5- NİKÂH, TALÂK, DUHÛL VE HULÛ' HAKKINDAKİ ŞAHİTLİKLERDEN DÖNMEK

Bir kadın, bir adama nikahlı olduğunu iddia ve ona karşı beyyi-nesini de ibraz eder; hakim nikahına hükmettikten sonra da şahitler şeh adeti erinden dönerlerse mehri, müsemmâ bir mehir yahut meslî veya daha fazla bir mehir ise, şahitlere bir tazminat gerekmez. Eğer mehr-i misilden az ise, kocasına o fazlalığı tazmin ederler. Kâfî'de de böyledir.
Bir adam, bir kadının nikahını iddia ve bu hususta beyyine de ibraz eder; kadın ise, bunu inkar eder; hakim ise, beyyinesi sebebiyle, nikahı hükmeder;  sonra da şahitler şehadetlerinden dönerlerse; bu durumda kadına, şahitler —ister1 mehr-i müsamme olsun; ister bundan az veya çok olsun— bir tazminatta bulunmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, "bir kadını, yüz dirhem mehirle nikahladığını iddia eder; kadın da: "Hayır, beni bin dirheme nikahladın." der ve iki de şahit dinletir; hakim, hüküm verdikten sonra da, bu şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; ister kadın nikahlı iken olsun, isterse cima'dan ve boşadıktan sonra olsun şahitler, bu kadına dokuz yüz dirhem tazminat yaparlar.

Bu İmâm Ebû HanSfe (R.A.) ve İmâm Muhammet)  (R.A.)'in görüşleridir. Şayet, cima'dan önce talaktan sonra,   şahitler şahadetle­rinden dönerlerse; bütün alimlere göre, bu şahitler, kadına bir tazmi- -natta bulunmazlar. Muhiyt'te de böyledir.

Eğer şahitler şehadette bulunularak: "Bu adam, kadını bin dirheme nikahladı." derler; onun mehr-i misli ise, beşyüz dirhem olur; bu kadın bin dirhemi teslim aldığı halde, onu inkar eder; hakim ise, onların şehadeti sebebiyle hükmettikten sonra şahitler şehadetlerinden dönerlerse, onun mehr-i mislini tazmin ederler; mehr-i müsammasını ödemezler. Kâfî ve Tebyîn'de de böyledir.

İki şahit, "bin dirhem nikaha karşı" şahitlik yaparlar fakat, onun teslim alındığına şahitlik yapmazlar; bu durumda hüküm verildikten sonra da, "bin dirhemin alındığına" şahitlik yapsalar ve bu defada öyle hükmedilse; sonra da her iki şehadetten rücu etseler; bu şahitler bin dirhem olan, mehr-i müsemmayı öderler. Kâfî'de de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) Cami*'de şöyle buyurmuştur:

İki şahit, bir kadın İçin, bir erkeğe ikibin dirhem mehirle nikahlandığına, mehr-i mislinin ise, bin dirhem olduğuna" şahitlik yaparlar; bu durumda hakim de böylece hükmeder; ve kadın ikibin dirhem mehrini aldıktan sonra, başka iki şahit: "kocası o kadına cima yaptı; sonra da üç talak boşadı." diye şahitlik yaparlar; kocası da bunu inkar eder; fakat, hakim bunların aralarını açtıktan sonra, bütün şahitler şehadetlerinden dönerlerse, bu durumda koca muhayyerdir. Dilerse, nikah şahitlerine bin dirhemi tazmin ettirir. Dilerse; duhul ve boşama şahitlerine ikibin dirhemi tazmin ettirir.

Eğer, duhûl ve talak şahitleri tazminat yaparlarsa; nikah şahitlerine tazminat yoktur ve talak ve duhûl şahitlerinin de tazminatı yoktur.

Şayet nikah şahitleri bin dirhemi tazmin ederlerse onlar duhûl ve talak şahitlerine bin dirhemi öderler ve nikah şahitleri bin dirhemi kocaya tazmin ederler.

Bundan sonra, rivayetler muhtelifdir.

Bu bin dirhemi almak hususnda, Mebsût'un Şehadetten Dönme Bahsi'nde: "Gerçekten nikah şahitlerinden tazmin ettirilir." denilmiştir.

Câmi"de şöyle zikredilmiştir:

Gerçekten koca, aldığı ve sonra da nikah şahitlerinin geri verdiği tazminatı, şayet şahitleri duhûl ve talak şahitlerine, hakimin yanında yaparlarsa, bu ibret hükümündedir.

Hakim, önce nikah şahitlerinin şehadetine göre hükmeylemişse; onların adaletleri zahir olur; bu fasıl önce müsavidir.

Eğer hüküm, önce talak ve duhûl şahitlerine göre verilir; onların da adaletleri zahir olursa (Meselâ:  İki şahit: "Gerçekten bu adam, bu kadına dün, nikâh hükmüyle cima etti ve sonra da boşadı." derler; diğer iki şahit de: "Gerçekten bu adam, bu kadını dünden önce, iki bin dirheme nikahladı." derler duhûl ve talak şahitleri de adil kimseler olurlar; ve hakim, kocaya bir mal tazminatı verir ve bu, mehr-i misil bu da bin dirhem olursa; sonrada nikah şahitlerinin adaletiyle, hakim ona, bin dirhem hükmettikten sonra, şahitler tamamen şehadetten dönerlerse duhûl ve talak şahitleri bir şey tazmin etmezler.

Ancak geride kalan bin dirhemi, nikah şahitleri öderler.

Hiç bir fırka diğerine müracaat edemezler.

Şayet her iki fırkanın da birlikte, adaletleri açığa çıkarsa; bu durumda hakim onların şehadetiyle beraber hükmeder. Şayet hakim, önce nikah şahitlerine göre hüküm vermemişse, sonra da hep birlikte şehadetten dönerlerse; işte bu böyledir.

Keza, şayet nikah şahitleri ve duhul şahitleri, "kocanın ikrarı üzerine" şahitlik yaparlar ve: "Gerçekten bu kadına dahil oldu ve sonra da üç talak boşadı." derlerse; hakim, kocaya mehr-i misil hükmeder. Çünkü itibar ikrar ve beyyine ile sabit olmuştur. Bu zahirdir.

Şayet bundan sonra kadın gelip iki de şahit getirir; onlar kocanın ikrarına göre şahitlik yaparlar ve: "Bunu kocası ikibin dirheme nikah­ladı." derler; hakim de fazlalıkla hükmettikten sonra da, şahitlerin tamamı şehadetten rücu ederlerse; bu durumda cevap duhul ve talak şahitleri nikahı aleniyetine şahitlik yapmışlarsa, bundan önceki cevap gibi zahirdir.

Eğer nikah, duhul ve talak şahitleri birlitke tezkiye yaparlar ve hakim de onların şehadetleri üzerine hükmeder, sonra da nikah şahitleri dönüş yaparlarsa; onlar bin dirhemi tazmin ederler. Fazla olan bin dirhem mehr-i misildir.

Bundan sonra da, dühül şahitleri şehadetlerinden dönerlerse; iki bin dirhemi tazmin ederler.

Böylece kocaya ödeme yaparlar, sonrada koca önceki bin dirhemi nikah şahitlerine geri verir.

Şayet, önce duhûl şahitleri dönerler ve kocaya iki bin dirhem ödeme yaparlar, koca da onu nikah şahitleri de dönene kadar almamış olursa, bu durumda, koca nikah şahitlerine tazminat yaptıramaz.

İrtidad etmiş (= dinden dönmüş) bir kadın, kocasını iddia eder ve müslümâ niken, bin dirheme kendisini nikah eylediğini ve kendisine de dahil olduğunu (=  cima eylediğini) söyler, sonra da "boşadı" der; kocası da bunu inkar eder; mehr-i misli de bin dirhem olur; iki şahit de, "adamın o kadını nikah eylediğine"  şahitlik yaparlar ve  "iki bin dirheme nikahladı." derler; hakim de onların şehadetleri üzerine hük­meder; sonra da, iki şahit daha gelerek, duhul ve talakına şahitlik yaparlar; sonra da kadının irtidad ettiğini söylerlerse; hakim, bunların şehadetine göre de hükmeder.

Sonradan, hepsi birlikte şahitliklerinden dönerlerse, nikah şahitleri kocaya bir şey tazminatta bulunmazlar.

Duhûl ve talak şahitleri ise, kocaya iki bin dirhem tazminat yaparlar.

Şayet hüküm şahitlerin cümlesiyle birlikte verilmişse; bu böyledir.

Eğer hüküm, nikah şahitlerinin şehadetiyle verilmişse, —öncelikle— fark etmez. Duhûl şahitlerinin sonradan şahitlik yapma­ları, Asil'da olduğu gibidir.

Şayet hakim, önce duhûl şahitlerinin şehadetiyle hükmeder; sonra da nikah şahitlerinin şehadetiyle hükmeder; bundan sonra da cümlesi şehadetlerinden vazgeçerlerse,  duhûl  şahitleri,  mehr-i  misli  öderler. Nikah şahitleri ise, bin dirhemi öderler. Bu bin dirhem, mehr-i misilden fazla olandır.

Bunlardan hiç birisi, diğerine müracaat edip de, verdiklerini isteyemezler. Muhıyt'te de böyledir.

îki şahit, bir adama karşı, "bu adam, karısını boşadı." derler; koca da, bunu inkar eder; hükümden sonra da, şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; boşamanın cimadan sonra olması; kocanın da bunu ikrar etmesi halinde şahitlere tazminat yoktur.

Eğer duhûlden önce olmuşsa, hakim nısıf (= yarım) mehir hük­meder veya mut'a (= bir miktar) mal hükmeder; sonra da şahitler şehadetlerinden dönerlerse; bu durumda hakimin hükmeylediği kadarım kocaya tazmin ederler. Tahavî Şerhî'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) Cami* Kitabı'nda şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, bir kadını nikahlar ve ona dahil olmaz (= cinsi yakınlık yapmaz); iki şahit de şahitlik yaparak: "O adamın, o karısını boşadığmı" söıylerler; hakim de bunları birbirinden ayırıp, nısıf mehir hükeder; sonrada koca ölür; bundan sonra da şahitler, şahitliklerinden dönerlerse; işte bu şahitler, o yarım mehri, öienin varislerine öderler. Koçanın varislerinden de bir meta (= eşya) alacaklı olmazlar. Kadından da aiacakh olmazlar.

Bu kadının kocaya mirasçı olma hakkı da yoktur. Bu hüküm, kocanın hal-i sıhhatinda olsun veya hastalık halinde olsun müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet şahitler, "adamın karısını boşadığmı, ölümünden sonra "söyleyerek "sağlığında boşadı." diye şahitlik yaparlar ve "bunu da duhûlden önce yaptı."  derler;  sonra da şahitliklerinden dönerlerse; vereseye bir tazminatta bulunmazlar. Bu kadına da mirastan yarım mehir verilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir erkek ve iki kadın, "bir adamın, karısını boşadığma" kadınlar da "duhûlüne" şahitlik yapsalar, hakim de buna göre mehir hükmet­tikten sonra da, şahitler şehadetlerinden dönseler; mehrin dörtte üçünü talak şahitlerinin, dörtte birinide mehir şahitlerinin ödemesi gerekir.

Eğer duhûl şahitlerinden birisi dönerse, mehrin dörtte birini öder.

Eğer talak şahitlerinin ikisinden biri dönerse, bir şey tazmin eylemez.

Eğer duhul şahitlerin tamamı dönerlerse; tamamı mehrin yansını öderler.

Şayet talak şahitleri dönerlerse, bir şey gerekmez.

Eğer talak şahitlerinden tek kadın ve duhul şahitlerinden de tek kadın dönerse, duhûl şahitliğinden dönene, sekizde bir mehir, tazmniatı vardır. Talak şahidine bir şey yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Talak üzerine, iki şahit; iki şahit de cima üzerine şehadette bulun­salar; hakim de hükmünü verdikten sonra, duhul şahitlerinden birisi, şehadetten dönse; mehrin dörtte birisini tazmin eder.

Bundan sonra da, talak şahitlerinden birisi dönerse, onun bir şey tazmin etmesi gerekmez.

Şayet, talak şahitlerinin ikisi de döner; duhul şahitlerinden de birisi dönerse, nısıf (== yarım) mehrin tamamını duhûl şahidi öder. Geride kalanı da üçe bölünür; üçte birerini diğerleri öderler. Hâvî'de de böyledir.

İki şahit, "bir kadının, bir talak boşandığına"; iki şahit de, "üç talak boşandığına" şahitlik yaparlar; adam da, kadına dahil olmamış bulunur; hakim ise, bil farz nısıf mehir ile, hükmeder; sonra da şahit­lerin hepsi birden şehadetten dönerlerse; "üç talak boşadı." diyenler, nısıf mehri  tazmin  ederler.   "Bir  talak boşadı"  diyenlere tazminat yoktur. Zahîriyye'de de böyledir.

İki şahit, "bir adamm, duhûlden önce, bir sene evvel ramazan ayında, karısını boşadığına" şahitlik yaparlar, hakim de, nısıf mehre hükmeder; sonra da bunlar, şahitliklerinden dönerlerse; hakim, bunlara yarım mehri tazmin ettirir. Hatta iki şahitte "şevvalde, duhûlden önce boşadı." deseler; hakim, bu ikinci şahitleri kabûletmez. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet koca, durumu ikrar ederse; şahitlerin tazminatını geri öder. Bu görüş, İmâmeyn'in görüşüdür. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) buna muhalifdir," denilmiştir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şayet ikinci fırka, talakı, birinci fırkanın dediğinden daha önce oldu." derlerse; bu durumda ikinci fırkanın dedijri kabul edilir; birinci fırka tazminattan düşer. Mebsût'ta da böyledir.

iki şahit, talak üzerine, ikisi de duhûl üzerine şahitlik yapsalar; fakat, mehirden bahsetmeseler; hakim de hükmettikten sonra da şeha-deten dönseler; talak şahitleri bir miktar mehri, kalanını da duhûl şahit­leri tazmin ederler. Hâvî'de de böyledir.

İki şahit, bir şahsın, bir kadını, mehri misli olan,bin dirheme nikahladığına" şahitlik yaparlar; koca da "müsemmasız olduğunu" söyler; sonra da bu kadını boşar; şahitler de, şehadetlerinde rücu eder­lerse; —mutadan fazla olmak şartıyle— beşyüz dirheme kadar, tazminat öderler.

Şayet iki kişi de, duhûlüne şahit olurlar, sonra da dönerlerse; duhûl şahitlerine hassaten beşyüz dirhem tazminat vardır. Diğerlerine ise, mut'adan itibaren, beşyüze kadar mehir tazminatı vardır.

Şayet başka iki şahid de talaka şahitlik yaparlar; hakim hükmet­tikten sonra da dönerlerse; duhûl şahitlerine beşyüz dirhem, diğerlerine ise, mut'adan (= az bir şeyden) nısıf mehire kadar tazminat vardır.

Üçüncü fırkaya ise, mut'anın üçte birisi vardır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki kişi, "bir adamın, bir kadım, bin dirheme nikah ettiğine" şahitlik yaparlar; kocası da bunu inkar eder ve "mehr-i misli, beşyüz dirhem."  der;  diğer  iki  şahit  de,   "gerçekten  onu,  duhûlden  önce boşadı." diye şahitlik yaparlar, hakim, böylece hükmettikten sonra da, nikah şahitleri, ve talak şahitleri ikiyüz elli dirheminden dönerler; iki şahitte dühûluna şehadette bulunurlar; hakim de, —dört şahidin şeha-

'detlerinden dönmelerinden önce bin dirhem lüzum görür; sonra da nikah sahilleri, mehr-i mislinden beşyüz dirhemden rücu eyleseler; dühui şahitleri de beşyüz dirhemin, dörtte üçünden rücu eyleseler; talak şahit­lerine rubu (- dörtte bîri) kalır. Hâvî'de de böyledir.

Şayet   iki   şahit,   kurban  bayramı  günü,  bu   koca,   karısına —yaklaşmadı.' diye yemin ederler; diğer iki şahit de 'Kurban bay­ramında boşadı." derler; hakim de onu boşarsa; nısıf mehir lazım gelmez.

Sonradan şahitler şehadetlerinden dönerlerse; tazminat talak şahit­lerine ait olur. Yemin edenlere bir şey gelmez. Mebsût'ta da böyledir.

İki şahit,  "bir kadına,  kocasının cima etmediğine" şahitlik yaparlar ve: "kocası onu, mal mukabili boşadı." Ve o da, kocasına mehrini teberru etti." derler; kadın da bunu inkar ettiği halde, kocası iddia eder; hakim de şahitlerin şehadetine göre hükmeder; sonra da şahitler şehadetlerinden vaz geçerlerse; işte o şahitler, kadına nısıf mehir tazmin ederler. Şayet, kocası ona dahil olmuşsa; mes'elenin kalan kısmı hali üzeredir. O zaman tam, mehir öderler. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer, "kocası, karısını, bin dirhem mukabili boşadığını" iddia eder* kadın da, bunu inkar eder; şahitler de buna göre şehadette bulu­nurlarsa; sonra da şahitlikten dönerlerse, ona bin dirhem tazmin ederler. Eğer kadın iddiada bulunursa, tazminat gerekmez. Muzmarat ta da böyledir.
Her şeyin en doğrusunu bilen Allahu Teala'dır. [8]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..