8- İKİ ŞAHİT ARASINDAKİ GÖRÜŞ AYRILIĞI

Lafzen ve mana bakımından iki şahidin ittifakına itibar olunur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâ m ey n'e göre ise ittifak manadadır ve muteber olan budur; başkası değildir.

Lafızda (= sözde) ittifakla murad, iki sözün mana yoluyla birbirine uyumlu olmasıdır. Bu, tazammun yoluyla değil de, va'z yönünden olmalıdır. Tebyın'de de böyledir.

Hatta, bir kimse, gasb iddiasında bulunduğunda iki şahitten birisi, gasb üzerine, diğeride gasbı ikrar üzerine şahitlik yaparsa, şeha-detleri kabul edilmez.

Şayet, birisi emanet konulduğunu söyler; diğeri de * 'emanet konulduğunun ikrarını söylerse, kabul edilir mi?

Uygun olan kabul edilmemesidir. Kıyas budur.

Gasb meselesinde kıyasa göre boredur. Ve uygun olan, şehadetin kabulüdür. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Sözün aynı olması veya muradın aynı olması müsavidir. Meselâ, şahitlerden birisi hibe, diğeri de ikram olduğunu söylerse;

şehadetleri kabul edilir. Fethıı'I-Kâdir'de de böyledir.

İki şahidin birisi, nikaha, diğeri de evlenmeye şahitlik yapsalar, şehadetleri caiz ve makbul olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bunda bir ihtilaf yoktur. Tebyîn'de de böyledir.

Şayet, iki şahitten birisi şahitliğinde: "Eğer eve girersen, boş ol; dedi. O da eve girdi, "der; diğeride "filan ile konuşursan boş ol; dedi. O da konuştu." derse, ikisinin şehadeti de kabul edilmez.

Keza, onlardan birisi: "Üç talak boşadı." diğeride: Üç talak niye­tiyle, bana haram ol; dedi." derse; alimlerin ekserisine., göre, şehadet­leri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İki şahitten birisi "bin dirheme" şahit olsa; diğeri ise iki bin dirhem"dese; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) göre, şehadetleri kabul edilmez.

İmâmeyn'e göre, müddeî, iki bin dirhem diyorsa, şahitlikleri bin dirhem olarak kabul olunur.

Yüz ve iki yüz dirhem de böyledir.

Bir, iki ve üç talakta böyledir. (İtibar azadır. Çünkü, onda muta­bakat vardır.)

Sahih olan görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür. Muz-marât'ta da böyledir.

Bir adam, onbeş dirhem iddiada bulunuyor; iki şahidden birisi, onbeş dirhem olarak" şahitlik yapıyor; diğeri ise, "on dirhem olarak" şahitlik yapıyorsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer iki şahitten birisi, "bin dirhem," diğeri ise "bin bçş yüz dirhem" der; iddia sahibi de "binbeşyüz dirhem' diye iddia ederse; bin dirhem olarak kabul edilir.

Bunun benzeri, bir talâk, yarım talâk; yüz dirhem ve yüzelli dirhem demek gibidir.

Müddeî:   "Binden   başka   değildir."   dediği   halde,   şahitler: Binbeşyüz... derlerse, bu batıldır. (= geçersizdir.)

Keza, müddeî sussa da, sonra da: "Bin dirhem." dese, yine kabul edilmez.

Şayet müddeî: "Hakkımın aslı binbeşyüz dirhemdi. Fakat, beşyüz dirhemini aldım. Şahitlerin dediği gibidir." veya: "Ondan beşyüz dirhemini almayacağım. Şahitlerin bundan haberleri yoktur." derse; o takdirde kabul edilir. Kâfî'de de böyledir.

Şayet,  şahitlerin  birisi   "yirmi"  diğeri  de  yirmi  beş"  dese; bi'I-icma' yirmi dirhem olarak kabul edilir.

Bu dava,  müddeînin yirmi beş dirhem diye iddia ettiği zaman böyledir.
Fakat müddet, "yirmi dirhem" diye iddia ederse; bi'1-icma şehadetleri kabul edilmez.

Bin, ikibin... gibi olanlar da böyledir.

Eğer müddei: "Benim, onda iki bin dirhemim vardı. Bin dirhemini teberru ettim." derse; şehadetleri kabul edilir. Hulasa'da da böyiedir.

İki şahit, bir şahsın, diğerinde, "bin dirheminin olduğuna" şeha-dette bulunduklarında, bu şahitlerden birisi: "Gümüşün siyah olduğunu", diğeri ise, "beyaz olduğunu" söylerler; beyaz da siyahdan üstün olur ve iddia sahibi, "siyah" diye iddia ederse; şehadetleri asla kabul edilmez. Ancak, sözlerinin birbirine uyması halinde kabul edilir.

iddia sahibi: "Şahid doğru söyledi. Ancak ben, gümüşün vasfına boş verdim. Onun için, şahidin birisi öyle, birisi böyle söyledi." derse; sözlerde mutabakat olunca şehadetleri kabul edilir.

Eğer hepsi de: "Beyaz gümüştü. Beyaz gümüşle, siyah gümüş eşitti." derlerse, siyah gümüş olarak hükmedilir.

İmâmeyn'e göre, sözde ve mânada değeri az olana göre hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bu hüküm, her yerde ve her cinsde böyledir. Eğer mikdarda ve vasıfta ihtilaf olursa, efdal olan, iddia sahibinin iddiasına uygun düşendir.

Şayet müddeî, şahitlerin şehadet ettiklerinden, azl olanı iddia ediyorsa, şehadetler makbul olmaz.
Cinste ihtilaf ettiklerinde, de şehadetler' kabul edilmez. Meselâ birisi: "Bir kür buğday" der de, diğeri: "Bir küt arpa" derse; şehadet­leri kabul edilmez. (Kür = Bir nevi Ölçektir. Lügatta 700048 = yediyüz bin kırksekiz) dirhem veya bir müd veya bir ölçek) demektir. Zehıyre'de de böyledir.

Şahitler, "bin dirhem" diye şehadette bulunduklarında, bun­lardan birisi: "Beşyüz dirhemini, borçlu ödedi." derse; bin dirhem olarak, kabul edilir. Onun: "Beşyüz dirhemini ödedi." demesine itibar olunmaz.

Ancak, o şahitle birlikte, öbür şahitte aynısını söylerse; o zaman, "bin değil, beşyüz dirhem" demeleri gerekir. Alacaklı, şahitlere; "beşyüz dirhem aldığını" bildirmişse, diyecek kalmaz. Tebyîn ve Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, diğerinde "bin dirhem alacağının olduğunu" söylediğinde, iki şahitten birisi, "bunun alacak olduğunu"; diğeri de "yarısının ödendiğini" söylerse; ödenmemiş gibi hüküm verilir.

Zahirü'r-rivayede böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'den rivayet olunduğuna göre, borcun ödendiğine hüküm verilmez. Bedâî'de de böyledir.

Borçlu, borcunu ödediğini iddia eder ve iki şahitden birisi de, "alacaklının   alacağını   aldığım   ikrar   ettiğini"   söyler;   diğeri   de "alacağından vazgeçtiğini" söylerse; şahitlikleri kabul edilmez.

Eğer hak sahibi, borçlunun söylediğini kabul ederse; o zaman, şahitlerin şehadeti kabîıl edilir.

Bir adamın, diğerine bin dirhem borcu olur; onu da ödediğini iddia eder; iki şahidinin birisi, "ödediğini"; diğeri de, "ödendiğini ikrar ettiğini" söylerse; şahiıtlikleri kabul edilmez.

Şayet borçlu, borcunu ödediğini iddia eder; şahitlerin ikisi de birden "borcun ödendiğini" veya "bağışlandığını" veya "tasadduk edildiğini" veya "helallaştıklarırn" söylerlerse; bu durumlarda, şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Borçlu, '-borcundan vazgeçildiğini iddia eder"; şahitlerden birisi de,  böylece şehadetl;e bulunur,  diğeri ise,  "borcun bağışlandığına" şehadette bulunur, veya tasadduk edildiğini veya onunla helallaştığım söylerse; şehadetleri kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Borçlu, "borcunun teberru edildiğini" iddia ettiğinde, şahitlerden birisi, "hîbe (=  bağış) yapıldığını" diğeri de "tasadduk edildiğini" söylerse; şehadetleri kabul edilmez.

Şayet borçlu, "borcunun bağışlandığını" iddia eder; şahitlerden birisi "bağışlandığını"; diğeri de "tasadduk edildiğini (= zekat olarak verildiğini) söylerse; şehadetleri kabul edilmez.

Eğer şahitlerden birisi: "Borcun teberru edildiğini" söyler; diğeri de atiyye yapıldığını veya helallaştıklarını veya alacaklının alacağını borçluya helal ettiğini söylerse; şehadetleri kabul edilir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Borçlu, "borcunu ödediğini" iddia etiğinde, şahitlerden birisi "hediye edildiğini" söyler; diğeri de, "alacaklının alacağından vazgeçti­ğini" söylerse; şahitlikleri caiz olur.

Şayet kefil,  "hibe edildiğini" iddia eder; şahitlerden birisi: "Bağışlandığını"; diğeri de: "Teberru edildiğini." söylerse; şehadetleri kabul edilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Resîdü'd-Dîn'in Fetvaları'nın Dördüncü Babı'nda: Bir kadın, talaktan (=  boşandıktan) sonra mehrini iddia eder; kocası da onu, karsının  bağışladığını  söyleyerek  iki  şahit gösterir;  onlardan  birisi "kadının bağış yaptığını"; ikinci şahitde "teberru ettiğini söylerlerse, şehadetleri kabul edilir. Füsûlü'I-Imâdiyye'de de böyledir.

Câmiü's-Sağîr'de şöyle zikredilmiştir:

Bu, davada, akid, iddia edilmediği zaman böyledir.

Eğer davada sözleşme yapıldığı iddia edilirse; bu sekiz mes'eledir.
1) Alım-satım,
2) İcâre,
3) Kitabet,
4) Rehin,
5) Itk (= Köle azâd eylemek)
6) Kasden adam öldürmekte sulh
7) Mal karşılığı karı boşama
8) Nikah. Hulasa'da da böyledir,

Bir kimse, birisinin bir kölesini, başka bir adamın, bin dirheme aldığını görür ve buna şahitlik yapar; diğer iki  şahit de "binbeşyüz dirheme aldı." diye şahitlik yaparlarsa, şehadetleri geçersiz olur.

Keza, iddia sahibi: "Bu satıcıdır." der ve ik :i malını, az veya çok olarak açıklar; şahitlerin birisi az olana, diğeri de çok olana şehadette bulunsalar, şehadetleri geçersizdir. Kitabette de böyledir. Hidâye'de de böyledir.

Şefi şüf'a hakkını isteyip, iki de şahit dinletir; bu şahitlerden birisi: "Gerçekten bin dirheme sattı." diğeri de: "İki bin dirheme sattı." dediğinde müşteri ise: "Üç bin dirheme satın aldım." derse; şahitlerin şehadetleri kabul edilmez.

Keza, onlardan birisi: "Bin dirheme satın aldı." diğeri de: "Yüz dinara satın aldı." derse; şehadetleri kabul edilmez.

Keza, şahitlerden birisi: "Gerçekten o, onu filandan satın aldı." derken; diğer şahit: "Başka bir filandan satın aldı." derse; şehadetleri , kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

"Kiranın başlangıcı, işte budur." denilir, (satış gibi...) ve icara veren   veya   icarlayan:   "Bir   müddet   sonra   —icarı   ödensin   veya ödenmesin— icarlanan şeyin, sahibine teslim edileceğini" söylerler ve iddia sahibi, icara veren kimse, olursa, bu durumda, dava maldır.
Eğer, davacı, icarcı ise, dava, bi'1-icma sözleşmedir. 'Rehin  hakkında  ise,  eğer  müddeî:"O  rehindir."   derse,  kabul edilmez.  Eğer:   "Mürtehendir."  derse,  dava borç davası gibi olur, Kâfi'de de böyledir.

Hul (= mal mukabili boşama)   veya talak, ıtâk yahut kasden dökülen kan (= adam öldürme) hakkında dava açılır ve davacı, koca veya efendi yahut kısasın velisi olursa; dava olur.
Eğer o, köle veya kadın veya katil olursa, bi'1-icam' kabul edilmez. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Nikah hususunda, iki malın, az olanı sahihdir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.

Bu dava, ister koca tarafından, isterse karı tarafından olsun müsa­vidir.

tmâmeyn'e göre, bu şehadet batıldır. Hiç bir şeyle hükmedilmez.

Eğer, davacı kadın ise, burda ihtilaf vardır." denilmiştir.
Fakat iddia sahibi koca ise, bi'1-icma' beyyinesi kabul edilmez.

Önceki, esahh ve istihsândır. Sahih olan, malın azıda çoğuda dava hususunda müsavidir. Tebyîn, Hidâye ve Kâfi'de de böyledir.

Bir kimse,   diğerini,  kölesini icarladı diye dava eder; kölenin sahibi de, bunu inkar eder, icarlayan da iki şahit dinletir; onlardan birisi: "Beş dirheme icarladı." müddeî ise: "Dört veya beş dirhem" der; diğer şahidde: "Altı dirheme icarladi." derse; şehadet geçersiz olur.

Bir kimse, hayvanını Bağdat'a kadar binmeye, on dirheme kiraladığını, onun da hayvanın üzerine yük yüklettiğini iddia eder ve iki de şahit dinletir; onlardan birisi: "On dirheme, binmeye kiraladı." der; diğeride: "Yük yükletmeye, kiraladı." derse; bu yük de hakikaten yoksa (= yani yüklenmesi örf adet değilse), şehadetleri batıldır.

Bir kimse, "bizzat bir hayvanı, belirli bir ücretle, Bağdat'a kadar kiraladı." diye şahitlik yapar; diğeri de "Bağdat'a kadar, belirli bir yük yükletmek üzere, on dirheme kiraladı." derse; bu şehadet kabul edilmez. İster icarlayan dava etsin; isterse, icara veren dava etsin müsavidir.

Keza, onlardan birisi, "binmek için" diğeri de "yük taşımak için kiraladı." deseler; şahitlikleri kabul edilmez. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet bir kimse, kumaşını boyatmaya verdiğini ve teslim eylediğini iddia eder; boyacı da bunu inkâr eder; iki şahidden birisi: "Kırmızıya boyansm için..." derken, diğeri de:  "Siyah veya sarı boyansın için verildi." derse; şehadetleri kabul edilmez.

Keza  kumaş sahibi; boyacıyı dava-etse de, şahitler muhalif söyle­seler, şehadetleri kabul edilmez. FüsûIü'I-Imâdiyye'de de böyledir.

Eğer iki şahidin birisi, "satıcının, aybım söyleyerek sattığını," diğeri de bunun aksini söylerlerse; şahitlikleri kabul edilmez. Hulâsa'da da böyledir.

İki şahit, bir şahsa karşı, şahitlik yaptıklarında, birisi: "Filandan dolayı, filan için, bir aya kadar bin dirheme kefil oldu." diye; diğeri de: "Ha!-i hazıra kefil oldu." diye şahitlik yaparlar alacaklı da, "vaktin geldiğini" iddia eder; kefil ise, bunların tamamını inkar edip, yalnız kefil olduğunu ikrar eder ve mal için bir müddet iddiasında bulunursa; bunda iki vecih vardır:
1) Ya adam malını, bin dirheme ihale eyledi diye bir şahU dinletir.
2) Veya yüz dinara ihale eyledi diye iki şahit dinletir.

Fğer şahitler arasında ihtilaf olursa, şehadetleri kabul edilmez.

İki şahitten birisi, "bin dirhem" diye; diğeri de, "bin dirhem ve yüz dinar" diye şahitlik yaparsa; ikisinin şehadeti de kabul edilir vevbin dirhem olarak hükmedilir.

İddiacı, iddiasını, dirhemler ve dinarlar olarak cemilerse; bu böyle olur.

Fakat, yalnız dirhem olarak iddiada bulunursa; o zaman, şahitlik­leri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, kefaletini iddia ettiğinde; iki şahitten birisi, "kefale­tine"; diğeri de "havalesine" şahitlik yaparlarsa; kefaleti kabul edilmiş olur. Ve onunla hükmedilir. Çünkü o, ekaldir (- daha noksandır.) Fü-sûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

İki şahidden birisi; kefaleti üzerine:  "Ben şehadet ediyorum; gerçekten filan: "Şayet, ben, filana, filan malı, o, bu senenin aylarında vermezse, ben, o malı, o adama ödeyeceğim." dedi der; diğer şahit de: "Ben şehadet ediyorum; gerçekten filan: Şu altı ayın içinde, filan oğlu filana,   şu  malı   ödedim,   dedi."   derse,   şahitlikleri   kabul   edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet,  şahitlerinden birisi:  "Gerçekten o,  filanı, belirttiği ev hakkında,  davaya vekil  etti."  der;  diğer  şahitde:   "Başka  bir  şey hakkında, davaya vekil etti." derse; ev hakkındaki şehadetleri caiz olur.

Şayet birisi; "Filaneyi boşamaya vekil etti." diye şahitlik yaparken; diğer şahit: "Daha başka birisini boşamaya vekil etti." diye şahitlik yaparsa, bu vekil, o kadınların ikisi hakkında da vekil olmuş olur.

Bunun şekli: Bir adam, "belirli bir şey hakkında vekil olduğunu" veya "belirli bir dava hakkında vekil olduğunu" iddia eder ve iki de şahit dinletir ve "filan ile birlikte, muayyen bir şeye vekil olduklarını" isbat eder; aynı zamanda diğer tasarrufa da vekil olduğunu kanıtlarsa; o muayyen şeye dair şehadetleri kabul edilir mi?

Uygun olanı, o muayyen (- belirli olan) şeye, vekaleti sabit görü­lür. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Müddeî, vekaletine dair, iki şahit dinlettiğinde, onlardan birisi: "Talib, bunu filanan alacağını almaya vekil etti." diğeri ise: "Filandan borcunu almaya musallat etti." veya "Ona vasiyet etti." derse; şehadetleri caiz olur ve hakim davasına bakabilir; alacağını da alır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.

Diğerlerinin kavline gelince, borcu almaya vekil olur; fakat, davaya vekil olamaz.

Şahitlerin ikisinden birisi, "borç almaya vekil oldu."; diğeri de: "Borcu almaya gönderdi." veya "emretti." derse şehadetleri caiz olur. Fakat dâvaya bakamazlar.

Şahitlerden birisi, "vekil tayin edildi." der; diğeri de "Vasî tayin edildi."  der;  fakat  "hayatında."  demezse;  veya  şahitlerden  birisi: "hayatında vekil tayin edildi." dese de diğeri, "hayatında" demezse;

şehadeti kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

İki adam, vasiyet üzerine şahit olduklarında onlardan birisi: "Gerçekten o filanın ölümünden sonra, bütün malı için vasî oldu." diğeri de: "Malımın tamamını öldükten sonra filana vasiyet eyle; dedi, diye şahitlik eyle; dedi." derse; bu da bir veya iki mecliste söylenirse, bu şehadet caizdir. Zehıyre'de de böyledir.

İkisi de, vekaletine şehadette bulundukları halde, birisi "azledildiğini..." söylese, vekaleti caiz olur; azli caiz   olmaz. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, "bir kölenin efendisi olduğunu" ve "ona ticaret izni verdiğini"   iddia  edip,   iki   de  şahit  getirir;   onlardan   birisi, "izin verildiğine" şahitlik eder; diğeri de "kölenin ahş-veriş yaptığını; fakat, efendisinin onu men etmediğini" söylerse; şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyîe buyurmuştur:

Büyük olan ve izinli bulunan bir kölede, birinin alacağı olduğunda, kölenin efendisi: "Onun izinden men edildiğini" söyler; borçlu da: İzinli olduğunu" söylerse; efendinin sözü geçerli olur.

Eğer borçlu, iki şahit getirir de, onlardan birisi: Efendisi, bu köleye bez satmaya ve almaya izin verdi." der; diğer şahit de: "Yiyecek alıp-satmaya ve almaya izin verdi." derse, şehadetleri caiz olur.

Keza, şahitlerden birisi: "Gerçekten bu kölenin efendisi, ona bez al, sat, dedi.' der; diğeri de: "Efendisi, ona, yiyecek al-sat dedi." derse; şehadetleri caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahit, bir şey hakkında, bir vakit veya yer hakkında yahut inşa ve ikrar hakkında ihtilafa düştüklerinde, eğer şahitlik yapılan şey, has­saten söz ise, (alış-veriş, icare talak, ıtâk, sulh, ibra gibi...) Meselâ: Bin dirhem satın aldığına, iki şahit şehadette bulunsalarda; onun beldesinde veya gününde, saatin da ayında ihtilafa düşseler veya bin dirheme sattığına şahitlik yaptıklarında, anlardan birisi: "sattı" diğer şahitde: "sattığını söyledi." dese, şehadetleri caiz olur.

Keza, talak hakkında; şahitlerden birisi: "Pazar günü boşadı." diğeri de: "Dün boşadı." veya birisi: "Bu gün bin dirhemi ikrar eyledi," dediği halde, diğeri: "Dün ikrar eyledi." dese, şehadetleri caiz olur.

Bu husustaki ihtilaflar, şehadete mani olmazlar. Ancak, "alacaklı ile biz, bir günde, bir yerde idik." derler; sonrada, gününde veya yerinde ihtilaf ederlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre şehadetleri caiz olur.. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a ise: "İş, kiyâsen İmâm Ebû Hanîfe gibidir. Ben ise şehadetin geçersizliğini, tahsin ediyorum. (= güzel görüyorum.) buyurmuştur. Çünkü töhmete sebebdir. Zira bir günün saatında ihtilaf olsa caizdir; fakat, ayrı ayrı günler töhmeti gerektirir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Reşîdü'd-dîn'in Fetvâları'nda şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse: "Ödemek şartıyla sattı." diye iddia ettiği halde, malı elinde bulunduran şahıs, bunu inkar ettiğinde; iki şahitten birisi: "Ödeme şartıyle sattı." der; diğeri de, müşterinin "ödeme şartiyle satın aldığını ikrar ettiğini" söylerse; şehadetleri kabul edilir, Füsûlü'l- Imâdiyye'de de böyledir.

İki şahit, "filan, karısını boşadı." diye şahitlik yaptıklarında, birisi: "Cuma günü, Basra'da boşadı." diğeri de: "Bizzat o günde, Kûfe'de boşadı." derse; şahitlerin, şehadet ettikleri yerlerin, birbirini tutmaması halinde şehadetleri kabul edilmez. Onlardan birinin yalanı meydana çıkmış olur. Çünkü, bir insan aynı günde, hem Basra'da hem de, Küfe'de bulunamaz. (Bu hal, bu güne mahsus değildir.)

Şu hâl ise, buna muhalifdir: Şahitlerden birisi: "Karısını Küfe'de boşadı." diğeri de: "Kûfe'de boşadı." der ve vakit tayin etmezlerse, işte bu olur. Ve şehadetleri geçerlidir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, "ayrı ayrı günlerde'* diye şahitlik yaparlar, Kûfe'den, Mekke'ye gidecek kadar gün farkı da bulunursa, bu durumda şehadet­leri caiz olur. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Bir kimse, sulh için iki şahit getirdiğinde hakim onlardan tarihini söylemelerini ister; onlardan birisi: "Yedi ay veya daha az yahut daha çokdur." der; diğeri de: "Ben de üç sene sanıyorum." derse; aralarında çok fark bulunduğundan, şahitlikleri kabul edilmez.

Eğer tarih beyanına ihtiyaç olmazsa, o müstesnadır. Kunye'de de böyledir.

Kendisine şahitlik yapılan şeyde, —ister emir siygasıyla olsun, ister ikrar sigasıyla olsun,— ihtilaf ederlerse; (Meselâ: Hudud kitabında olduğu  gibi:   "İffetli   kadına  zina  yaptı."   diye  iftira  eden   kimse hakkında, iki şahitten birisi:"îftira etti."diğeri de: "İkrar etti." derse;) şehadetleri kabul edilmez.

Şayet iftirada ittifak ederler; fakat, zaman ve mekanda ihtilaf eder­lerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu şehadet kabul edilir.

İmâmeyn'e göre ise, bu şehadet kabul edilmez. Muhıyt'te ve Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet ihtilaf (= görüş ayrılığı) fiilde olursa; (borç veya talak gibi...) şehadet kabul edilmez. Hulâsa'da da böyledir.

Kendisi hakkında şahitlik yapılan şey, hakikaten veya hükmen gasb ve cinayet gibi şeyler olur; yerleri ve mekanlarıda ayrı bulunur veya emir yahut ikrar olursa; şehadetleri kabul edilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet gasbedilen şey zayi olur; iki şahit de, onun kıymetine şahitlik yaparlar ve birisi: "Bin dirhem kıymetinde idi." der; diğeri de: "gasbeden şahsın: "Bin dirhemdi." ikrarına şahitlik yaparsa; şehadet­leri kabûledilmez. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse, katil (=  adam öldürme) iddiasında bulunduğunda şahitlerden birisi "katli üzerine." diğeri de, "katli ikrar üzerine" şeha-dette bulunurlarsa; şehadetleri kabul edilmez. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Şayet şahitler, katilin iki yerde veya iki zamanda ikrarı üzerine şahitlik yaparlarsa; şehadetleri caiz olur. Siraciyye'de de böyledir.

Eğer şahitler, kati aletinde ihtilaf ederlerse (şöyle ki: Şahitlerden birisi: "Sopa ile öldürdü." derken; diğer şahit: "Kılıç ile öldürdü." derse) şahitlikleri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahitten biri: "Gerçekten o, kasden öldürdü." derken diğeri: "Hataen öldürdü." derse; şehadetleri kabul edilmez.

Şahitlerden birisi: "Kılıç ile öldürdü." der; diğeri:"Ben, ne ile Öldürdüğünü hatırlayamıyorum." derse, yine şehadetleri kabul edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Kendisine şahitlik yapılan şey fiilsiz, —yalnız sözle— tamam olmazsa (nikah gibi) şahitler de yerinde veya zamanında yahut inşa veya ikrarında ihtilaf ederlerse; şehadetleri kabul edilmez..

Eğer şahitler hükmü sabit olmayan bir akidde ihtilaf ederlerse (fiilen almak müstesna... hîbe, sadaka, rehin gibi...) alımın aleniyeti üzerine şahitlik yaparlar ve gününde, yerinde ihtilaf ederlerse; şehadet­leri; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yusuf (R.A.)'a göre caiz olur.

Şayet rahinin (= Rehin bırakanın), sadaka vereninin, bağışta bulunanın almayı ikrarlarına şehadette bulunurlarsa, şehadetleri caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Rehin iddia edildiğinde, şahitlerden birisi, "alımın açıklığına"; diğeri de "rehin verenin, rehin alandan, rehni aldığını ikrarına" şahitlik yaparsa; şahitlikleri kabul edilmez.
Bu   hususta, gasb da rehin   gibidir. Füsûlü'1-Imâdiyye'de   de böyledir.

Talip ve matlûp hususunda, şahitler ihtilaf ederlerse; (bir elbise veya bir binek hakkında, ihtilaf ederler veya şahitlerden birisi "filan benimle beraberdi." diğeri de: Filan, benimle beraber değildi." derse,) el-Asl'da "Bu caizdir. Şehadetleri geçerlidir." denilmiştir. Zahîriyye'de de böyledir.

Şahitler gasb hakkında şehadette bulunduklarında, gasbedilen sığırın renginde ihtilaf ederlerse; gerçekten şehadetleri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

îki kişi, bir adamın, bir sığır çaldığına şahitlik yapsalar da, sığırın renginde ihtilaf etseler; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şehadetleri kabul edilmez, tmâmeyn'e göre ise, şehadetîeri kabul edilir,

"Buradaki ihtilaf, birbirine benziyen renklerdedir. Yoksa, beyazla siyah gibi renklerde değildir; Kırmızı ile siyah gibi renklerdedir." denilmiştir.

Sahih olan, ihtilaf bütün renklerdedir. Kâfî'de de böyledir.

Eğer malı çalınan şahıs, rengini açıklar; (kırmızı gibi...) şahit­lerden birisi: "Siyahtı."; diğeri de: "Kırmızıydı." derse, şehadet kat' edilmez, (yani hüküm verilir.)

Bu muhalefete göre, şahitler elbisede ihtilaf ederler (Şöyleki: . Birisi: "Herevî kumaştı." dese, diğeride: "Merevî kumaştı." der; fakat zaman ve mekanda da ihtilaf ederierse, şehadetleri  kabul edilmez. Tebyîn'de de böyledir.

Şahitlerden birisi: "O bir sığır çaldı." derken; diğeri de: "Öküz çaldı." dese; veya birisi: "İnek çaldı." derken o birisi: Eşek çaldı." dese; şahitlikleri kabul olunmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Mutlak bir mülk iddia olunduğunda, iki şahitten birisi, bir sebeb beyan ettiği halde; diğer şahit "mutlak" olarak söylese; sebep söyle­mese; mülk, mutlak olarak hükmedilir.

Şayet müddeî sebebli iddia eder; şahitlerden birisi de öyle söyler; diğer şahit ise, "mutlak" diye şahitlik yaparsa; şehadetleri kabul edilmez.

Câmi'Me şöyle zikredilmiştir:

Bir mülk iddia edildiğinde, müddei, iki de şahit getirir; onlardan birisi: "Bu, bunun mülküdür." diğer şahit ise, "îddia olunan şahsın, "bu mülk, iddia edenindir." dediğine" şahitlik yaparsa; şehadetleri kabûledilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şu, bunun hilafinadır:

İki şahitten birisi, borç üzerine şahitlik yapsa da; diğer şahit de, "borçlunun ikrarına" " şahitlik yapsa; şehadetleri kabûledilir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adamın elinde bulunan köle hakkında, şahitlerden birisi, "elinde köle bulunanın ikrarına"; diğeri de "davacının, o köleyi, ona emanet verdiğinin ikrarına" şahitlik yapsa; şahitlikleri kabul olunur ve köle iddia sahibine hükmedilir.

Şayet, şahitlerden birisi, "kölenin iddia edene ait olduğunu, köle elinde bulunan şahsın ikrar ettiğine"; diğeri ise, "kölenin, köle elinde bulunan şahsa ait olduğuna" şehadette bulunsa; iddia sahibi de kölenin kendine ait olduğunu iddia etse; bu köle iddia sahibine hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahitten birisi,  "kölenin, iddia edene ait olduğunu iddia ettiğine'*;   diğeri   de,   "köleyi,   iddia  edenin   köle  elinde bulunana verdiğine" şahitlik yapsa; şehadetleri kabul edilmez. Ve bu köle, iddia sahibine hükmedilmez. Füsûlü'Minâdiyye'de de böyledir.

Fakat, köle elinde bulunan kimseye, "köleyi iddia edene vermesi emredilir. Zehıyre'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), Gasb Kitabı'nda şöyle buyurmuştur: Bir kimse "başka birinin elinde bulunan cariyenin kendisine ait olduğunu" iddia ederek, iki de şahit getirir; onlardan birisi, "cariyenin zoraki alındığına"; şahitlik yaptığı halde, diğeri "gasben alındığım" söylemezse; şehadetleri kabul edilir.

Eğer onlardan birisi "iddia edenin cariyesi olduğunu" söyler; diğer şahitde, aynısını söylerse; şehadatleri kabul edilir.

Şu mes'ele, buna muhaliftir:

İki şahitten birisi, "o cariye, elinde bulunanındır."dediğinde, diğeri de: "Evet elinde bulanındır." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre şehadetleri kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahitten birisi, "cariye elinde bulunan şahsın o cariyenin iddia edene ait olduğunu ikrar ettiğine" diğer şahit de, "o cariyeyi, elinde bulunan şahsın, iddia edenden satın aldığına" şahitlik yapar; iddia eden de, cariye elinde bulunanın ikrarını söyleyerek "Ben, ona bir şey sat­madım." derse; beyyinesi kabul edilerek, cariye iddia sahibine hükmo-lunur.

Şayet müddeî: "İkisini de söyledi." derse (yani, "satın aldığmı"da, "emanet bırakıldiğım"da ikrar etti; derse) işte bu durumda, şehadetleri kabul edilmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur: Bir kimse, diğer bir adamda, "bin dirheminin olduğunu*' iddia eder; iki şahit de, "matlûbun, talibe bin dirhem borcunun olduğunu" ikrar eylediğine" şahitlik ederler; bir başka şahit de, "Matlûbun, talibe bir şey satıp onun bedeli olarak bin dirhem aldığına" şahitlik eder; talip • de: "Gerçekten, benim malım, onda alacaktır. Şahit yalan söyledi." der ve "malın kendine ait olduğunu" iddiada İsrar ederse; bu durumda, o bin dirhem, alacak olarak iddiacının lehine hükmedilir. Şayet: "Sattığım malın bedelidir. Benden aldı." der ve şahitler de öyle söylerlerse; talip başka şahit getirmedikçe, bir şey ile hükmedilmez. Talip sattığı şeyin bedeli olduğunu ikrar edince onun aldığını isbatJçin, iki şahide ihtiyacı vardır. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, gerçekten matlûp ikrar ederek, "talibin, kendi üzerinde, bin dirheminin olduğunu" söyler ve "onun da borç olduğunu" beyan eder; şahitlerden birisi de: "Filanın emri ile, onu ödedi." der; talib ise: "Şahitler, benim söylediğim gibi vasfeylediler." derse, o zaman, talibin lehine hükmedilir. Eğer: "Benim malım, şahidin birinin söylediği gibi ödendi." derse; o zaman, ona bir şey ile hükmedilmez.

Bu, alım satımda da böyledir.

Fakat, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, bu durumların hepsinde de talibin malı verilmelidir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerinin elindeki köleyi iddia eder ve beyyine de ibraz eder; (şahit dinletir) onlardan birisi» ikrarına şahitlik yaparak, "onu, hîbe eyledi." diğeri de: "Sattı ve köle elinde bulunan şahıs yüz dinara satın aldı." derse; iddia sahibi kölesini alır.

Keza, o şahitlerden birisi: "Yüz dinara satın aldı." derken; diğeri: "Bin dirheme satın aldı." derse, yine şehadetleri kabul edilmez. Hulâsa'da da böyledir.

İki şahitten birisi, "köle elinde bulunan şahsın, o köleyi sahibinin kendisine bağışladığına dair ikrarına;" diğeri de, "iddia sahibinin, o köleyi, elinde bulunan şahsın, kendisine sadaka olarak verildiğine dair ikrarına" şahitlik yapar; iddia sahibi de, "köle elinde bulunanın bu iki­sini de söylediğini" iddia eder; "Ancak, ben onu bağış yaptım." tasadduk etmedim." derse; o zaman, köle iddiacıya hükmolunur.

Keza iki şahitten birisi, "köle elinde bulunan şahsın, onu, köle sahibinden yirmi dirheme kiraladığını söylediğine; diğerinin de, bin dirheme satın aldığını söylediğine" şahitlik yapsa; veya, şahitlerden birisi, "köle elinde bulunan şahsın, köle sahibine: "Bunu bana bağışla." dediğine"; diğeri de: "İddia sahibinin bana tasadduk etti; diye, köle elinde bulunan şahıstan duyduğunu" söylese; veya, iki şahitten birisi, "köle elinde bulunan kimsenin, iddia sahibine, "bunu bana bin dirheme sat." dediğini duyduğuna" şahitlik yaptığını; diğerinin de "bana, yüz dinara sat." dediğine şahitlik yapsa; iddia sahibi de "köle elinde bulunan şahsın, şahitlerin söylediklerinin hepsini söylediğini, doğrularsa; ancak: "Gerçekten ben, köleyi ona satmadım; icara da ermedim." dese; işte o zaman hakim, bu durumların hepsinde de, bu köleyi, iddia sahibine hükmeder. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet, iki şahitten birisi, "köleyi elinde bulunduran şahsın, o kölenin, iddia sahibine ait olduğunu söylediğine"; diğeri de, "köle elinde bulunan şahsın, o köleyi, sahibinden icarladığmı söylediğine" oya "rehin bıraktığına" yahut "gasbettiğine şahitlik yapsa; bu köle, iddia sahibine hükmedilir.

Bu, müddeînin, köle elinde bulunanın böyle söylediğini kabul etiği aman böyledir.

Ancak,  iddia  sahibi: "Ben,  köleyi  ona  sattım."  veya  "îcara verdim."; "rehin bıraktım." veya "Benden zoraki almadı." der; şahitIerden birisinin sözü de yaîan olmazsa; o zaman köle, zi'I-yed'e hük­medilir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Şayet köleyi elinde bulunduran şahıs, kölenin iddia sahibine ait olduğunu ikrar eder; iddia sahibi de, "onu sıla eylediğini" söyleyerek iki şahit getirir; şahitlerden birisi, "iddia sahibinin, o köleyi tasadduk eylediğini söylediğine"; diğeri de, "iddia sahibinin, o köleyi bağış yaptığım söylediğine" şahitiik yaparsa; hakim bunların şahitliklerini kabûf etmez.

Ancak, başka bir şahit daha getirir, o da hîbe veya tasadduk olduğuna şahitlik yaparsa, o zaman hakim, iddia sahibine hükmeder.

Bu mes'ele, şuna muhalifdir:
Şahitlerden birisi, "köîe sahibinin, o köleyi, köle elinde bulunan şahsa, bağış yaptığını, onun da bu köleyi aldığını" söyler; diğer şahit de, "o kölenin, mehir olarak verildiğini ve köle elinde bulunan şahsın, onu, bu yüzden aldığını" söylerse; o zaman, köle zi'1-yed'e hükmolunur. Muhıyfte de böyledir.
Şahitlerden  birisi   "zi'1-yedin,  iddia  eden  şahıstan,  o  köleyi aldığını' söyler; diğeri de: "Köle, sahibinindir." derse; şahitlikleri kabul edilmez. Hulâsa'da da böyledir.

Şahidin birisi, şehadette bulunarak: "Bu köleyi, filandan aldı." der; diğeri de: "O adam, bu köleyi emânet bıraktı." derse; şahitlikleri caiz olur. Bu durumda hakim, köleyi elinde bulunduran şahsa emre­derek onu, sahibine vermesini ister. Fakat, mülküyetine hükmeyîemez.

Keza, şahitlerin birisi, "o kölenin, emanet bırakıldığını; böyle olduğunu, filanın söylediğini" söylerse; bu kölenin sahibine verilmesi emredilir.

Eğer, iki şahitten birisi, köleyi elinde bulunduran şahsın, "o köleyi, bir başkasının gasbettiğini; söylediğine"; diğeri de, "iddia sahi­binin, onu emanet bıraktığını söylediğine şahitlik yapsa, veya köleyi elinde bulunduran şahsın, onu iddia sahibinden aldığını" söylese; şeha-, detleri kabûî edilerek, :ddia olan şahsa, bu köleyi, iddia sahibine vermesi emredilir.

Fakat, kölenin mülkiyeti, iddiacıya hükmedilmez. İddia olanın, o köleye sahip olduğuna dair şahit istenir.

Hatta, eğer davalı, bundan sonra, bu kölenin, kendisine ait olduğunu, bizzat isbat ederse; bu köle, ona hükmedilir.

Müntekâ'da aynı mes'ele şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse elbisesini, bir şahsın yanına koyup onu da söylese; iki şahidden birisi "elbise elinde bulunan şahsın, onu, iddia sahibinden zoraki'aldığını" diğer şahit de, "iddia sahibinin, onu emanet bıraktığım söylediğine şahitlik yapsa ve onun, söylenenden fazla olduğunu beyan etse; müddeîde, ikisinin de söylediğini kabul etse ve fakat: Benden zoraki aidi." derse; bu şahitlerin şehadetleri kabûledüir.

Elbise elinde bulunan şahsın elindeki, bu elbisenin mülkiyeti, iddia sahibine hükmedilir. Bundan sonra, elbise elinde olanın beyyinesi kabul, edilmez.

Eğer şahitlerden birisi, "elbise elinde bulunan şahsın bu elbiseyi, iddia, sahibinden gasben (~ zoraki) aldığını söylediğine", şahitlik yaptığı halde diğeri de "alıp da, geri verdiğini" söyese; iddia edenden hüccet istenilir. Aksi halde, iddia olunan şahıs, beraat eder.

Bundan sonra, şayet iki şahitten birisi, "zi'f-yedin, o kölenin iddia edene ait olduğunu söylediğine" diğeri de, "ondan'emanet aldığına dair ikrarına" şahitlik yapsa; işte bu şahitlikler kabul edilir ve köle müddeîye hükmedilir. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet şahitlerden birisi, "bir adamın, diğerinde bin dirhem alacağının olduğunu" söyler; diğeri ise, "emânet olduğuna" şahitlik yaparsa; şehadetleri kabul olunur.

Bu, iddia sahibinin, "mutlak olarak bin dirhme" iddia eylediği zamandır.

Fakat, davada iki sebebden birisini söyler de, şahitlerden birisi onu yalanlarsa; şahitlikleri kabul edilmez.

Bu da, şahitlerin şehadetlerinde görüş ayrıîığı olduğu vakittir. Fakat, şahitlerden birisi "iddiacının bin dirhem alacağı olduğuna"; diğeri de "bin dirhem emanet parası bulunduğuna" şahitlik yaparlarsa; şehadetleri kabul edilmez. Hizâiîetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, alış-veriş iddiasında bulunup, satışın mikdarma dair de, iki şahit dinletir; onlardan birisi: "Satıcı, bu köleye bedel olarak, on dinar istedi." diğeri de: "O kadar." derse; şahitlikleri kabul edilir.

Bir kadın, bir yer iddiasında bulunduğunda, iki şahitten birisi: "Bu  mülk,  bu  kadınındır.  Kocası  buna bıraktı."  diğer şahit ise: "Kocasının, bu yeri, ona verdiğini ben duydum." dese; şahitlikleri kabûledilir. Füsûİü'Mmâdiyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir akarın, babasından kalma miras olduğunu iddia ettiğinde, iki şahitten birisi: "Gerçekten bu mülk, bu adamındır." diğeri de: "Gerçekten bu yer, bu adamındır." derse; şehadetleri kabul edilmez. Çünkü, akar üzerinde bina bulunan yere derler. Yer ise, böyle değildir. Ona, arsa ismi verilir.

Şayet bir adam, akar iddiasında bulunsa da, şahitler bostan ( = bahçe) diye şahitlik yapsalar. Şehadetleri kabul edilmez. Hızânetü'l-Müftin'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Tealadir. [27]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..