3- Inân Ortaklarının Şirket Mallarındaki Tasarrufları

Inân ortaklarının, birbirlerinin alım-satım, icar işlerine tayin ettikleri vekilleri, vekâletten çıkarma hakları vardır.

Ancak, bu ortaklardan birisi, hâkimin kararı ile resmen bir vekil tayin etmişse; diğer ortak, onu vekâletten çıkaramaz. Zahîriyye'de de böyledir.

Sözleşme yakarı ortağın; alış-satış ve bunların bedelini almak için, vekil tayin etme hakkı vardır. Bedâî'de de böyledir,

Inân ortaklarından her biri, bu tasarruf ve yetkilerde, müfâveda ortakları gibidirler.

Müfâveda ortaklarının sahip bulunduğu yetkiye ınân ortakları da aynen sahiptirler. Muhıyt'tede böyledir.

Bu ortaklardan her hangi biri, diğerini, bir işi yapmaktan men ederse; onun, o işi yapmaması gerekir.

Şayet, bunu yaparsa, ortağının hissesini tazmin eder. (= öder.) Bu sebeple, ortaklardan birisi, diğerine:  "Dimyat'a katar git; oradan ileriye geçme." dediği halde; bu ortak, Dimyat'tan ileri geçer ve orada da mal zayi olursa, ortağının hissesini öder.
Keza, bir ortak »diğerini^1 veresiye satmasını men ederse; daha önce,

buna   izin   vermiş   olsa   bile,   bu   ortak,   artık   veresiye   satamaz.

Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Kudûri'de şöyle denilmiştir:

Bu ortaklardan birinin sattığını, diğer ortağın ikâle etmesi hâlinde, bu ikâle caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bu ortaklardan birisinin sattığı bir eşya, bir özrü sebebi ile geri verilir ve henüz bir hüküm verilmeden, satan şahıs, onu kabul ederse; bu, ikisine karşı da, caiz olur.

Keza, aybı sebebi ile, kıymetinden düşürse veya te'hir etse, bu da caiz olur. Hulâsa'da da böyledir.

Bu ortak, özür ve illeti bulunmayan bir malın pahasını düşürürse veya kendisinden korkulmayan bir iş sebebiyle, bu malın değerini nok-sanlaştırırsa; bu, kendi hissesinde caiz olur; ortağının hissesinde caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu ortaklardan birinin bağış yapması hâlinde de hüküm böyledir. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Ancak, eşyadaki aybı, ortak, haber verir ve ikrar ederse; —pahasını noksanlaştırması— kendisine ve ortağına karşı caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Umum üzerine olan, mân ortaklığının, ortaklarından birisi, ortağına, orMklığıpa karşı bir yük buğday teslim etse, bu sahih olmaz. Kunye'de de böyledir.

Ortaklardan birisi, bedelini hâlde ( = o anda) almak üzere, bir mal satıp, diğer ortak, onu te'hir eyelese; bunu te'hir etmesi, hisselerin ikisi içinde, sahih olmaz.

Ancak, bu ortaklardan her biri, diğerine: "Nasıl bilirsen, öyle yap." demişse, bu durumda, sahih olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.

İmâmeyn ise: "Bu durumda da, sadece, kendi hissesi için sahih olur. *' demişlerdir.
Şayet, te'hir, satışın velîsi tarafından yapılmışsa, bu te'hir, bi'1-icma', her iki hisse için de, sahih olur.

Şayet, malı, bu iki ortak, beraberce vermiş, sonra da, birisi te'hir etmişse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu te'hir, hem kendisinin, hem de ortağının hissesi hakkında câtz olmaz.

İmâmeyn'e göre ise, bu te'hir, te'hir eden ortağın hissesi için caiz olur; ortağının hissesi hakkında ise, caiz olmaz.

Fakat, sözleşmeyi bu ortaklardan birisi yapar, sonra da, onu te'hir ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu te'hir her iki hisse için de caizdir. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.
Muzmarât'da: "Bu görüş, bi'1-icfna' böyledir." denilmiştir.

Her yerde, te'hir sahihtir. Tazminat da gerekmez. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Inân ortaklarından birisi, ticâretlerinden dolayı bir borç haber verir; diğeri de, onu inkâr ederse; ikrar eden ortak, borcun tamamını öder.

Akdin sahibi, ikrar edip: "Ben, filândan bir köle satın aldım." derse; hüküm yine böyledir.

Inân ortaklarından birisi, alacaklarının bir ay te'hirli olduğunu ikrar ederse;  âlimlerimize göre, bu ortağın kendi hissesinin te'hiri caizdir.

Keza, bu ortaklardan birisi, —borçluyu— ibra etse, bu ibrası, ancak kendi hissesinde sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Yanında bulunan câriye, ticâret malı olduğu halde, "başkasına aittir." diye haber veren, mân ortağının bu haberi, ortağı hakkında sahih olmaz. Kendi hissesinde ise caiz olur. Bedâî' de de böyledir.

Inân ortaklarından birisi, "ticâretleri için, filan şahıstan, bin dirhem borç aldığını" haber verirse; bu borcu, hassaten kendisinin ödemesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.

Uyun Kitabında şöyle zikredilmiştir:

"Ancak, sözünü isbât ederse, o zaman, müştereken öderler. Borç veren şahıs, beyyine ibraz ederse; alacağını, bunu kendisinden alan şahıstan alır. Sonra da, borç alan şahıs, ortağına müracaat eder.

Tatarhâniyye'de de böyledir.

Ortaklardan her birinin, diğerine borç etme hususunda izin ver-!mesi hâlinde, bu borcu, şahsen borcu olan ortağın kendisinin ödemesi gerekir. Hatta, borç veren kimse, alacağını ondan isteyince o ortağın, diğer ortağına müracaat etme hakkı yoktur. Sahih olan da budur. Muzmarât'ta c& böyledir.

Bu ortaklıkta, ortaklardan biri, bir mal sattığında, onun bedelini, diğer ortağı alamaz.

Borç da böyledir.

Borçlu, borcunu, borç ettiği şahsın ortağına veremez. Bu durum, bir kimsenin, vekilden bir maî satın alması gibidir. Müşteri, satın aldığı malın bedelini, müvekkile vermez.

Bir kimse, aldığı borcu, —o vekil etmeden önce,— ortağına verirse, bu ortağın hissesinden kurtulur; borç verenin hissesinden ise kurtulmaz. Bu, istihsândır. BedâTde de böyledir.

Ortaklardan biri, ticâret malından, kusurlu bir mal satın alırsa; diğer ortağı,  bu kusuru ve aybı sebebiyle,  bu malı geri veremez. Mebsût'ta da böyledir.

Keza, bu ortaklardan biri, bir ticarî malı satınca, müşteri, bu malı, diğer ortağa geri veremez. Zahîriyye'de de böyledir.

Bu ortaklardan birisi, diğer ortağın verdiği şey hakkında, niza edemez.

Satması hâlinde de durum böyledir.

Bu husustaki, beyyinesi ve şahitleri de dinlenmez. Kendisine yemin de ettirilmez. Bu hususta, onunla, bir yalancı arasında fark yoktur. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Inân ortaklarından birisi, bir şeyi kiraya tutunca, ücret, diğer ortağından istenemez. Muhıyt'te de böyledir.

Inân ortaklarından bu kira sözleşmesini yapan şahıs, bunu kendi şahsı için kiralamış ve ücretini ortaklık maldan vermişse, ortağı ona müracaat ederek, verdiğinin yarısını alır.

Şayet, bu şahıs, o şeyi, ortaklık için kiralamış ve ücretini de, şahsî malından vermişse, verdiğinin yarısını, ortağından alır.

Ar/ ak, aralarındaki ortaklık, mülk ortaklığı gibi, bir şey hakkında, husûsî bir ortaklık ise, bu durumda, ortağından bir şey alamaz.

Keza, ortaklardan birisi, ticaret malından bir şeyi kiraya verirse, diğer ortak, kiracıdan bir ücret talep edemez. Muhıyt'te de böyledir.

îki kimse, peşin ve veresiye alıp satmak üzere, ticâret hususunda, bir ınân ortaklığı tesis eder ve bunlardan birisi, ticâret hâricinde bir şey satın alırsa, bu şey, bizzat satın alın alanın olur.

Fakat, satın aldığı şey, —peşin olsun, veresiye olsun— ticari bir mal işe, bunun alım-satımı, ikisine ait olur.

Ancak, bu ortaklardan birisi, veresiye, ölçülebilen veya tartılabilen bir mal satın alır, elinde de, şirket malı olarak, o cins maldan bulunursa, bu malın şirkete alınması caiz olur. Durum böyle değilse, o mal, alan

ortağın şahsına ait olur.

Bu ortak, elinde bulunan ortaklık dirhemlerle veresiye dinarlar satın alırsa; bunlar, kıyâsa göre şahsına ait olur; istihsânda ise, şirkete mal edilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Inân ortaklardan birisi, bir ticarî iş için kendisini kiraya verirse; aldığı ücret, ortağı ile aralarında taksim edilir.

Ancak, bu ortak, nefsini veya şahsî kölesini ticâretle ilgisi olmayan bir iş  için  kiraya verirse,  aldığı ücret,  hassaten kendisinin olur.

Zehıyre'de de böyledir.

Bu ortaklardan birisi, müdârebe malı alsa; bunun kârı, özellikle kendisinin olur. Bu hususta, Kitab'ta tafsilât vardır.

Bu ortak müdârebe malını, sarfetmek için alırsa, bunda da ticâret ortaklığının bir hakkı yoktur. Onun kârı da, kendisine mahsustur.

Ancak, bu şahıs, müdârebe malım, ortağının yanında almışsa; o, ticâret malına sarfedileceği için, buna ortaktırlar.

Müdârebe malını, ticâretlerinde sarfedecekse veya onu ortağının mutlak yokluğunda almışsa, bu malın kârına ortak olurlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Mümekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Inân ortaklarından biri, başka bir şahsa: "Bu sene içinde satın alacağıjm köleyejseni ortak ettim." dedikten sonra, keffâret-i zıhar'ı için veya buna benzer bir sebeple, bir köle satın alır ve satın alışı sırasında da, "bu kölenin şahsına ait olmadığına" şahit tutarsa; yaptığı bu şey caiz olmaz. O kölenin yarısı, ortağının olur.

Ancak, önceki şekilde yapmasına ortağı izin vermişse, bu caiz olur.

Keza, bu şahıs, kendi nefsi için yiyecek maddesi satın alır ve bir başkasını da, ona ortak etmiş bulunursa; nefsi için alması, ortağının izin vermesi hâlinde caiz olur;  aksi takdirde caiz olmaz.  Muhıyt'te de böyledir.

Inân ortaklığında, şirketle alâkası olmayan zarar, sahibine mah­sustur.

Buna göre, bu ortaklardan birisinin, şirketle ilgili olmamak üzere, ^şahitlik yapması caizdir. Mebsiif ta da böyledir.

Müntekâ'da zikredildiğine göre, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle ' buyurmuştur: Inân ortaklarından her birinin sermayesi eşit olur; kendi reylerinde

hür çalışırlar ve ahp-satarlarsa; kâr-zarâr kendisi ile ortağına âit olur.

Bunlardan birisi, kendi hissesini, bir şey karşılığında satar ve buna !da şahit tutarsa, hem kendi hissesi, hem de ortağının hissesi satılmış olur.

Ortağının hissesini satması hâlinde de, yine müşterek olurlar.

Muhiyt'te de böyledir.

Inân ortaklarının birinin yanında, diğer ortağının bir malı zayi (olursa, bu şahsın, ortağının hissesini ödemesi gerekmez.

Bu ortaklardan her birinin, kaybolan mal hususunda, yeminle söyledikleri söz kabul edilir. 'iBedfil'jde de böyledir.

Inân ortaklarından birisinin, bir malı gasbetmesi veya helak ietmesi hâlinde, ortağı sorumlu tutulmaz.

Bu ortaklardan birisi, fâsîd bir satışla bir mal satın alır ve o da jyanında zayi olursa; onu Öder. Ve, bedelinin yarısını ortağından alır. jMebsût'ta da böyledir..

Inân ortaklarından birisi, ortaklık mal yanında bulunduğu halde jölürse, onu zâmin olur. Yani, vârisleri, ortağının hissesini öderler. ;Muhıyfte de böyledir.

inan ortaklarından birisi, özellikle yiyecek maddelerini yükletmek 'üzere, ariyet olarak bir hayvan alır; ona da, ortağı, kendi şahsî yiyeceğini 'yükletir —yük ister aynı miktarda, ister daha az olsun— ve bu hayvan Izâyi olursa (ölürse, helak olursa), o ortak, öder. Serahsî'nin Muhıyti'nde ide böyledir.

Inân ortaklarından birisi, ortaklık maldan yiyecek maddesi yük­letmek ; üzere, ariyet olarak bir hayvanı alır ve o hayvana, aynı ; ağırlıktaki ortaklık maldan yiyecek maddesini yükletir ve bu hayvan ;ölürse, bu ortağın onu tazmin etmesi gerekmez.

Hasılı,   ariyet,   mân  ortaklarından  birinin  şahsî  menfâati  için ^alınırsa, onun kârı da, zararı da, onu ariyet olarak alan ortağındır. Eğer, ariyet, ortaklık menfâati için alınmışsa, tazminat müşterek olur. Muhıyt'te de böyledir.

Inân ortakları müştereken eşya satın aldıktan sonra,  birisi, diğerine: "Ben, seninle ortak çalışmam." der ve kaybolur; diğeri ise, bu eşyaları satarsa, kârı, satan ortağa ait olur.
Bu  ortak, ortağının -sermaye- hissesini,  bu  eşyaların alınış kıymetinden öder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.[33]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..