20- ŞUF'A MESELELERİ İLE İLGİLİ ŞERİ ÇARELER

Şeyhu'I-İmâm Şemsü'l-Eimme el-Haivânî, şöyle buyurmuştur:

Hassâf, şüf'anın vücûbunu men eden mes'eleleri cem eylemiştir. (= bir araya toplamıştır.)

Onlardan ba'zisına rağbet azdır. Şu mes'ele de o cümledendir: Bir satıcının, müşteriye evi bağış yapması ve ona karşı şahit edinme­si, müşterinin de bedeli bağış yapıp, ona karşi şahit edinmesi hâlin­de, şuf'a gerekmez. Çünkü şüf a, muvâdat ve karşılık (= ivaz) şartı olmaz ise hibeye mahsustur. Bunun için aybı veya başka bir sebeple mübadele hükümleri sabit olmaz. Fakat, müşteriye bir ev, karşılık şartıyla bağışlanırsa, işte burda iki rivayetin ihtilali vardır:

Mebsât'ta, şüf a faslında şöyle zikredilmiştir. Gerçekten o, satış ma'nasına olur ve şefi için şüf'a hakkı olur.

Nevadır isimli kitabın ba'zı rivayetlerinde şöyle zikredilmiştir:

O, satış ma'nasına değildir.

Ba'z yerlerde de: "Karşılıklı bağıştır." diye zikredilmiştir.

Bu hususta, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ile, İmâm Muhammed (R.A.) arasında görüş ayrılığı vardır.

Bu, mes'ele de iki rivayet olur veya ihtilaf bulunursa, şüf'anın ibtâline çâre bulunmaz. İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Karşılıklı bağış için, bağışlayan tarafından —hüküm ve rıza ol­masa bile, kendisine bağış yapılan zat, yapılan bağışı almadan önce— dönüş yapılabilir.

Çâreler cümlesindendir: Bağışta olduğu gibi, ev sahibi, ken­disine evi satmak istediği şahsa; o evi tasadduk eder; müşteri de, o evin bedelini, sahibine tasadduk eder.

Sadaka ile hîbe arasındaki fark; Hibeden dönülebilir; sadaka­dan ise, dönülemez. Diğer hâllerde, ikisi müsavidir.

Çâreler cümlesindendir: Ev sahibi, satmak istediği evi ik­rar eder. Satın alacak şahıs da satıcı için, evin bedelini ikrar eder. İşte o zaman, şüf a hakkı sabit olmaz.

Bu, İmâm Muhammed (R.A.)Men rivayet edilmiştir.

Çâreler cümlesindendir: Evin yerini yanlış olarak beyan etmek veya o yeri yoluyla birlikte tasadduk eylemek yahut yoluyla beraber bağış yapmak; sonra da geride kalanı satmak da, çâreler­dendir. Bu takdirde —şefi için— şüf a hakkı sabit olmaz. Hibede taksim ihtimali olsa bile muşa yoktur.

Gerçekten şefî için şüf a hakkı yoktur; çünkü, müşteri ortak ol­muştur. Ortak ise, komşudan daha önce gelir. O, yoluyla birlikte ona tasadduk edince, kendisine tasadduk edilen şahıs yakın komşu ol­muş olur. Başkası ona takaddüm edemez.

Çâreler cümlesindendir: İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:

Bir ev, taksim kabul ederse; sahibi, oradan satmak istediği ye­rin bir parçasını, müşteriye bağış yapar. Sonra da bu bağışın caiz olduğunu hâkime çıkarır. Hâkim onun cevazına hükmeder. Ondan sonra, bunu başka bir hâkim bozamaz.

Böylece taksim ihtimali olan yerler, hâkime arz edilip, hüküm alınır.

Şayet ev küçük olur da, taksim ihtimâli olmaz ise (veya bir dük­kan ise) satın alacak olan şahsa, onun bir parçası bağış yapılır. Geride kalan kısmı da ona satılınca şüf a hakkı kalmaz. Hâkimin hük­müne de gerek olmaz.

Başka bir çâre: Önce, müşteri, o binayı çok ucuza satın alır; Son­ra da onun arsasını çok pahalıya satın alır. İşte o zaman, şefîa bina­da şüf a hakkı sabit olmaz. Arsa çok pahalı olduğu için, onu alma­ya da rağbeti olmaz.

Çâreler cümlesindendir: Evi satın almak isteyen şahsa, o evi bağışlar. Sonra da onun arsasını pahalı satar. Bu durumda, şe­fi'in şüf'a hakkı olmaz. Çünkü ev bağışlanınca, binanın altı, kendi­sine bağış yapılan şahsın olur. O ortak olunca da komşudan mukad­dem olur.

Bağ ve arazide çâre: Bir kimse, şüf anın gerekmesini iste­meyince, ağaçları kökleriyle birlikte satar veya bağışlar. O takdirde, o adam, o yere ortak olur. Sonra da kalan yeri istediği fiata satar.

Başka bir çâre: satın alan şahıs, önce ağaçları ucuz fiata satın alır; sonra da yerini pahalı fiatla satın alır.

Başka bir çâre: Evin bir parçasını çok pahalıya satar; Ka­lan yerini de çok ucuza satar. Bu durumda şefi'in şüf a hakkı ol­maz. Çünkü, o eve, müşteri ortak olmuştur. Ortak var iken de, kom­şusunun şüf a hakkı olmaz. Önceki satılan yerde şüf a hakkı vardır. Ona da pahalı olduğu için rağbet eylemez.

Şayet müşteri: "Ben, önce pahalı alınca, sonra kalan yeri ucu­za satmaz diye korkuyorum." derse; buna çâre:

Satıcı, müşteriye, kalan yerin binde bir sehim olduğunu ikrar eder. Sonra, kalanı o şekilde satar.

Ebû Bekir Harzimî şöyle buyurmuştur:

Müşteriye karşı, satıcının ikrarında Hassaf (R.A.) hata eylemiş­tir. Burda komşuya şüfa hakkı vardır. Çünkü, ikrar ile ortaklık sabit olmaz. Bir insanın ikrarı, başkası için hüccet olamaz.

Ve buna İmâm Muhammed (R.A.)'in şu kavlini delil göstermiştir: Ev sahibi, "elindeki evin başkasına âit olduğunu" söylerse ( =ikrar ederse) bu ikrar sebebiyle, ikrar olunan şahıs, o eve sahip olamaz.

Başka bir çâre: Bir adam, bir evi yüz dirheme satın almak murad ettiği hâlde, onu zahirde, bin dirheme veya daha fazlaya sa­tın alır. Ve, o satıcıya, kıymeti yüz dirhem olan bir elbiseyi, bin dir­heme verir. Bu durumda şefi için, başka imkân olmaz. Ancak zahiri fiata alması gerekir ki oda fazla olduğundan, ona rağbet etmez ve şüf'a hakkından vaz geçer.

Diğer bir çâre: Müşteri, şefiye: "Eğer hoşuna giderse (is­tersen), bu yeri, ben satın alayım." der; o da: "Olur." derse; şüf'a hakkı bâtıl olur. Çünkü şüf'a ilk satın alışta olur. İkinci de olmaz. Şüf'adan kaçınmak, şüf'a hakkını almayı ibtâl eder: Keza, müşteri, şefi'a: "İstersen satın alayım." dediğinde; eğer şefî: "Olur." derse; şüf'a hakkı, yine bâtıl olur.

Uyun kitabında şöyle zikredilmiştir:

İster önce olsun, ister sonra olsun, bâtıl olur. Keza, müşteri, şe-fîa bir elçi yollar ve şefia böyle söyletir; şefi'de: "Olur." cevabını verirse, şüf'ası bâtıl olur.

Başka bir çâre: Satıcı ve müşteri, satışın fâsid olduğunu doğrularlar veya "zoraki olduğunu" yahut "satıcı için muhayyerlik bulunduğunu" söylerlerse; Bu sözleri kabul edilir. Sözleri kabul edi­lince de, şefî'in şüf'ası gerekmez. Şüf'a hakkının sübûtu, satıcının -mülkünün sahih sebeble satışına bağlıdır; burda ise o yoktur.

Başka bir çâre: Müşteri, bir adama "onun, şefia, şöyle söylemesini" emreder: Ben, filan adamdan (satıcıdan), filan adam satın almadan önce, satın aldım." Bu durumda, şefî'de: "Doğru söy­ledin." derse; şüf'a hakkı bâtıl olur. Çünkü, bu durumda onun sa­tın alınmış olduğnu ikrar eylemiş oldu.

Keza, bir adam, şefîa: "Bu ev senindir; filan satıcının değildir." deyince, şefî'de: "Evet" derse; şüf'ası bâtıl olur.

Keza, müşteri: "Ben, bu evi yüz dinara satın aldım. Eğer ister­sen sana birkaç dinarını indiririm." deyince, şefî'de: "Olur. İsterim." derse; şüf'ası batıl olur.

Kadı İmâm Ebû Ali şöyle demiştir.

"Bedelinden on dinar düşürdüm ve sana doksan dinara satıyo­rum." der; şefi'de: "Olur." derse; yüz dirhemden noksana almaya rağbetinden dolayı, şüf'a hakkı sakıt ve bâtıl olur. Fakat: "Sana dok­san dirheme satıyorum." demezse, şüf'ası bâtıl olmaz. Çünkü, bu­rada şüf'a Hakkını almaktan kaçınması yoktur ve bu caizdir.
Keza, şefî, müşteriye: "On dinarını benden düşür. Bana dok­san dinara sat." derse; şüf'a hakkı yine bâtıl olur. Böyle söylemezse bâtıl olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir. [35]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..