3- Re'sü'l-Mâl (= Sermaye) Hakkındaki Hükümler

Ortaklığın mal ile olması hâlinde, ister yüz yüze olsun, ister işini havale etmek şeklinde olsun, bu ortaklığın caiz olması için; ortakların sermâyeleriJ değişmeler sözleşmesinde, jteayyün edilmeyen (= belirlen­meyen) bedellerden olması gerekir. Dirhemler ve dinarlar gibi...

Fakat, değişme anlaşmalarında, teayyün edilen eşya ve hayvan gibi şeylerle ortaklık sahih olmaz. İsterse, ikisinin de sermâyesi olsun; isterse, birinin sermayesi olsun müsavidir- Muhıyt'te d« böyledir.

Re'sü'l-mâlin (=  sermâyenin), ortaklık akdi (=  sözleşmesi) yapılırken  ve  alış-verişte bulunulurken,    hazır    olması    şarttır. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, diğerine, bin dirhem ver» ve: "Bunun kadar da, sen çıkar; satın al ve sat." dese ve o da, bin dirhemi çıkarsa; bu ortaklık sahih olur. S uğra'da da böyledir.

Hazır olmayan malla veya alacakla, ortaklık sahih olmaz.

Bize göre, sözleşme yapılırken, sermayenin miktarını bilmek, şart değişidir. Bedâij'de de böyledir.

Sözleşme esnasında, sermâyeleri birbirine katmak ve birbirlerine teslim etmek de şart değildir. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Ortaklardan birinin bin dirhemi, diğerinin de yüz dinarı olsa; veya birinin beyaz, diğerinin siyah dirhemleri olsa; ortaklıkları caizdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Sikkesiz altınlarla gümüş, zâhiru'r-rivâyede eşya gibidir. Bun­ların, ortaklıkta sermaye olması doğru olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Sahih olan, bunlar teamül hâlinde iseler; ortaklıkta sermâye olmaları caiz olur. Aksi takdirde, caiz olmaz. Tezhîb'de de böyledir.

İşlenmiş, kuyumcu elinden çıkmış altın ve gümüşler, bütün rivayetlerde, eşya hükmündedirler. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fülûs'e gelince (Fülûs = Bir nevî para), eğer bu fülûs, piyasada az ise, onunla ortaklık yapmak ve başka yere gitmek caiz olmaz. Çünkü, bu, meta hükmündedir. Meşhur rivâyetde böyledir.

İmâm" Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), -bu görüştedirler.

İmâm Mühammed (R.A.) ise: Bununla ortaklık ve başka yere gitmek caiz olur.'' buyurmuştur.

Fetva da, buna göredir.

MeBsûf'ta: "Sahih olan, fülûs üzere yapılan ortaklık sözleşmesi, caizdir. (Küllün) lafzı, budur." denilmiştir. Kâfî'de de böyledir.
Ölçülen ve tartılan şeylerle ortaklık, —bunlar, bir cinsten olsun veya ayrı .cinslerden olsun; bunlar, birbirlerine karışmadan önce olsun veya karıştıktan sonra olsun bi'1-ittifak, caiz değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Bu ortaklardan her biri, kendi eşyasına, —onun— kârına ve zararına sahiptir. Kâfî'de de böyledir.

Bu gibi şeylerden, aynı cinsten olanlar, birbirlerine karışırsa; ortaklık sözleşmeleri fâsid (- bozulmuş, geçersiz), mülkiyet ortaklıkları ise sabittir. (= devamlıdır.) Kâr'a da, zarara da ortaktırlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bu, zâhiru'r-rivâyedir. Kâfî'de de böyledir.

Bu gibi şeylerin cinsleri değişik olunca, ortaklar, bunları karıştırıp satarlarsa; meta'larını birbirine karıştırdıkları zamandaki kıymetleri ne ise, o nisbette bedellerini alırlar. Mebsût'ta da böyledir.

Âlimlerin ekserîsi: "O şeylerin, sattıkları günkü kıymetleri ne ise, ona göre, meta'îarınm bedellerini alırlar." demişlerdir.  Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki ortak, bir eşya satın alıp, —karşılığında— birisi, bir ölçek buğday; diğeri de, bir ölçek arpa verirler; sonra da, aldıkları o şeyi, dirhemlerle satarlarsa; aldıkları parayı, taksim ettikleri günde, buğdayın ve arpanın değerine göre taksim ederler. Serahsf'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Kârın şartında, iki ortaktan her birinin ortaklık sözleşmesi yapıldığı vakitteki sermayesine i'tibar olunur.

Satın alana, mülkün vâki olmasında da, yine sermâlerinin kıymetine i'tibar olunur.
Kâr meydana çıkınca ortaklardan, ikisinin veya birisinin, nasibine, taksim yapıldığı zamanda i'tibar olunur. Çünkü, sermâye açığa çıkmayınca, kâr da açığa çıkmaz. Kunye'de de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..