Teyemmümün Yapılışı :

Teyemmüm yapacak olan kimse, iki elini toprağa vurduktan sonra ileri iter ve geri çeker. Sonra ellerini kaldırır ve topraklar dağılana kadar silker.

îki eli ile yüzünde hiç bir boş yer kalmayıncaya kadar yüzünü mesheder.

Daha sonra ise, ellerini  önceki gibi yere vurup, dirsekleri ile beraber kollarım mesheder. Tebyîtt'de de böyledir.

Âlimlerimiz «Parmak uçlarından dirseğe varıncaya kadar, sol elinin dört parmağı ile sağ elinin dış tarafını meshettikteri son­ra, sol elinin içi ile dirsekten itibaren sağ elinin iç tarafını, bileğe varıncaya kadar ve sor elinin baş parmağının içini sağ elinin baş parmağının dışına sürerek sağ eliyle de aynı şeyi yapar; en lâyık olanı da budur.» demişlerdir. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimsenin, vakit girmeden önce teyemmüm etmesi, bi­ze göre caizdir.

Fakat, suyu bulacağına zann-ı galibi olanlar ve suyu bulacağını ümid ettiği yerle kendisi arasında bir milden daha az bir mesafe bulunanlar için, vaktin sonuna kadar,  teyemmümü  tehir etmek müstehabtır. Mi'racü'd - Dîrâye'de de böyledir.

el-Hucnedî : «Vaktin, caiz olabileceği son zamanına kadar te'hir edilir;» demiştir. Başkaları ise : «Caiz olan, son vakte kadar te'hir etmek müstehab'tır.» demişlerdir. Sahih olan da budur. Sirâ-cü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Fakat, suyun varlığına ümidi olmayan kimse, te'hir et­meyip teyemmüm eder. Namazını da müstehâb olan —ilk— vakit­te kılar. Bedâi'de ve Tahâvî Şerfal'nde ve Kâfi'de de böyledir.

Yolculuk esnasında, bir cünüp, hayızdan temizlenmesi ge­reken bir kadın ve bir de cenaze bulunsa; ancak, bunların birisine yetecek kadar da su olsa, bu su, hangisine ait ise, onun kullanması evlâdır.

Şayet bu suya, hepsi de ortaksa, o su, hiçbirisine harcanmaz ve bunların her birine teyemmüm mubah olur. Bu durum, her ne-kadar mubah ise de, o suyu, cünüp olan kimsenin kullanması daha evlâdır. Fetvâyi Kâdihân'da da böyledir. Sahîh olan da budur. Za-hîniyye'de de böyledir.

Hatta, hayızlınm yerinde, abdesti olmayan bir kimse bu­lunsa, su, yine cünübe sarfedilir.   Hulâsa'da da böyledir.

Su, baba ile oğulun arasında olursa, babanın, suyu kullan­ması evlâdır. Fdtâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Cünüb iken yanında, abdeste yetecek kadar suyu bulunan bir kimse, teyemmüm eder. O sü ile abdest alması icab etmez.

Fakat, bu kadar suyu olan bir kimse, cünüp olur ve bununla birlikte abdest almayı gerektiren bir hades vaki' olursa, o kimse­nin, abdest alması gerekir.

Abdesti olmayan bir kimsenin yanında bulunan ve abdest aza­larından bir kısmını yıkayacak kadar —birazcık— suyu olan bir kimse, o su ile bir yerini yıkamaz, teyemmüm eder. Vikaye Şerhi'n-de de böyledir.

Seferi (yolcu) bir kimse, yükü arasında su bulunduğunu bilmese veya suyun varlığını unutsa ve teyemmüm ederek namaz kilsa kıldığı bu namaz İmâmı A'zam (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre caiz olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, caiz olmaz.

Buradaki görüş ayrılığı, suyu, bizzat kendisinin koymuş bu­lunmasına ve bir başkasına, yüküne su koymasını emretmiş olma­sına göredir. Emretmiş olmamasına rağmen, koymuş bulunduğu­nu bilmesi de aynıdır.

Fakat, suyu kendisi koymamış veya bilgisinin dışında kon-muşsa, namazını iade etmiyeceği hususunda ittifak vardır. Bu du­rumda, suyu, namazın içinde veya namazdan sonra hatrlaması da müsavidir. Hidâye'de de   böyledir.

Seferi bir kimse, çadırını, içinde su bulunan fakat üzere örtülmüş olan bir kuyunun başına kurarak su olduğunu bilmeden veya bir nehrin kenarında bulunduğu halde sudan haberi olmadan, teyemmüm edip namaz kilsa; namazı, İmâmı A'zam (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.) 'e göre caiz olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) 'a göre ise, caiz olmaz. Muhlyt'te de böyledir.

Bir kimse  suyunun olup olmadığı konusunda— tered­düt etse veya suyunun bitmiş olduğunu zannetse ve bu durumda, teyemmüm edip namaz kıldıktan sonra, suyunu bulsa; o kimsenin, namazını iade edeceğinde   ittifak vardır.    Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Su, bir adamın sırtında veya boynunda takılı —bulunan bir kapta— olsa veyahut da yanına konulmuş bulunsa da, o kimse, bu suyu unutarak teyemmüm etmiş olsa; bu kimsenin teyemmü­münün; caiz olmadığında ittifak vardır.

Su, palanın (eşek veya katırın semerinin) üzerinde asılı o'muş olsa; eğer bir kimse bu hayvana binmiş - olarak gitmekte ve su da, semerin arka tarafında ise, o kimsenin teyemmümü caiz olur. Fakat, su ön tarafta ise, o kimsenin teyemmümü caiz olmaz.

Fakat, eğer adam, bu hayva.; sürerek götürmekte ise ve suda semerin arkasında bulunuyorsa, teyemmümü caiz olmaz; su, seme­rin Önünde bulunuyorsa, teyemmümü caiz olur.

Fakat, adam, hayvanı çekerek götüren biri ise, bu kimsenin te­yemmümü, her halde caiz olur. Serâhsî'nin Muhiyf Hnde de böyledir.

Bir kimse, hasta olsa ve abdest almaya da teyemmüm et­meye de gücü yetmese, ayrıca, yanında, da, abdest aldıracak veya teyemmüm ettirecek kimsesi bulunmasa, İuıâmeyn'e göre, o adam, namaz kılmaz.

İmâm Fazl bin  Muhammed   : «Ben,   Kerkî'nin Câ-mfcU's - Seğîrlnde, şöyle yazılı olduğunu gördüm : Elleri ve ayakları kesilmiş, yüzü de yara olan bir adam, abdestsiz ve teyemmümsüz namaz kılar ve iade etmez.» demiştir. Esahh olan da budur. Zahî-riyye'de de böyledir.

Mahpus olup da, su ve temiz toprak bulamayan kimse, na­maz kılamaz. Bu, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A) ve İmâm Mu­hammed (R.A.) 'in kavildir ve yerden veya duvardan bir şey çıkar­maya imkân olmadığı vakit içindir. Fakat, bu kimsenin toprak çı­karma imkanı olursa, teyemmüm eder ve namazını kılar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İzâh'da : «Abdest aldığı zaman idrarını tutamıyan kimse, teyemmüm edince idrarını tutabiliyorsa, teyemmüm etmesi caiz­dir.» denilmiştir. Sirâcül'-Vehhâc'da da böyledir.

Çölde bulunan bir kimsenin, yanında, ağzı lehimlenmiş bir ibrik içinde zemzem bulunsa, o kimsenin, teyemmüm etmesi caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Hazır olan bir cenazenin namazının, kendisi abdest alın­caya kadar kılınacağından korkan bir adamın, cenazenin sahibi değilse, teyemmüm etmesi caizdir. Fakat, kendisi cenazenin sahibi ise, teyemmüm etmesi caiz değildir. Sahih olan da budur.

Velî'nin, cenaze namazını kıldırmasını emrettiği kimse de, te­yemmüm edemez. Fakat, bu hususta, cenaze namazını kıldırmaya kendisinden daha yetkili bir velî hazır olunca, yetkisi az olan kim­senin, teyemmüm etmesi caiz olur. Çünkü, yetkisi az olan kimse, kendisinin, cenaze namazım kılmak için beklenmemesinden korka-bilir.

Cenaze namazım kıldırmak için, bir başka kimseye izin vermiş olan velî'nin de, teyemmüm etmesi caiz olur. Behrü'r-Râık'ta da böyledir.

Bir adam, teyemmümle bir cenaze namazı kıldıktan son­ra, ikinci bir cenaze daha gelmiş olsa; eğer, birinci cenaze ile ikinci cenaze arasında, bir abdest alacak kadar vakit yoksa, o teyem­mümle, ikinci cenazenin namazını da kılar. Fakat, vakit varsa kı­lamaz; yeniden teyemmüm yapar. Muzmarât'ta da böyledir.

Vaktin çıkmasından korkmadıkça, bayram namazına baş­lamadan, önce, imâmın teyemmüm etmesi caiz olmaz. Fakat, vak­tin çıkmasından korkuyorsa, teyemmüm caiz   olur.

Muttedî'de, eğer, abdest alıncaya kadar, namazın kılınıp bite­ceğinden korkmuyorsa, teyemmüm etmesi caiz olmaz; fakat, nama­zın kılınacağından korkuyorsa, teyemmüm etmesi caiz olur.

Teyemmümle namaza başlamış olan bir kimsenin, abdesti bozuîsa; bu kimsenin, —tekrar— teyemmüm ©dip, namaza devam edeceği hususunda, hiç bir ihtilâf yoktur.

Fakat, abdestle namaza başlamış olan bir kimsenin, abdesti bozulmuş olsa; bu kimse eğer, vaktin çıkmasından korkarsa, bil-icinâ', teyemmüm ederek namaza devam eder.

Fakat eğer, bu kimse, vaktin çıkmasından korkmaz ve imâm, namazı bitirmeden, abdest alıp ona yetişeceğini ümid ederse; bu kimsenin teyemmüm etmesi, bil-iemâ' mubah olmaz. Şayet, bunu iunid etmiyorsa, o kimse, teyemmüm edip namazına devam eder. Bu, İmâm-ı A'zam (R.A.)'a göredir. Diğer imamlarımız ise, buna muhaliftir. Mhâye'de de böyledir.

Aslolan, edâ edilmediği zaman, onun yerini tutabilecek bir şeyin .olmaması halinde, teyemmüm etmek caizdir;

Fakat, bir ibadetki onun halefi (yerini tutacak bir şey) var-ı!ır, onun için teyemmüm etmek caiz değildir. Cum'a namazı gibi Cevlıeret'ün - Neyyire'de de böyledir.

İki kimsenin, aynı  zamanda ve aynı  yerde teyemmüm etmesi caizdir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir adamın, aynı yerden tekrar tekrar teyemmüm etmesi de caizdir. Fetâvâyi Tatarhâniyye'de de böyledir.

Cühüp olan bir kimsenin, teyemmümle, cenaze ve bayram namazlarını kılması caiz olur. Zahîriyye'de de   böyledir.

Bir kimse, teyemmümlü olduğuna kani oldukça, abdes-tirvn bozulduğu şüphesine düşünceye kadar  teyemmüm üzeredir. Abdestsiz olduğuna kani olunca da, teyemroümlü olduğuna ina­nana kadar  abdestsizdir. Hulâsa'da da böyledir.

Teyemmüm üstüne teyemmüm etmek, sevab değildir, Künyede de böyledir.

Misafir, (yolcu) suyun olmadığını bilse bile, cariyesi ile cima' edebilir. Hulâsa'da da böyledir.
Teyemmümle namaz kılan bir kimseye, bir hiristiyan «aî-dese, o kimse namazım bozmaz. Çünkü, nasranînin sözü sana su»yunftu, Hüsranının sözü istihza olabilir. Namaz ise, şüpheli olan bir şeyden dolayı bozul­maz. Namazı bitirdikten sonra o su istenir. Eğer, Nfesrânî suyu ve­rirse, o kimse, teyemmümle kılmış olduğu o nama7j iade eder. Fetâ-vâyî Kâdîhân'da da böyledir. [98]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..