16- KARŞILIKLI BORÇ ALIŞVERİŞİ HAKKINDAKİ ŞERİ ÇARELER

Bir adamın, diğerinde şahitsiz malı (alacağı) olur ve borçlu, ikrar olunan malı (borcunu) vermekten kaçınır; ancak, va'deii vere­cek olur veya "yarısına anlaşma yaptı." der; mal sahibi de bu du­rumda, va'deli olduğu da, sulhu da caiz olmayacak şekilde, bir çâre ararsa; borçlu, alacak sahibine: "Bana va'de vermezsen, veya sulh olmaz isen yahut bir kısımını düşmezsen senin iddia eylediğini, ben ikrar,etmem. derse; bu, malı (borcu) ikrar olmaz mı?

Ba'zı âlimlere göre, bu bir ikrar olur. Mal sahibinin çâre ara­masına ihtiyaç kalmaz.

İmâm Muhammed (R.A.), bu meseleyi, İkrar Kitabı'nda zikreylemiş ve: "Bu, ikrar olmaz." buyurmuştur.
Mal sahibi bir çâre arayarak, bunun bi'1-ittifak ikrar olmasını ve borçlunun te'cil ve sulh sözünün sahih olmamasını isterse, buna çare:

Mal (alacak) sahibi,, güvenilir bir adamın yanında, malını (ala­cağını) ikrar edip, onu şahit edinir ve —dediğimiz gibi— onu, o ma­lı almaya vekil tâyin eder. Sonra da o ikrar olunan zat ile, mal sahi­bi hâkime giderler. Kendisi için ikrar yapılan adam: "Gerçekten bu adamın filan üzerinde şu şu kadar malı vardır." diyerek, onu hâki­min yanında ikrar eder. Ve hâkime: "Ben, bu ikrar ediciyi, bu malı teslim almaktan men eyliyorum." der.

Bu mes'ele, Mebsut'ta bulunmadı; ancak, Hassâfdan böyle nakledildi.

Bazı âlimlerimiz de: "Bu nevî, çârelerde nazar vardır. Uygun olanı, hâkimin ikrar ediciyi maldan men etmemesidir. Çünkü, onu men etmek, matlûbun hakkını ibtal olur. Zİra o, ikrar ediciye hak­kını ödediğinden beraata hak sahibidir.

Bir adamın başka birinde malı (alacağı) olur ve üzerinde mal (Borç) olan zat, onu başka birine havale etmek isterse; buna çâre: Başkasına borcu olan kişi, kendisine hayâle etmek istediği adama: "Şu köleni veya eşyanı, filana sat. Onun bende bin dirhem alacağı vardır." der ve o me'mur, kölesini, alacaklısına satar; alacaklı da onu kabul ederse; borçlunun borcu, alacaklıya ödenmiş olur. Borç­lu, bu defa da ikinci adama borçlanmış olur. Bu durumda borçlu, köle sahibine: "Köleni, benim üzerimde olan borca karşılık sat ve parasını benim borcuma mukabil ver." demiş olur ki, bu caizdir. Borç köle sahibine çevrilmiş olur.

Bu mes'ele, Câmia's-Sağîr'de zikr edilmiştir.

Burada iki çâre zikredildi. Birisi bizim yukarıda söylediğimiz çaredir.

İkincisi ise: Borçlu olan zat, diğer adama "alacaklı ile bir köle karşılığı sulh olmalarını "söyler ve sulh olurlarsa; bu durumda köle sahibi borçluya, kölenin bedeli için müracaat eder. Böylece, borç yö­nünü değiştirmiş olur.

Eğer ikrar olunan  alacak satıcınındır derse ve bende on­dan vazgeçtim derse, buna inanılmaz, buna çâre:talibin ikrarı yazılır ikrar edilene karşı talibin ikrarı da yazılır ve derki müslüman bir ha­kimin huzurunda benim vekilim alacağı aldı, bundan sonra yemin vermek yoktur bu durumda yapılacak bir şey kalmaz.

Bir adamın, başka birinde alacağı olur ve borçlu, belirli bir vakte kadar müsaade ister; alacaklı da buna razı olur. Sonra da korkup, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bir çâre isterse: "Şu vakte kadar" diye belirli bir müddet tâyin eder. Veya, "şu aya kadar." diye, be­lirli bir müddet gösterir ve o ayı iyice belirtir. Âlimlerimiz, satış ta­mam olduktan sonra, "satış vekilinin te'cili veya tencimi" hakkın­da ihtilaf eylediler. Ve netice, te'ciline de, tencimine de ittifak eyle­diler. En uygun olanın da talibin (alacaklının) bunu ikrar etmesidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Alacak sabitleştikten sonra, te'cili caiz olmaz." buyurmuştur. Malın ikrarını ise aslen tecviz eylemiştir.

Bunun benzeri: İki kişi; bir alacağa ortak olup, onlardan birisi, bu alacağını ertelemek ister; diğeri ise, buna razı olmazsa, bu erte­me asla caiz olmaz.

Şayet, alım-satım zamanı birisi te'cilini ister; diğeri buna razı olmazsa, o takdirde razı olanın hissesini ertelemesi caiz olur.

Kazf haddi de böyledir. Kâzifi (= müfteriyi), kazfolunan af­fetse bile, onun affiyle amei edilmez.

Şayet, kendisine kazfedilen: "Ben da'vayı ibtâl ediyorum." der­se; had düşer. Bunun sıfatını açıklaması gerekir; sadece söylemesiy­le olmaz. İki mes'ele böyledir. Şeyhu'l-İmâm Şemsü'l-Eimme es-Serahsî:

Halvânî'ye göre bu te'hir örf ise, caiz olur; değil ise, caiz olmaz. İ mâm ey ne göre, vekâlet kitabında, satış vekili va'deli satarsa, eğer, bu örf ve adet ise, işte bu caiz olur. İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre her haliyle caizdir.

Bir adamın diğer birinde alacağı olduğunda, o adamın vârisi­nin, onu tecil etmesi caiz olmaz.

Şeyhu'l-İslâm Şemsü'l-Eimme el-Ha!vânî: "Böyle yapmak örf değil­dir." buyurmuştur.

Ancak Hassâf: "Murisin ölümünden sonra, te'cil edilebilir." buyurmuştur.

Hasan bin Zeyd bu babda bunu zikreylememiştir.

Hassâf ise: "Vâris hakkında te'cil sabit değildir, buyurmuştur. Çünkü alacak onun hakkında sabit değildir. Zira alacaklının ölümü sebebiyle, borç zimmetinden düşmüştür. Te'hir nasıl olur da avdet eyler?

İşte biz bunun için, "te'hir sabit olmaz." diyoruz.
Âlimlerimiz, bu mes'ele hakkında şöyle buyurmuşlardır: İmâm Muhammed (R.A.) bu mes'eleyi el-AsıI'da zikretmedi. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, uygun olanı, bu tehiri sabit görmektir.Zehıyre'de de böyledir. [31]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..