4- ALIŞ-VERÎŞ, HÎBE, REHİN, EMANET, ÖDÜNÇ, BİDÂA, MÜDÂREBE VE İCÂRE HUSUSLARINDAKİ ŞAHİTLİKLERDEN DÖ

Eğer iki şahit, bir şeyin satımının kıymetine veya daha fazlasına şahitlik yaparlar; sonra da bu şehadetten fücû ederlerse, tazminatta bulunmazlar.

Eğer  değerinden aşağıya şahitlik yaparlarsa,  o noksanı tazmin ederler.

Bu durumda, satıcının muhayyer olup olmamasının da bir farkı yoktur. Hidâye'de de böyledir.

Eğer şahitler, şehadette bulunurlar ve: "Bu adam, bu köleyi bin dirheme sattı ve bu satıcı üç günlük,bir muhayyerlik bıraktı. Kölenin kıymeti ise, iki bin dirhemdir." derler; satıcı bunu inkar eder; hakim hükmünü verdikten sonra da bu, şahitler şehadetten vaz geçerler; satıcı da, o üç günün içinde satışı fesheder veya izin verirse; şahitlere tazminat yoktur.

Eğer satıcı satışı bozmaz; izin de vermez, üç günde geçer ve satış takarrür edip tamamı olur ve şahitler de şehadetlerinden dönerler; kölenin bedeli olan / bin dirhemi tazmin ederler. Muzmarat'ta da böyledir.                  
İki kişi, bir şahsın alış-verişine şahit olur; hakim bu yüzden hük­münü verdikten sonra, bu şahitler şehadetlerinden dönerlerse, bu durumda kıymeti misli veya daha az ise, müşteriye bir şey ödemezler. Satış bu müddet içinde caiz olur. Eğer satış caiz olursa, bu durumda da tazminat gerekmez. T ebyîn'de de böyledir. 104                                                                                

Bir kimsenin cariyesinin değeri, yüz dirhem olur; iki şahit de, onun filan adama, beşyüz dirheme satıldığına" şahitlik yaparlar; satıcı bedelini de alır; fakat, "beşyüz dirhem olduğunu" inkar eder; müşteri ise, aldığını iddia eder; sonra da şahitler şehadetlerinden dönerlerse, satıcıya yüz dirhem öderler.

Eğer, Önce öyle şahitlik yapmış oldukları halde, sonra da, bedelini aldı." diye şahitlik yaparlar, hakim buna hükmettikten sonra da, şeha­detlerinden dönerlerse, bu defa beşyüz dirhemden tazmin ederler. Kâfî'de de böyledir.

Şahitler: "Bu adam, bu köleyi, bir seneye kadar ödemek üzre, iki bin dirheme satın aldı. Kölenin kıymeti ise, bin dirhemdir." diye şahitlik yaptıktan sonra»  bu şehadetlerinden dönerlerse;  bu durumda satıcı muhayyerdir: İsterse, şahitlere uyup, vade tamam olunca iki bin dirhem alır. Hangisini tazmin ettirirse, diğerinden uzak olur.

Eğer şahitlere uyarsa, onlar da, müşteriye iki bin dirhem olarak müracat ederler. Müddet tamam olunca, bu iki bin dirhemin bin dirhe­mini alır, bin dirhemini tasadduk ederler. Muzmârat'ta da böyledir.

Şayet müşteri, kölede bir kusur bulur da, onu geri verir ve bu geri veriş hükümsüz olursa; işte bu yeni bir satış hükmündedir. Satıcı iki bin dirhem alır ve şahitlerden bir şey talep edilemez.

Eğer, hakimin hükmü ile geri vermiş ve müşteriden de, iki bin dirhem almışsa; bin dirhemini geri verir. Ve bu durumda şahitler de, satıcıya bin dirhemleri için müracaat ederek, onu geri alırlar. Tahâvî Şerhı'nde de böyledir.

Şayet, iki şahit, ,"bir kölenin bin beşyüz dirheme satıldığına" şahit olmuşlar; hakim de öylece hüküm vermiş; sonra da müşteri, "ödeme müddetinin sekiz ay olduğunu" isbat etmiş; hakim de müddeti, böylece hükme bağlamişsa; bilahare de, bu şahitler şehadetlerinden dönmüşler ve satıcıya bin dirhem ödemişlerse; şahitliklerinin m üddet üzerine olması halinde, onu geri alırlar. Eğer şehadetleri, hal-ı hazır için yapılmışsa satıcı muhayyerdir.  Dilerse,  şahitlerden beşyüz dirhem alır; dilerse, müşteriden bir sene sonrs bin dirhemini alır. MuhHy t'te de böyledir.

Şayet şahitler, beşyüz dirhem üzerine şahit olurlar; hüküm de verilir; sonra da, satıcının şahitleri müddetin bir sene olduğuna şahitlik yaparlar, hüküm ona da verilir; bilahare de, "kölenin, beşyüz dirheme satıldığına"   şahitlik   yapanlar,   şehadetlerinden   dönerlerse;   İmâm-ı A'zam'a (R.A..) göre, beş yüz dirhem üzerinden tazminatta bulunurlar. Bu İmâm'm ikinci kavlidir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

İki şahit,  "satıcının —az veya çok— bütün alacağını teberru eylediğine"  hükümden önce,  şahitlik yaparlar;  sonra da "o köleyi sattığını" söylerler; müşteri köleyi aldıkan sonra da, şahitler şehadetten dönerlerse; kölenin kıymetini öderler.

Beraattan sonra dönmüş olsalar bile, yine bedelini öderler. Sonra da geri müracaat ederek ödediklerini alırlar. Attâbiyye'de de böyledir.

İki kişi, "bir adamın, kölesini iki bin dirheme sattığına" şahit olurlar; müşteri de bunu inkar eder; hakim de böylece hükmeder-; kölenin ne iş yaptığı da bilinmez; başka biki şahit de, "müşterinin, köle bedelinin, satıcıdan aldığına şahit olurlar ve "satıcıya iki bin dirheme sattığına  hükmedildikten   sonra  şahitlerin  hepsi  birden,   şehadetten dönerlerse; müşteri dilerse, satış şahitlerinden teberri edip; alım şahitle­rinin verdiklerini tazmin eder; dilerse, satış şahitlerini kabul eder ve kölenin bedelini, bin dirhem olarak ödetir. Kabz şahitleri de, "iki bin dirhem" diyenlere müracaat ederler ve onu onlara teslim ederek bin dirhemi, satıcının şahitlerine reddederler.

Eğer, iki bin dirhem olarak hükmedilmiş"veya önceden satıcının şehadetiyle iki bin dirhem hükmedilmiş ise, bu böyle olur. Camiu'I-Kebîr Şerhi'nde de böyledir.

Satıcı  ölürse;  dava zamanında,   sözleşme  şahitlerine  bir  şey gerekmez. Çünkü onlar, sözleşme üzerine şahitlik yapmışlardır. Ancak, hakim akd (= sözleşme) zamanının haricinde, sonradan hükmeylemişse, fazlayı öderler. (= borçlanırlar).

Bir kimse iddia ederek, "Başka bir adama, bin dirheme, bir cariye sattığını" söyler; müşteri de onu inkar eder ve iki de şahit dinleterek isbat eder; hakim de müşterinin onu satın almış olduğunu bilir; sonra da şahitler, şehadetlerinden dönerlerse, bu satışın noksanlığı doğrulanmaz. Ve müşterinin, bu cariyeye cima etmesi helal olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un son kavli de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) ise: Ona cima yapması helal olmaz." buyurmuştur. Mebşût'ta da böyledir.

İki şahit: "O, kölesini filan adama bağışladı." deseler ve teslim aldığını da söyleseler; sonra da hükümden sonra, bu şehadetlerinden geri dönseler; kölenin kıymetini tazmin ederler.

Kölenin kıymetini ödeyince de hibe edene ve köleye müracaat ede­mezler.

Şayet, bu kölenin gözü, hibe hükmü zamanında, boz inmiş halde idi de, sonradan o beyazlık gittiyse, o beyazlığın kıymetini öderler. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Üzerine hükmedilen şahıs tazminatı şahitlere ödemezse, onlar, bu köle hakkında hakimin hükmüne müracaat ederler.

Mebşût'ta da böyledir.

Senin, hîbe (- bağış) hakkındaki her cevabın, sadaka hakkında da böyledir. Ancak, rücû (= dönüş) faslı müstesnadır. Çünkü şada-kada, —hibenin hilafına— rücû yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, elinde bulunan bir köleyi, kendisine bir şahsın baSlş yaptığını ve teslim eylediğini iddia eder ve buna göre isbat getirir; başKa birisi de aynısını iddia eder; tarihi de bilinmezse; hakim bu köleyi iki­sinin  arasında  taksim  eder.   Şayet  bir  tarafın  şahitleri,  şahitlikten dönerse, dönenler hîbe edilene, kölenin yarı fiatını tazmin ederler. Diğer hîbe edilene, bir şey gerekmez. Kâfî'de de böyledir.

İki kişi, bir kölenin, bir şahsa; diğer iki kişi de, başka bir şahsa hibe edildiğine şahitlik yaparlar ve bunlardan bir fırkası, şahitlikten rücu ederlese; bu kölenin yarı bedelini hibe edene, yan bedelini de hîbe olunan şahsa tazmin ederler. Attabiyye'de de böyledir.

Bir kimse, diğer birinde, bin dirhem rehininin olduğunu iddia eder ve bunun da, "bin dirhem kıymetinde bir köle "olduğunu söyler; maltup da, borcunu ikrar eder ve rehin olduğuna dair iki de şahit olur; sonra da o şahitler rücu ederlerse; tazmin ederler.

Eğer onlardan birisi, borç bakımından daha kıymetli olursa; köle hayatta olduğu müddetçe, tazminat yapmazlar.

Eğer köle, mürtehînin yanında ölürse, o zaman, onun kıymetini öder.

Şayet rahin, rehni inkar etmez; fakat mürtehin inkar ederse; o zaman, şahitler üstün olanın bedelini tazmin etmezler. Ancak, mürte-henin borcu kadarını tazmin ederler. Eğer rehin teslim edilmeden, şahitler şehadetten dönerlerse; (Şöyleki: "Sen, bu köleyi teslim eyleme derse) bu durumda o rehin olmaz ve tazminat da gerekmez. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir kimsenin, diğerinde, bin dirhemi bulunur. O da, onun talip tarafından olduğunu ikrar eder ve alacaklı onda, yüz dirhem kıymetinde bir elbisesinin  olduğunu  da söyler  ve  borçlu,  iki şahit dinletir ve "gerçekten,   o   yanında   bulunan   rehindir.   Ben   ise,   onun   rehnini ödedim." der;" sonra da o elbise zayi olursa, bu durumda yüz dirhemi gitmiş olur. Sonra da, şahitler şehadetlerinden döherlerse, talibe yüz dirhemi tazmin ederler.

Elbise elinde bulunan kimse, onu ikrar eöer ve: "Rallinindir. O, benim yanımda emanettir." der; rahin.de: "Hayır rehindir." der ve ona göre iki şahit dinletir; hakim hükmünü verdikten sonra da o şey, helak olur ve bundan sonra da şahitler, şehadetlerinden dönerlerse, tazminat gerekmez. Mebşût'ta da böyledir.

Bir adamın, diğerinin elinde, bir   vediası  (= emaneti) bulunduğuna, iki şahit şehadette bulunurlar; kendisine emanet bırakılan şahıs da bunu inkar eder; hakim o emenatin kıymetine ona hükmettikten sonra da şahitler, dönüş yaparlarsa şahitler, o malı tazmin ederler. Âriyetde böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Müdârıb semayenin karının yarısını iddia eder ve ona, sermaye sahibi olan mudarıb iki şahit gösterir;  onlar  da  "karın üçte bir" olduğunu  söylerler;   sonra  da şehadetten  dönerlerse;  karın  alınmış olmaması halinde, bir şey tazmin etmezler. Eğer almışlar ve yarı yarıya taksim ettikten sonra da dönerlerse, karın altıda birini öderler.

"Bu, bütün karlarda, şahitlerin dönmesinden önce hasıl olur." denilmiştir.
Eğer şahitler, şehadetlerinden döndükten sonra, kar hasıl oiur ve bu durumda re'sü'1-mâl (= sermaye) bir yer olursa, yine böyledir. Eğer sermaye, nakid ise, mal sahibi karda, hakkına razı olur ise alım-satımı feshedebilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Eğer iki kişi,  "üçte bire verdi"  diye şahitlik yaparlarsa bu durumda,  onlar  şehadetten  dönseler bile tazminat yoktur.  Çünkü, Şahitsiz olarak mal sahibinin sözü geçerlidir. Onların şehadeti sebebiyle, mudarıba bir şey gerekmez.

Şayet, sermaye helak olursa; iki vecih vardır. Şahitler tazminat yapmazlar. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın malı olsa; iki şahitte, "gerçekten, onun müfaveda ortaklığı olduğunu" söyleseler; hakim onun yansını ortağına hükmet­tikten sonra da, bu şahitler, şehadetten rücû eyleseler; üzerine şahitlik yapılan şahsın hissesini tazmin ederler. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Şayet iki şahit, "gerçekten mal sahibi ile, bin dirhemin tamamına ortak olduklarına" şahitlik yapsalar ve "kârın üçte biri maî sahibinin" deseler;  üçte bire sahib  olan da,"  yarısına sahib olduğuna"  şahit gösterse; hakim aralarında üçte birli hükmeder. Sonra da şahitler şeha­detlerinden dönerlerse; üçte bir alan şahsa şahitler müştereken tazminat yaparlar. Nısıf (= yarı) alana da, nısfı tazmin ederler. Satın aldıkları şey,  şahitlerin şehadetten dönmelerinden sonra kar ederse, şahitlere onda tazminat yoktur. Hâvî'de de böyledir,

Bir adam, diğer birini iddia ederek: "Evini, ona, on aylık kiraya verdiğini" söylediğinde, müste'cir bunu inkar eder ve iki şahit de,buna şehadette bulunurlar; sonra da şehadetten dönerlerse, önceki müddete bakılımas! halinde, söylenilen icarın aynı olması halinde şahitlere taz­minat yoktur.

Eğer belilenen ücretten az ise, tazminat gerekir. Eğer bu dava müddet bittikten sonra olursa; ücreti tam tamzin ederler. Tahavî Şerhı'nde de böyledir.

Bir adam: "Bu hayvanı, filan adama, on dirhem icara verdim, halbuki, bunun emsalinin ücreti {- kirası) yüz dirhemdir." der; icar-layan da bunu inkar edip iki de şahit dinletir, hakim de hükmünü ver­dikten sonra da şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; icara verene, bir tazminatta bulunmazlar. Bedâî'de de böyledir.

Bir adam, Mekke'ye kadar bir deveye biner; deve sahibi: "devemi gasbeyledi." der; diğeri de: "Kiraladım." der ve bîr miktar söyleyip, ona da iki şahit dinletir; hakim, bu ücreti, kiralayana hükmettikten sonra da şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; devenin kıymetini tazmin ederler.

Ancak, deve sahibinin aldığı ücret bundan hariçtir

Eğer deve, ilk gününde iki yüz dirhem kıymetinde olduğu halde, dava edildiği zaman kıymeti, —semizlenmesi sebebiyle— üçyüz dirheme ulaşmış bulunur. Ücreti de elli dirhem olursa; gerçekten şahitlikten dönenler ikiyüz elli dirhem öderler.

Kıymet Öldüğü günün kıymetidir. Bizim arkadaşlarımızdan bazıları:

Bu, İmameyn'in kavlidir." dediler.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Deveye ilk bindiği günkü kıymeti olan iki yüz dirhemi tazmin ederler." buyurmuştur. Esahh olan, kavillerin tamamıdır. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Tealadır. [7]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..