9- KÖLELİK VE HÜRRİYET DAVALARINDA YAPILAN SULH

Bir adam, nesebi bilinmeyen birisi hakkında "kölemdir." diye iddia eder; iddia olunan şahıs da bunu inkar ettikten sonra bu şahsın yüz dirhem vermesi üzere, anlaşma yapılır ve o, davacının davasından vazgeçmesi için bu dirhemleri verirse bu anlaşma caizdir.

Bundan sonra, iddia eden zat, beyyine getirerek "onun, kendi kölesi olduğunu" söylerse, bu beyyinesi kabul edilmez.

Beyyİnesi olmasa bile velâ hakkı kabul edilir.

İddia sahibi, ondan bir mal için, bir kefil olsa, bu kefalet caiz olur. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, bir kadına: "Sen benim cariyemsin." dediğinde, o kadın: "Hayır, ben hürrüm." der, buna göre de yüz dirheme anlaşma yaparlarsa, bu caiz olur.

Eğer, bu kadın beyyine ibraz ederek, "onun cariyesi iken, azad edildiğini; bir senedir hür olduğunu veya aslen hür olduğunu, anadan babadan hür olduğunu" isbat ederse, bu durumlarda anlaşma yaptığı adama müracaat ederek, verdiği yüz dirhemi geri alır.

Şayet beyyine ile, "bir başkasının cariyesi iken, azad edildiğini; azad edileli de bir yıl olduğunu" söylerse; bu kabul edilmez. Bu durumda kadın, yüz dirhemi almak için müracaat da edemez. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer, bu cariyenin yerinde köle olsaydı ve o köle de anlaşmadan sonra, aslen hür olduğunu veya azad edildiğini belgeleseydi; anlaşma inkar üzerine yapılmışsa, kölenin beyyinesi kabul edilir ve o efendinin yanında olan bütün malı için müracaat eder ve alırdı.

Eğer, anlaşma ikrar üzerine yapılmış, sonra da beyyine getirmiş olur ve verdiği malı almak isterse, İmâmeyn'in cevabı aynıdır. Yani iddiası kabul edilir.

İmâmeyn'e göre, davada tenakuz, beyyinenin kabulüne mani değildir. (Cariyede olduğu gibi...)

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu şahsın beyyinesinin kabul edilmemesi gerekir.

Çünkü, İmâm-ı A'zam (R.A.)'a göre, davada tenakuz, davanın sıhhatine manidir. Davasız beyyine kabul edilir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu kölenin, azad edilmiş olduğuna dair beyyinesi, makbul değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Dava olunan zat, beyyine ibraz ederek, "filanın kölesi iken, bir yıl önce azad edildiğini" söylerse, mes'ele hali üzeredir yani beyyinesi kabul edilmez. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir köle, iddia ederek, "efendisinin, kendisini azad eylediğini" söyler ve efendisi ile yüz dirheme anlaşma yapar ve efendisi, davasından vaz geçmesi için, yüz dirhemi köleye verirse, bu durumdaki sulh batıl olur.

Bu köle ne zaman azad edildiğine dair beyyine ibraz ederse, azad edilmiş sayılır.

Bu mes'elede, cariye de köie gibidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir ümmü'l-veled ve müdebber,  "efendileri tarafından azad edildiklerini" iddia edena ve öu davalarından vaz geçmelerine karşılık, efendileri ile bir mal karşılığında sulh (=? ^ulaşma) yaparlarsa, bu sulh bu batıl olur.

Keza, ürnm-ü veled veya müdebbere olduklarını iddia edip buna göre sulh yapmaları da batıl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir köle, efendisine karşı iddiada bulunarak "kendisini azad eylediğini" söyler; efendisi de onu edince, bu köle "ikiyüz dirheme anlaşma yaparak, azad edildiğini tahakkuk ettirmek" isterse; bu caizdir.

Şayet köle, bundan önce "azad edildiğine dair" bir beyyine bulursa, efendisine verdiği şeyi geri alır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir mükâtep, iddia ederek "azad edildiğini" söyler, önceden de bir şey vermiş olur ve "efendisinin, kitabet bedelinden yarısını düşür­mesi" üzerine anlaşma yaparsa, bu sulh da caizdir. Muhıyt'te de böyledir.
Sonra da bu mükâtep daha önce azad edildiğini belgelerse önceki anlaşma geçersiz olur. Mebsût'ta da böyledir. En doğrusunu bilen Yüce Allah'dır. [16]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..