rehin hancının yamnda zayi olursa; eğer o rehni han ücreti olarak bırakmışsa; işte o, han ücreti olur. Böyle değilse, hancı onu tazmin eder. (= öder)

Fakıyh : İki hâlde de ödemez. Zira, böyle yapmak mekruh değil­dir.*' buyurmuştur. Kerderi'nin Vedri'nde de böyledir.

Hişâm, İmim Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Gasb sebebiyle olan her şey tazmin edilir. O, eğer rehin ise, rehin koyanın hesabına gider.

Gasb sebebiyle ödenmeyen şeyi rehin alanda Ödemez.

Bir adam bir köleyi genç iken gasbeder ve o, onun yanında ihtiyar olursa; onu gasbeden noksanını tazmin eder. Böylece, rehin de kendi hesabına gider. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, bir cariyeyi gasbedip memesini keserse; onu tazmin eder. Çünkü o, bir noksanlıktır. Siradyye'de de böyledir.

Bir adam, kıymeti kırk dirhem olan bir körüğü, on dirheme kar­şılık rehin bıraktığında; onu güve yer ve kıymeti on dirheme düşerse; yansını ödemiş olur. Siradyye'de de böyledir.

Bir adamın, başka birisine bin dirhem borcu olur; ona karşılık da iki bin dirhem kıymetindeki bir köleyi rehin bırakır; rehin alan, onu teslim aldıktan sonra; "onun, başka bir adamın olduğunu ve onu rehin koyanın gasbeylediğini" ikrar ederse; —rehin verene karşı— rehin ala­nın, bu sözü tasdik edilmez. Ve rehin veren, borcunu ödeyip, kölesini alır. Onu ikrar edenin, köleye karşı bir yolu yoktur.

Eğer o köle rehin alanın yanında ölürse; zâhir-i hâle nazaran, borç ödemiş olur. Çünkü, rehnin kıymeti, borca karşılıktır ve fazladır. D, tam kıymetini tazmin eder.

Şayet, rehin alan, "kölenin, hür olduğunu'* ikrar etmez; fakat o, "başka bir adama, onun bin dirhem borcunun olduğunu; onu da zayi ettiğini" söyler; o köle de rehin alanın yaranda ölürse; ikrar eylediği adam, o rehin alana, bin dirhemi için müracaat eder.

Şayet, rehin alan, "o kölenin, başka bir adamın kölesi olduğunu söyler; rehin veren de aralarında bir sahib-i adi bulur ve "o köleyi sat­maya yetki" verir; o da satıp, iki bin dirhem alırsa; rehin alanın hakkı­nı verir. Bin dirhemini de rehin verene verir. Eğer rehin alanın ikrar ey­lediği adam, kölenin satılmasına izin verirse; rehin alanın aldığı bin dir­hemi alır.

Eğer izin vermez ise, artık rehin alandan, bir şey almaya hakkı olmaz.

Eğer rehin alan, "onun, başkasının kölesi olduğunu" söylemez de; "o kölenin, bir adamın iki bin dirhemini zayi ettiğini" ikrar ederse; mes'-sle olduğu gibidir. Artık rehin alan, o ikrar eylediği adama, bin dirhe­mi verir. O, ister satışa izin versin; isterse vermesin fark etmez. Mebsût'-ta da böyledir.

Bir adam, bin dirheme bedel, bir köleyi rehin bıraktığında, o köle, rehin alanın yanında, yola bir kuyu kazdıktan sonra, rehin veren, bor-, cunu ödeyip, kölesini aldığında; burada şu İhtimaller söz konusu olabilir:
1-) O kuyuya bir hayvan; sonra da bir hayvan daha düşebilir.
2-) Bir insan; sonra bir insan daha düşebilir.
3-) O kuyuya bir adam; sonra da bir hayvan düşebilir.
4-) O kuyuya, bir hayvan sonra da bir insan düşebilir.

Eğer, o kuyuya, bin dirhem kıymetindeki bir hayvan düşüp, ölür­se; o zaman, o köle, ona karşılık satılır; değilse, efendisi fidyesini verir.

Eğer bin dirheme satılırsa, hayvan sahibi bin dirhemini alır. O za­man, rehin veren, rehin alana müracaat ederek ödediği bin dirhemi geri alır.

Kuyuya, ikinci bir hayvan düşer; onun değeri de bin dirhem olur­sa; onun sahibi, önceki hayvan sahibinin aldığına ortak olur ve ondan yansını alır. Önceki hayvan sahibi, bu durumda rehin verene bir şey için. müracaat edemez.

Fakat, o kuyuda, bir insan telef olursa; o köle, ona bedel verilir. Ve bu durumda rehin veren, rehin alana müracaat ederek, verdiği bin dirhemini geri alır.

İkinci insan da telef olunca, ikinci adamın sahipleri, birinci ada­mın sahiplerinin aldığına ortak olurlar.

Eğer, o kuyuya, bir hayvan düşüp, telef olursa; o köle satılır ve bedeli hayvan sahibine verilir.

Sonra da, o kuyuya bir adam düşer ve ölürse; kanı heder olur.

Fakat, bir adam düşer Ölürse; o köle, cinayetine karşılık, o ölenin adamlarına verilir.

Sonra da bir hayvan düşüp, ölürse; o ölen adamın velilerine "ya köle satılsın veya hayvanın bedelini öde." denilir. Çünkü, bu durumda iki cinayet birden olmuş gibi olur..

Şayet, ikisi birden düşerlerse, köle, cinayetin velilerine verilir. On­lar "onu satmak veya fidyesini vermekte" muhayyerdirler.

Keza, iki köle yola bir kuyu kazarlar; o kuyuya da rehin olan bir köle düşerse; bu köleler, onun yerine verilirler.

Sonra da o kuyuya, onu kazanlardan birisi düşüp, ölürse; bu du­rumda borcun yarısı bâtıl olur. Onun da kam heder olur. Çünkü, onla­rın ikisi, önceki kölenin makamındadırlar. SerihsTnin Mahiyt'nde de böyledir.

Gasbedilip rehin bırakılan bir köle, yolda bir kuyu kazar; veya yola bir taş bırakır; sonra da rehin bırakan, borcunu öder; ondan sonra da o kuyuya bir adam düşerse; rehin bırakana: "Köleni veya fidyesini ver." denir.

Hangisini yaparsa, o köleyi gasbedene müracaat eder.

Eğer gasbeden müflis veya gaib ise, bu defa rehin alana müracaat eder.

Eğer rehin, borç kadar kıymete hâiz ise, fidye, rehin alanın malın­dan olmuş olur.

Bu köleyi alacak sahibine verdikten sonra, yola koyduğu taş sebe-bfyle bir başkası ölürse; bu defa da o adama "kölenin yarısını ver veya onbin dirhem fidye ver.*' denir.

Şayet kuyu kazmayı rehin alan; taş koymayı da rehin veren veya başka biri emretmişse; ceza emredene ait olur.

Şayet, rehin veren ve alan, o köleye, "bir adamı Öldürmesini" em­retmişler; köle de o adamı öldürmüş ve bu köle, Öldürdüğünün yerine verilmişse; onun kıymeti emredene aittir. Ve o kıymet rehindir. Keza, köleyi, rehin veren veya alan, biri, diğerinin izni ile, hayvanları sulama­ya yollar; bu köle de, bir cinayet işlerse; onu gönderen, köleyi def için müahaza olunur. Hizânefü'l-EkmeTde de böyledir.

Kendi kıymeti bin dirhem olan bir köle, bin dirheme karşılık re­hin bırakılır; o da yolda bir kuyu kazar ve ona bir köle düşüp, iki gözü kör olursa; bu durumda, o kölenin yerine, kuyuyu kazan köle verilir; veya, bedeli fidye edilir.

Fidyenin tamamı rehin alanın üzerinedir. Fidyeyi verince, rehin yine aslı üzerine rehindir.

Rehin alan» o kör olan köleyi alır. O kör köle» rehin alanın verdiği­ne karşılıktır.

Eğer rehin olan köleyi, cinayete karşılık olarak verir ve kör köleyi de alırsa; işte o kör köle, bin dirhem alacağına karşılık olarak rehin ol­muş olur.

Eğer, o kuyuya başka biri daha düşerse; o da, kuyuyu kazan köle­ye ortak olur veya onun efendisi, fidyesini verir. O kör köle, bir şeyle ona lahık olmaz.
Bir adam diğerine: "Filanı satarsa; bedeîi benimdir." der; Meb-8Ût*ta da böyledir. Onu da satıştan Önce rehin olarak verirse; bu caiz olmaz. Hızânetü'l-Miiftin'de de böyledir.

İki adamın her birisinin, bir adamda biner dirhem alacakları bu­lunduğunda; alacaklarına karşılık o adamdan, bir yeri rehin alıp, onu da teslim aldıktan sonra, rehin alanlardan birisi: "Bizim, filanda olan malımız bâtıldır. Halbuki, onun yeri bizdedir." derse; İmâm Ebfi Yâraf (R.A.): "Bu rehin batıldır." buyurmuştur. İmâm Mahunmed (R;A.) ise: "Rehin bâtıl olmaz; onun hissesi berat etmiş olur. Rehin, hâli üzere re­hindir." buyurmuştur. Zahîriyye'de de böyleoir.
Değeri bin dirhem olan bir cariye, bin dirheme rehin bırakılır ve bin dirhem değerinde bir de çocuk doğurur; o cariyeyi de değeri yüz dir­hem olan, başka bir câriye öldürür; o câriye de, onun yerine, rehin ala­na verilir; o da, bin dirhem değerinde bir çocuk doğurur ve sonraki ca­riyenin bir gözü kör olursa; borcun kırkdörtte biri sakıt olur.(= dü­şer). Geri kalan dokuz yüz yetmiş yedi tam ıA (- 977 Ya) dirhem öde­nir. Bir de, bir dirhemin kırkdörtte biri ödenir.

Bunun beyanı: ana bin dirhem kıymetinde bir çocuk doğurdu ve borç, yarı yarıya taksim edildi. Çünkü itibar sözleşme zamanmadır ki o zaman cariyenin kıymeti bin dirhemdir. Çocuğun kıymeti de bin dir­hemdir. Başka bir câriye onu öldürdüğü zaman onun değeri de yüz dir­hemdir. O, öldürdüğünün yerine verildi; borç da onun kıymeti kadar baki kaldı. Çünkü, o öldürdüğünün yerine —et ve kan yönünden— kâim ol­du. Sanki, önceki olmuş oldu. öldüren câriye, bir çocuk doğurduğu za­man katil olan cariyenin kıymeti olan yüz dirhem, aralarında taksim edil­di. Borcun yarısı da önceki çocuğa ait oldu. Böylece, tamamı yirmi iki sehim oldu. Sonraki cariyenin kör olmasıyla da, borcun yansı düştü, Bu durumda katlanma sebebiyle, kırkdört sehim oldu. Yirmi ikisi ikin­ci çocuğun sehmi; iki sehmi de katil cariyenin sehmi; kör olması sebe­biylede bir sehmi gitti. Böylece, borçtan kırk dört cüzde birisi gitmiş oldu. Bu İmim Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Klfi'de de böyledir.
En doğrusunu bilen AHahu Teâlâ'dır. [25]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..