Şüf'a Hakkının Zarurî Olarak İbtâl Olması

Şefi, müşteri şüf'a yerini teslim almadan önce ölürse, bu hâl şüf ayı ibtâl eder.

Bu, bize göre böyledir.

Müşterinin ölmesiyle, şüf'a hakkı bâtıl olmaz. Böyle bir durumda şefi, şuf'asmi müşterinin vârislerinden alır BedâFde de böyledir.

Şûfâ hakkını, o yer satılmadan önce teslim etmek sahih olmaz. Satıldıktan sonra, şefi şüf'a hakkım bilsin veya bilmesin, şüf'a sahih olur. Muhıyt'te de böyledir.

Müşteri, şefî'a: "O binayı, şu paraya karşılık bana infak eyledin mi?" der; şefi'de: "Evet" derse; bu şuf'a hakkını teslim olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir yeri şüf'a sebebiyle aldıktan sonra, şüf'a hakkını teslim sa­hih olmaz.

Karşılıklı hîbe'de de, karşılığını almadan önce teslim etmek sahih olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şefi, şüf'asını karşılıklı olarak hîbe edip, teslim tesellüm yapıl­dıktan sonra; şüf'a hakkını teslim eder. (bu hakkından vaz geçer) sonra da satıcı ve alıcı " O, bu karşılığa satılmıştır." diye ikrar ederlerse; bu durumda, şefî'in şüf'a hakkı kalmaz.

Şayet karşılıksız bağış yapılmış olsa ve sonra da "karşılıklı oldu." diye birbirlerini doğrulasalar veya "satıldı" deselerdi, o zaman, şefî'in şüf'a hakkı olur ve onu alırdı.

Bir adam, bin dirhem mukabilinde, bir yerini hîbe ettiğinde, on­lardan birisi, alacağım teslim aldığı hâlde, diğeri, henüz teslim almaz; sonra da şefi, şüf'asını teslim ederse; işte bu da —diğeri de teslim alana kadar— bâtıldır. Zira, o yeri şüf'a karşılığı almış olur ve vücûbundan

Önce, hakkını iskat olur.

Karşılıklı bağış, —teslim ve tesellümden sonra— aynen satış gibi olur.

Vücûbunun sebebi takarrür etmeden önce şüf'ayı teslim bâtıldır.

Mebsût'ta da böyledir.

Şefî, şüf'a hıkkım bağışlar veya satarsa; bu teslim olmaz.

Semarkant fetvalarında böyle söylenmiştir.

Şemsü'l-Eimme Seraba Şüf a Kitabı Şerhı'nde şöyle buyurmuştur:

Evet, bu teslim sayılmaz.

Şehâdet babında ise, şöyle denilmiştir: "şüf'asını satsa, bu teslim olur; karşılık da gerekmez."

Sahih olan da budur.

İmâm Muhammed R.A.)'in bu husustaki kavli onun Üzerine bir delil­dir. Muhıyt'te de böyledir.

Şefi, şüf'a hakkım teslim eyledikten sonra, satışta bir köle veya bir câriye artışı yapılsa, bu durumda şefî, onun bedeli kadarını alma hakkına sahiptir.

Şefî şüf'asını teslim eyledikten sonra, o yeri satan şahıs satış bede­linden ekşitme yaparsa; bu durumda şefi'n şüf'a hakkı vardır. Çünkü fiatı düşürmek, aslına iltihak olur. Mesela: "Bin dirheme satıldı." diye haber verilir ve şefi'de şüf'asını teslim eder ve o yer beşyüz dirheme sa­tılırsa, şüf'a hakkı yerinde kalır.

Şefî: "Şu evin şüf'asını teslim eyledim." derse; —her ne kadar, bir şahsı tayin etmemiş olsa bile— bu teslim sahih olur.

Eğer şefî, satıcıya: "Bu yerin şüf'asını, sana teslim eyledim." der; o yer de satıcının elinde olursa; teslim sahih olur. Bedâi'de de böyledir.

Şayet şefî müşteriye satıp, teslim eyledikten sonra satıcıya: "Sa­na şüf a hakkımı teslim eyledim." derse; istihsânen bu teslim sahih olur.

Şayet: "Senin sebebinle teslim eyledim." veya "Senin için teslim eyledim." derse; bu teslim hem kıyâsen hem de istihsânen sahih olur. Felâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müşteri, bir başkasının vekili olur; şefî'de, ona: "Bu yerin şüf -asını, sana teslim eyledim." der ve bir ferdi ta'yin eylemez ise; bu tes­lim yine sahih olur.

Şayet vekil için: "Bu yerin şüf asını, sana teslim eyledim. der o yer de vekilin yanında bulunursa; bu teslim hem kıyâsen, hem de is-tihsanen sahih olur.

Şayet şefi, vekil o yeri müvekkiline teslim eyledikten sonra, böy­le söylerse, yine teslim, istihsânen sahih olur.

Eğer müşteri, başkası tarafından satın almaya vekil edilmiş biri olur ve şefi de ona: "Bu yeri hasseten sana teslim eyledim; başkasına değil" derse bu teslim yine vekile emreden şahıs adına sahih olur. Mu-hiyt'te de böyledir.

Şayet, şefi, bir yabancıya: "Şüfamı sana teslim eyledim." der­se; şüf a hakkı sakıt olur. Seniha'nın Mohıytı'nde de böyledir.

Şayet şefi, bir yabancıya, önceden: "Şü yerin şüf*asını sana tes­lim eyledim." veya "Ben, ondan senin için, ı'raz eyledim." derse; bu durumda teslim sahih olmaz. Kıyâsen, kendi şüfası da batıl olmadığı gibi, istihsânen de bâtıl olmaz.

Şefî, bir yabancı için: "Şüf ayı müvekkiline teslim eyledim." veya "Müvekkiline bağışladım." yahut "Onun için, senin yüzünden ve se­nin de, ona şüf'ayı vermen şartıyle iraz eyledim." derse; bu durumlar­da., şüf'a âmir için sahih olur. Şefi'in kendi şuf ası bâtıl olur. Felâvâyi KâdîhârTda da böyledir.

Bir yabancı, şefe "Müvekkile, şüf'am teslim eyle. der; o da: "Onu, sana teslim eyledim" veya "Sana bağışladım. yahut "Senden dolayı ondan vazgeçtim." derse; bu durumlarda teslim, istihsâren sa­hih olur. Çünkü, vekil müvekkilini açıklamıştır.

Şayet vekil: "Müvekkilim Zeyd*e teslim eyle. der; şefî'de: "Onu, sana teslim eyledim." derse; bu durumda sanki şefî, —müvekkile değil de— vekile teslim etmiş gibi olur.

Şayet şefî, yabancı olan muhatabına: "Bu yerin şüf'asını sana teslim eyledim." veya "Sana bağışladım. yahut "Sana sattım." der­se; bu, teslim olmaz. Çünkü, önce söylendiği gibi, bu müvekkil için ce­vap değildir ve onun için de teslim değildir: Sirâcü'l- Vehhâc'da da böyledir.

Yabancı bir kimse, şefî'e: "Seninle, şüf'am teslim eylemek üze­re anlaşma yapalım." der; o da teslim eylemek üzere anlaşma yapalım." der; o da teslim ederse; bu teslim sahih olur; karşılık gerekmez.

Şayet: "Şüf'a benim olmak üzere, şuna göre anlaşma yapalım." derse; şüf'a batıl olmaz; bu sulh batıl olur. TaUrhâniyye'de de böyledir.

Bir yabancı, şefî'e: "Şüf'am teslim etmek üzere, şu kadar dirhe­me anlaşma yapalım." der; fakat "benim için." demezse; bu durum­da, şefî'e mal vermek gerekmez; Şefî'in şüfası da bâtıl olmaz.

Eğer şefî, satıcıya: "Sana, satışını teslim eyledim." veya müşte­riye: "Satın alışım, sana teslim eyledim." derse; şüf a bâtıl olur.

Şayet, bir yabancıya: "Şu yerin satın alışını sana teslim eyledim." derse; bu da teslim olmaz ve kendisinin de şüfası batıl olmaz. Fetâyâyi Kayhan'da da böyledir.

Şüf anın ibtalini şarta bağlamak caizdir.

Hatta şefî, bir şahsa: "Sen, kendin için satın alırsan, sana teslim eyledim." der; o da başkası için satın alırsa; şüf'a ibtâl olmaz. Çünkü, iskat eylemiştir. (Şarttan düşmüştür.) Kerderî'nin Vedzt'nde de böyledir.

Şayet şefî, satıcıya: "Şüf ayı sana teslim eyledim; eğer filana, ken­di nefsin için satarsan." der; o da başka birine satarsa; bu durumda şe­fi, şüf'a hakkım teslim etmiş olmaz.

Ebû'l- Leys'in Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:

Bir şefî, müşteriye: "Şu yerin şüf'asını, sana teslim eyledim." der; müşteri de, onu başkasına satarsa, şüf'a hali Üzeredir.

Fadfi'nin Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:

Eğer bu teslim, âmir içinse; Ebû'l-Leys'ın dediği gibidir.

Sadra'ş-Şehid'de böyle buyurmuştur.

Hâvi'de de şöyle zikredilmiştir:

Bir müşteri: "Bunu benim nefsim için satın alıyorum." der; şefî de şurasını ona teslim eder; sonra da, o müşteri, o yeri başkasına sa­tarsa; İmâm Muhammed (R.A.): "Bu şüf a geçersiz olur." buyurmuştur.

İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ise: "Bu şüf a bâtıl olmaz." buyurmuştur. M ahiyi'te de böyledir.

Bir kimsenin, ortağı varken komşunun şüf asını teslim etmesi sa­hih olur.

Hatta, bundan sonra ortak şüf asını teslim ederse, komşunun, o şüf ayı alması caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

izinli bir kölenin, şüf a hakkı bulunduğunda, onun bu hakkı tes­lim etmesi, (vaz geçmesi) caizdir.İzinli köle ister borçlu, isterse borçsuz olsun farketmez.

Bu kölenin, şüf a hakkım -borcu yoksa- efendisine teslim etmesi de caizdir. Şayet borcu varsa, bu caiz olmaz. Mebsût'da da böyledir.

İzinli köle, izinden men edilince, teslimi caiz olmaz. Tatarhâniy-ye'de de böyledir.

Bir mükâtebin, şüf asım teslim etmesi caizdir.

Şayet, satışın miktarı, parası, cinsi ve kime teslim edildiği haber verildiği hâlde, durum bunun hilafı çıkarsa; teslimi sahih olur mu?

Böyle mes'elelerde aslolan duruma bakmakdır; Eğer, bu hâl şefîin garazı yüzünden değilse, teslim sahihdir; şüf a ise bâtıldır.

Eğer ihtilaf şefî'in yüzünden ise, teslim sahih değildir ve o, şüf ası üzerindedir. Bedâi'de de böyledir.

Şayet, "o yerin parasının bin dirhem olduğu" haber verilir; şefi de şüf asını teslim eder; sonra da parasının bin dirhem kıymetinde olan yüz dinar olduğu tebeyyün ederse (açığa çıkarsa) veya daha az yahut daha fazla olduğu anlaşılırsa; bize göre şefi şüf ası üzerinedir.

Eğer kıymeti, bin dirhemden az ise, böyledir; değil ise teslimi sahihdir. Mebsût'ta da böyledir. Şüf a sahibine: " Gerçekten müşteri fa­landır; şüf anı ona teslim eyle." denilir; sonra da, o, müşterinin söyle­nilen şahıstan, başka birisi olduğunu öğrenirse, şüf a hakkı kendisine aittir.

Şüf a sahibine "Müşteri Zeyddir; ona teslim eyle." denilir; sonra­dan da, o, müşterinin Zeyd ve Amr olduğunu anlarsa; Zeyd için teslimi sahih olur. Amr'in hissesini alır. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Şefî'a,"bedelin bir dirhem olduğu" haber verilir; o da, bu du­rumda, şüf a hakkım istemez; bedel ise, az olmuş olursa; şefi şüf'ası üzerindedir.

Şayet bedel, bir dirhem veya daha fazla olmuş olursa, o zaman, ona şüf a yoktur.

Bir şefTe, "satılan yerin bedeli şudur" diye (ölçülen veya tartı­lan bir şey gösterilerek) haber verilir ve bu şefî şüf a hakkında vaz geç­tikten sonra; bedel    başka bir şey olduğunu ve ölçülen ve tartılan cins­ten olmadığım ög,   ^rse; şüf ası hâli üzeredir.

Bütün haller böyledir; yani söylenilenin hilafına olunca, şuf a hakkı sabittir; kıymeti ister az olsun, isterse çok olsun fark etmez. Mo-hıyt'te de böyledir.

Bedelin, kıymet taşıyan bir şey olduğu söylenir ve şefî de şüf ası­nı teslim eder; sonra da bedelin ölçülen veya tartılan bir şey olduğu mey­dana çıkarsa; Veya, "bedelin, bin dirhem olduğu" haber verildiği hâl­de, onun, ölçülen veya tartılan bir şey olduğu öğrenilirse; şefi yine şüf -ası üzerindedir. Hizânetü'l-MüftiVde de böyledir. "Bedelin, kıymet sahi­bi bir şey olduğu" söylenir ve şefi şüf asını teslim eder; sonra da onun başka bir şey olduğu anlaşılırsa (Şöyleki: "Bedel, bir evdir." denildiği hâlde, sonradan, onun bir köle olduğu meydana çıkarsa) İmam Muham­med (R.A.)'in cevâbı; -tafsilatsız olarak-:" Şüf ası şüf adır." şeklindedir.

Şeyhu'I-İslâm Hâher-zâde "Bu cevap sahihdir." buyurmuştur.

Söylenilen kıymet meydana çıkandan az olduğu zaman, o haber sahih değildir. Ve şüf a, şüf a sahibine aittir.

Meydana çıkan verilen haberden fazla olduğu zaman, şüf'a hakkı kalmamıştır.

"Bedelin, bin dirhem kıymetinde bir köle olduğu" veya benzeri, "Kıymet taşıyan bir şey olduğu" haber verilir; sonra da, onun dirhem­ler veya dinarlar olduğu meydana çıkarsa; İmâm-Mufaammed (R.A.)'in ce­vâbı: "O zat, şüf'ası üzerindedir; tafsilata ihtiyaç yoktur" şeklindedir.

Alimlerimizden bazıları: "Bu cevap kıymetin, haber verilenden az olduğu hâle hamledilir. Aynısı veya daha fazlası olursa, onun şüf'asi yoktur." demişlerdir.

Bazıları da: "Bu cevap, tafsilatsız şahindir." buyurmuşlardır.

"Bedel, kıymeti bin dirhem olan bir köledir." diye haber veril­dikten sonra; bedelin, değeri bin dirhemden noksan bir köle olduğu an­laşılırsa, şefî'in şüf'ası şüf'adır.

Eğer bin dirhem veya daha fazla ise, o zaman şüf ası yoktur. Mu-bıyt'te de böyledir.

Bir yerin, yarısının satıldığı haber verildiğinde, şüf'a sahibi, şüf'a hakkını teslim eder; sonra da o yerin tamamının satıldığı meydana çı­karsa; şüf'ası şüf'adır.

Tamamının satıldığı söylenince, şefî şüf asını teslim eder; sonra da o yerin yarısının satıldığı meydana çıkarsa; bu durumda onun şüf'a hakkı yoktur.

Şeyhü'l-İslâm, Şerhi'nde şöyle buyurmuştur:  "Bu cevap, yarısının be­deli, tamamın bedeli kadar olduğu hâle hamledilir.

Şöyle ki: "Tamamı bin dirheme satıldı." diye haber verilir ve şefî şüf a hakkını teslim eder; sonra da "yansının bin dirheme satıldığı" mey­dana çıkarsa; bu, böyledir. Fakat,"tamamı bin dirheme satıldı" deni­lir, sonra da "yarısının, beşyüz dirheme satıldığı" anlaşılsa; adam şüf-asının sahibidir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimsenin, şüf'a hakkının yarısını teslim etmiş olması hâlin­de, bu teslim, o yerin tamamı hakkında geçerli olmaz.

Şüf'a sahibi; şüf'ası sebebiyle bir yerin yarısını almak isterse; bu, bir teslim olur mu?

Bunda ihtilaf vardır: İmâm Ebû Yûsuf (R.A.):"teslim olmaz." bu­yurmuş; İmâm Mohammed (R.A.) ise buna muhalefet etmiştir. Esahh olan, şüf'anın yarısını teslim, sarahatin da, delâletten de, tamamım teslim ol­maz. Serahsî'nın Muhıyü'nde de böyledir.

Şayet şefî, yerinin yarısını veya üçte ikisini yahut daha fazlasını satarsa; geride kalanı kadar, şüf'ası vardır. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir şefî, bir evin kendisinin olduğunu iddia ettiği halde, şüf'ası da olmazsa, şüf'ası geçersizdir. Şüf'ası geçersiz olunca da iddiası bâtıl­dır; dâvası dinlenmez. Fetâvâyî Kâalhân'da da böyledir.

Şüf asım, bir şeye karşılık anlaşmalı olarak veren bir kimse, şüf'a hakkını kaybetmiş olur. Eğer, bedeli, zararı def için geri verirse; bu du­rumda kıyâsen, şüf'ası sabit olur. Kâfi'de de böyledir.

Şefî ortak olur ve bir de komşusu bulunur ve bu şefî hissesini satarsa; komşusu, şüf'a olarak onu isteyebilir. Bedâi'de de böyledir.

Ebû Bekir'den sorulmuş:

—Bir adam, satılan yeri müşteriye teslim eder; sonra da şüf'a is­terse, ne olur?

İmâm şöyle buyurmuş:

—Şüf'ası geçersizdir.

Leys bin Müşavir de böyle buyurmuştur.

İbrahim bin Yûsuf: "Şüf'ası bâtıl olmaz" demiş ve bunu İmâm-Muhammed (R.A.) den rivayet etmiştir.

Biz de bunu kabul ederiz.

Muhtar olan .da budur. Müzmerât'ta da böyledir.

Şayet, müşteri oğlu ile birlikte dururken, şefî, müşterinin oğlu­na teslim ederse; şüf ası batıl olur.

Ancak, şu, bunun hilafınadır: Müşteriye teslim eylerse; şüf'ası, -onlardan birine teslim ederse- bâtıl olmaz. Şöyle ki, "esselâmü aleyküm." dediği hâlde, kime söylediği bilinmezse; şefi a: "Sen, oğula mı, babaya mı, selâm verdin?"diye sorulur. Eğer: Babaya." derse; şüf'ası batıl ol­maz. Eğer "Oğluna..." derse; şüf ası bozulur.

Şayet ihtilaf ederler ve müşteri: "Oğluma teslim eyledi" Ve şüf an bâtıl oldu." der Şefîde: Hayır; sana, selam verdi." derse; bu durumda şefîin sözü geçerli olur. Zehiyre'de de böyledir. Yerin satıldığı haber ve­rilince, şefi "elhamdülillah" der; sonra da şüf a iddia eder; veya "sübhânellah" der; sonra da: "Ben şüf amı iddia eyledim." derse; bu durumda şüf ası, devam etmektedir. Bu, İmâm Muhammed (R.A.) in ri­vayetidir. Bedâi'de de böyledir.

Şefi, satışı duyunca, "elhamdülillah" derse şüf ası bâtıl olur. Muhtar olan kavle göre, bu durumda şüf a bâtıl olmaz. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Nâtifî, kıyâs üzerine şöyle buyurmuştur:

Şefî "Sübhânellah" derse veya "Nasıl sabahladın, nasıl akşamla­dın?" diyen bir kimseye: "Allah ömrünü uzun eylesin," derse şüf a hakkı bâtıl olmaz. Zahîrriyye'de de böyledir.

Keza: "Şüf a benimdir; onu istedim ve buldum." derse; yine şüf a hakkı bâtıl olmaz. Zehiyre'de de böyledir.

Bir ihtiyacını ister veya ona bir arzuda bulunur; sonra da onu isterse, şüf ası bâtıl olur.

Şayet parasını sorar; oda onu haber verir. Sonra da istekte bulu­nursa; şüf ası bâtıl olur. Muzmerât'ta da böyledir.

Bir yer satıldığında, satıcı veya müşteri, şefîa: "Bütün dâvanı bize ibra et." derler; o da öyle yaparsa, ve onlar da şüf asının olduğunu ha­tırlamazsa, -hükümce- şüf a hakkı kalkar. Onun» şefî olup olmadığı ken­disi ile Allah Teâlâ arasındadır.

Şayet, o durumu bilirse, onları ibra etmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir yerin satıldığı şefîe haber verilir; o da o anda namazda olur ve bir müddet geçerse; şayet kıldığı namaz farz ise, şüf ası bâtıl olmaz. Namaz vacip ise, yine böyledir. Sünnet ise de böyledir. Çünkü revâtib olan sünnet, ma'na bakımından vacibtir.

Sünnet, ister iki.rek'at olsun, isterse dört rek'at olsun fark etmez. Öğle namazından önceki sünnet gibi...

Hatta iki rek'atı kılınca haber verilir; buna diğer iki rekatı da ilâve ederse; yine şüf ası bâtıl olmaz. Çünkü, onun tamamı, vacip bir namaz hükmündedir. Bedai'de de böyledir.

Ebû'l-Leys'in Fetvalarında şöyle zikredilmiştir: Nâtifî'nin Vâkiâti'nda zikredildiğine göre,, şefi satışı nafile (tatavvu) namazda Öğrenir ve onu dört veya altı rek'ata tamamlarsa; İmâm Mu­hammed (R.A.) "Şüf ası bozulmaz." buyurmuştur.

Sadru'ş-Şehîd ise: Muhtar olan kavle göre, mazeret olmadığından, şüf -ası bozulur." demiştir. Zehiyre, Muhıyt, Muzmerât ve Kübrâ'da da böyledir. Fetâvâyi Ahû'da şöyle zikredilmiştir: Meşfûun satıldığı, şefî'e, hutbe esnasında haber verilir, şefî de imam namazı bitirene kadar istekte bu­lunmaz ve hutbeyi duyacak kadar imama yakın olursa; şüf ası bozul­maz; değilse ihtilaf vardır: Şayet, ka'deyi âhireden sonra söylenmiş ve şefî şüf a talebinde bulunmamış, rabbenâ âtinâ duasına kadar okumuş-sa, şüf ası batıl olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Nevazil'de şöyle zikredilmiştir: Eğer, bu haberden sonra, cemaat­la namaza başlamış ve şüf a hakkım istemeye gitmemişse, şüfası bâtıl olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [16]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..