Mil, Nasıl Bir Uzunluk Ölçüsüdür :


Mil, fersahın üçte biridir. Yâni 4000 arşındır.
Her arşının uzunluğu 24 parmak ve her parmağın uzunluğu da birinin karnı, diğerinin sırtına bitişik altı arpanın mesafesidir. Bu hususta, sözlerin en isabetlisi budur- ve Tebyîn'de de böyledir.
1 mil =.3.032 metredir. (Yaklaşık olarak)

Bundan daha az olan bir mesafeye, ancak vaktin dar ol­duğu ve namaz vaktinin geçme ihtimalinin bulunduğu zaman itibar edilir.

Teyemmüm, vahşi hayvan veya düşman korkusundan do­layı da yapılabilir. Bu durumda, kendi cam veya malı dolayısıyla korkmuş olması müsavidir,

Inâye'de : «Yılan ve ateş korkusu sebebi ile de teyemmüm yapılır.» denilmiştir. Tebyîn'de de böyledir.

Suyun yanında, hırsız veya kendisine eza verecek zalim bir kimse bulunduğu zaman da, bir kimse teyemmüm yapabilir. Kunye'de de böyledir.

Netf'de de : «Eşyaları kaybetme veya borçlu olduğu şahsın alacağını istemesi korkusundan teyemmüm yapılır.» denilmiştir. Zahidi ve Kifâye'de de böyledir.

Bir kadın, suyun yanında bulunan fasık bir kim­senin kendisine tasallut edeceğinden korkarsa, teyemmüm eder. Bahrü'r - Râık'ta ve NehrüH - Fâık'ta da böyledir.

Kendisinin veya arkadan gelip kendisine kavuşacak olan> kafilede bulunanların veyahut da bir hayvanın, av köpeğinin, bek-; çi köpeğinin susuz kalacağından korkan bir kimse, —yanında bu- lunan su ile abdest almayı veya gusletmeyi terkederek teyemmüm eder.

Yanındaki suya, çorba pişirmek için değil de hamur yoğurmak için muhtaç olan kimse de, o su, yanında bulunmasına rağmen teyemmüm eder.

Şehir haricinde bulunan cünüp bir kimse, su ile yıkandığı zaman, Öleceğinden veya hasta olacağından korkarsa, teyemmüm etmesi caiz olur.

İmâmı A'zam Ebû Hanife'ye göre, bu kimse, şehirde olsa bi­le, teyemmüm etmesi yine caiz olur. Fakat, diğer iki imamımıza gö­re caiz olmaz.

Buradaki görüş ayrılığı, o şehirde hamam bulunmadığı zaman­dır. Eğer hamam varsa, o kimsenin teyemmüm etmesinin caiz olma­dığı hususunda, imamlarımızın ittifakı vardır.

Bir kimsenin, hamamın suyunun çok sıcak olmasından do­layı, onunla gusletmeye gücü yetmezse, o kişinin teyemmüm etmesi caiz olur. Gusletmeye gücü yeterse, teyemmümü caiz olmaz. Sirâcül -Vehhâc'da da böyledir.

Abdesti olmayan bir kimse, abdest ahnea, suyun veya ha­vanın soğuk olmasından dolayı, öleceğinden veya hasta olacağından korkarsa, bu kişi teyemmüm eder. Kâfî'de de böyledir. EsrârVla da, bu kavil ihtiyar edilmiştir.

Fakat, esahh olan, bu durumda teyemmümün caiz olmayışıdır ve bu husustada ittifak vardır, Nehrü - Fâık'ta da böyledir. Ve sahih olan, o kimse için teyemmüm etmenin mubah olmayışıdır. Hulâsa ve Fetavâyi Kâtîiîıân'da da böyledir.

Hasta olein bir kimse, abdest veya gusül için su bul­muş olsa; fakat, suyu kullanması hâlinde, hastalığının şiddetlenme­sinden veya hastalığının iyileşmesinin gecikmesinden korksa, bu irimse teyemmüm eder.

Hareket sebdbi ile damar ve kann ağrılarından şikayetçi olan kimse ile, kabarcık ve emsali bir hastalığı olan kimsenin, suyu kullanması arasında bir fark yoktur. Bunlar teyemmüm eder.

Bir kimsenin, bizzat kendisinin suyu kullanmaya gücü yet­mez ve kendisine abdest aldıracak birisi de bulunmazsa, bu kimse de teyemmüm eder.

Fakat, şayet bir hizmeittçdsi l?utunur veya suyu dökmek üzere bir ücretli tutar veya yardım istediği zaman kendisine yardım edecek birisi olursa, zâhir-i mezheb üzere o kimsenin teyemmüm et­mesi caiz olmaz. Çünkü, o kimse suyu .kullanmaya gücü yetecek bir durumdadır. Fethü'l - Kadîr'de de böyledir.

O Yukarıda bahsettiğimiz korkular; ya, delillerine bakılarak vuku bulacağına dair zann-ı galip hasıl olmakla veya tecrübe ile veyahut da fasıkhğı açıkça belli olmayan, müslümn hazık (bilgili) bir doktorun haber vermesi ile bilinebilir veya sabit olabilir. İbrâ-hîm Halebî'nin Münyetüî - Musallî Şerhi'nde de böyledir.

Eğer, bir kimsenin, vücudunda kabarcık veya yara bulunur­sa, bu durumda, abdestsizin veya cünübün, yarasının çokluk mikta­rına itibar edilir.

Cünüb kimsede itibar, o kimsenin vücudunun ekserisinin yara­lı olmasınadır.

Abdestsiz kimsede ise, abdest azalarının ekserisinin yaralı ol­masına itibar edilir.

Eğer, bedenin veya abdest azalarının çoğu, sağlam ve sıhhatli ve ancak azı yaralı ise, sağlam olan yerler yıkanır; yaralı olan yerler ise meshediür. Hem yıkanıp hem de teyemmüm edilemez. Ya­ni, bunun ikisi bir arada yapılamaz.

Bedenin, yansınan sağlam ve yansının da yaralı oüması ha­linde, meşayih arasında ihtilaf vardır. Fakat, esahh olan, bu durum­da su kullanmayıp, teyemmüm etmektir. Hul&sa'da ve Muluyt'te de böyledir.

Cem'ıı'l - Ulûm'da : «Sivrisinek veya   şiddetli   yağmur *e şiddetli sıcak korkusundan da teyemmüm edilir.» denilmiştir. ZâSri-dt ve Kifâye'de de böyledir.

Kuyunun başında bulunan bir yolcu (misafir) eğer yanın­da kovası yoksa teyemmüm eder.

Kovası olan, fakat yanında ipi bulunmayan yolcu da te­yemmüm eder. Ancak, «bu kişinin teyemmüm edebilmesi, yanında (ip yerine geçecek bir bez parçası) bulunmaması şartına bağlıdır; yanında böyle bir şey bulunursa, teyemmüm edemez.» demişlerdir.

Şayet, yolcunun arkadaşının, yanında bir kovası olsa ve o kendisine : «Ben su içene kadar bekle, kovayı sana vereyim.» de­miş olsa, müstehâb olan, yolcunun, arkadaşının kovasını vermesini beklemesidir.

Fakat, beklemeyip teyemmüm etmiş olsa, bu da caizdir. Fetâva-yî Kâdîhân'da da böyledir.

Kendisinde buzu delecek  alet bulunan  bir kimse, altında su bulunan buz tutmuş bîr nehrin yanında, teyemmüm yapmaz. Bu hususta, teyemmüm edebilir diyenler de olmuştur.

Buz veya kar'm yanında bulunan bir kimsenin, onlan erite­cek bir aleti var ise, teyemmüm yapması caiz olmaz. Bu durumda teyemmüm edebilir, diyenlerde olmuştur; fakat doğrusu, teyemmüm yapmasının caiz olmadığıdır. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Dâr-ı harb'de esir olan bir kimseyi, kâfir abdest almaktan, namaz kılmaktan, teyemmüm etmekten men ettiği zaman, o kimse îmâ ile namazını kılar. Kurtulduktan sonra da, bu namazlarını iade eder.

Bir adam; diğer bir kimseye ;   «Eğer abdest   alırsan, seni hapsederim veya öldürürüm» derse, bu kimse abdest almaz; teyem­müm ile namazını kılar ve sonra yine bu namazı iade eder. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Zindanda mahpus olan bir kimse,  su yoksa  teyemmüm îe namazını kılar ve kurtulunca, bu namazları abdestle iade eder.

Çünkü bu durumlarda, suyu bulmaktan aciz kalmak, gerçekten kulların (ölümle, hapisle tehdid edenlerin veya hapsedenlerin) iste-I ği ile tahakkuk ediyor. Ve kulların isteği, Allahu Teâlâ'nm hakkım : iskât etmiye, (düşürmeye) müessir değildir.

Bir kimse, yolculukta hapsedilmiş olsa, teyemmüm eder ve namazını kılar. Sonradan da bu namazları iade etmez. Çünkü, bu­rada hakiki acizlik durumuna, yolculuk özrü de inzimam etmiştir, (eklenmiştir, katılmıştır.) Ve galip olan ihtimâl de yolculuk esna­sında .suyun bulunmayışıdır. Bu durumda ise, suyun yokluğu her ci­hetten tahakkuk etmiş olmaktadır. Serahsnin Muhıyt'mde de böy­ledir.

Aslolan, nefsine veya malına bir zarar dokunmaması halin­de, bir kimsenin imkan Ölçüsünde suyu kullanmasının vacib oluşu­dur.
Suyun mislinin değerinden fazlası zarardır. Mislinin değe" rinden fazla bir ücretle, —abdest için— su satın alması gerekmez. Bahrü'r - Râık'te de böyledir. [94]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..