14- BAŞKA BİR ŞAHIS ADINA YAPILAN SULH

Hür ve baliğ olan bir kimsenin başka biri adına yaptığı anlaşma sahih olur.

İzinli kölenin ve sabinin anlaşması sahih değildir. Bedâi"de de böyledir.

Bir adam, diğerinden bir hak iddia ettiğinde, yabancı bir şahıs da anlaşma yapar; bu durumda davacı alacak iddia eder; da'valı da bunu inkar eder; yabanc ise anlaşma yapıp, davacıya: "Senin da'van için, filan bin dirheme anlaşma yaptı." der; da'valı da: "Ben, anlaşma yaptım." derse, bu sulh anlaşması da'vahmn iznine kadar bekletilir. Eğer o izin verirse, bu anlaşma caiz olur. Ve bedeli vermek de gerekir.

Eğer izin vermez ve bu anlaşmayı reddeylerse bu durumda anlaşma batıl olur. Ve yabancı aradan çıkar. Şayet: "Senin da'vandan dolayı filana karşı yüz dirheme anlaşma yaptım." derse, bunda alimler ihtilaf eylediler:

Bazıları: "Bu ve bundan önceki mes'ele aynıdır." demişlerdir; bazı­ları da: "Bu, senin davandan dolayı filana karşı, yüz dirheme, benimle anlaşma yaptı; demek yerindedir." demişlerdir.

Şayet: "Bin dirhem üzerine, benimle anlaşma yaptı," veya: "Filan benim malımdan bin dirheme anlaşma yaptı." yahut: "Bende, bin dirhemi vardır; onu ödeyeceğim." derse, bu üç durumda da anlaşma yabancıya karşı, geçerli olur. Ve malı, ona vermek gerekir; bu durumda davalı da dönüş yapamaz.

Bu söylediklerimiz da'valı, davayı inkar eder veya yabancı bir kimse, ondan habersiz anlaşma yaparsa, böyle olur.

Eğer onun emriyle anlaşma yaptığı halde, o davayı inkar ediyor; me'mur da davacıya: "Davandan dolayı, filanla bin dirheme anlaş." der; o da anlaşırsa; bu anlaşma geçerli olur ve da'valı da o bin dirhemi alır. Me'mur ise aradan çıkar.

Şayet me'mur, iddiacıya: "Seninle bin dirheme anlaşma yaptım." derse, alimler bunda ihtilaf etmişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer: "Benimle anlaş."  derse;  bu durumda da'valıya karşı anlaşma geçerli olur. Ancak, bedel anlaşma yapana ait olur.

Benim malımdan, filan ile anlaş." demesi halinde de hüküm böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer "Benim ödemem şartıyle filan ile, bin dirheme anlaş." derse, bu anlaşma davalıya karşı geçerlidir. Bu durumda, davacı muhayyerdir: Bin dirhemi, ister iddia olunandan; isterse anlaşma yapandan alır.

Bu söylediklerimizin tamamı, davalı, iddiayı inkar ettiği zaman böyledir.

Eğer, davalı borcunu kabul eder; yabancı da onun izni olmaksızın anlaşma yapar ve o yabancı: "Filan ile-, bin dirheme anlaşma yap." derse, o zaman da'valının izni beklenir: Eğer; "Anlaşma yaptım." derse, alimler, bu durum hakkında ihtilaf etmişlerdir.

Eğer: "Benimle, bin dirhem üzerine anlaşma yap." derse, bu anlaşma yabancıya karşı geçerlidir; sulh bedeli onun malından ödenir.

Bu durumda bu yabancı, davalıya müracaat edemez.

Şayet: "Filanla anlaşma yap; ben, anlaşma bedelini öderim." derse, yine davalının izni beklenir.

Bunlar, davalı borcu kabul eylediği, yabancı da anlaşmaya me'mur olmadığı zaman böyledir.

Eğer me'mur: "Filanla anlaş." derse, bu anlaşma geçerli olur. Bu durumda, malı (borcu) da'valı öder.

"Benimle anlaşma yap." derse, yine bu anlaşma caizdir, bu durumda malı, davalı öder.

Eğer me'mur, kendi malından ödeme yaparsa, onu, davalıdan alır. Eğer: "Benim malımdan, filan ile anlaşma yap." veya: "Ben, onu öderim." derse, bu anlaşma davalıya karşı geçerli olur. Malı yabancı öder ve bu. durumda —akd yönüyle değil— kefalet hükmüyle ödeme yapar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet: "Seninle anlaştık." derse, bu durumda "Benimle anlaş." veya "Filanla anlaş." demek gibi, akd îcabeder; denilmiştir.

"Bu durumda, bir şey gerekmez." diyenler de olmuştur. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bu, davacının iddiası, alacak ise böyledir.

Eğer iddia bir ayn olur; davalı da onu inkar eder ve yabancı, —ister iddia edenin emriyle olsun, ister emri olmaksızın olsun,— anlaşma yaparsa; bu durumun cevabı da aynı alacakta olduğu gibidir. Fakat, davalı ikrar eder; yabancı da, onun. emri olmadan anlaşma yapar ve: "Filanla anlaş." derse, bu durumda, davalının izni beklenir ve bu anlaşma, yabancıya karşı geçerli olmaz.

Şayet: "Bu hususta anlaşma yaptım." derse, —öncekinde olduğu gibi— alimler, ihtilaf eylediler.

Eğer: "Benimle anlaş." veya: "Benim malımdan filanla anlaşma yap." yahut: "Ben iki bin dirhem, öderim." derse; bunlar ona karşı geçerli olur. Ve o ayn onun olur. Şayet: "Filanla bin dirheme anlaş; ben, onu öderim." derse; bu durumda, davalının izni beklenir: Eğer davalı izin verirse, o kefil olmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer anlaşma, davalının izniyle olur ve me'mur: "Filan ile anlaş." derse, bu durumda davalıya karşı, anlaşma geçerli olur ve anlaşma yapan me'mur, ortadan çıkar.

Eğer: "Seninle anlaşma yaptım." derse, alimler ihtilaf eylediler.

Eğer: "Benimle anlaş." veya "Benim malımdan, filan ile anlaş." derse, bu anlaşma davalıya karşı geçerli olur. Bu durumda me'mur, verdiğini, o davalıdan ister ve alır.

Eğer: "Filanla anlaş; ben, onu öderim." derse; yine, davalıya karşı,, bu anlaşma geçerli olur. Ve akid, davacı ile davalı arasında yapılmış olur. Kefalet bakımından me'mura tazminat gerekir. Füsûlü'l- Imâ-diyye'de de böyledir.

Anlaşma yapmak isteyen zat, iddiacı ile anlaşma yaptıktan sonra: "Ben ödemem." derse, anlaşmayı kendi nefsi veya malı karşılığında veya ödeme üzerine yapmışsa, o malı ödemeye cebredilir. Böyle olmaz ise, bir şey gerekmez ve cebredilmez. Zehiyre'de de böyledir,

Bir adam, diğerinin adına iddiada bulunur; başka bir adam da davalının emri olmaksızın, yüz dirheme anlaşma yapar; davacı ise dirhemleri zayıf bulur veya anlaşma bir yer üzerine yapılır ve. iddia sahibi, o yeri kusurlu bularak, onu reddederse, bu durumda sulh yapana bir şey gerekmez.

Da'vacı da davası üzerinedir. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, belirli bir köle üzerine anlaşma yapar; o köleye de bir hak sahibi çıkar; veya bu kölenin hür, müdebber veya mükatep olduğu meydana çıkarsa, sulh yapana birşey gerekmez ve dava hali üzerine avdet eder.

Şayet, belirli dirhemlere karşı anlaşma yapıp, onu da ödedikten sonra, o dirhemlere bir sahip çıkar veya dirhemler zayıf olursa; bu anlaşmanın, davalı ile yapılmış olması halinde ona müracaat eder. Meb-süt'ta da böyledir.

Eğer, davacı, sulh bedeline hak sahibi olursa, sulh yapana veya davalıya müracaat eyler. Havî'de de böyledir.

Şayet anlaşma, davacı ile fuzûlî tarafından —belirli bir mal üzerine— yapılır ve o mal fuzûlînin olur; davalı da davayı inkar ederse; bu anlaşma caiz olur. Bu durumda fuzûlî anlaşmayı, ister kendi malına izafe etsin, isterse etmesin; ister onu ödesin, isterse ödemesin müsavidir.

Anlaşma caiz olunca da İddia sahibi —şayet mümkün ise— sulh bedelinin ödenmesini ister.

Eğer teslimi imkânsız ise, sulh yapan, o sulhu fesh edebilir ve sulh bedeli için müracaat eder.

Şayet davacı, davalıyı dava ettiğinde b'eyyine ibraz ederse, hakkını alır. Zehıyre'de de böyledir.

Anlaşma, davacı, ile fuzûlî arasında olur ve "iddia edilen mal, davalı şahsın olacak, davacı iddia olunan maldan vaz geçecek, fuzûlî malından ödeme yapacak veya sulh  bedelini  ödeyecek,"  diye sulh yapılırsa bu anlaşma caiz olur. Bu durumda iddia olunan şey, davalı şahsın olur. Bu durumda davalı şahıs, ister iddiayı inkar etsin, isterse ikrar etsin müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.

Yabancı bir adam, dayalı şahıs ile anlaşma yapar ve "evi, şu kadara, davacıya vereceğini" söylerse bu sulh caiz olur. Keza, evi, ona satmak üzerine anlaşma yapsa; yine caiz olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerinden bir kür buğday alacağı olduğunu iddia eder; davalı da bunu eder; bir fuzûlî de ondan on dirheme, o buğdayı almak üzere anlaşma yapıp, bedelini öderse, bu anlaşma batıl olur.

Bu durumda fuzûlî, on dirheme anlaşma yapıp, onu da Öderse, bu anlaşma caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Da'vaya vekil olan bir şahıs izinsiz anlaşma yaparsa, bu anlaşma sahih olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, bir ev hakkında, şu kadar gün içinde sulh yapması için tayin ettiği vekil, onun dediği şekilde anlaşma yaparsa, bu sulh caiz olur.

Keza, bu anlaşma, birisinde olan alacak üzerine yapılsa, yine caiz olur.

Bir adam, diğer bir*-şahıs için: "Onu dava vekili yaptım." der; o şahıs da vekil olmadan önce, o dava üzerine anlaşma yapmış olursa, bu caiz olur.

Bu vekil önce dava açsa da, sonradan anlaşma yapsa, işte bu caiz olmaz.

Keza bir adam, diğerine: "Seni, şu kölemi satmaya vekil tayin ettim." veya: "Şu davama vekil ettim." derse bu da caiz olur. O vekil önceki söylenen şeyden başkasına vekil olamaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, bir dava için, başka bir şahsı bir ev hakkında vekil tayin ettiğinde, bu vekil, evi elinde bulunduran şahısla yüz dirheme anlaşma yaptığı halde, bu sulhu müvekkiline izafe eylemese ve onu belirtmese; bu anlaşma istihsanen caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [22]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..