2- ABDEST VE NAMAZ MESELELERİ İLE İLGİLİ ÇÂRELER

Uzunluğu on arşından fazla olan bir hendek içinde su olur; an­cak bu hendeğin genişliği on arşından az olursa; bazı âlimlerin "oraaa abdest almak caiz değildir." kavillerinden kurtulmak için çâre: O hendeğin yakınına bir çukur kazılır; sonra da küçücük bir ark kazı­lıp o hendekten, o çukura su akıtılır. İşte o zaman, su hendekte câri olur. Adam dilerse, o hendekten; dilerse, o küçük arktan abdest alır.

Bir adam, abdest aldığı zaman, zekerinden yaşlığın aktığını görürse, şeytan ona, onu çok gösterir. Burda çare: Bu vesvesenin ke­silmesi için avret mahalline su serper. Bu çâre, yaşlık kurumadan çok kısa bir zaman önce fayda verir. Yoksa, yaşlık kesilip kuruduktan sonra, tekrar zekerinde yaşlık görünürse, abdestini yeniler; başka çâre kalmaz.

Mestlere veya ayakkabıya necaset bulaşır ve bu necasetin içki ve sidik gibi cirmi de olmaz; yaş veya kuru mutlaka yıkanması gere­kirse; buna çâre (= hîle), —mest veya ayakkabı yaş ise, — toprakta veya kumda yürüyerek yaşlığın bir kısmını toprağa bulaştırıp kurut­mak sonra da onu yere sürmektir. Böylece, o temizlenmiş olur.

Fakıyh Ebû Ca'fer, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den böyle naklen buyurmuştur.

 İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Kuruması şart değildir." demiştir.

Bir adam öğle namazının (farzının) üç rekatini kıldığı zaman, müezzin kamet getirse, namaz kılan şahıs da, mescidde namaz kılın-madiğini sanarak, önceki namaza başlamış olup, imamla birlikte, na­maz kılmayı irâde edip, farzının imamla beraber olmasını istediği hâl­de, kıldığı namazın bozulmasını da sevmese; onun için hîle: Bu Şa­hıs dördüncü rek'atta oturmayıp, beşinci rek'ate kalkar; beşinciyi ve altıncıyı kılar. Ve bu namaz, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre nâfi-îe olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre de böyledir.

Sonra da imamla beraber namazı kılar.

Şemsü'l-Eimme Halvânî'de böyle söylemiştir.

Bir adam, sabah namazında imama (mescide) geldiğinde sün­netle meşgul olunca cemaatin fevl olacağından (Cemaate yetişemi-yeceğinden) korksa; onun sünneti terk edip imama uyması caiz olur. Bu şahıs, güneş doğduktan sonra sünneti iade eder. İmâm Mu ha mm e d (R.A.)'e göre güneş doğmadan önce kaza edemez.

Burada güneş doğmadan önce, bu sünneti kaza etmesine çâre: Bu şahıs, sünnete başlar; sonra onu kendiliğinden bozarak imama iktida eder. (= uyar.) İmâm farzı bitirince de —güneş doğmadan önce sünneti kılar ve bu mekruh olmaz. Çünkü, bu namazı bozmak­la, o, üzerine borç olmuştur. O vakitte, kaza kılmak da mekruh olmaz.

Bunu, Şev hır I-İ mâm Ebû Bekir Muhammet! bin el-Fadl hikâye eylemişdir.

Âlimler: Bu âdet hâline getirilmez; bunu bir defa yapar... Şayet âdet hâline getirirse; bu mekruh olur." buyurmuşlardır.
Müteahhirîn âlimlerinden ba'zıları, şöyle buyurmuşlardır: Bu­rada ikinci bir hîle daha varır ve bu daha güzeldir: Önceki yol, âhiret amelinden olan başlanmış bir ameli ifsada muhtaç oluyor; büise mekruhtur. Allahu Teâlâ, Kur'an-i Kerîmi'nde şöyle buyuruyor: Î isj % (= Amellerinizi bozmayınız.) Bu şahıs için en güzeli:    Sünnete başlayıp,    sonra ikinci bir defa daha —farz için— tekbir almasıdır. Bu tekbir sebebiyle sün­netten çıkılmış ve farza başlanmış olur. Ve bu hâl ameli ifsad olmaz; ikinci bir amele geçiş olur. Bu hîle de benim indimde müşkildir: Çün­kü, sünnet bu fiil sebebiyle zimmette borç oluyor; işte o mendup na­maz. Bu namaz, menzilinde, o vakitte kılınmca mekruh oluyor. Bu­rada bu fiil sebebiyle zimmette borç oluyor. MuhiyCte de böyledir. [2]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..