Makbul Olmayan Kimseler

Ana ve babanın, evlatlarına karşı şehadetleri, —her ne kadar aşağı inerse insin— kabul edilmez.

Evlatların şehadeti de, ana-baba,  büyük ana ve büyük baba, hakkında —her ne kadar yukarda olursa, olsun— caiz olmaz.

Bir kocanın, karısına karşı şehadeti caiz olmaz.

Cariyesi de olsa böyledir.

Bir kadının da, kocası hakkındaki şahitliği kabul edilmez. Koca, köle dolsa bile, bu böyledir. Havfde de böyledir.

Bain talakla karısını boşayan kimsenin o kadına karşı, şehadeti caiz değildir, Hulasa'da da böyledir.

Bir kimse bir kadın için şahitlik yaptıktan sonra, onunla evlense; şehadeti geçersiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. .

Bir kimsenin, süt yönünden oğluna veya babasına karşı şehadeti caizdir. Havî'de de böyledir.

Rebib'in  (-   aldığı kadının eski kocasından olupta yanında bulundurduğu oğulluğun) şehadeti caizdir. Kunye'de de böyledir.

Bir kardeşin, bacısına (= kız kardeşine) karşı şehadeti, caizdir. Serahsî'nin Muhiytı'hde de böyledir.

Kardeşin kardeşe ve onun çocuklarına karşı şehadet caizdir. Keza amcalar ve onların oğulları; dayılar ve onların oğullan; halalar ve onların çocukları; teyzeler ve onların evlatları hakkında da şehadet caizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adamın, kayın valdesi, kayın pederi ve kayın biraderi hakkın­daki şehadeti caizdir.                                           

"Bir  kimsenin  kızının  kocası;   babasının   karısı  (- analığı)  ve karısının bacısı (- baldızı) hakkındaki şehadeti de caizdir. Hulasa'da da böyledir.

Bir adam, oğlunun oğlu için, oğluna karşi şehadette bulunsa; bu şehadeti caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Birbiriyle, mülaanede bulunmuş koca ve karının veledinin şeha­deti; ümm-ü veledinin, veledinin döşeğine karşı olan şehadeti; eğer onu nefy ediyorsa; nefyeden için kabul edilmez. Çünkü, bu çocuğun nesebi, kocası tarafından tesbit edilmiştir. Her ne kadar miras ve nafaka husu­sunda bazı ahkam kesilmişse de; bazı ahkam hakkında da kesilmemiştir. O da şehadetin kabulü; nikahlaşmasmın haram oluşu; ona zekat ver­menin cevazı ve başkasının o çocuğu iddia etmesinin fesadıdır.

Hatta bir adam: "Bu çocuk benimdir." diye iddia etse; onun iddiası sahih olmaz. Her ne kadar, lanetleşmişlerin çocuğu onu doğrulasa bile bu böyledir.    

Şayet İanetleşmişler iddia ederlerse, neseb onlardan sahih olur. Ancak biz, bu ahkam hakkında hürmet emrine ihtiyat olsun diye nesebi baki kıldık. Çünkü bu ahkam, kendisinde ihtiyat olunacak bir ahkamdır. Bunun içindir ki şüpheler, sebebiyle şehadet ibtal edilmiştir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Lanetleşmişlerin   evladının   şehadeti,   kendi   hakkında   kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mülâane de bulunmuş karı-kocanın nefy ettikleri (= yani kendi veledleri olduğunu kabul etmedikleri) çocuk hakkındaki şehadeti, kabul edilmez. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Ortalık bir köleyi, bu ortaklardan birisi satar ve müşteri de onu azad ederse; bu köle, satıcısına; karşı şahitlik yapar ve şehadeti kabul edilir. Çünkü, azad edilmiş insanın şehadeti, hem azad edene, hem de başkasına karşı makbuldür.

Bir adam yanındaki çocuğun nesebini iddia ederse; onun nesebi sabit olur. Onu satmak, azad etmek ve hüküm almak batıl olur. Kâfî'de' de böyledir.

Bir kimsenin,  kölesine, müdebberine, mükatebine ve ümm-ü veledine karşı şehadeti caiz değildir. Hâvî'de de böyledir.

Bir çırağın ustasına karşı şehadeti, caiz değildir. Çırak, ustası ve ailesiyle birlikte yemek isterse, ona mahsus ücret olmaz.

Ortak olan çırağın, kendini icarlayana karşı şehadeti caiz olur.

Fakat, ustasının, öğrensin, tanınsın, alışsın diye belirli bir ücretle çalıştırdığı  bir  çırağın  ustasına  karşı  şehadeti,  müstahsen  değildir. Hulâsada da böyledir.

Ustanın, çırağı hakkındaki şehadeti makbuldür.

Keza, icara verenin şehadeti de makbuldür. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

İcarcınin, icara verene karşı şehadeti makbul değildir.

Ariyetin (- emanet bırakılanın), ariyeti bırakana, ariyet hakkın­daki şehadeti, caiz değildir. Bahru'r-Raık'ta da böyledir.

Münteka'da şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, bir aylığına bir ev icarlar ve tam bir ay da,o evde kaldıktan sonra, başka bir davacı gelirse; o zaman müste'cir, diğeri, hakkında dava açar ve davacı icarı ister. Bu ister, onun emriyle olsun, İster emirsiz olsun müsavidir. Eğer: "Benim emrimle oldu." derse; o (zaman, müste'ceri hakkında şehadette bulunamaz. Çünkü müste'cir, müste'cerin şehadetiyle oturmuştur.

Eğer: "Haberim yoktu." derse; o zaman, şehadeti kabul edilir. Çünkü, müste'cerin hakkı yoktur.

Şayet, tam bir ay oturmadı ise, şehadeti caiz olmaz.

Eğer davacı "icarın kendi emriyle olduğunu" iddia etmezse, bu böyledir.

Eğer müste'cir şahit dinletir de, "iddia sahibinin icare verdiğini isbat ederse; icarın feshi için, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) "İkisinin de şehadeti caiz olur." buyurmuştur. İster, ücret ucuz olsun; isterse, pahalı olsun fark etmez.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: Feshi hakkında, şehadetîeri caiz olmaz. Çünkü, onlar ücretle vermişlerdir. Eğer, bir evde, ücretsiz iki kişi oturuyorlarsa, şehadetîeri caiz olur." buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Çırak ustasına, şehadette bulunur ve bu çırak aylık ücretli olursa; tam bir ay geçene kadar ta'dil etmediyse, şehadeti reddedilmez. Sonra ta'dil   eylediyse,   şehadeti   makbul   olmaz.   Tadilden   önce   karısını boşayanın şehadetinin kabul olmadığı gibi...

Çırak olmayan bir kimse, önce şahit; sonra da çırak olursa; şeha­deti batıl (= geçersiz) olur.

Şayet hakim onun şehadetini reddetmez; o da çırak olmadığı halde, sonradan çırak olur, bilahare de bir müddet ücretle çalışırsa, her ne kadar şahitlik zamanında da hüküm zamanında da çırak değilse, bile —hakinronun şehadetiyle hükmetmez. Gerçekten hakim, onun şehade­tini geçersiz saymadığı gibi kabul de etmemişse ücretli olduğu müddetçe, şahitliğini kabul eder. Fetâvâyi KâdîhânMa da böyledir.

Bir ortağın,  ortağı hakkındaki şehdeti dava şirket (ortaklık) hakkında ise merduddur.  Çünkü,onun bu şehadeti kendi nefsi için olmuş olur. Eğer ortaklığının dışında bir şey için şahitlik yaparsa, bu şehadeti de kabul edilir. Çünkü, bîr töhmet yoktur. Kâfî'de de böyledir.

Keza, iki ortağın çırağının şahitliği de kabuledilmez. Mebsût'ta da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), Asi kitabında şöyle zikretmiştir:

İki kişi, "Gerçekten filan için, şu adamda bin dirhem vardır." Diye şahitlik yaparlarsa; bunda vecihler vardır: .

Birincisi: İki kişi, "Bir adamda, ortak olarak bin dirhemlerinin olduğuna dair" şahitlik yaparlarsa, bu durumda şehadetleri asla kabul edilmez.

İkincisi: Ortaklıklarını kaTdırırlarsa (Şöyleki: "Biz şehadet ederiz ki: Gerçekten, bu adamda filan için beşyüz dirhem vardır. Bu bir yönden bana aittir; bir yönden diğerine aiddir." deseler) bu husustaki şehadet­leri kabul edilir.

Üçüncüsü: Mutlak olarak, ona şehadeti itlak ediyorlarsa; bu asla kabul edilmez.

Bir kimsenin üç kişi de bin dirhem alacağı osla; onlardan, ikisi: ."gerçekten alacaklı alacağından vaz geçti." diye şehadet etseler, eğer bazıları, bazısına kefil ise, bu şehadetleri asla makbul olmaz.

Eğer bazıları, bazılarına kefil değilseler ve o kişi: "Gerçekten ala­caklı tek kelime ile alacağından vaz geçti." dese; yine şehadetleri asla kabul edilmez.

Eğer, bunu tek tek söylerler de: "Filan hakkındaki alacağından vaz geçti." derlerse; işte, o filan hakkında olan şahitleri kabul edilir.

Bunun benzeri, Hııdııd kitabında söylenmiştir.

Eğer iki kişi, gerçekten bir kelime ile: "Annesine zina iftrası yaptı." derle ikisini de şehadeti kabul edilmez.

Şayet, tek tek, ayrı ayrı şahitlik yaparlarsa; bu husustaki şahitlikleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Üç kişinin, bir adam, bin dirhem borçları olsa, bunlardan ikisi, üçüncüye karşı: "O borcundan kurtuldu. Alacaklı ondaki alacağından vaz geçti." deseler; şehadetleri kabul edilmez.

Keza: "Alacaklı, o borçlusundan, bir şey aldı." dedikten sonra da "alacaklı, alacağından vaz geçti." diye şahitlik yapsalar; yine şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Azl edilmeden önce* vekilin müvekkili hakkındaki şehadeti —eğer mahkemeye düşerlerse— kabul edilmez.

Şayet karşılıklı dava açarlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şehadetleri kabul edilir. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, bütün haklarına karşı vekil tayin eder; o zat da, hakim huzurunda, bu vekaleti kabul ettikten sonra, bin dirhem hakkında, karşılıklı dava açarlar ve asil vekili azl eder ve veki., bu bin dirhem için şahitlik yaparsa; şehadeti reddedilir.

Eğer başka bir mal için dava eder ve şahitlik yaparsa, reddedilmez Şayet hakim, vekilin vekaletini bilmiyor, o da kendinin vekilliğini isbat ediyor sonra da, asil onu azl ediyorsa; o zaman vekilin vekaleti zamanındaki hakkı hususundaki şehadetini hakim reddeder.

Ancak, asil, vekili vekaletten azlettiği tarihten sonraki hakkı husu­sunda şahitlik yaparsa, bu müstesnadır. Kâfi*de de böyledir.

Bir kimse, hakimin huzurunda diğer birini, bütün davaları husu­sunda vekiî ettiğini, iddia eder; o adamda, bunu kabulettikten sonra da, asîl olan, vekili azlederse; azlolunan da vekili hakkında şahitlik yaparsa; bu şahitliği kabul edilmez.

Ancak, vekil olduktan sonra cereyan eden, bir hadise hakkındaki şehadeti şehadetlerini kabul etmediği üç kişiden başkası için yaparsa, bu şehadeti caiz olur.

Bir kimse, diğerini, davalarına vekil tayin eder ve bütün haklarını ona havale eder ve ister şehir de ister köyde olsun, bütün haklarını o alacak olur; vekil bir adam getirerek, onu hakime şikayet eder; sonra da asil olan zat, vekilini vekaletten karşı, şehadette bulunamaz. Hulasa'da da böyledir.

Bu vekil, azilden sonra olan bir hadiseye, şahit olursa; şehadeti kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Alacak almak için vekil tayin edilen kişinin, alacak hakkındaki şehadeti makbuldür. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir kimse, davası için, üç kişiyi vekil tayin eder ve: "Kim davaya bakarsa, işte  o vekildir." der; onlardan ikisi ise, diğeri için, "davaya vekil değildir." diye şahitlik yaparlarsa; eğer, asîl her birini ayrı ayrı ;davaya bakmak için ve alacağım almak için vekil eylemişse; diğer iki vekilin arkadaşları hakkındaki şehadetleri ve her birinin diğeri hakkın­daki şehadetleri, —hem davada, hem almada— caizdir.

îki kişi, bir adama karşı şahitlik yaparak: "Bize, hanginiz, benim karımı boşarsanız, caizdir dedi." derlerse, işte bu caizdir.

Veya yanınızdaki olanı, hanginiz boşarsa caizdir." derse, işte o da caizdir.

Sonra da koca, bu sözünü inkar ederse; o takdirde, şehadetleri caiz; olmaz.

Şayet koca, enirini ikrar eder, (= kabul eder), iki kişi de onun karısını üç talak boşâdığma şahitli yaparlarsa, şehadetleri caiz olmaz. Çünkü, onlar daha önce vekil olmuşlardı. Vekalette ortak olanların: bazılarının bazıları hakkında yaptıkları şehadet —lehlerine de aleyhle­rine de olsa— caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

îki kişi, alım-satım için vekil olur; iki dalla da, bunların "biz, bu şeyi filana sattık." dediklerine şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

İki şahit: "Gerçekten filan, onlara füaneyi nikahlamayı emreyledi.'' veya   "hal  eylemeyi   (=   mal  mukabili   karsını  boşamayı) emreyledi." derler; müvekkil de, bu emri ve akdi inkar ederse; bunların tanımamda iki vecih vardır.
1) Davacı akdi ikrar edebilir. O zaman, o ikrara göre hükmedilir; onların şehadetine göre değil. Hul olsun, nikah olsun, alım-satım olsun müsavidir.
2) Eğer davacı akdi inkar ederse; nikah ve alım-satımda kocanın ikrarına meyletmeksizin, hüküm verilmez. Hul da ve talakta —amir emreylemişse bile— ise hükmedilir. Fakat, koca akdi inkar eder; dava­cıda, akdin tamamını ikrar ederse, tamamiyle hükmeder; nikah müstes­nadır. Bu, îmâm (R.A.)'e göre böyledir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

İmam Ebû Yûsuf (R.A.), Nevadir'de şöyle buyurmuştur:

İki şahit, şehadette bulunurlar da: "Gerçekten fîian bize, filanı alım-satım için vekil tayin ettiğini tebliğ etmemizi emretti ve kölesini satmasını istedi. Biz de, ona haber verdik. veya "Bize, bir kadına varıp, onu kocasını boşadığım söylememizi, emretti. Biz de Vardık tebliğ, eyledik." derlerse; şehadetleri caiz olur.

Şayet: "Biz şehadet ederiz ki, gerçekten o adam bizi karısı hakkında muhayyer bıraktı ve: "Karım muhayyerdir." dedi. Biz de söyledik. O da nefsini ihtiyar eyledi." derlerse, şehadetleri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir

Vekilin oğlunun, vakelete karşı şehadeti kabul edilmez.

Keza, bir vekilin, ana-babasınm, ecdadının ve torunlarının vekalete şahitlikleri kabul edilmez. Hulasa'da da böyledir.

Vekilin iki oğlu, vekilin akdine şahitlik yapsalar, bu kabul edilmez.

Eğer müvekkil ve vekil ikiside sözleşmeyi ikrar ederlerse; davacı da bunları iddia ederse; artık hakim, sözleşmeye dair hükmeder. Fakat, onların şehadetiyle değil de ikrarları sebebiyle hükmeder.

Eğer davacı bunları inkar ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R. A.)'a göre onların şehadetleri kabul edilmez.

Bu sözleşme sebebiyle de, hiç bir hüküm verilmez. Ancak* huP (= mal mukabili karı boşama) müstesnadır.

Burada bîrde, kocanın ve müvekkilin ikrariyle malsız boşamaya hükmedilir.

Eğer vekilde müvekkil de hepsini inkar ederlerse; şayet davacı da aynen inkar ederse, o zaman şehadete iltifat edilmez.

Eğer davacı iddia ederse, bütün alimlere göre şehadetleri kabul edilir.

Eğer vekil müvekkilinin iki emrini ikrar eder, müvekkil de emrin birini kabul eder, sözleşmeyi inkar eder; davacı da onu Öylece dava ederse» hakim sözleşmenin tamamına hükmeder. Nikah müstesnadır... Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.

tmâmeyn'e göre, bütün akidlere hükmeder; istisnası olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, karısının boşama yetkisini bir yabancının eline verir o da, onu boşar; iki tane de şahid olursa, hüküm verilir. Kocası karısının boşanma yetkisinin kendisi ile, karısının babasına havai eder; kendisi de kadını boşar ve bunun böyle olduğunu, sağ olan baba iddia ederse; tmftm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şehadeti kabul edilmez. İmâm Ebû Yftsuf  (R.A.)*e  göre,  adamın  yok  olması,  ölmesi  menzilindedir. Muhıyt'te de böyledir.

Müvekkilin iki oğlu, babalarının "şu adamı alacaklarını almaya vekil tayin ettiğine" şahitlik yaparlar borçlu da bu vekaleti inkar ederse; şahitlikleri kabul edilmez. Hulasa'da da böyledir.

Bir adam, bir evin dava edilmesine ve onu almaya bir başkasını vekil tayin eder; kendisi de kaybolur; vekil tayin edilen şahsın iki oğlu, babalanmn bu hususta davacı olarak vekil tayin edildiğine- şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez. Borçlu, ister onun vekaletini inkar etsin, isterse ikrar etsin bu böyledir.

Bu, müvekkil talip olduğu zaman böyledir.

Eğer müvekkil borçlu olur; talip de iddia eder; borçlu olan adamın oğullan şahitlik yaparlar ve "gerçekten, babalarının bu adam tarafından vekil tayin edildiğine" şahitlik ederler; vekil de, vekaletini inkar ederse; bu şehadet makbul olmaz. Çünkü, dava karışmıştır.

Eğer vekil, vekaletini iddia ederse, yine şehadetleri kabul edilmez. Talip, vekaleti ikrar etse de, inkar etse de bu böyledir. Çünkü, bu beyyine, hasmın gayrısına karşıdır. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, iki kişi, bir kişiden elbise satın alırlarsa; parasını peşinen ödesinler veya ödemesinler; bir başkası gelir de o elbisenin kendisine ait olduğunu iddia ederse; müşteriler de "elbisenin onun olduğuna" şahitlik ederlerse; bu şehadetleri caiz olmaz. Mubıyt'te de böyledir.

İki müşteri, fasid alış yaparlarsa; müşterinin birisinin mülkün bir kısmının kendisine ait olduğunu iddia etmesi halinde, bu kabul edilmez.

Keza, hakim, aralarındaki sözleşmeyi bozar veya müşteriler karşılıklı razı olurlar; aynı (= eşya) da ellerinde bulunur ve satıcıya geri verirler sonra. da şahitlik yaparlarsa, bu şehadetleri kabul edilir. Hnlasa'da da böyledir.

Bir kimse, diğer bir adamdan, sahih bir alım-satımla bir cariye salın alır; karşılıklı teslinvtesellümden sonra da müşteri bir kusur sebe­biyle, hakimden hüküm almadan bu cariyeyi satıcıya geri verir; satıcı da kabul ettikten sonra da, başka bir adam gelerek, cariyenin kendisine ait olduğunu iddia eder; önceki müşteri ve başka bir adam da cariyenin iddia edene ait olduğuna şahitlik ederlerse; bu şehadetleri geçersiz olur. O cariyenin bedeli, ister müşterinin yanında olsun; isterse, satıcıya vermiş bulunsun müsavidir.

Şayet red, ayıb sebebiyle ve hükümden sonra olur veya teslim almadan önce, hükümsüz teslim alınmış olur veya red, şartlı olarak göreme muhayyerliği ile olursa; sonra da başka birisiyle birlikte, müşteri, müddeinin lehine şahitlik yaparsa; şehadetleri caiz olur.

Bedelini vermemiş olsa bile cevap böyledir.

Şayet   cariyenin   parasını   müşteri   vermemiş   olur;   cariye   de müşterinin yanında ölmüş bulunur; sonra da müşteri cariyenin iddia edene ait olduğuna, bir başkasıyla şehadette bulunursa; ikisnin şehadeti de geçersiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir köleye mukabil, bir cariye satın alır ve karşılıklı da teslim tesellümden sonra da, bu cariyeyi alan şahıs, onda bir kusur bularak, onu, hakimin hükmüyle geri verir ve köleye karşılık bu cariyeyi habsetse (yani yanında bıraksa) sonra da bir adam gelerek, satıcının huzurunda, bu cariyeyi iddia eder müşteri de, buna, başka bir adamla birlikte "bu cariye, iddia edenindir." diye şahitlik yaparlarsa, bu şaha­detleri kabul edilmez.

Eğer bu, cariyeyi verdikten sonra olsaydı, şehadeti caiz olurdu.

Şayet köle, cariyeyi satan şahsın yanında ölür; sonra da canyi./î satın alan şahsın, bu cariyede bir kusur bulup, hakimden hüküm almadan bu cariyeyi satana müracaat eyler.

Eğer bir adam, gelerek, o cariyeyi iddia eder; müşteri de bir, başkasıyla, iddia sahibinin lehine şehadette bulunursa, şehadeti caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, başkasından bir köle satın salır; satıcı da, onun kusu­rundan vaz geçer, (yani onun kusurunu söyler) alan müşteri de, başka birisine —onun kusurunu bildiği halde— satar; ikinci müşteri dava açar ve birinci müşteriyi şikayet eder; önceki satıcı da, başka bir şahitle şehadette bulunur" o, kusurunu bile bile aldı." derlerse; hakim, birinci satıcının şehadetini kabul eder ve köleyi ikinci satıcıya reddeyler; Onun (ikinci satıcının) "kusursuz." demesini kabul etmez.  Mahıyt'te de böyledir.

Bir adam bir köle satar ve onu müşteriye teslim eder; onu, o müşteriden satın alan, diğer müşteri iddia eder; birinci müşteri ise inkar eder ve birinci satıcı, onun "ikinci müşteriye ait olduğuna" şahitlik ederse; şehadeti kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet müşteri, o köleyi filana sattığını iddia eder; müşteri de onu inkar ederse; satıcının şehadeti kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Satıcı sattığı şeyi "başkasına sattığına" şehadette bulunursa, bu şehasdeti kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin yanında buluna bir cariyeyi, başka bir adam: "Ben bu cariyeyi filandan yüz dinara satın aldım. Filan da, benden bin dirheme satın aldı "ve ben satıp parasını almadan da teslim aldı." diye iddia eder, cariye yanında bulunan şahıs da, bunu inkar edince, önceki müşteriye karşı, birinci müşterinin iki oğlu şahitlik yapsalar, babaları hakkında olan şehadetleri, kabul edilir. Bu şehadetleri kabul edilince de önceki müşteri için bin dirheme hükmolunur; ikinci müşteriye de yüz dinar hükmolunur.

Eğer, cariyeyi elinde bulunduran şahıs, "Bu cariye, benimdi." diye iddia eder; önceki müşteri de bunu inkar ederse; ikisin in de şehadeti kabul edilmez ve cariye ikinci müşterinin olur.

Önceki müşteri için, cariye hakkında hiç bir hüküm verilmez. İkinci müşteri, bu cariyeyi, diğer müşterinin bedelini vermesi için elinde de tutamaz. Ve bir iddiada da bulunamaz.

Şayet ikinci müşteri iddia edip, "o cariyeyi, bin beijyüz dirheme satın aldığını" ve "hatta, parasının da bir cinsten olduğunu" söyler; birinci müşttri de, bunu inkar ettiği halde, diğer müşteriyi, cariye elinde bulunan tasdik ederse; eğer ikinci, birinciden, cariyeyi onun izniyle almış ve onu da doğrulamış ve öylece kabul etmişse; cariye elinde bulunan şahsın, onu diğer müşteriye vermeme hakkı yoktur. O müşterinin  de, bedel olarak vereceği bir şey olmaz. Fakat son müşteri, birinci müşteri ile parası hakkında aralarında boşluk var ve hatta cariyenin! bedeli birinci müşteriye verilmiş, onu da ikinci müşteri tasdik ve kabul etmişse; cariye elinde olan zat, o parasını birinci müşteriden alır. Eğer,b öyle bir durum yoksa, diğer müşteriye tahliye emredilmez.

Şayet son müşteri ikrar eder ve cariyeyi teslim alırıdığmı söylerse; istihsan da, diğer müşterinin, —bin dirhemi ödenene kad,ar— onu elin de; tutma hakkı vardır.

Eğer, diğer müşteri bin dirheme veya bin beşyüz dirheme   satın almışsa bu böyledir.   

Eğer, beşyüz dirheme satın alnuşsa, o cariyeyi beşyüz, dirhemini alana kadar yanında alıkoyar.

Eğer cariyeyi elinde bulunduran şahıs, öncel d müşteriyi tasdik edip , cariye ona teslim eyler; ancak son müşteri bun ,u iknar eder ve idi-dasının da cariyeyi elinde olanın oğlu vasıtasıyla be/ ıgesini ibraz eder ve' şahitlik yaparsa ikisinin de şehadeti kabul edilir ve ik inci satış sabit olur.

Sonra da bakılır: Eğer. son müşteri cariyeyi (teslim aldığını iddia eder; cariye de, elnide bulunan şahsın yanında olur; bedeli de a,ynı cinsten değil de, muhtelif ise cevap aynıdır.

Eğer bedel, bir cinsten ise, istihsanda, cariye elinde bulunan şahsın, onu elinde tutmak hakkı vardır. MHhıyt'te de böyledir.

Keza satış fasid olur; kıymetinde de ihtilaf ederlerse; teslim ahp-verme gününde, aiım-satımı yapılan iki köle azad olunduktan sonra, kıymetleri alım-satım güsıü olan kıymet olarak kabul edilmez. Muhıyt'te

de böyledir.

Şayet bedellerinde ühtilaf etmezler; fakat müşteri bedeli verdiğini ikrar satıcı da inkar eder; azad edilen köleler de, müşterinin lehine şehadette bulunurlar veya satıcının bedeli teberru ettiğini söylerlerse, şehadetleri kabul edilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâm   Ebû   Yûsuf  (R.A.)'dan   rivayeten,   İbnü   Semaa'nm Nevadiri'nde şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, iki köle satın alır ve onları teslim alarak azad eder ve noksanları sebebiyle de satıcıya müracaat edince, satıcı bunu inkar eder; bu iki köle de, o kusurların kendilerinde olduğuna şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez.

Keza, bir kimse, müşteriye karşı, bu iki kölenin yarılarının kendi­sine ait olduğunu söylerse; :*dne o iki kölenin şehadetleri kabul edilmez.

Keza, gerçekten müşteri şahitlik yapıp "onlardan birinin, yarısını bağışladığım" azat etmedim söylerse; yine onlarm şehadetleri kabul edilmez.

Keza, bir adamın ümroı-ü veledi Ölür veya onu azad eder; o da, "bu adamın karısı olduğuna" ş; ahitlik yapar, bir başka şahitler daha olursa, bunların şahitlikleri kabul e dilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kölesini s atıp müşteriye teslim ettikten sonra, bu köle kendisini, müşterinin azad eylediğini iddia müşteri de, bunu inkar etse; satıcı da buna şahitlik yap sa; bu satıcının şahitliği kabul edilmez. Fetâ­vâyi Kâdîhâiı'da da böyled ir.

iki kişi, "babalarını n, şu cariyeyi, bir adama sattığına dair şahitlik yaparlar veya "şu köleyi, babamız sattı. Müşteri de onu azad eyledi." derler; baba da böyle iddia ederse; oğullarının şehadeti kabul edilmez. Fakat, köle azad edilmiş oilur.

Eğer baba inkar edtar; cariye de iddia ederse; müşteri inkar etse bile, oğulların şchadeti caiz olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adamın, bir cariyesi ve onun iki tane de hür oğlu olur ve bunlar müslüman da olurlarsa; cariyenin efendisinin onu bin dirheme karşılık azad etmesi ve böylece iddia etmesi halinde azad vaki olur.

Onun ikrarı sebebiyle, oğulların bedelini verdiklerine dair şehadet-leri kabul edilir. Şayet cariyenin efendisi, inkar eder; cariye de şahitlik yaparsa, oğulların şt deti kabul edilmez. Eğer cariye inkar ederse, kabul edilir.

Eğer efendinin iki oğlu, böylece şahitlik yaparlar; efendi de ididia ederse, oğulların şehadeti kabul edilmez.

Eğer efendi inkar ederse, oğulların şehadeti kabul edilir.

Eğer cariyenin yerinde köle olmuş olsa ve efendinin oğullar da öylece şahitlik yapsalar, bunu efendi de köle de inkar etmiş olsalardı; yine oğulların şehadeti İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre kabul edil­mezdi. İmâmeyn'e göre ise, kabul edilirdi. Zehıyre'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

Bir kimse, diğer bir adamdan bir köle satiri alıp, onu da azad eder ve bu köleyi bir başka şahıs satın alıp, o da azad eder ve en aşağıdaki efen­disi öldüğü halde, ortanca ve en yukardaki efendisi durmakta olur; bir şahıs beyyinesi ile gelerek, "ölen adamın, kendi kölesi olduğunu" söyleyip, o kölenin terekesini ister; en önceki efendinin iki oğlu da, "ortadaki adamın, onu filandan satın aldığına şahitlik yapıp" onun da azad eylediğini söylerlerse, şehadetleri caiz olur.

Eğer ortanca efendisi ölür; kölenin de önceki efendisinden başka varisi kalmaz; sonra da ilk efendinin iki oğlu, —söylediğimiz gibi— şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez.                         

Ortanca efendi, öldükten sonra, sonraki efendisi de ölür ve bir varis de bırakmaz, ancak bir kız varisi ve önceki efendisi kalır; sonraki efendiyi de bir adam iddia eder ve "onun efendisi olduğunu" söyleyip, beyyine de ibraz eder; kızı da iddia ederek, "onun hür olduğunu" ve ortanca efendisinin, onu azad eylediğini" söyler; önceki efendi de bun­ları inkar eder; oğullan da "ortanca efendinin, onu satın aldığım ve ona sahip olduğunu, sonra da onu azad eylediğini" söylerlerse; gerçekten ben,    onların    şehadetini   caiz   görür   ve    kabul    eder   ve   onun, "ortanca efendisi tarafından hür bırakıldığına; mirası da, yarı yarıya, kızı ile ilk efendisi  arasında taksimine kail olurum.  Muhıyt'te de böyledir.

îbnü Seınâa'nın Nevâdiri'nde İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu zikredilmiştir:

Bir kimse için, iki kişi şahitlik yaparak: "Gerçekten bu adam, şu evi, iddia sahibine bin dirheme sattı. Müşteri de kaporasını verdi." dediklerinde, bu ödenen para, satışın aslı ise, onların şahitlikleri kabul edilmez. Eğer asıl parası değilse, şehadetleri caiz olur. Zehayre'de de böyledir.

İki kişi, bir şahsa karşı "evini iddia sahibine bin dirheme sattı. İki •kişi de ona kefil oldu." derlerse; İmâm Muhammed (R.A.): "Ödeme, eğer evin aslı içinse, şehadetleri kabul edilmez.

Çünkü satış, onların tazminatı ile tamam olur. Sanki onlar satmış gibi olurlar. Eğer tazminat, evin asıl parası hakkında değilse, şehadetleri caiz olur." buyurmuştur.

Bir kimse, bir cariye satın aldığında, ona da iki kişi kefil olurlar sonra da, bu kefiIUer, cariyenin parası hakkında satıcıyı uyanrlarsa; şehadetleri caiz olmaz.

Keza, "Satıcı, parasından vaz geçti." diye şehadet ederlerse, yine şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İbnü Semaa, İmam Muhammed (R.A.)'in- şöyle buyurduğunu nakletmiştir.

Bir kimse, diğer bir şahsa, "filana satmış olduğu bir şey için, bir ödeme" yapar; alacaklı da "Ben, filana, bin dirheme satmıştım." der; ödeme yapacak şahıs bunu, inkâr eder ve bunun üzerine, "babasının, bin dirheme sattığına" iki oğlu şahitlik yaparlarsa, bunların şehadetleri caizdir.

Keza, ödeme yapmak isteyen kimse, ettiği halde oğulları, "Filan adam, sana ödeme yapmayı ermeylemişti." ve "Sen de ondan dolayı ödeme yaptın. Onu satan da,onu bin dirheme satmıştı." deseler, şeha-detleir caiz olur. Ondan, bin dirhem alıair. O da kendisine "ödeme /ap." diyene başvurup, verdiği parayı alır. Muhıyt'te de böyledir.

îki şüf'a sahibi, satıcıya karşı şüf'a hakkını istediklerim inkar stseler; halkbuki o da, o hakkı, onlara teslim etmemiş olsa; şehadetleri naiz olmaz.

Fakat, teslim etmiş olursa, müşteri hakkında şahitlikleri caiz olur.

Şayet müşteri, aliş-yerişi inkar, satıcı da bunu iddia eder, o zaman, şüf'a hakkı olanların şehadetleri caiz olmaz. Her ne kadar, haklarını) istemiş olsalar bile bu böyledir.                                                         .

Şefî'in çocuğunun, babası hakkındaki şehadeti ve babasının oğluı hakkındaki şehadeti geçersizdir.

Eğer şefin, iki oğlu şüf a hakkınnvbabalarına teslim edildiğine dair şehadette bulunurlarsa, işte bu caizdir.

Efendinin oğlunun ve babasının, bir kölenin satışma karşı şehadet­leri caiz değildir.

Köle ve mükateb şüfa hakkına sahiptirler.                                    .

Evlatlarının, babalarının, efendilerinin onlara şüfa hakkının tes­limine dair şehadetleri caizdir. Havî'de de böyledir.

Şüf anın aslında zikredilğine göre satıcı için, evladı şehadette bulundukları zaman; şayet şüf'a sahibi müşteriden şüf'a hakkım istemiş ve müşteri de onu inkar eylemiş bu evde müşterinin elinde bulunmakta ise, şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevadiri'nde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir kimsenin sattığı bir evi müşteri henüz teslim almazsa; evin şüf'a hakkına sahib olan birisi de gelerek, b hususta dava açar; satıcının iki oğlu da "evi, müşteri teslim aldı." diye şehadette bulunurlar ve "şefî'de, şüfa hakkını alarak, sattı." derlerse; şehadetleri kabul edilmez.

Keza, eğer "Evin şüfa hakkmı teslim etti." diye şahitlik yapar­larsa, yine şehadetleri kabul edilmez.

Bu, babanın iddia edip, oğulların da ona şahitlik yaptıkları zaman­dadır.

Fakat, babanın inkarına şahitlik yaparlarsa, o zaman şehadetleri kabul edilir.

Şayet müşteri evi satıcıdan teslim almış olur; sonra da satıcının oğulları "şufa hakkıyla satıldı ve teslim edildi." diye şehadette bulu­nurlarsa, şehadetleri kabul edilmem. İster satıcı iddia eylesin isterse inkar eylesin müsavidir. Mırfııyt'te de böyledir.

İbnü Semaa'dan nakledildiğine göre, eğer satıcımın oğulları şahitlik yaparlar ve "gerçekten şüf'a hakkı olan hakkmı teslim eyledi." derlerse, bu caiz olur.

Eğer satıcı böyle söylerse, caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir adama bir ev satsa izinli kölesinin de, üzerinde şüfa Ihakkı olanın alacağı olsa> efendinin oğulları, "kölenin, şüfa hakkını teslim ettiğine dair" müşteri için şehadetleri kabul edilmez. Bu, evin, satıcının efendisinin olin de olması halinde böyledir.

Keza, izinli ve borçlu bir köleyi, efendisi sata»; kölede efendisine şefi  olur;  efendinin  oğulları  da  köleye  karşı  şahitlik  yaparlarsa; jgerçekten, bunların ev hususundaki şehadetleri geçerli olmaz. Havî'de de böyledir.

Efendi evini şüfa olarak mükatebesein sattığında efendinin iki oğlu: "mükateb, şüf'a hakkını müşteriye sattı." diye şahitlik yaparlarsa; şehadetleri batıl olur.

"Ev satıcının elinde bulunursa böyledir." denilmiştir.

Eğer ev müşterinin elinde olursa, töhmetten kurutlmaları için şehadetleri kabul edilir. Efendisi şefi olur, ev de satıcının elinde bulu­nursa, efendinin iki oğlunun "şüf'a, müşterinindir." demeleri halinde şehadetleri caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet ev için iki şefi olur; iki şahid de, şehadet ederek: "Birisi şüfa hakkını teslim etti; fakat hangisi etti bilemiyoruz:" derlerse; bun­ların da şehadetleri batıldır.

Eğer şüf'a üç kişinin olur ve ikisi, diğerine karşı: Bu adam, şüfa hakkını teslim etti." derlerse, şehadetleri caizdir.

Eğer: "Bizşehadetini istiyoruz." derlerse, batıldır.

Keza: "Biz onunla birlikte ve onlardan birinin oğluyla veya babasıyla veya mükatebesiyle veya zevcesiyle şüf amızı teslim ettik." derlerse, şehadetleri batıldır. ( = geçersizdir.) Havî'de de böyledir.

Varislerden birisi borcu ikrar ettikten sonra o ve başka birisi, ölünün vasisi veya başkası için "borcuna" şahitlik yapsalar, şehadetleri dinlenir ve kabul edilir. Hızânetü'l-MüftSn'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Vasinin, ölünün borcu veya başka bir şeyi için şehadeti batıldır. İster varis küçük olsun, isterse büyük olsun fark etmez.

Eğer vasi, ölünün alacağına karşı şahitlik yaparsa, bütün hallerde şehadeti caizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Varislerden bazıları ölenin üzerine şahitlik yaparlar ve kendisi için üzerine şahitlik yapılan şahıs da küçük olursa, bi'1-ittifak şehadetleri caiz olmaz. Buluğa erişmiş birisiyse İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre yine böyledir.

İmameyn'e göre şehadetleri caizdir.

Eğer büyük üzerine, bir başkası şahitlik yaparsa; zahirü'r-rivayede, şehadeti caizdir.

Şayet büyük küçük hepsi için mirasın dışında şahitlik yaparsa, şehadeti caiz olmaz.

İki vasi, ölenin belirli bir evi üzerine ikrar da bulunduğuna şahitlik yaparlarsa; buluğa erişmiş birisi için, şehadetleri kabul edilir. Hulasa'da da böyledir.
Azledilen bir vasi, ölü için veya yetim için şahitlik yaparsa, davacı olmasa bile şahitliği kabul edilmez. Edebü'1-Kadî Şerhı'nde de böyledir.

Şayet vasinin, vasiyet edenin ölümünden sonra şehadeti kabul edilmezse; hakimin yanında yaptığı şehadeti reddedilmez.

Hakim ona: "Vasıyyeti kabul ettin mi, etmedin mi?" der; eğer: "Kabul ettim." derse şehadeti batıl olur.

Eğer reddederse, şehadeti imzalı olsa bile, bir şeyle cebredilmez.

Şayet susarsa, o zaman hakim, hüküm de tevakkuf eder. Mültekıt'ta da böyledir.

Ölenin üzerinde alacağı bulunan iki kişi,  "ona vasi olduklarını" veya "bir vasiyetine şahit olduklarını" söylerler ve veraseti hakkında yapacakları şehadeti davacı inkar ederse; şehadetleri kabul edilmez.

Eğer davacı iddia ederse, şehadetleri —ölüm açık olsun veya olmasın— kabul edilir.

Ölene borçlu olan iki kişi, veraset veya vasiyyetleri hakkında şeha-dette bulunurlar ve eğer ölü açıkta olmazsa, şehadetleri kabul edilmez.

Ölü açıkta olur; şehadet olunan da iddia etmezse, yine şeyadetleri kabul ediyorsa; işte o zaman, istihsanda şahitlikleri kabul edilir. Şayet iki varis, kendisine vasiyet edilene karşı şahitlik yapıyorlar ve ölüm de açık değilse şehadetleri kabul edilmez. İsterse kendisine şahitlik yapılan talep edici olsun, isterse inkar edici olsun fark etmez.

Eğer ölüm belli veya kendisi için şahitlik yapılan talip ise, istihsanen şehadet kabul edilir.

Kendilerine vasiyet edilen iki kişi, başka bir vasi hakkında şahitlik ederler ve ölüm açık olmazsa, şahitlikleri kabul edilmez. Eğer, ölüm açık olur; kendisi için şahitlik yapılan da istekte bulunursa istihsanen, şahit­likleri kabul edilir.

Kendilerine vasiyet yapılanlar, kendi için vasiyet yapılana şahitlik yaptıklarında, eğer ölüm belli olur ve meşhudun leh de vasiyet edileni isterse, şehadetleri kabul edilir.

Eğer ölüm belli değilse, şehadetleri kabul edilmez.

tbnü Semaa'nın Nevadiri'nde, İmâm Muhammet! (R.A.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

İki kişi şahitlik yaparak: "Gerçekten ölen zat bizim babamıza vasiyyet eyledi." derler; ölenin varisleri de bunu ikrar veya inkar ettik­lerinde, eğer babalan vasıyyeti iddia ederse, şehadetleri kabul edilmez. Babaları vasıyyeti iddia ederse, şehadetleri kabul edilir. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet iki şahit şehadette bulunur ve: "Gerçekten, ölen zat, bu iki kişiye vasiyyet eyledi." derlerse; onunla hükmedilir.

Sonradan, iki alacaklısı veya iki varisi yahut iki vasisi, başka bir adama vasiyyet ettiğini söylerler; o da iddia ederse, kabul edilmez.

Kâfî'de de böyledir.

Eğer hükümden önce şehadette bulunurlarsa;   o zaman hakim, hükmünden döner ve ona hükmeder. Bu, ikinci şahsın vasiyyeti iddia etmesi halinde böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse ölür ve üç adet köle bırakır; bunların kıymetleri de eşit olur; onlardan ikisi şahitlik yaparlar ve "Ölen zat, bu köleyi filan zata vasiyet eyledi." derlerse; hakim o köleyi o zata hükmeder.

Varisler: "Ona değil de, başka birisine vasiyyet etti." derlerse;. hakim onu reddeyler.

Ancak bu hususta hükümden önce şahitlik yaparlarsa şehadetleri kabul edilir.

Vasiyyet   eden   şahıs,   öncekine   vasiyyetten   dönerse;   bir   şey gerekmez.

Eğer döndüğüne şahitlik yapmazlarsa, bu durumda her biri İçin, bu kölenin yansı vardır.  Bu,  ikincinin diğer köle için şahitlik yaptığı zamandır.

Eğer iki şahit, hükümden sonra önceki köleyi, ikinci için demiş olsalar ve döndüğünü de söyleseler, döndüğüne ait şehadetleri red ve ikinci için vasiyyeti kabul edilir.

Eğer döndüğünü söylemezlerse, şehadetleri reddedilmez ve o köle, ikisinin arasına hükmedilir. Bu, ikinci için vasiyyet eylediği zamandır. Şayet önceki için "azad eyledi." diye veya "üçte bir" diye şehadette bulunsalar, bu reddolunur. İster başka köle için olsun, ister önceki için olsun müsavidir. Bu vasiyetten dönüşünü söylememeleri halinde böyledir. Kâfide de böyledir.

Fakat bu durumda, köle azad edilmiş olur. Ona ruhsat gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, iki şahit, "önceki kölenin üçte birinin vasiyet olunduğuna" şahitlik yaparlar; sonra da, iki varis, "diğer birisinin, üçte biri ile vasiyet edildiğini" —öncekine hükmedilmeden önce, söylerler rücuu da söyle­mezlerse; sözleri kabul edilir; döndüğü ise hariç tutulur.

Hakimin taksimi ve teslimi, —Eğer ölen vasiyyetinden dönmemiş olursa— hükmü gibidir.

Fakat hakim, malı varislerle, vasiyyet olanlar arasında taksim ettikten sonra şikâyet vaki olursa, hakim onu reddeder. Çünkü, o hakimin taksimini bozar. Hakimin taksimi ise hakimin hükmüdür.

Keza, eğer varis: "Gerçekten ölen zat, malının üçte birisini vasiyyet eyledi." verya "Bu köleyi, filan adama vasiyyet eyledi" diye ikrar ederse, Öylece hükmedilir.

Sonradan, o varis, başka bir adamla birlikte: "Gerçekten ölen zat, malının üçte birisini" veya "bu köle" yahut "başka bir köleyi vasiyet eyledi." dese; sözü kabul edilmez.

Keza, eğer varis, "bir adamın, ölen de alacağının olduğunu" ikrar' eder ve öylece de hükmedildikten sonra, başka bir adamla gelerek» "Ölenin, başka birine de borcunun olduğunu" söyler; terkede, ikisine de' kafi gelmezse; sözleri kabul edilmez.

Eğer önceki hüküm, iki şahitle verilmişse; ikincisi için de hükmedilir, ve mal ikisine tahsis edilir.                                                                   

Eğer ikinci için şehadet, birinciye hükmedilmeden önce ise, vecih-îerin tamamı kabul edilir. Ancak varis: "Üçte birle vasiyyeteyle." veya. "bir köle vasiyyet eyledi." demiş veya "öncekine borcunun olduğunu" söylemiş ve öncekine alacağı teslim edilmiş olur; sonra da ikinci için şahitlik yaparsa; işte bu şehadeti kabul edilmez. Keza, şayet teslim hakim tarafından daha önce yapılmış ise, ikinci içinde şehadeti kabul edilmez. Kâfî'de de böyledir.

Varis yabancı birisiyle birlikte, "ölen adamın, malının üçte birini bir adama vasiyet ettiğine" şahitlik yaptıktan sonra; hakim, hüküm vermeden önce, başka birisine vasiyyet eylediğine şahitlik yaparlarsa, şahitlikleri müsavi olur; {ıakim, ister önceki için, hüküm vermeden önce olsun isterse, sonra olsun fark etmez.

İki kişi, şahitlik yaparak: "Gerçekten ölen adam malının üçte birisini işte şu adama vasiyyet eyledi." derler; sonra da varislerden iki kişi: "Doğrusu ölen adam, vasiyyeten rücu eyledi ve malının üçte biri­sini, varisi olan filancaya vasiyyet eyledi." derlerse; önceki iki şahit ve bütün varisler ölümden sonra buna razı olunca, varis olarak şahitlik yapan iki kişinin, o şahıs hakkındaki "üçte bir" şehadetleri kabul edilir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, önceki adama hükmedilir. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, varislerin, "ölenin yasiyyetten rücu etti." sözleri batıldır. (= geçersizdir.) Muhıyt'te de böyledir.

tmam Muhammed (R,A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir adam ölür ve mal bırakır, bir de kardeşi olur; bir adam da, "ölenin oğlu olduğunu" iddia ve buna beyyine de ibraz eder ve kendi­sinden başka varisin olmadığına şahit dinletirse, mal ona hükmedilir. Ölenin oğlu, "babasının, iki şahit için malının üçte birisini vasiyyet ettiğini" veya "onlara borcunun olduğunu" ikrar ederse; îmâm : "Onların şehadetleri batıl olmaz. Çünkü oğlu, hüküm verildikten sonra ikrar eylemiştir. Eğer bu ikrarı, hakim, hüküm verme den önce yap-.saydı, o zaman şahitlerin şehadetleri batıl olurdu." buyurmuştur. Havî'de de böyledir.

Ölen bir şahıs, fakir olan komşularına bir şey vasiyyet eder; varisler de bunu inkar ettiği halde, bu vasiyyet üzerine komşulardan iki kişi şehadette bulunurlar ve "kendilerinin muhtaç olan çocuklarına vasiyet yapıldığını" söylerlerse; İmâm Muhammed (R.A.): "Asla şeha­detleri kabul edilmez." buyurmuştur.

Bu şunun gibidir: İki kişi, bir adama karşı şehadette bulunurlar ve gerçekten o adam, analarına ve fîlaneye de kazf etmiş olursa, şehadetien makbul olmaz.

Şayet, komşularına karşı vakıf yapmış olsa, komşularından iki fakirde buna şahitlik yapsalar; şehadetleri caiz olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Fahrüddin şöyle buyurmuştur: Fetva şunun üzerinedir: Biz, ken­disinin muhtaç olan evladına karşı şahitlik yapan kimsenin şehadetini kabul etmeyiz.

Vasinin vasiyeti caizdir. Vakıf hususunda ise, onun te'vili; komşularının fukarası sayılı değildir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şayet iki kişi, "ölen zat, kendi ehli beytinin fakirlerine, malının üçte birsinin vasiyyet eyledi." diye şahitlik etseler ve bu şahitlik edenler de,  ehli beytinin iki fakiri veya ehli beytinin fakirlerinin çocukları olsalar, şehadetleri caiz olmaz.

Eğer şahitlik yapanlar, zengin iseler; kendilerinin de fakir çocuklarr yoska, şahitlikleri caizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, köyünün mektebine ve aynı mektebin muallimine bir vakıf yapsa; bir adam da o vakıf gasbeylese köy ehlinin bazıları, "bu vakfın filan oğlu filanın olduğuna ve mektebe vakf eylediğin e" dair şahitlikte bulunsalar; bu şahitler o mektebin çocukları olmazlarsa; mek­tebin talebelerinin içinde, kendi çocukları olsa bile şehadetleri caiz olur. Esahh olanı budur.

Keza, bazı mahalle ehli, mescitleri için şahitlik yapsalar şehadetleri caiz olur.

Keza, alimlerin medreseye karşı yapılan vakfa şahitlikleri, kabul edilir. Keza, bu medresenin ehlinden olanların şehadeti de, kabul edilir.

Keza, bunlar şahitlik yaparak: "Bu mushaf mescide vakıftır." der-: j lerse şahitlikleri kabul edilir. Hıılasa'da da böyledir.

Bir kimse, malından bir şeyi, mahallesinin mescidine vasiyyet ettiği halde varisleri bunu inkar ederler; o mescidin cemaatından bazıları da, bu vasiyyete şahitlik yaparlarsa, şehadetleri caiz olur.

Keza, camiye vakf edildiği ne veya bir misafirhane yapılmasına vakfedildiğine şahitlik yapsalar; şehadetleri caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir köy ehlinin bazıları, diğer bir köy ehlinin bazılarına karşı, "haraçlarının fazla olduğuna dair" şahitlik yaparlarsa, bu şehadetleri caiz olmaz.

Eğer, heryerin belirli bir haracı varsa veya şahitlik yapanların kendi haraçları yoksa, o zaman şahitlikleri kabul edilir.

Nesefî'nin Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir: Köy ehli veya sokak ehli şehadetleri geçici olmadığı halde, "bir yerin, o köye veya mahalleye ait olduğuna" şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez.

Eğer şehadetleri geçen, kimseler olurlar ve şayet kendi nefisleri için iddia da bulunurlarsa, yine şehadetleri kabul edilmez.

Eğer başkalarının alması içinse, o takdirde, şehadetleri geçerlidir. (= kabul edilir) Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

İki adamın elinde, emanet bırakılmış, bir adama ait bir mal bulunduğunda, aynı adam, iddia edince, emanet bırakılanlar da, "bu malın, o adam ait olduğuna" şahitlik yapsalar; şehadetleri kabul edilir.

Eğer iddia eden, emanet bıraktıklarından başka iki kişiden idida da bulunur; emanet bırakılan iki kişide o adamların üzerine şahitlik yaparak: "bu iddia edilen mal, iddia edene aittir." derlerse, bu şehadet­leri kabul edilmez. Emanet bırakılan mal, ister mevcut olsun; isterse zayi olmuş bulunsun değişmez.

Eğer o iki kişi, emanetleri, emanet edene vermiş olurlar; sonra da, iddia edenin ikrarına "emanet veren, malını aldı" diye şahit dinletir­lerse, şehadetleri makbul olur. Müntekâ'da da böyledir.

Kendisine emanet bırakan şahıs: "Evet, emanet bırakan, emanet bıraktı." diye, iki şahit dinletir ve bir kişi de bunulkrar ederse; şehadeti caiz olur.

Keza, ödünç bırakılan iki şahit "Evet emanet bırakıldı veya "ariyet /erildi." diye şehadette bulunur ve fakat, onu bizse sattı." derlerse; şehadetleri caiz olmaz.

Bir kimse, iki kişiye, bir köleyi emanet bıraktığında, o iki kişi: "Bu köleyi efendisi mükatebe yaptı." veya "müdebbere yaptı." veya "tam azad eyledi." derler; köle de böylece iddia da bulunursa, şehadet­leri caiz olur. Bu, alım-satıma benzemez. Çünkü, azad olmak mül­künden çıkmak olur. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişinin ellerinde bulunan, iki adamın rehinini bir adam gelerek "benimdir." diye iddia ederse, bu durumda rehin bırakılanlar şahitlik yapmaları halinde, şehadetleri caiz olur.

Şayet rehin bırakanlar, "rehin bırakılan şeyin, başka iki kişinin i-ehini olduğuna" şahitlik yaparlar; rehin bırakılanlar da bunu iknar ederlerse; rehin bırakılanlar, bu rehnin kıymetini iddia sahibine öderler.

Bir kimse, cariyesini iki adama rehin bırakır, cariye de rehin bırakılanların yanında zayi olur ve bu cariyenin kıymeti de rehin bırakan şahsın borcu kadar veya borcundn az yahutta çok bulunursa; rdıin bırakılanlar, "cariyenin, iddia eden için zayi olduğuna şahitlik yapar-, larsa; şahitlikleri kabul edilmez. Onların bu cariyenin kıymetini, iddia sahibine ödemeleri gerekir. Çünkü, onu gasbettiklerini ikrar etmiş oldular. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İddia eden şahsın ikrarına iki şahit: "İddia eden; rehin konulan, şey, kendisine rehin olarak bırakılan şahsın malıdır." dedi diye şehadette bulunurlarsa; ister rehin duruyor olsun, isterse zayi olsun; şehadetleri kabul edilmez. Ancak, rehin geri verildikten sonra, şahitlik ederlerse, o zaman şahitlikleri kabul ediliı. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Gasbeden iki kişi,  "gasbettikleri şeyin iddia eden şahsa ait olduğuna" şehadette bulunurlarsa; gasbolunan şeyi, kendisinden gas-bedilen şahsa vermeden önceki şahitlikleri, kabul edilmez. Hulasa'da da böyledir.

Gasbolunan şey, gasbedenlerin elinde zayi olduktan sonra, şeha­dette bulunsalar; hakim, onun kıymeti hakkında hüküm versin veya vermesin, şehadetleri makbul değildir. îster gasbettikleri şeyin bedelini gasbeyledikleri şahsa ödemiş olsunlar, isterse ödememiş olsunlar far-ketmez. Muhıyî'te de böyledir,

İki borçlu, borçlarının iddia edene ait olduklarına şahitlik yapar­larsa; ne borçlarını ödemeden önce, ve ne de ödedikten sonra, şehadet­leri kabuledilmez.

Keza aynını geri verirse, yine böyledir. Çünkü red, aynın benzeri olur.

İki borçlu, borçlarının iddia edene ait olduğuna şehadette bulun­salar, şehadetleri kabul edilmez. Bu, borçlarını ödeselerde böyledir. Huiasa'da da böyledir.

îbnü Semaa'nın NevadirTnde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ticaret yapmasına izin verilmiş bir kölenin, üzerinde borç bulunur; onda alacağı olanlar da; "o köleyi efendisinin azad eylediğine" şahitlik yaparlar; efendisi de inkar ederse; muhtar olan, şahitler efendiye tabi olurlar. Ya kölenin kıymetini öderler veya köleyi serbest bırakırlar. Bedelini ödeseler bile şehadetleri kabul edilmez.

Eğer, onun kıymetinden teberri ederler ve azad edilmiş kölenin de borcunu kabul ettiğini seçerlerse, işte o zaman, şehadetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Alacak sahibinin, borçlusuna karşı yaptığı şehadet caizdir. Acak, alacaklının, borçlusunun ölümünden sonra, bir mala şehadeti kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Taksim edici iki kişinin, kendilerine karşı yaptıklarına şahitlikleri, İmâm  Ebû  Hanîfe (R.A.)'ye  göre caizdir.   Bu,  İmâm Ebû  Yûsuf (R.A.)'un da son kavlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Hakim, onlar için taksim etse de veya onlardan başkaları taksim etseler de yine aynıdır. Hidâye'de de böyledir.

Eğer taksim eden iki zat, bir parça araziyi hıfz eder taksim etmezler; sonra da durumu hakime arz ederler; varisler de huzurda olur, o yeri ikrar ederlerse; hakim aralarında kurra çektirir.

Sonradan şehadet ederek, "taksim yaptıklarını" söylerlerse, hilafsız olarak şehadetleri kabul edilir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse ölür, iki kişiye mal bırakır, bir de kardeş olur ve o iki kişi, bir çocuk hakkında, "ölenin oğludur." diye şahitlik yaparlar ve "bundan başka varisini bilmiyoruz." derlerse, şehadetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse ölür ve onun iki kişide, bin dirhem alacağı bulunur, bu borçlular da bir adam için, "ölenin oğludur." Ondan başka da varisi yoktur." derler, onlardan başka iki kişi de "kardeşi de vardır." diye şahitlik yapsalar ve "Başka varisi yok." derlerse, gerçekten bu borçluların şehadetleri kabul edilir. ,

Şayet kardeşinin şahitleri önce şahitlik yapmışlar ve hakim de, kardeşine hükmeder; sonra da "oğlu var." diye şahitlik yaparlarsa, şehadetleri kabul edilmez.

Keza, hakimin emriyle borç kardeşe hükmedilse; sonra da   "oğlu var."   deseler,   şehadetleri  kabul  edilmez.   Fetâvâyi  Kâdîhân'da  da böyledir.

Keza, dinarlara karşı tasarrufta bulunsa veya kardeşi onlara karşılıklı   bir   mal   bıraksa   veya   bu   ikisi   —ölenin   terekesinden— kardeşlerinden bir cariye satın alsalar veya kardeş, onlara mukabil olarak   tasaddukta   bulunsa;   şahitlerin   şehadetleri   kabul   edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Ölen adam tarafından, ellerinde borç olarak gasbeylemiş olduk­ları  bir köle bulunur ve o köleyi de "onun oğul için olduğuna şehadet edene kadar" kardeşe vermezlerse; yine şehadetleri kabul edilmez.

Eğer, hakimin hükmüyle, o köleyi kardeşe verdikten sonra ölenin oğlu için şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilir. Şayet o köle, ölen adam için, onların elinde bir emanet ise; oğlu için şahitlikleri kabul edilir. Bu köleyi, kardeşe, ister vermiş olsunlar, isterse vermemiş olsunlar fark etmez. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin, ana-baba bir kardeşi ölür ve ölen bu şahsın, bir adamda alacağı bulunur; ondan vaz geçmiş veya onu bağışlamış olur yahut bir aya terkeder de, sonra da o borçlu, bir başkası ile: "Ölenin oğlu vardır." diye şahitlik yaparlarsa şehadetleri makbul olur. Çünkü onun için bir menfaat yoktur; belki de zarar vardır. (Borçtan dönmek, hibeyi reddetmek gibi...) Bir şey mukabili hibeden dönüş bunun aksi­nedir: Kâfî'de de böyledir.

İbnü Semaanın Nevadiri'nde İmam Mııhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir:

Bir kimse, belirli bir mehirle, bir kadını nikanladıktan sonra, ayni şahıs, başka biriyle birlikte "o kadın, şu adamın cariyesidir." diye şahitlik yapar o adam da idida ederse; hakim, bu kocanın şehadetini kabul etmez. Bu durumda iddia eden şahıs, isterse "nikahlarını ben emreyledim." desin; isterse emreylemesin müsavidir.

Keza koca, ister bu kadına cima etsin, isterse etmesin; ister mehrini vermiş olsun, isterse olmasın fark etmez.

Şayet: "Ben, onun nik ahi anmasını emretmiştim ve ona mehrini almasını da söylemiştim." dese bile böyledir.

Koca, mehri kadına vermiş olsa da, olmasa da, hakim şehadetini kabul eylemez.

Eğer: "Ben, onun evlenmesine emir verdim. Mehir almasını da söyledim." der kocası da ona mehri vermemiş olursa; şehadeti kabul edilmez.

Eğer kocası mehrini, kadına vermiş o da onu kabul etmişse; alimler bu hususda: "Koca, mehr-i misil veya daha fazla vermiş o da, mehrinde azaltmaya razi olmuş ve aldanmış bu da emirle olmuşsa, nikah sahih olmaz. Bu durumda, uygun olan şehadetin de kabul olunmamasıdır.

Biz, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un muhtemel kavlini böylece söyledik. İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli de budur. İmam Ebu Hanîfe (R.A.)'nin kavli, bu değildir. Çünkü ona göre nikahla vekil olan kimsenin, mehir de dilediğini vermesi sahihdir.

İmameyn'e göre ise, vekil, mehr-i misille kayıtlıdır.

Eğer bu görüş, hepsinin görüşü olsaydı, İmam Ebû Hanîfe (R.A.)'nin;  efendinin;  kölesi ile cariyesi arasında ayırım yapmasına ihtiyaç olurdu. Ve bu efendinin yabancıyı da ayırması gerekirdi.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, fark nedir?

Me'mur haddi aşmayarak hareket ederse; ancak o zaman, Amirin emri geçerli olur. Ve nikah hususunda töhmet vekile ait olur. Bu ise, köle ile cariye de ittiham olunmakta, menfaat gereğidir. Çünkü onlar, aldatmayı öğrenirler. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadının nikahladıktan sonra, bir adamla: "Bu kadın filan adamın cariyesi olduğunu ikrar eyledi." diye şahitlik yapsa, bu şehadeti kabul edilmez. Ancak, koca, onun mehrini verir.

İddia eden şahıs: "Ben, ona evlenmesi için izin verdim. O da men-rini aldı." derse, o zaman olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki kişi kız kardeşlerinin mehrine onun evlenmesi sebebiyle şahit olurlar ve: "Biz, bacımızı, bin dirheme nikahladık." derler; kocası da bunu inkar eder ve: "O beşyüz dirhemdi." derse; kardeşlerin şehadeti kabul edilmez.

Şayet koca mehri ve nikahı ikrar ettiği halde, beraatini söyler; kardeşler de buna şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilir.

Bir kimse, kızını iki oğlunun şehadetiyle nikahlar; onlar da, kocanın nikahı inkarına karşı, şahitlik yaparlar ve baba: "Ben nikah­ladım." derse; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, şehadeti, kızın büyük olması halinde caiz olur.

Bir adam ile iki kadın, iki kadının nikahına şahit olsalar; koca da karılarına:   "Siz   benden   boşsunuz."   derse,; bunlar   o   ikisine   de başkalarının talakına da şahit olamazlar. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

tmâm Mulıammcd (R.A.), Cami'de de şöyle buyurmuştur:

îki kişi, babalarının, kendi analarını boşadiğına şahitlik yaparlar; baba da bunu iddia ederse; şehadete ihtiyaç olmaz.

Eğer baba inkar eder; ana da iddia ederse; bu durumda oğullarının şehadetîeri kabul edilir.

Şemsü'd-dîn el-Evzecendi'nin Fetavalarmda, "Gerçekten ana, boşanmaya iddia ediyorsa, oğullarının şehadeti makbul olur." buyurmuştur.

Sahih olan da budur,. Cami'in beyanı da budur. Mnhıyt'fe de böyledir.

Bir kimse, nikahladığı bir kadım cima etmeden gelir boşar; sonra da, başka bir kadın nikahlar ve iki oğlu da, "onu üç talak boşadığına" şahitlik yaparlar, önceki üç talak boş olur; ikinci kadını başkası nikah­lamadan önce nikahlar. Eğer baba, kadını tasdik ederse ayrılık düşer; cemi mehir gerekir.

Eğer kadın, inkar ederse; her ne kadar baba inkar etse bile, oğulların şehadetîeri caiz olur. İster, kadın inkar; isterse, ikrar etsin; fark etmez.

İki kişi, "babalarının dinden çıktığına" şahitlik yaparlar, karısı da bunu inkar Eder; eğer o oğlanların anaları sağ ise ve babalarının da< nikahının altında ise, şahitlikleri kabul edilmez. Eğer baba, iddia ederse, kabul edilir mi? Veya inkar ederse kabul edilir mi?

"Evet" edilir. Şayet anaları ölü olur ve baba iddia ederse, şahitlik­leri kabul edilmez. Eğer inkar ederse, kabul edilir. Muhıyt'te de> böyledir.
İki oğul,   "babalarının  analarını mal mukabili boşadiğma" şahitlik ederler; eğer bunu baba iddia ederse, oğulların şehadetîeri kabul] edilmez.                                                                                     

Eğer baba inkar eder; ana da iddia ederse; yine şehadetîeri kabul edilmez.

£akat, ana inkar ederse; şahitlikleri kabul edilir.

Eğer oğülar,  ''babalarının, karısını mal mukabili boşadığına" şahitlik ederler; anaları da hayatta olmazsa baba da bunu ikrar ederse; şehadetîeri kabul edilmez. Eğer inkar ederse; şehadetîeri kabul edilir. Zehıyre'de de böyledir.

İbnü Semaa'nm Nevadiri'nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu  rivayet  olunmuştur  ve  bunu  O  da  İmâm  Ebû  Hanîfe (R.A.)'den rivayet etmiştir: Bir kimse kölesine: "Şu iki adamın evine girerse..." veya "elbisesine dokunursa; arük sen hürsün." der; köle de öyle yapar ve iki kişi gelerek, buna şahitlik yaparlarsa bu caizdir.

Fakat şu mesele buna muhaliftir: Bir kimse: "Eğer kölemle konuşursanız..." veya "onun elbisesine dokunursanız, o hürdür." der; onlar da öyle yaparlarsa; şehadetîeri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişi, şahitlik yapıp: "Filan adanı, kansına sen boş ol; filan filan kimse ile konuşursan, dedi ve konuştu." deseler bu şahitlikleri kabul edilmez; geçersizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, kölesine: "Eğer filan adanı, seninle konuşursa, işte sen hürsün." der; o adam da, o köle ile konuştuğunu iddia eder; iki oğlu da şahitlik yaparlarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre şehadetieri kabul edilmez. İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre de bu böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

İki kişi, bir adam hakkında şahitlik yaparak: "O adam, "eğer kölem babalarınızla, şöyle konuşursa, bu kölem hür olsun." dedi; der-lede onların babaları ister hazır, ister gaib olsun, ikrarları batıldır. Eğer babalar, konuştuklarını inkar ederlerse; şehadetîeri caizdir. Darb ( = dövmek) üzerine olan yemin de, böyledir.  Fetâvâyi Kâdîhân'da da

böyledir.

Bir adam iki kişiye: "Eğer, şu eve girerseniz, kölem hür olsun." der;  onların oğulları da "babalarını o eve girdikerine" şehadetlik yaparlars


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..