6- ŞEFİ'LERİ OLAN BİR YERİN SATILMASI

Şefîler bir araya toplanınca; hüküm sabit olmadan ve haklar ve­rilmeden önce, o yerin tamamını ve her birinin hakkının ne kadar oldu­ğunu bilmek gerekir.

Hatta, bir yerin iki şefî'ı olduğunda, onlardan birine, o yeri alma­dan ve hâkimin hükmü de olmadan teslim edilir ve diğer şefi, (o yer alın­dıktan sonra, veya hükümden sonra) her ikisinin de hakkını ibtâl ettirir.

Hatta, bir yerin iki şef ii olduğunda; hâkim ikisinin arasında hük­mettikten sonra, birine, hissesini teslim eder ve ikincisi orada bulunmazsa, o şahıs tamamını alamaz.

Şefilerin bir kısmı, diğerlerinden kuvvetli olduklarında, hâkim kuvvetliye hükmedince, zayıfın hakkı bâtıl (= geçersiz) olur.

Hatta ortak ile komşu bir araya gelirler ve ortak, hükümden önce, şüf'a hakkını komşuya teslim eder; o da şüf a olarak, onu alır ve hâ­kim, o yeri ortağa hükmeder ve sonra da şüf a olarak, ortağa teslim eder­se; bu durumda komşu için, şüf'a hakkı yoktur. Zehıyre'de de böyledir.

tki şefi'den birisi huzurda olmadığı zaman, hazırda olan şefi, o yerin tamamını almak ister; müşteri de buna razı olursa, öyle yapar.

Şayet müşteri: "Ben, ancak yarısını veririm." dese bile, yine şefs­in tamamım alma hakkı vardır. Mebsût'ta da böyledir.

Hazırda olan şefi, gaibin gıyabında: "Ben, yarısını alınm. (ve­ya üçte birisini alınm.) onun hakkı, odur." demeye hakkı yoktur; ya tamamını alır veya tamamını bırakır. Sirâcti'l- Vehhlc'da da böyledir.

Şayet hâkim, yerin tamamını hazırda olana hükmettikten sonra, gaip gelirse, ona da yarısını hükmeder.

Sonra da bir şefi daha gelirse; ona da üçte birini hükmeder. Böyle­ce, hepsinin hakkı müsavi olur.

Şayet, ilk defa kendisine yerin tamamı hükmedilen şefî,: "Ben, sana tamamını teslim eyliyeyim." derse; onun tamamını alma hakkı olmaz; ancak, yarısını alır. Mamyt'te de böyledir.

Önce şefı'lerden birisi hazır olur ve şüf asını isbat eder; hâkim de o yerin tamamım ona hükmeder; sonra da bir başka şefî gelirse; hâ­kim duruma bakar: Eğer ikinci şefî'de aynı derecede ise, o yerin yarısı­nı ona hükmeder.

Şayet ikinci şefî, birinciden daha kuvvetli ise (Meselâ: Önceki komşu; ikincisi ise ortak olursa) artık, hâkim birinci hükmü bozar ve o yerin tamamını ikinciye hükmeder.

Eğer ikinci şefi, birinci şefî'den zayıf ise; ona bir şey hükmeylemez. Sirâcü'l- Vehhac'da da böyledir.

Şayet, bir adam bir şey satın alarak şefi olduğunda, aynı derece­de bir şefî daha gelir ve hâkim, o yerin yarısını ona hükmeder; sonra­dan diğerinden kuvvetli bir şefi daha gelirse; hâkim tamamını ona hük­meder. Ondan sonra gelen daha zayıf bir şefi ise, ona bir şey hükmeyle­mez. Onun hakkı da olmaz. Tahâvî şerhı'nde de böyledir.

Şayet hazırda olana, o yer hükmedildikten sonra, onda bir ku­sur bulunarak, geri verilir; sonra da hazırda olmayan şefî gelirse; Önce­ki fiatla, ona hükmedilmez. Geri verme ister, hükümlü olsun; isterse hükümsüz olsun, müsavidir.

Eğer o gaip, o yeri şüf'a hakkıyla alacaksa, duruma bakar: Eğer red hükümsüz yapılmışsa, o fiatta alabilir. Zira hükümsüz red de satış için geçerlilik vardır. Teslimden önce ile sonra yapılan red için, bir taf­silat yapılmamıştır.

Alimlerimizden bazıları, bunu teslimden sonraya hamleylemişlerdir. Çünkü, teslim almadan önce, hükümsüz red yapılırsa; akar, yeniden yeni bir fiatla satılabilir.

Şayet huzurda olan şefi, kendisine şüf'a olarak hükmedilmeden önce, aybına muttali olup şüf'a hakkım teslim ettikten, sonra, gaip olan şefi gelirse; dilerse, o yerin tamamım alır; dilerse terkeder.

Şayet önceki şefî, hükümden sonra, o yeri aybı sebebiyle geri ver­dikten sonra, iki şefi gelirse; şüf'a yerinin üçte ikisini alırlar. İki kişi ile üç kişi hakkında şüfa'da hüküm müsavidir; huzurda olanın hakkı kadarı, hazır bulunmayan için düşürülür.

Hazır olan şefî, müşteriden o yeri satın alır; sonra da gaip olan şefi gelirse; isterse, o yeri önceki fiat üzerinden; isterse ikinci fiat üze­rinden alır.

Şayet önceki müşteri ve hazır da olan o yerin şefî'si ise, sonra da gaip olan şefî gelirse; dilerse, o yerin yarısını, önceki satış üzerinden sa-tm alır. Çünkü, önceki müşteri için satış hakkı sabit olmamıştır. Hatta, onun satışı kalınmak içindir. Hazırda olana sattığı zaman, gaibin hak­kının miktarı sabit değildir.

Önceki müşteri bir yabancı olur ve o yeri bin dirheme satın al­dıktan sonra, başka bir yabancıya, iki bin dirheme satar; şefî'de gelip şüf'a hakkım isterse; bu durumda şefî muhayyerdir: İsterse, —istihkakı sebebiyle—önceki satış üzerinden satın alır; isterse, ikinci satış üzerin­den satın alır.

Bu iki satışın şartı vardır: Eğer, birinci satış üzerinden satın alırsa; parayı birinci müşteriye teslim eder. O takdirde, ikinci satış ibtâl olmuş olur. İkinci müşteri, verdiği parasını birinci müşteriden geri alır.

Şayet ikinci satış üzerinden satın almayı, şefi kabul ederse; her iki satışta tamamdır. Parasını ikinci adama verir.

Şayet, ikinci müşteriyi ve satılan yeri birlikte bulursa; ikinci satış üzerinden satın alınca, önceki müşterinin hazır olup olmaması şart değildir.

Eğer önceki'satış üzerinden satın alırsa; ikinci müşteri huzurda ol­mayınca, satış geçerli olmaz.

Kâdî el-İsbîcabî, Şerh-i Muhtasar-ı Tahavî'de böyle buyurmuş ve bunun hilafını söylememiştir.

İmam Kerbî'de "Bu, İmâm Ebfi Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed'in kavlidir." buyurmuştur.

Şayet müşteri, o yerin, —yansını satar—, tamamım satmaz ve şefîde gelip, şüf asının almak isterse; o yerin tamamını satın alır. Bu durumda, yarısı için yapılan satış, bâtıl olmuş olur.

Eğer yansını, ikinci satış üzerinden almak isterse öyle yapar.

Müşteri, satın aldığı yeri satmaz; fakat, bir adama bağış yapar veya tasadduk eder; kendine bağış yapılan veya kendine tasadduk edi­len de o yeri teslim alır; sonra da şefi gelir ve şüf asını isterse; müşteri ve kendisine bağış yapılan da hazır iseler, bu durumda şefî, onu bağış olarak değil de satış olarak alır; müşterinin hazır olması şarttır.

Hatta şefî, kendisine bağış yapılanı bulsa, —müşteriyi bulmadıkça— onu da'va edemez. Sonra, önceki satışa göre, oranın parasını verir ve satın alır; bağış ise, bâtıl olur.

Kâdî'de, hilafsız olarak böyle buyurmuştur.

Şayet müşteri, o yerin yarısını taksim olunmuş olarak bağış ya­pıp, bağışlanan zata da teslim ettikten sonra, şefi gelerek, kalan kısmı almak istese; onu yapamaz. Fakat tamamını alır ve tam parasını verir. O takdirde bağış geçersiz olur ve bu paranın tamamı müşterinin olur; kendisine bağış yapılan şahsın olmaz. Bedâi'de de böyledir.

Bir şahsın satın aldığı bir yerin, biri hazırda, diğeri gaip olan iki şefî'i bulunur ve hazırda olan şüf asını ister; hâkim de ona hükmeder; sonra da ikinci şefî gelip, hazırda olandan şüf a hakkını isterse; bu du­rumda hâkim, değil de ikinci şefî'e hükmeder.

Bu, hazır olan şefî, şüf a için, yerin tamamını istediği zaman böyledir.

Şayet yarısını isterse; başkada hak sahibi olmadığı zanniyle, şüf'a-nm yarısı bâtıl olur.
Keza, şefpin ikisi de huzurda olurlar ve her biri, şüf adan yansı­nı isterse; bu durumda ikisinin de şüf alan bâtıl olur. Çünkü, onlardan her biri, tamamını istemedikçe, yan şüf alan bâtıl olur. Yansı bâtıl olanın da, tamamı bâtıl olmuş olur. Fetâvâyi KâdÜıân'da da böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..