19- VEKÂLETLERLE İLGİLİ İŞLEMLER HAKKINDA ŞER'İ ÇERELER

Bir adam, diğerini, "belirli bir cariyeyi, bin dirheme veya yüz dinara satın almaya" vekil tayin eder; bu vekil de, vekâleti ka­bul edip, onu görünce, o cariyeyi kendi nefsine almak isterse, buna çâre:

O, cariyeyi emredildiği şeyin gayrisi ile, satın alır. Meselâ: Bin dirheme satın alacaksa, yüz dinara satın alır; yüz dinara satın ala­caksa, bin dirheme satın alır.

Aynı cinse satın alacaksa, biraz daha fazlaya satın alır.

Şayet bu satın alış, müvekkilin yanında olursa, kendisi için sa­tın almış olur; yok eğer, müvekkilin yanında olmaz ise, o zaman mü­vekkil için almış olur.

İmâm Muhammed (R.A.), dinarla dirhemi, aynı cins olarak kabul eylememiş ve bu mes'elede, ikisini cins-i vahit kılmamıştir. Şayet cinsi vahit kılmış olsaydı, vekil onu âmir için almış oîurda. Ve ister, di­nar yerine dirhemle alsın; isterse, dirhem yerine dinarla alsın fark etmezdi.

Cami Sağır Şerhı'nde, Müsâveme Babi'nde ise, ribâ (= faiz) bakı­mından dinar ile dirhem, —kıyâsen— ayrı cins olarak hesap edil­miştir. Hatta: "Birisi ile diğerini satın almak caizdir." denilmiştir.

Ribânın (= faizin) haricinde bir cins olarak kabul edilmiştir.

Bu, istihsânen böyledir.  Hatta, nisabdâ bunlar birbirini ikmâl eylemiştir.

Hâkim kıymetlerini hesap ederken, ister dirheme göre, isterse dinara göre hesap eder; muhayyerdir.

Bir kimse, satımda dirhemle ikrah edilse veya aksisi ile ikrah edilse, bu satış ikrah olur.

Şöyle ki: Bir adam, malını dirhem mukabili satsa da dinar alsa veya bunun aksisi olsa, fark etmez.

Ancak, İmâm Muhammed (R.A.)'den, şaz bir rivayet buna muha­liftir: Bir adam, bir şeyi, dirhemler karşılığında sattıktan sonra; onun bedelini ödemeden, dinarla satın alsa veya bunun aksisi olsa; ikinci­nin kıymeti de birinciden az olsa, —istihsânen— bu satış fâsid olur. Burda itibar cinsedir. —Ribâ hâriç— bunlar, bir cins hükmündedir-ler. Şehâdette muhtelif cins hükmündedirler. Hatta, iki şahitten bi­risi, dirhemler üzerine şahitlik yapar; diğeri de.dinarlar üzerine şa­hitlik yapar; müddeî de dinar olarak veya dirhem olarak iddia eder­se; şehâdetleri kabul edilmez.

îcârede de böyledir. Ve cinslerinin ayrılığına itibar edilir. Hat­ta, bir kimse, diğerinden dirhemler karşılığı veya dinarlar karşılığı bir yer icarlarsa; hangisinin kıymeti daha fazla ise, evini^pnunla ica­ra verir. Ve bu fazlalık helâl olur.

Cami isimli kitapta şöyle denilmiştir:

Gerçekten dirhemler ile dinarlar, ribânın hâricinde cİns-i vâhid Hükmündedirler.

Diğer bir çâre: O cariyeyi, emredildiği cins ile alırken, bir başka cins daha ilâve ederek satın alır.

Şöyle ki: Âmir, "dirhemler karşılığı al" demişse; müşteri onu bin dirhem ile birde elbiseye veya benzeri bir şeye satın alır. Bu du­rumda, o cariyeyi müşteri kendi nefsi için satın almış olur.

Bir adam, diğerini bir şey satın almaya vekil ettiğinde, o şeyi neye kargılık satın alacağım belirtmez, vekil de onu, iki cins şeyden biriyle (dirhemle veya dinarla) satın alırsa; satın aldığı o şey, mü­vekkilin olur.

Şayet dirhem ve dinarlardan başka bir şeyle satın alırsa; o tak­dirde, o şahıs, satın aldığı şeyi kendi nefsi için almış olur.

Bu, üç imamımıza göre de böyledir. Zira, örf hükmüne göre, müşterinin dirhemlerle veya dinarlarla alması gerekir. İmâm Ebû Ha-nîfe (R.A.)'ye göre satmak bunun hilafınadır. Âlimlerimize göre bu­rada, bir çare de şudur:

Vekil, başka bir şahsı, bir cariyeyi almaya vekil tâyin eder; o da birinci vekilin bulunmadığı biryerde, o cariyeyi satın alır.

Bu mes'elede iki cihet vardır:
1) Önceki âmir, birinci vekile: "Nasıl istersen öyle yap." de­miş olabilir.

Bu durumda-vekil, ne yaparsa yapsın caiz olur;
2) İkinci vekil, birinci vekilin yanında satın almış olabilir. Bu durumda, şayet âmirin dediği cinsle veya ondan daha azla satın al­mışsa, geçerlidir; yok eğer, başka bir cinsle veya daha fazlaya satın almışsa, —önceki vekilin huzurunda olduğu için— yine, o vekil için satın almış olur.

Eğer birinci vekil kendi nefsi için satın almışsa, tafsilât — yukarıda— söylediğimiz gibidir.

Eğer ikinci vekil, birinci vekilin gıyabında satın almış ve birinci vekil de bir kıymet takdir etmemişse, ikinci vekil, —yine— birinci vekil için satın almış ve önceki âmirin emri altına girmemiş olur. Çün­kü âmir, birinci vekile emreylemiştir.

Şayet birinci vekil, ikinci vekile bir bedel takdir eylemiş ve ikin­ci vekil de, birinci vekilin bulunmadığı bir yerde, o cariyeyi satın al­mışsa; burda iki rivayet vardır:

Birinci rivayete göre, o câriye önceki âmir için alınmış olur.

İkinci rivayete göre ise, birinci vekil için alınmış olur.

Bir adam, diğerini, kendi cariyesini satmak için vekil ta-.yin eder; vekil de bu vekâleti kabul ettikten sonra, o cariyeyi, kendi­si için satın almak isterse, buna çâre:

Vekil, cariyenin efendisine: "Beni bu cariyeyi satmaya vekil ey­le ve yapacağım her işe yetki ver." der. O da öyle yaparsa; bu vekil için en uygun olanı, o cariyeyi satmak üzere başka birini vekil tayin etmesi, sonra da birinci vekilin, o cariyeyi ikinci vekilden satın al­masıdır. Bu, caiz olur. Çünkü, efendi, birinci vekilin yapacağı her şeye izin vermiştir. O da, ikinci bir vekil tayin ederek, ondan satın almıştır.

Görmüyor musun ki, bu cariyenin sahibi ölse, her iki vekilde azl edilmiş olur.

Böyle olunca, birinci vekil de ikinci vekili azledebilir.

Hassâfın Edebii'l-Kâdî isimli kitabının "Hîyel Babsi'ndeki bir riva­yette böyledir.

Eğer cariyenin sahibi, bu cariyeyi vekilin kendi nefsine satması­na izin verirse, vekil, kendisi o cariyeyi vasıtasız alabilir. Şayet câri­ye sahibi, vekilin yapacağı işe izin vermezse, buna çâre:

Bu vekil o cariyeyi güvenilir bir adama değeri mukabili satar. Bu satış, hilafsız, olarak caiz olur ve müşteriye, o cariyeyi teslim eder.

Sonra da müşteriden onu geri satın almak ister ve satın alır ve bu durumda câriye, vekilin malı olur. Bunun, hiç bir sakıncası da olmaz.

Bir adam bir şehirden, o şehirde olmayan birisine, bir mek­tup yazıp ona "Bana, şu vasıflarda bir şey satın al." der ve o cins, şey, kendisine mektup yazılan şahsın, yanında bulunur; arkadaşına onu satın almasını isterse buna çâre: Mektup kendisine yazılan ve istenilen eşya kendisinin olan zat o eşyayı güvenilir bir adama satar. Bu «atış sahih olur ve ondan, onu tekrar satın alır. Çünkü, kendisi­nin, bizzat kendisine mektup yazana, o şeyi satması mümkün değil­dir. Zira, bir adam, kendi malına hem satıcı, hem alıcı olamaz. (Yâ-ni bir malı, kendi, kendisine satamaz.) Fakat, söylediğimiz gibi ya­parsa, caiz olur. Çünkü, alım-satım iki kişi arasında yapılmış olur.

Bir adam, diğer birini, "bir başkasından bir ev satın almaya" vekil eder; vekil de, müvekkilden,evin bedelini peşin aldığı hâlde, evi va'deli almak isterse; buna çâre:

Vekil oîan zat, o şeyi satın alır. Satış tamam olunca, bedeli de icab eder. Satıcının, vekil üzerindeki bedeli alması gerekir. Vekil de, o bedeli müvekkilden alır; sonra da vekil, satıcıya: "va'deli ödeme yapacağım" söyler. İşte bu durumda, vekil için, te'cil caiz olur. Sa­tıcının te'cil etmesi, müvekkili etkilemez. Satıcı, sattığı şeyin bedeli­ni, isterse,vekilden hiç almaz; isterse,ona bağışlar.Bu hâller müvek­kile te'sir etmez. Satılan şeyin bedelinden bir kısmını düşürmek bu­na muhaliftir. O takdirde, o düşürülen şey, müvekkile âit olur. Zira düşme akdin aslına ilhak olunur.

Fakat ibra böyle değildir; onda müvekkilin hakkı olmaz.

Keza vekil, bir şey satar; müşteri de vekilin bir miktar düşür­mesini talep eder; vekil de düşürme yaparsa; İmâm Ebû Hanîfe (R,A.) ve İmâm Muhammet) (R.A.)'e göre, bu satıcının, sattığı şeyden, bir mik­tarını eksiltmesi veya ibrası yahut bağışı sahihtir; caizdir. Ve, bu ve­kil, o nisbeti, müvekkiline, kendi malından ödeme yapar.

Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, sahih değildir. Bunun sahih olması için bir çâre:

Vekil, müşteriye dirhemler veya dinarlar bağışlar ve onu müş­teriye verir. Sonra da, satılacak şeyi ona satar. Daha sonra da, bu müşteri, o aldığı bağışı, bedel olarak vekile iade eder. İşte bu, müş­teri hakkında birdüşüş olur ve maksud hasıl olur.

Gerçekten vekilin ibrası, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muham-med (R.A.)'e göre, satıştan önce caizdir.

Keza, satıştan önce bir miktarını düşmesi de caizdir. Fakat, ta­mamını satıştan önce düşmesi sahih olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre böyledir.

İmâm Muhammed(R.A.) ise: "Satıştan önce, vekilin hibesi sahih­tir." buyurmuştur. (Yani, müvekkilin malını bağış yapar ve bedeli­ni kendi malından öder.)

Bir adam, diğerine "bir beldeden bir şey satın almasını" söy­ler; vekil de, satın aldığı o şeyi bir başkası ile yollamaktan korkarsa, buna çâre:
Bu vekil, müvekkilinden, yapacağı işler için izin alır. O izin ve­rince de, başkası vasıtasıyla yollayabilir. Zayi olacak olsa tazminat gerekmez. Çünkü yetki almıştır. Başka bir çâre: Bir adam, satın alı­nan şeyi bir başkasının yanına emânet olarak korsa, tazminattan kurtulur. [34]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..