11- ŞAHİTLİKTEN DÖNMEKLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER

Şayet bir kadın, kocasına karşı, "nafakasını her ay on dirhem olarak anlaştıklarını  "  iddia eder;  kocası da:  "Hayır beş dirheme anlaştık." der ve kadın on dirheme anlaştıklarına dair, iki şahit dinletir; hakim   ona göre hükmettikten sonra da, kadının şahitleri şehadetle-rinden vaz geçerlerse; kadının emsalinin nafakası, on dirhem veya daha fazla ise, şahitlere tazminat gerekmez.

Şayet on dirhemden az ise, o farkı şahitler kadının kocasına tazmin ederler. Mebsût'ta da böyledir.

Hakim, kocaya karşı, her ay için, karısının nafakasının belirlenen miktarını hükmeder; bunun üzerinden de bir sene geçer; sonra da iki şahit, şahitlik yaparak: "Koca nafakayı ödedi." derler hakim de bunu kabul  eder;  bilahare de,  şahitler şahitliklerinden dönerlerse;  bütün nafakayı kadına öderler.

Keza her mahremin çocuğu için, hakim nafaka tayin ederse; mes'ele yukardakinin aynıdır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, karısına cima etmeden önce; onu boşar ve bir mehir de tayin, tayin olmaz; iki şahit:  "Bunlar, bir köleye anlaşma yaptılar. Adam da köleyi kadına verdi. Kadın bu köleyi teslim aldı." derler; hakim  buna  göre  hükmettikten  sonra  da,  şahitler  şehadetlerinden dönerlerse; şahitler, o kadına, kölenin kıymetini verirler.

Bu mes'ele şunun hilafınadır: Eğer şahitler: "Mehir olarak, bir köle üzerine anlaşma yaptılar." derler, fakat "kadının köleyi aldığını" söylemezler, hakim, köleyi kadına hükmettikten sonra da, şahitler şehadetlerinden dönerlerse; şahitlerin, bu köleninkıymetini tazmin etmesi eerekmez. Muhıvt'te de böyledir.

Eğer iki kişi, kasden adam öldürmeden dolayı, yirmi bin dirheme anlaşmışlar, sonra da önceki sulh şahitleri şehadetlerinden dönmüşlerse; hiç birine tazminat gerekmez.

Eğer inkar sulh için olmuş ve onlar (iki şahit): "Gerçekten, o yirmi bin dirheme sulh oldular." demişler katilde: "Hayır," diyerek inkar etmiş; sonra da şahitler, şehadetlerinden dönmüşlerse; diyet üzerine olan fazlalığı şahitler tazmin ederler. Bu, nefsin haricinde olan şeyler hakkındadır. Mebsût'ta da böyledir.

İki şahit, hataen yapılan adam öldürmeden dolayı, af yapıldığına şahitlik yaparlar veya yaralamadan (ister hataen, isterse kasden olsun) af yapıldığına şahitlik diyet hakkında yaparlar; hakim böylece hükmet­tikten sonra da, şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; o diyeti veya yara­lama diyetini tazmin ederler. Diyeti üç senede ödemek, şahitlere ait olur.

Eğer yaralama diyeti beşyüz veya daha ziyade dirheme baliğ olmaz ise, bir senede ödeme yaparlar. Fazla olursa, diğer senede de öderler.

Beşyüz dirhemden az olursa, hâl-i hazırda ödeme yaparlar.
Şayet diyet, hal-i hazırda vacip olur; onlardan da bir şey alınmaz ise, iki şahit de: "Diyetten teberru etti." diye1 şahitlik yaparlar; hakim beraatına karar verdikten sonra da şahitler şehadetlerinden dönerlerse; onlara tazminat gerekir. Hâvî'de de böyledir.

İki şahit, bir mal için şahitlik yaparlar; sonra da hakim bunları çağırarak,  sulha davet eder; şahitlerden bazıları da anlaşmaya razı olurlar; sonra da şahitlerden birisi şehadetinden    dönerse; ona bir tamzminat gerekmez. Kunye'de de böyledir.

İki şahit, şehadette bulunarak: "Bu adam, şu adamın kölesidir." derler; hakim Öylece hükmettikten sonra da, adam onu, bir mal karşılığı azad eder; bilahare de şahitler şehadetlerinden vaz geçerlerse üzerine şahitlik yapılan için bir tazminat gerekmez. Mebsût'ta da böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

İki şahit, bir adamın elinde bulunan bir kölenin, başka birisine ait olduğunu" söyler; hakim, onların bu şehadetleri üzerine hükmettikten sonra da üzerine şahitlik yapılan şahıs, köleyi, lehine şahitlik yapılan şahıstan yüz dinara satın alır bundan sonra da, şahitler şehadetlerinden dönerlerse; üzerine şahitlik yapılan ve kölesi elinden alınan zat, şahitlere başvurarak —eğer onlar şehadetlerini doğrulamaz iseler— yüz dinarı onlardan alır. Şahitler şehadetlerinden döndükleri vakit bu bir haktır. Zehıyre'de de böyledir.

İki şahit, bir adamın yanında bulunan kölenin, başka birine ait olduğuna şahitlik yaparlar, hakim de öylece hükmeder; elinde bulunan zat da, bunu inkar eder; sonra da şahitler şehadetlerinden dönerlerse; hakim, o kölenin bedelini şahitlere tazmin ettirir. İster, köle yanında olan, köleyi karşı tarafa vermiş olsun; isterse, vermesin fark etmez.

Hatta, köle lehine hükmedilen zat, aleyhine hükmedilenene bağış yapmış olsa bile, yine böyledir. İki şahit onun bedelini tazmin ederler.

Şayet lehine şahitlik edilen zat, ölmüş ise; aleyhine şahitlik yapılan adamın varisleri, şahitlere müracaat ederek kölenin bedelini alır; üzerine şahitlik yapılana öderler. Havî'de de böyledir.

Keza, iki şahit, bir borç veya bir ayn (= eşya) hakkında şahitlik yaparlar; hakim lehine şahitlik yapılana hükmettikten sonra da şahitler, şehadetlerinden vazgeçerler; sonra da lehine şahitlik yapıian şahıs ölürse, bu şahsa aleyhine şahitlik yapılan şahıs varis olur. Şahitler de tazminatta bulunmazlar, Muhiyt'te de böyledir.

Keza, o köle öldürülür, lehine şahiltik yakılan da, onun kıymetini alırsa; davalı, onlardan, onun kıymetini geri alır. Veya mirasından alır.

Keza, onunla beraber başkada varisi varsa; onun mirasından hisse­sini iade eder. Havî'de de böyledir.

îsâ bin Ebân'ın Nevâdiri'nde şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, birinin yanında bulunan bir cariyeyi iddia eder; "onun bir kızının da, onun cariyesi olduğunu" söyler; cariyeyi yanında bulun­duran şahıs da, bunu inkâr eder ve "sabiyyenin, o cariyenin olduğunu" iddia eder; müddeî de, iki şahit getirerek, "cariyenin kendisinin olduğunu" isbat eder; başka iki şahit de gelerek, "sabiyyenin (= kız , çocuğunun) o cariyenin olduğuna" şahitlik yaparlar; hakim cariyeyi de, kızıda davacıya hükmettikten sonra da, "cariye iddia sahibinindir." diyen şahitler, şehadetlerinden dönerlerse, bu durumda hakim, şahitlere, hem cariyenin, hem de kızının bedelini tazmin ettirir. Çünkü hakim, cariyeyi, onların şehadeti üzerine müddeîye hükmeyylemişti. Asıl ki­minse, furûu da onundur ve o ona tabidir. Sanki onlar çocuğu da cariye gibi şehadette bulunmuş gibidirler.

İmâm şöyle buyurmuştur:

Sen görmez misin ki, bir adamın yanında bir köle bulunur; o da, malı çok bir tüccar olur ve-bu köle ölüp çok mal bırakır; bir adam gelerek, bu köleyi iddia eder ve "Bu benim kölemdir." der ve malının da tamamını alır, köle yanında bulunan şahıs bunu inkar ederek: "Köle iddia sahibinin değildi. Mal da kölenin di." der; iddia sahibi de, iki şahit getirerek, kölenin kendisine ait olduğunu isbat eder ve kölenin malları o adama verilir; bir çok şahit de, malın köleye ait olduğuna şahitlik yaparlar; hakim köleyi de, malını da iddia sahibine hükmettiktgen sonra da, "Köle müddeînin" diyen şahitler şehadetlerinden dönerlerse; bu durumda onlar, hem köleyi hem de bütün malını tazmin ederler.

Bundan sonra, eğer, "kız çocuğu o cariyenindi." diyen şahitler, şehadetlerinden dönerlerse; cariyenin şahitleri çocuğun şahitlerine mü­racaatla, onun bedelini, o şahitlerden alırlar.

Müııtekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, birisinin yanında bulunan bir cariyeyi iddia eder; hakim de onu, ona hükmeder; gerçekten bu cariyenin yanında, bir kız çocuğu bulunur; o da davalının yanında olur ve hakim bunu bilemez; iddiacı onu da "o çocuk bu cariyenindir." diye iddia eder; ayni şekilde hakim, anasına tabi olarak çocuğu da iddiacıya hükmeder ve hakimin bu hük­münden sonra, ananın şahitleri, şehadetlerinden dönerlerse, bu durumda' o şahitler, hem ananın, hem de çocuğun kıymetini tazmin ederler. Bu mes'elenin benzeri daha öncede geçti ve aynı bu mes'ele gibidir, eşittirler.

Hakimin hükmü, ana ile evlâda birlikte bir hükümdür. Ayrılmaları mevzuu bahis değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın elinde, bir köle bulunur; iki şahitde, onun başka bir adamın kölesi olduğunu" söyler; hakim ona göre hükmettikten sonra da, iki başka şahit gelerek, "bu kölenin, daha başka birine ait olduğunu" söyleseler, hakim de, hükmünü öyle verse; işte bu köle, üçüncü adamın olur.

Bundan sonra da şahitler şahitliklerinden dönerlerse; her fırka, aleyhine şahitlik yaptığına karşı, o kölenin kıymetini öderler. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, bin dirheme bir ev satın alıp,    bu evin kıymetinin sekizde birini de peşinen öderse; iki şahit de gelerek: "Bu adam, evi, bu eve bitişik olan bir şuf'a sahibidir." deseler; hakim de şuf'a sahibinin hakkına hüküm verse; sonra da bu şahitler şahitliklerinden dönseler; şahitlere tazminat gerekmez.

Şayet evi satın alan müşteri, o eve ilave bina yapar; hakim de onun kıymetini noksanlandırsa, şahitlikten dönen şahitler, o noksan kıymeti öderler. Havî'de de böyledir.

Miintekâ'da şöyle zikredilmiştir:

İki şahit, bir adam karşı, "işte bu adam, dün şu adama bin dirhem borcunun olduğunu söyledi." deseler, hakim de o adama bin dirhemi hükmederek ondan alsa; sonra da, şahitler şehadetlerinden dönseler; hakim onlara bu bin dirhemi ödemelerini emredince de, bu şahitler: "Biz beyyine ile geldik. Sen de ona göre hüküm verdin." deseler, hakim bun­ların sözlerine itibar etmeyip, bin dirhemi onlara ödettirir.

Şayet iki şahit,   "bir adamın,  kölesini  bir  ay önceden  azad eylediğine" şahitlik yapsalar; bir başka şahitte, gelerek "kölenin efen­disinin, onu bir sene önce azad eylediğine, ben şahidim.' dese, hakim bu kölenin hür olduğuna hükmettikten sonra da, iki şahit, şahnitlikleirnden dönseler; hakim de "onların, kölenin kıymetini efendisine ödemelerini" isteyince; şahitler: "Biz, onun, köleyi, on sene evvel azad eylediğine iki şahit getiririz." deseler; bu sözleri, istihsanen kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.

İki şahit, bir adama karşı: "Bu adam, şu adamı filan adamdaki alacağını almaya vekil eyledi. O da borcunu kabul etti." deseler; hakim, vekili ve onun almasını hükmettikten sonra da, alacak sahibi gelerek, vekilin vekaletini inkar eyîese;  şahitler de şahitliklerinden dönseler: vekilin o şahitlere tazminatı gerekmez.

Keza, şayet iki şahit, "bir emaneti veya bir ganimet malını veya bir miras malını veya daha başka bir şeyi almaya" vekil olduğuna şahitlik yapsalar, mesela yukarıdakinin aynıdır. Havî'de de böyledir.

Zimmî olan iki şahit başka bir zimminin üzerinde, diğer bir zim-minin malının veya şarabının veya hınzırının (=   domuz) olduğuna şahitlik yaparlar; hakim buna göre hükmettikten sonra da şahitler şahit­liklerinden dönerlerse; o zaman, o malın veya şarabın veya domuzun kıymetini öderler.

Eğer şahitler müslüman olurlar ve sonra da şahitliklerinden döner­lerse; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, o domuzun veya şarabın parasını tazmin ederler.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bunlar, birşey ödemezler.

Şayet, şahitler müslüman olmasalar da, üzerine şahitlik yapılan şahsı (~ meşhudun aleyh) müslüman olsa; sonra da şahitler şehadetlerin den dönseler, domuzun kıymetini öderler; şarabmkini ise ödemezler. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer iki şahit, bir adamın, kölesine "Eğer sen şu eve girersen hür­sün." dediğine veya karısına, "Eğer eve girersen boşsun." dediğine şahitlik yapsalar; bu kadın da nikah edilmiş fakat cima edilmemiş bir kadın olsa, iki şahit gelerek: "Şart yerini buldu." deseler; sonra da önceki şahitler, hükümden sonra, şahitliklerinden vazgeçseler; tazminat önceki şahitlere aittir. Kölenin kıymetini ve mehrin yarısını öderler.

Eğer sonraki şahitler, şahitliklerinden dönerlerse; —sahih olan, —onlar bir tazminatta bulunmazlar.

Şayet iki şahit, "birinin işini, başka, birine ısmarladığına, (yani "kendi karısını bir başkasının boşamasına" veya "kölesini birbaşkasının azad etmesine izin verdiğine") şahitlik yapsalar, sonra da şahitliklerinden dönseler; birşey gerekmez. Kâfî'de de böyledir.

Eğer iki şahit, bir adam hakkında, "işini bir şeye talik eyledi." deseler; diğer ikisi de "emrolunan o işi, yaptı." diye şahitlik yapsalar; başka iki şahit de, "şartın yerine geldiğini" söyleseler; sonra da hepsi şahitlikten dönseler; en önceki şahitler tazminatta bulunurlar Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Eğer iki şahit, bir adamın evli olduğuna şahitlik yaptıktan sonra, bu şahitliklerinden dönerlerse, bize göre tazminatta bulunmazlar. Kâfî'de de böyledir.
En doğrusunu bilen, bütün noksan sıfatlardan münezzeh bulunan AllahuTeala'dır. [14]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/93.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/93.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/93-94.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/94-96.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/97-98.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/99-102.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/103-109.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/110-117.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/118-121.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/122-134.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/135-139.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/140-144.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/145-147.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/148-154.

Anasayfaya dön Kapak Sayfası
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..