Mülkiyet Talebinde Bulunmanın Şekli:

Mülkiyet talebinde bulunmanın şekli şudur: Şefi, hâkime: "Fi­lan şahıs gerçekten bir yer satın aldı." der ve mahallesini hududunu söy­leyerek " Ben, onun şefîsiyim; emreyle de onu bana versin ve teslim ey­lesin.'' der. Bundan sonra, hâkim hükmetmedikce, o şüfa hakkının bu­lunduğu yer, onun olmaz. Veya, müşteri ona, o yeri teslim ederse; o yer, onun olur.

Şayet o yerin yanındaki yer de satılır ve sonra, hâkim hükmeder veya müşteri ona teslim ederse; onun şüf asına sahip olamaz.

Eğer şefi ölür veya kendisinin istemesinden önce, kendi yeri satı­lır ve bu hakim hüküm vermeden veya müşteri teslim etmeden önce olur­sa; şüfası bâtıl olur.
Hassâf da, Edebü'1-Kâdî isimli kitabından böyle buyurmuştur. Şefi şüf ayı almadan imtina ederse (= kaçınırsa) hâkim hükmetse veya müş­teri verse bile, onu almayabilir. Mamyt'te de böyledir.

Durumu hâkime çıkarınca, hâkim, onun da'vasmı, da'valı şahıs hazır olmadıkça dinlemez.

Eğer yer satıcının elinde ise, hâkim hem satanı* hem de alanı din­ler. Çünkü şefi, her ikisinin malını birlikte talep ediyor.

Eğer o yer, müşterinin yanında ise, yalnız müşterinin huzurda ol­ması kâfi gelir. Fetâvâyi KftdÖrim'da da böyledir.

Eğer şefi huzurda yoksa, da'va o şâhitleriyle gelip hakkını iste­yene kadar ertelenir. Kendisi veya vekili gelmezse, şüfası bâtıl olur. Önce gelip, talebde bulunur; sonra da kaybolursa şüfa hakkı durur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)ye göre, mülküyeti talep tehiri, şüf ayı bozmaz.

İmâmeyn'e göre ise, —özürsüz olursa— şüfası bozulur.

Burda, temlik talebinin terk edilmesi, özürle olursa böyledir. Serah­sî'nin Muhıyt'nde de böyledir.

Şefi, bir yerin satın alındığını öğrendiği zaman, Mekke yolunda bulunursa; müvâsebe talebiyle talep eder. Şahid edinmeden âcizdir ve şüf asının talebi için bir vekil tayin eder.

Şayet Öyle de yapmaz ise, şüf ası bâtıl olur.

Eğer ordan bir vekil bulamazsa, mektup yazarak, birini vekil yapar.

Onu da yazmazsa, şüf ası bâtıl olur.

Vekil bulamaz, postacı da olmazsa şüf ası, arkadaşı gelene kadar bâtıl olmaz. Zabîriyye'de de böyledir.

Bir adamın şüf a hakkı hâkimin yanında ise, hükümdara müra­caat eder.

Şayet hükümdarın yanında şüf ası varsa, hâkim onu huzura çağır­madan kaçınır. Çünkü bu bir özürdür. Serahs'nin Muhıyt'nde de böyledir.

Şefi satışı gece öğrenir ve şahitleri çıkarma imkânı olmaz ise, sa­bahleyin şâhid dinletmesi sahih olur. Hulâsa'da da böyledir.
İbnü'1-Fsdl, şöyle buyurmuştur:

Şayet vakit halkın ihtiyacını görmeye çıktığı vakit ise, şefi de hak­kını talep etmek için çıkar. Hâvî'de de böyledir.

Fetvalarda zikredildiğine göre, bir yahûdi cumartesi günü satışı duysa da şüf asını talep etmese şüf ası bâtıl olur. HızânetiTI-Müflîn'de de böyledir.

Komşuluk şüf ası bulunan bir kimse, hâkime çıkıp şüf asını is­teyince, hâkimin komşuluk şüf asım ibtâl edeceğinden korkarsa; bu du­rumda —şüf asını özür sebebiyle terk etmiş olduğundan— şüf ası du­ruyor demektir. Serabsî'nin Muhıyl'nde de böyledir.

Bir adam, bağy ehlinden olan bir askerden, bir yer satın alır; şe­fi de ehl-i adi askeri olur ve ona bir vekil göndermeye gücü yetmediği gibi, bizzat kendisi de gidemese; onun şüf a hakkı durmaktadır. Bu du­rumda, işhat talebini terki, zarar vermez.

Şayet, vekil göndermeye gücü yeter veya kendisi bizatihi gidebilir olduğu hâlde şâhid tutmak talebinde bulunmaz ise, şüf ası bâtıl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Şefi, haricilerin veya bağy ehlinin (= isyankârların) askerinin içinde olur ve adi askerinin içine girmeye korktuğundan işhâd talebinde bu­lunmazsa; bu durumda şüf ası batıl olur. Çünkü, isyan ehli olmayı ter­ke gücü yeter ve adi askerinin içine girebilir, SerahsTnin Muhiyt'nde de böyledir.

Bir yeri satan ve orayı alan şahıs, şefiin satışı günlerden beri bi­linmekte olduğu hususunda ittifak ettikleri hâlde, onun talebi hakkın­da ihtilaf ederler ve şefi: "Satışın yapıldığını öğrendiğim günden beri talep ettim." dese; müşteri de: "Daha önce öğrendin fakat şüf a hakkı­nı talep etmedin." dese, bu durumda müşterinin sözü geçerlidir. Şefiin beyyine getirmesi gerekir.

Şayet şefi': "Ben bu saat öğrendim ve hemen şüf'a hakkımı talep ettim." der; müşteri de: "Sen, daha önce öğrendin." derse; bu durum­da, şefiin sözü geçerli olur.
Şeyhu'1-İmâm Abdü'l-vehhab eş-Şeybanî şöyle buyurmuştur:

Şefi satışı duyar ve müvâsebe talebi ile istekte bulunursa; hak sabit olur.

Lâkin, ondan sonra: "Şu zamandan beri haberim oldu ve istedim." derse;  ona inanılmaz.

Eğer: "Ben, ancak bu saatta öğrendim." derse; yalancı olur. Bu­nun çaresi şudur: Bir adama: "Satın alındığını bana haber ver." der; sonra da: "îşte, şimdi haber aldım." derse; doğru söylemiş olur. " Ön­ce haber verdi." derse; o olmaz.

Muhammed bin Mukâtil, Nevâdir'inde şöyle buyurmuştur:

Şefi, müşteriden şüf'a hakkını ve daha önce ister ve onun ikrarına dâir şahit isteyeceğinden korkarsa; işte o zaman: "Bu saatta öğrendim ve şüf'a hakkımı istiyorum." demesine ruhsat vardır. Ona yemin veri­lirse; yemininde istisna eder. Muhıyt'te de böyledir.

Müşteri, hâkime: "Ona, Allah adına yemin ver. Gerçekten o şüf a hakkını talep etmiş midir? Satın alınışı tehirsiz şimdi mi bilmiş?" der­se; hâkim, öylece yemin verir.

Şayet müşteri, şefi'm o satışı daha önceden bildiğim belgeler ve şüf'a hakkını talep etmediğini isbata çalışır; şefi' de "o anda duyduğunu" isbat edip belgelerse; hâkim, şefi'in belgesini kabul eder ve şüf'ayı hükmeder.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) kavlidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, müşterinin beyyinesi muteberdir. Zehıyre'de de böyledir.

Müşteri, şefi'in şüf'a hakkını istediğini inkâr ederek, satışı bildi­ğine yemin ederse; karşılaşınca, o anda istediğim inkâr ediyor olması hâlinde, yemini geçmiş zaman üzerine olur. Müllekıt'ta da böyledir.

Önce şefi, hâkime gelip, satışı iddia eder ve şüf asını isterse; hâ­kim önce, da'vacıya "iddia olunan yer nerede; şehrin hangi mahalle­sinde ve hududlan nasıl?" diye sorar, iddianın hak olması gerekir. Çünkü da'va meçhul olursa, sahih olmaz.

Bunları iyice sorduktan sonra: "Müşteri, o yeri teslim aldı mı, al­madı mı?" diye sorar. Çünkü, almadı ise; müşteriye karşı da'vası — satıcı gelene kadar— sahih olmaz.

Onu da sorduktan sonra, şüf anın sebebini sorar. Çünkü bu hu-sustata, insanlar muhtelifdirler. Belki de iddiası salih olmayabilir. Ve­ya, başkası sebebiyle, şüf'ada men edilmiş olabilir.

Sebebini söyledikten ve şüf asına mâni hâl olmadıktan sonra: "Satışı ne zaman öğrendi ve bilir bilmez ne yaptı?" diye sorar. Çünkü uzun zaman şüf a istemeyen kimse, o haktan mahrum olur.

Bunları da sorduktan sonra, takririnin keyfiyetini (nasıl isbat ede­ceğini) sorar; şahidi mi var: yoksa ikrarımı var?

Bunların tamamı açıklandıktan sonra, ara vermeksizin da'vaya başlar.

Bu defa da, da'vahyı huzuruna alır. Ona, şüf ası istenilen mülk­ten sorar. Şefi'in mülkü var mı, yok mu? Mülk, hâla şefî'in elin de mi, değil mi? Şüf aya hakkı var mı, yok mu? Bunları iyice sorar. Eğer da'-valı onun mülkü oluduğunu inkâr ederse; da'vacıya: "Mülkün olduğu­na dâir beyyineni getir; isbat eyle." der.

Eğer o beyyine getirmekten aciz olursa; "onun malik olmadığına dâir" müşterinin yemin etmesini ister. Çünkü, da'valı odur. Eğer, satı­lan yer başkasının elinde ise, onu öyle bildiğine yemin eder.

Bu, İmim Ebû Yûsuf (R.A.)a göredir.

Fetva da bunun üzerinedir. Sirâciyye'de de böyledir.

Şayet müşteri yemin edemez veya şefi' isbat ederse; beyyinesi ve müşterinin ikrarı üzerine, mülkün," şefi'in olduğu sâbitleşir.

Bundan sonra sebebler de tesbit edilince, hâkim da'valıya: "Sen. satın aldın mı, yoksa almadın mı?" deyi sorar.

Eğer müşteri, satın aldığını inkâr ederse; bu defa da şefî'a, onun satın aldığını isbat etmesini söyler.

Şayet beyyine ibrazından âciz kalır ve müşterinin, Allah adına ye­min etmesini isterse; ona hakkı yoktur.

Bu durumda şüf a hakkı da yoktur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mu ham m ed (R.A.)'in kavlidir. Önceki kavil ise, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

Şayet müşteri yeminden kaçınır veya ikrar eder yahut şüf a sahibi, beyyine ibraz ederse, ona (yâni şüf'a sahibine) —hüccetle hakkın zuhu­rundan dolayı— hükmedilir. Tebyîn'de de böyledir.

Ecnâs kitabında, şehâdetin nasıl yapılacağı açıklanmış ye şöyle buyurulmuştur:

Uygun olan, şahitlerin: "Satılan bu evin komşusu bu evdir." diye şehâdette bulunmaları ve: "Bu da komşu şefi'dir. Satılmadan önce, kom­şu mülk onundur. Bu mülk, bu saatte müşterinin elindedir. Onun mül­kiyetinden çıkıp çıkmadığım bilmiyoruz." demeleridir.

"Hayır, bu yer, buraya komşu değildir." demek kâfi gelmez.

İki kişi şahitlik yaparlar ve "Gerçekten şefi', bu yeri filandan satın aldı; o elindedir." veya "Onu filan bağışladı." derlerse; bu kâfi gelir.

Eğer şefi, müşteriye yemin verirse; bu durumda, ona da hakkı var­dır. Zehıyre'de de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: Bir kimse, bir yeri iddia eder ve o yerin ölen babasından kalmış ol­duğu hususunda beyyine de ibrâr ederse; o takdirde, o ev, ona hükmedilir.

Şayet yanında bir ev satılırsa, —o evin— kendi mülkü olduğunu isbat etmedikçe, şüf'a hakkı yoktur.
Bir adam, elinde bulunan bir yerin, başkasına ait olduğunu ik­rar ettiğinde, o yerin yanından da, başka bir yer satılır ve ikrar olunan şahıs şüf a iddiasında bulunursa: —o yerin kendi mülkü olduğunu belgelemedikce— sadece, bu ikrarla. Şefi' olamaz. Serahsî'nin Muhıytı1-nde de böyledir.

Massâf, Şûranın sakıt olması huşunda şöyle buyurmuştur: Gerçekten satıcı, "satılan yerin, kendi yeri olduğunu" ikrar eder; sonra da kalan yeri satarsa; komşusu, ona şüf a yönünden müstehak olamaz.

Ebû Bekir el-Harizmî: "Hassâf burda hata eylemiştir." derdi ve komşu için, "şüf a hakkına sahiptir." diye fetva verirdi. "Çünkü, ortaklık, an­cak ikrarla sabit olur." derdi. Zehiyre'de de böyledir.
İki şahıs, babalarından mîras kalan bir yere vâris olduklarında, onlardan birisi, bizatihi mîrası bilmez ve hissesinin neresi ve ne olduğu­nu da bilmez; diğer yer de satılırsa; onun yerinin komşusu, şüf a olarak isteyemez. Kendinin olduğunu bilirse; o zaman, satılan o yerden şüf a hakkını ister. Âlimler: "Şüf ası bâtıl olur. Çünkü şüf ayı telep, satışı bilir bilmez muvâsebe ile talep etmek demektir." buyurmuşlardır. Bil­gisizlikten dolayı istememek, bir özür sayılmaz. Onun için de şüf a hakkı baki kalmaz." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [9]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..