23- SULH İŞLEMİ İLE İLGİLİ SERÎ ÇARELER

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adamın, diğerinin üzerinde bin dirhem alacağı olduğunda, ' 'şu senenin, şu ayının hilâlinde (Başında) Yüz dirhem ödemek üze­re anlaşma yapsalar; ve ödeyemezse, "iki yüz dirhem ödenecektir." diye söyleseler; işte bu anlaşma, bizim ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göre, caizdir, bu mes'ele bu şekildedir.

İmâm Muhammed (R.A.) ise, Sulh Kitabı'nda bunu zikreylememiştir.

Bu husus, Çâreler ve Hikmetler Kitabı'nda şöyle zikredilmiştir:

Borçlu şart koşulan zamanda yüz dirhemi öderse, borcunun ta­mamından berî olur. (= kurtulur.) Şayet Ödeyemezse, o takdirde, iki yüz dirhem ödemesi gerekir.

Sulh Kilabrnda bu cins mes'ele üç fasıldır:

Birincisi; Bir adamın, diğeri üzerinde, bin dirhem alacağı vardır. Alacak sahibi, borçlusuna: "Eğer yarın-beş yüz dirhem ödersen; beş-yüz dirhem borcundan düşerim." veya: "Yarın beş yüz dirhem öde." der; diğeri de bunu kabul ederse; borçlu yarın beş yüz dirhemi öde­yince, sulh da caizdir; beş yüz dirhemin düşmesi de caizdir.

İkincisi: Alacaklı, borçluya: "Peşin beş yüz dirhem Ödersen, beş yüz dirhemini düşerim. Eğer ödemezsen bin dirhem öylece ka­lır." der; diğeri de bunu kabul ederse; beşyüz dirhemi peşinen ödeyince, o, diğer beş yüz dirhemden kurtulur. Şayet ödeyemez ise, bin dirhem hâli üzere kalır. Bu, istihsânen de, kiyâsen de böyledir; Bin dirhem hâli üzeredir.

Üçüncüsü: Alacaklı, borçlusuna; "Beş yüz dirhem ödemene kar­şılık, senden beşyüz dirhemi düştüm" der ve başka bir şey söylemez ise, burda ihtilâf vardır:

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, eğer beşyüz dirhemi peşinen Öder­se; diğer beşyüz dirhemden berî olur; Ödemezse, bin dirhem hali üzere kalır. Ve sulh, batıl (Geçer siz) olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Sulh bâtıl olmaz. Borçlu, beş yüz dirhemi ödesin veya ödemesin, borcun beş yüz dirhemi düşmüş olur.

Bu mes'ele, İmâm Muhammed (R.A.)'den de, Sulh Kitabı'nda vârid olmuştur.

Bunun "Çareler Kitabındaki" sureti ve hükmü, ise zikreyledi-ğimiz gibidir.
Bu mes'eleyi, İmâmeyn, şöyle açıklamışlardır: Bu mes'elede, bi'1-ittifak ihtilaf yoktur. Sulh kitabının mes'ele-sinde olduğu gibi... Fakat, çâreler kitabının meselesinde ihtilaf vardır. 'Buna muhalefet eden, İmâm Zıifer'dır." denilmiştir. İbnu Ebî Leylâ'dır." diyenler de olmuştur. Burada hilaf olmaması için çâre: İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur: Alacak sahibi, borçludan sekiz yüz dirhemini düşer ve iki yüz dirhem alacağı kalır; şu vakitte (iki yüz dirheme karşılık,) yüz dir­hem vermek üzere anlaşma yaparlar. Eğer o vakitte ödeme yapmaz­sa, aralarında sulh kalmaz.

Bu şekilde sulh yapmak, hilafsız olarak caizdir. Şemsü'I-Eimme el-Halvanî şöyle buyurmuştur: Bu çâreye iyi bakmak gerekir. Çünkü, burda iki yüz dirheme karşılık, yüz dirheme taalluk vardır.
Şeyhu'l-İslâm'da Hiyel Şerhı'nde: "Bu şekildeki anlaşma, bi'1-ittifak caizdir." buyurmuştur.

SemerkandVnin Vâkiâtı'nda şöyle denilmiştir:

"Bir adamın, diğerinin üzerinde bin dirhem alacağı olduğun­da, bir aya kadar yüz dirhem vermek üzere anlaşma yapsalar, ve ve­remez ise, iki yüz dirhem olacak deseler; işte bu sulh caiz olmaz. Bu sulhta hata vardır, düşürülen miktar meçhuldür. Ve o, dokuz yüz dirhemdir. Şayet şart koşulan vakitte öderse, dokuz yüz dirhem dü­şecek; ödeyemez ise, sekiz yüz dirhem düşecek; Düşürülen miktarı bilmemek, sulhun sihhatine mânidir.

Bu mes'elede iki rivayet vardır ve mes'elelerin ikisinin arasında da fark yoktur.

Bir adam ölür ve. bir oğlu ile bir de karasını terkeder; bunla­rın ellerinde de bir ev bulunur; bir başka adam da gelerek, "o evin, kendine âit olduğunu" iddia eder ve aralarında anlaşma yaparlarsa; işte tu mes'elede iki yön vardır:

Eğer oğul ve kadın ikrarsız anlaşma yaparlarsa, mal onlara karşı sekizde birdir; ev ise aralarında sekizde' birdir. Şayet ikrarlı anlaşma yaptilarsa, ev de, mal da aralarında yarı yarıyadır.

Eğer, ikrar üzerine, ev de mal da aralarında sekiz de bir olsun diye isterlerse, buna çâre:

Bir yabancı ile "evin sekizde biri, kadına teslim edilecek; sekiz­de yedisi de oğluna teslim edilecek" diye anlaşma yaparlar; sulh bu şekilde yapılırsa, sahih olur ve bu ev, aralarında sekizde birli taksim edilir. Sonra da anlaşma yapan şahıs, onlara karşı sekizde bir için müracaat eder.

Şayet oğul ve kadın sulh isterlerse böyle yapılır. Çünkü, yaban­cının ikrarı —bunların hakkında— sahih olmaz ve onun sulhu da'-vacıya karşı düşer. Da'va düşünce de, ev, irs cihetiyle, oğul ile kadı­nın mülkü olur ve sekizde biri kadının olur.

Bu mes'eleyi, Şemsü'I-Eimme el-Halvânî, Hıyd Şerfu'nde zikreylemiştir.

Ve, şöyle demiştir: Da'vâcı, evi ikrar eder; sonra da sekizde biri ka­dının; sekiz de yedisi oğlanın olmak üzere anlaşma yaparlar.

Bu, bir evin sekizde birini birinin; sekizde yedisini de diğerinin satın alması menzilindedir.

Bir adam ölür, evini, dinarlarını, ve arazisini terk eder ve ölen . bu kocanın vârisleri,- karısı ile, terekeden onun hissesi üzerine dir­hemler veya dinarlar karşılığında anlaşmak (- sulh) isterlerse, bu mes'elede iki cihet vardır:

Birincisi: Terekede borç bulunmaması hâli.

Bu durumda ölen koca, dirhemler ve arazi terk ederse dirhem­ler üzerine anlaşma yapılır.

Şayet, kadın hissesine düşecekten daha fazla alırsa; işte bu caiz olur.

Onların bir kısmı dirhemlere bedel olurken, bir kısmı da arazi­ye bedel olur ki, bu şahindir. Ve, her iki bedeli de aynı mecliste tes­lim almasını şart koşarlar.

Bu, vârislerin, terekeyi taksime bir mâni olmadığını ikrar eyle­dikleri ve kadının terekeden nasibinin emaneten durduğunu söyle­dikleri zaman böyle olur.

Şayet, kadının nasibi, vârislerin üzerinde ise (Şöyle ki: O vâris­ler, ya terekeyi inkâr ediyorlar veya: "Kadının hisse almasına mâni vardır." diyorlar.) o takdirde, bedeli aynı mecliste almaya hacet yok­tur. Ancak sulh bedelini almak gereklidir; başka değil...

Şayet kadın, dirhemlerden nasibini alamaz ise, bu sulh caiz ol­maz. Çünkü, arazi karşılıktan hâli kalmış olur.

Keza, eğer nasibinden az alırsa, yine sulh caiz olmaz. Çünkü arazi karşılıksız kalmış olur ve bu sulh caiz olmaz. îbrâsı da bâtıldır. ( = geçersizdir.)
Hâkim Ebû'1-Fadl: "Bu hâldeki anlaşmada bâtıldır. Zira kadın, hakkını alamamış veya hakkından.az almıştır." buyurmuştur.

Buna,   İmâm   Muhammed   (R.A.)'de   Sulh   Kilabı'nda   işaret buyurmuştur.

Şayet kadın, kocasının mîras olarak terk eylediği dirhemleri bil­mezse; sulh caiz olmaz. Çünkü bu sulh, iki cihetten fâsid; bir cihet-den de şahindir. İtibar ise, fâsid olduğu cihetedir.

Eğer dirhemlere karşılık, arazi veya dinarlarla anlaşma yapar­sa; işte bu —az olsa bile— caizdir. Çünkü, cinsi ayrı olunca, riba korkusu kalmaz.

Bu babda, bu bir çâredir.

Şayet tereke, dinarlar veya arazi ise, her hâlü kârda, dirhemler üzerine yapılan sulh caiz olur.

Eğer terekede hem dinarlar, hem dirhemler, hem de arazi var­sa, dirhemlere karşılık yapılan sulh caiz olmaz. Ancak sulh bedeli kadının hissesinden fazla olacak olursa, o zaman caiz olur. Alınan misli misline olur; artanı da arazinin karşılığı olmakla caiz olur.

Dirhemler ve dinarlara karşılık sulh yapılırsa; bu sulh her hâlde caiz olur. Zira cinsler muhteliftir.

Bu bir çâredir. Bedeli de aynı mecliste almak şartı koşulur.

Arazinin karşılığı olursa, aynı mecliste almak şartuyoktur. Bu üç imamımıza göre de böyledir. İmâm Züfer (R.A.)'e göre, doğru de­ğildir. Zira, O: "Bir cins, cinsinin hilafına sarf edilmez. İkrah mes'-elesinde tanındığı gibi..." buyurmuştur.

En güvenilir ve sağlam söz, "terekenin tamâmından, kadının nasibinin tamamı için sulh yapılır." Bunun için, terekeden hissesini bilmesi de şart değildir. Çünkü bu sulh, satış yoluyla câız olmuştur. Bu satışta da teslim şart değildir. Teslime ihtiyaç olmayınca da satı­cının ve alıcının, satılıp almanın miktarını bilmesi şart değildir.

Görülmüyor mu ki; bir adam, birisinden, bir şey gasbeylediğini veya birisinden bir emânet aldığını ikrar ettikten sonra, ikrar eden, ikrar olunandan o şeyi satın alsa; bu —her ikisi de gasbolunanın şe­yin miktarını bilmeseler bile— caizdir. Burda da böyledir.

Şayet tereke meçhul ise, (ne olduğu bilinmiyorsa) satışı ve satın alınışı caizdir.

Şeyhu'l-İmâm el-mürğînânî Zâhirü'd-dîn , Şürût Kitabinin Şerhı'nde: "Öl­çülen ve tartılan şeylerde sulh caiz değildir; ribâ ihtimâli vardır." buyurmuştur.

Fakıyh Ebû Cafer; sulh da caizdir. Zira, sulh bedelinin cinsi ayrı olabilir. Sulh bedeli, hissesinde az da olsa, çok dat)lsa buna iti­bar edilmez." buyurmuştur.

Şayet tereke, akar veya arazi yahut hayvan veya eşya ise ve bun­ların tamamı da'vâhnın elinde ise; da'vâcı da, onun miktarını bilmi­yorsa; tartılan ve ölçülen şey karşılığında anlaşma yapmaları caiz olur. Bunun benzeri; yukarıda geçmiştir.

İkinci Vecih: Terekede borç bulunması ve bu borcun da sulha dâhil olması hâli.

Şöyle ki: Anlaşmada, mal karşılığı aynı da, borcu da kadına ha­vale eyleseler (Yâni kadın başkasında olan alacağı alacak, buna mu­kabil terekeden hissesi diğer vârislere kalacak;) işte bu bâtıldır. Zira başkasının üzerinde olan alacak için anlaşma yapmak sahih olmaz.

Eğer anlaşmaya borç dâhil edilmezse, bu sulh (= anlaşma) sa­hih olur. Başkasmdaki alacakları da Yüce Allah'ın taksimi üzre, tak­sim edilir.

Sulhda borç istisna edilirse, sulh sahih olur.

Şayet, borcu da sulha dâhil etmek isterlerse; buna çâre:

Kadın, o borçluda olan hissesi kadar, vârislerden borç alır. Sonra da vârisleri ona havale eder; o da kabul ederse; o takdirde hem ala­cak, hem de diğer terekeye karşı anlaşma yaparlar. O takdirde, ala­cak da, diğer mallar da vârislerin olur. Kadın sulh bedelini alır. îşte bu sulh caizdir.

Şayet vârisler, kadının nasibini boçç vermekden kaçınırlarsa, bu­na çâre:

Vârisler veya onlardan birisi, kadına alacaktan hissesine mukabil, bir yerini satar. Sonra da anlaşma yaparlar ve kadın o satılan yerin bedeli için, borçluya havale edilir.

Şayet kadın, korkar da bunu kabul etmezse; o takdirde, vâris­ler, kadına müracaat ederek, sattıkları yeri geri alırlar.

Hişam Müntekâ'da ve Nevâdir'inde şöyle buyurmuşur: "İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a şöyle dedim:

—Bir adam, kölesini, diğer bir adama, "bir sene hizmet etmek üzere" vasiyet eylese ve kendisi de ölse; vârisler de, kendisine vasi­yet edilen şahıstan bu köleyi satın almak isteseler; buna ne deriz? İmâm şöyle buyurdu;

—Caiz olmaz. Zira, vasiyet mîras olmaz. Şefi'in hakkının mî-ras olmadığı gibi...

Vârisin, kendisine vasiyet edilen şahıstan, vasiyet edilen şeyi sa­tın alması caiz olmuyor; buna çâre nedir?

Çâre: Vâris, o hususta, kendisine vasiyet edilen zat ile —belirli dirhemler karşılığında— anlaşma yapar. O zaman hizmet hakkı ib-tâl olmuş olur. Ve o köle, varislerin malı olur. Bu sulh da caiz olur.
Uygun olanı ise, bu sulhun caiz olmamasıdır. Çünkü bu sulh, kendisine vasiyet edilen şahsın hakkının cinsinden değil, başka bir cinsle yapılmıştır. Halbuki, sulh, hakkın cinsinin hilafına yapıldığı zaman, karşılık ve mülküyete itibar edilir. Bu sulhta ise, itibar teaz-zür eylemiştir. Çünkü kendisine vasiyet edilen şahıs, o kölenin hiz­metine sahiptir; mülkten karşılığı yoktur; onun mülküyetine mâlik değildir; bir müsteîr gibidir... Bundan dolayı cevab: Sulh, itibar gör­mediği zaman her yönden sakıt olur. Muhıyt'te de böyledir. [38]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..