3- ELBİSE, DERİ VE KAPLAR HAKKINDA TAHARRÎ

Bir adamın yanında iki veya daha çok elbise olduğu zaman, bun­ların ba'zisı temiz, ba'zısı da pis olur ve alâmetleri sebebiyle onları ayırma imkânı olursa; ayırılır.

Ayırması mümkün olmaz ve muztar kalır, namaz kılacak kadar te­miz elbise bulamaz ise, o elbiseleri veya bunlardan birisini yıkayacak imkânı da olmazsa; bu durumda taharri eyler. Eğer, zann-ı galibi biri­nin temiz olduğuna ise, onunla namazını kılar. Eğer zann-ı galibi, pis olduğuna veya ikisininde aynı olduğuna ise, taharri eylemez. Zehiyre'de de böyledir.

Taharrisi neticesinde, birisinin temiz olduğu kanaati ile öğle namazını kılar; sonra da reyinin çoğu, diğerinin temiz olduğuna dâir olur ve onunla ikindiyi kılar, önceki kıldığı öğle namazı caiz oldu mu?

Biz "caiz oldu." diye hükmederiz. Zira önceki elbisenin temizliği: diğer elbisenin necisliğine dâir hükmünden idi. Bu hükümden sonraki reyinin çokluğuna itibar yoktur.

Şayet öğle namazını kıldığı elbisenin temiz olmadığına itikadı tam ise, bunun hilafınadır. Ve o namazı, iade eder.

Keza, bir kimse, taharri eylemeden iki elbiseden birisin aldı ve onunla Öğle namazını kıldı; müslümamn fi'li sıhhat üzerine hamledile-ceğinden, onun fesadı açıklanmadıkça, o namaz caiz olmuştur. Sanki o elbise temizmiş gibi hükmedilir.

Bir adamın, üç elbesesi olmuş bulunur ve araştırma yapıp birincisiyle öğle namazını kılar; ikincisi ile ikindiyi kılar üçüncüsü ile de ak­şam namazını kılar; sonra da birincisi ile yatsı namazım kılarsa bu du­rumda Öğle ve ikindi namazı caiz; akşam ve yatsı namazı fâsiddir. Çün­kü o öğle ve ikindi namazlarını temizliklerine hükmederek kıldı; o tak­dirde üçüncü elbisenin pisliği taayyün eyledi, onunla kıldığı namaz caiz olmaz. O takdirde, yatsı namazını temiz elbiseyle kılmış oldu. Fakat üze­rinde akşam namazının kazası olarak kılmış olduğundan tertibe riâyet edilmediği için, oda caiz olmaz. Diğer bir rivayette ise kıldığı yatsı na­mazı caizdir, Serahsî'nin Muhryt'nde de böyledir.

Nevâdir'de şöyle zikredilmiştir:

tki elbiseden birisi pis olur; taharri yapmaksızın onun biriyle öğle namazını kılar; ikincisi ile de ikindi namazını kılar, sonra da, taharrisi sonucu, birincisinin temiz olduğunu öğrenirse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bu adam, namaz kılmamıştır." buyurmuştur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Öğle namazı caizdir," buyurmuştur. Muhıyi'te de böyledir.

Neyâdir'de şöyle zikredilmiştir:

îki kişi yolculuk yaparken, her İkisinin yanında da yalnız iki elbise olur ve birisi temiz, birisi pis bulunur; o şahıslardan biri taharrî ederek, o elbesilerden biriyle namaz kılar; diğeride taharrî ederek diğer elbisey­le namaz kılarsa, her ikisinin de yalnız başlarına kıldıklan-namazlan caiz olur.

Birisi imâm olsa da, diğeri ona iktida edip uysa, imâmın namazı caiz olur; muktedînin namazı caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

tki kişi şakalaşsalar ve birisinden bir damla kan aksa; ve her ikisi de o kanın kendinden olduğunu inkâr ederek ayrı ayrı namaz kılsalar; her ikisinin namazı da caiz olur.

Şayet birisi diğerine uyarsa; onun namazı caiz olmaz.

Bu cins meselelerde, üçüncü bir durum daha vardır. Üç kişi şaka-laşırlar; birisinden bir damla kan akar; veya birisi sessizce yellenir; son­ra da üçü birden, bunu inkâr ederler; daha sonra da birisi imâm olup, ikisi de ona uyarak öğle namazını kılarlar; İkincisi de ikindi namazını kıldırır; üçüncüsü de, akşam namazını kıldırırsa; hepsinin öğle namazı caiz olur. Akşam namazını kıldıran imamın ikindi namazı caiz olmaz. Öğle ve ikindi namazlarının imamlarının da akşam namazları caiz olmaz. Ebfi'l-Kâsim es-Saffar ise: "Hepsinin de namazı şahindir, caizdir." buyurmuştur.

Bir adam sefere çıktığında, yanında bir kısmı temiz bir kısmı pis; kap bulunursa; taharri neticesi, temizlği galip olan kapla veya zarureti hâlinde veya muhayyerliği hâlinde de cümlesinden içtiği su ve aldığı ab-desti caizdir. Eğer zann-ı galibi pis olduklarına olur; veya zannı müsavi ve hâli de hâli ihtiyarî olursa, araştırma yapmadığı gibi, o kaplardan su içmez ve abdest de almaz:
Şayet hâli, hâi-ı ıztırar ise, bi'1-icma su içmek için taharri yapar. Bize göre, abdest için taharri yapmaz. Teyemmüm eder, Zehıyre'de de böyledir.

Galebe-i zan, suyun pisliğinde olursa; o suyun tamamı dö­külür ve teyemmüm yapılır. Bu bir ihtiyattır; vâcib değildir.

Fakat suyu dökmek teyemmümün sıhhati için ihtiyattır; dökmese de olur.

Tahâvî, Kitabında şöyle buyurmuştur:

Yanında hem temiz hem de pis su bulunan kimse, bunları birbirine katar ve kendisi de teyemmüm ederse; bu en ihtiyatlı olanı olur. Çünkü suyu dökmek, tamamen onun faydasından mahrum olmak olur. Birbi­rine katarsa, hayvanına içirir. Âciz kalınca, kendisi de içer. îşte bu, en evlâ olanıdır.

Belh'li âlimler: "Hem temiz, hemde pis olma ihtimali olan iki kap­tan abdest alır; zira, böylece, hadesin gitmesi teyakkun eder." demişlerdur.

Biz, bu görüşü almayız. Çünkü böyle yaparsa, temiz olmayan su ile azalarını da pislendirmiş olur. Alel husus, başına meshetmekle pis su ile meshettikten sonra, temiz su ile meshetse, yine de başı temiz ol­maz. Böyle bir işe mahal yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Bu durumda olan iki sudan abdest alan zat, başının ayı ayrı yer­lerine iki defa mesh ederse; kılacağı namazı caiz olur. Serahs'nin Muhıy-iı'nde de böyledir.

Arkadaşları yok iken, kabını, onların kabına katarsa; bazı âlim­ler: "Araştırıp, kabım alır ve onunla abdestini alır." demişlerdir.

Bu, yiyecek menzilindedir. Şöyle ki: Bir topluluğun müşterek yiye­ceği olduğunda arkadaşları yok iken, bunlardan birisine ihtiyaç vâki olur ve hissesini almak isterse; hissesi kadarını alır.

Ekmek de böyledir.

Bir kimsenin ekmeği, arkadaşlarının ekmeğine karışırsa; bazı âlimler: Taharri yapar." demişler; bazıları da... "Yapmaz; fakat arkadaşlarını bekler, onların tamamı gelince alır." demişlerdir.

Bu serbest ve imkânlı zamandadır.

Fakat zaruret hâlinde ise, bütün ahvâlde taharri yapar ve hissesini alır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adamın yanında» biraz boğazlanmış hayvan eti ile biraz da lâşe eti bulunduğunda, o şahıs her hâlü kârda araştırma yapar. İmkânı varsa, onları birbirinden ayırır. Eğer ayırma imkânı olmaz ve zaruret hâlinde bulunup açlıktan ölüm tehlikesi ile karşılaşırsa; bu hâlinde ta-harrî eder ve yer.

Şayet zann-ı galibi onların haram oluşuna dâir ise veya zannı mü­savi ise taharri ile yemesi helâldir.

Meyte (= murdar ölen) suya atıldığı zaman, suyun üstünde ka­lır. Bu onun alâmetidir.

Boğazlanmış hayvan ise, atılınca suya batar. Bazan da, insanlar, murdar ölen hayvanı, onun çabuk bozulmasından tanırlar.

Bunların tamamı, mecûsinin kesmediği veya müslümanın kasden besmeleyi terk ederek kesmediği zaman böyledir. (Aksi halde, hiç birisi yenmez.) Mebsût'ta da böyledir.

Sâde yağ veya zeytin yağı yenmesi helâl olmayacak bir durumda bulunduğu zaman, yemenin haricinde-ondan faydalanmak helâl olur.

Bunlara kansan necaset,-yemek hariç-diğer menfâatlerine mân olmaz.

Bunların içine atılan at, eşek, katır pislikleri ve pis toprak, bunla rm yenilmesini haram kılar.
(Bunlar deri dibağatı ve emsali şeylerde kullanılırlar.) Biz, bunların yenilmesinde ihtiyaten haramhğuı durduğuna itibar ederiz. Serahrf'nin Muhıyü'nde de böyledir. En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [4]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..