10- KEFFÂRET-İ ZIHÂR

Keffâret : Zıhâr yapan kimsenin, zıhârdan sonra, aynı ka­rısına cima yapmak istediğinde, üzerine îâzım olan şeydir.

Bu şahıs, zıhâr sebebiyle, karısının haram olmasına razı olur ve ona yaklaşmak istemezse., keffâret lâzım, olmaz. Fakat, yaklaş­mak isterse, keffâret vacip olur. Bunun yerine getirmeye cebr olu­nur.

Şayet, bundan sonra, cima' etmek istemezse, keffâret sakıt olur (— düşer).

Bu azimden sonra, kan kocadan birisi ölürse, keffâret yine dü­şer. Yenâbî'de de böyledir.

Zıhar Keffâreti : Tam bir köle azâd etmek ve bunu keffâ­ret niyyetiyle yapmaktır. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Köle hususunda, kölenin müslüman, kâfir, erkek, kadın, küçük ve büyük olması müsavidir. Nikâye'de de böyledir.

Bir kimse, keffâret için, önce yarım köle azâd edip, cima' etmeden Önce yarım köle daha azâd etse; bu caiz olur.

Eğer, bunu cima'dan sonra yaparsa; İmâm Ebû Hanife (R.A.)' ye göre, caiz olmaz.

İki kişi arasında ortak olan bir kölenin, sahiplerinden bi­risi, keffareti için, kendi hissesini azâd etse, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.) ye göre, bu caiz olmaz. İster zengin, ister fakir olsun, bu böy­ledir.

Bir kimse, keffârete niyyet etmeksizin, kölesini azâd etse; veya köleyi azâd ettikten sonra keffârete niyet etse; bu caiz olmaz. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, başka birisiyle orak olduğu, iki köledeki yarım hisselerini; â^âd eylese, bu da caiz oîmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Sağır olan bir köleyi, zıhâr, keffâreti için, azâd etmek caiz­dir. Ancak, bu .kölenin az bir şey duyabilmesi gerekir. Şayet, hiç duymuyorsa, bu caiz olmaz. Muhtar olan görüş, budur. Gâyetül -Beyân'da da böyledir.

Keffâret için, ahras'(= dilsiz) köleyi azâd etmek caiz de­ğildir.

Menfaata mâni olmadığı vakit, bir gözü kör veya bir eli yok veya bir eli ile ayağı çaprazvâri kesik, olan köleleri kefaret için azf.d eylemek caizdir. Fakat çaprama/Jama olmayan, her ikiside bir tarafta bir eli ve ayağı kesik olan, köleyi azâd etmek, caiz değildir.

Hidâye, de de böyledir.

Menfaat ölmüş olduğu için elleri, çolak köleyide, keffâret için azâd etmek caiz değildir. Mebsüf ta da böyledir.

Zekeri kesik olan köleyi; azâd caiz olur.

İki gözü kör olanı, iki eli kesik olanı, iki ayağı kesik bulunanı, azâd, keffâret için caiz olmaz

Müdebberi, ümm-i veledi, (çünkü, bunun ikisi bir yönden hürdürler) mükâtep olanı, (eğer bedelinden bir kısmını ödemişse) caiz olmaz. Hiç; bir şey Ödemcmişse olur. Kâfî'dc de böyledir.

Eğer köle, kitabet ebedelini ödemeden âciz olur; sonrada adam onu azâd ederse; gerçekten, o caiz olur. İsterse, daha Ünce bedelliden, bir kısmım ödemiş olsun, isterse hiç bir şey ödememiş clsun müsavidir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Enenmiş köleyi ve kulakları kesilmiş köleyi, bize göre, keffâret için azâd etmek caiz olur.

Her iki elinin başparmaklanda kesik olan köleyi, veya her elinden üç parmağı kesik olan köleyi, azâd etmek caiz olmaz. Nihâ-ye'de de böyledir,

Her elden, başparmak hariç, iki parmağı kesik olanı, ye­mekten aciz oİan dişsizleri, azâd eylemek caiz, olur. Fethu'I-Ka-dîr'dc de böyledir.

Ratkâ, karna, amsâ, bersâ, remdâ, hünsâ ve burnu kesik köleyi azâd —eylemek keffâret için— caizdir.

Aşvâ, mahrûme ve anîn planlan da azâd etmek caizdir.

(Ratk⠗ Fercinin ağzında cima'ya mâni bir bez bulunan ka­dındır. Karna = Fercinde boynuza benzer kemik bulunan kadındır. Amşâ = gözleri zayıf gören kadın; Bersâ = Alaca hastalığı olan ka­dın; Remdâ = gözü ağrılı kadın. Hünsâ = Erkekliği dişiliği biline­meyen; Aşvâ = Gece gözü görmeyen kadın, Mahrûme — Burun de-" likîeri bitişmiş olan. Anîn = cima' yapmaktan âciz olandır.)

Kaşları dökülmüş, sakal kılları olmayan ve yine yemek yi­yebilecek kadar dudakları kesilmiş olan köleleri keffâret için azâd etmek caizdir.

Deli ve bunak olanları azad etmek caiz değildir. Cinnet getir­miş sonra da iyileşmiş olan köleyi azâd etmede caizdir. Bu, ifakat . halinde olursa böyledir.

Ölecek kadar, hasta olanı azâd eimek 'caiz değildir. Eğer iyi­leşmesi ümid ediliyorsa caizdir.

Mürted olan köleyi azâd, bazılarına göre caiz; bazılarına göre ise, caiz değildir, mürtedde (= dininden dönmüş kadın) ihtilafsız caizdir. Muhıyjt'te de böyledir.

İbrahim'in, İmâm Muhammed (R.A.) den rivayet ettiğine göre, O, şöyle buyurmuş :

Bir kimse, kanı helâl olan, bir köleyi azâd etse ve sonra da, o köle affedilse, bu caiz olmaz. Nihâye'de de böyledir.

İmâm Kerhî, Muhtasar'da şöyle zikredmiştir :

Bir kimse, zıhardan bedel kanı helâl olan bir köleyi azad eyîese caizdir. Mebsût'ta da böyledir.
Sağ olduğu biliniyorsa, kaçan köleyi azâd etmek caizdir. Muhiyt'te de bö3'ledir.

Aciz yaşlıyı, haber alınamayan gaibi azâd etmek caiz ol­maz. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Keffâret'den bedel, süt emen çocuğu azâd etmek caizdir. Şâj'ct cariyenin, karnında olan çocuğu azâd ederse; bu keffâret ola­rak caiz olmaz. Sirâcü'l - Vehhâc'de de böyledir.

Felçliyi azâd etmek caiz olmaz. (Çünkü, onun yarısı kurumuş­tur.)

Oturak köleyi de azad etmek caiz olmaz.

Bir kimse, keffâretinden dolayı, hasta olan kölesini azâd ey leşe; eğer, köle o hastahkdaıı ölürse, caiz olmaz; iyileşirse, caiz olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Dâr-i harb'de, harbî olan bir köleyi zıhâr keffâreti olarak azâd eylese caiz olmaz. Eğer dâr-i İslâm'da azâd ederse, bu caiz olur. Mebsût Şerhinde de böyledir.

Bir kimse, gasp olunan bir köleyi, keffaret-i zıhâr için, azâd eylese, bu, ona vâsıl olduğu zaman, bu caiz o!ur. Şayet, gasbeden adanı, onun, o köleyi kendisine bağışladığını iddia ederse, o vakit, keffâreti için onu azâd etmesi caiz olmaz. Baîıru'Y - Râik'la da böy­ledir.

Bir kimse başkasının keffâreti için, onun emri olmadan, kendi kölesini azâd eylese; bu caiz olmaz. Bil - ittifak böyledi'r. Azâd edenin, azadı vâki olur. Eğer, o şahıs, emreder : «Benim yeri­me, köleni azâd eyle." der; fakat, bedel söylemez ve o da azâd eder­se; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, itk vâki olur.

Eğer : «Bin dirhem karşılığı, benim için azâd eyle.» der ve o da, azâd ederse; emreden ıtk etmiş olur. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, birini vekil tâyin etse ve ona babasını satın alıp; bir ay sonra, onu keffâreti zihârı için azâd eylemesini söyle­se; o da öyle yapsa, emredenin zıhâr keffâreti câtz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimseye, iki zıhâr keffâreti, vacip olsa; o şahıs da iki köle azâd etse, fakat onlardan birisini, bizzat niyyet etmese; ikisi de, caiz olur.

Keza, dört ay, oruç tutar veya yüzyirmi fakire yemek yedirirse, caiz oh.tr.

Şayet, iki keffâıvt için, bir köle azâd eyler, veya iki ay oruç tu I arsa işte bu o iki kcfl'aretten hangisi için isterse; öyle olur.

Eğer bunu zıhar ve kati keffâreti olduğu zaman yaparsa ca­iz olmaz. Hidâye'de de böyledir.

Bu, köle mü'min olduğu takdirdedir. Eğer, köle kâfir ise zıhâr keffâreti sahih olur. Fethu'I - Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse, dört karısını da, zıhâr eylese, sonra da, bir kö­le azâd eylese başka kölesi de olmasa sonra, dört ay oruç tutsa ar­ka arkaya, sonra hastaîansa da, altmış fakiri doyursa ve hiç birisi­ni de bizzat niyyet eylemese; istihsânen dördü içinde caiz olur.

Müzahirden, karısı bâin olarak boş olsa; sonra da adam, ondan bedel keffâret yapsa; o kadın da ya bir adamın nikâhı al­tında olsa veya irtidâd edip; dâr-ı harbe gitse keffâret caiz olur.

Allah'a sığınırız, eğer adam irtidat etse; sonra da zıhâr keffâ-retinden dolayı, bir köle azâd etse, bilâhare nıüslüman olsa, keffâ­reti caiz olur. Esahh olan da, budur. Mebsût Şerhî'nde de böyle­dir.

Bir kimse, bir köleye : «Eğer seni satın alırsam; sen hür­sün.» dedikten sonra, onu satm alsa ve zıhâr keffâretine de niyyet eylese; keffâret-i zıhâr, caiz olmaz. Şayet, daha önce niyyet etmiş olsaydı, caiz olurdu.

Eğer, bir köleye : «Seni satın alırsam; keffâreti yeminim için, s^n hürsün.» dedikten sonra, o köleyi, keffâret-i zıhâr niyyetiiT-satın alsa; bu zıharı için caiz olmaz. Keza, eğer : «Seni satın alır­sam; hürsün.» dedikten sonra, «Seni satın alırsam; zihârımdan do­layı hürsün.» dese ve sonra da, onu satm alsa, ıtk vâki olur. Buna göre, «Eğer şu köleyi satm alırsam; işte o, zıhâr keffâretim için hürdür.» sonra da «Eğer satm alırsam, keffâret-i yeminim için hür­dür.» sonra da, o köleyi satın alsa, işte o, zıhar keffâreti için hür olur.

Keza : «Eğer, onu satın alırsam; filâne karımın zıhârı için hürdür.» dedikten sonra, diğer karısı için, öyle söylerse, ve bilâhare o köleyi satm alsa, önceki kadının zıhârı için, hür olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, zıhâr eylediğini sandığı karısından dolayı, kef­fâret yapsa; sonra da zihânn başka karısı için olduğu anlaşılsa kef­fâret caiz olmuş olmaz. Itâbiyye'de de böyledir.

Zıhar yapan adam, azâd edecek köle bulamazsa bu durum­da, onun keffâreti, iki ay arka arkaya oruç tutmakdır. O, iki ayın içine, Ramazan, Ramazan bayramı, Kurban bayramı ve teşrik gün­leri girmez. Gâyetü'I-Beyân'da da böyledir.

Bir kimse, kendisinden zıhâr eylediği karısına, unutarak gündüz; kasden, gece cima' ederse; bu şahıs, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)  ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, orucuna yeniden başlar.

Eğer, gündüz, kasden cima' ederse, o takdirde, bil-icm-a orcu-na yeniden başlar. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir .

Bir kimse, zıhâr eylediği kadından maada, karısı ile cima' eylese, eğer o cima'sı, tuttuğu orcünu ifsâd ederse (= bozarsa) bil-ittifak, keffâret orcuna yeniden başlamak lâzım olur. Eğer, orcunu ifsad eylemezse, (Şöyle ki : Cima' unutularak gündüz veya gece ya­pılmış olsa.) o zaman bil-ittifak, oruca yeniden başlamak gerek­mez; oiucuna devanı eyler. Gâyetü'I-Beyân'da da böyledir.

Zıhar için, oruç keffâreti yapan kimse, hastalık veya yol­culuk sebebiyle bir gün iftar eylese; o şahıs, oruca, yeniden başlar.

Keza, bir kimse keffâret orucu (tutarken fıtır bayramı veya kur­ban bayramı, veya teşrik günleri gelse, o şahıs; oruca yeniden baş­lar. Şayet, o günlerde, iftar etmez; oruç tutarsa, yine, de keffâretini yeniler. Oruca, yeniden başlar Cevheretü'n - Meyyire'de de böyle­dir.

Zıhâr yapan kimsenin hilâl ile iki ay oruç utması her ne kadar, aylar yirmi dokuzar gün olsa bile, caizdir. Eğer, hilâ'siz ola­rak başlar, sonra da, elli dokuz gün tamam olunca iftar ederse, kef-fereti yeni baştan tutar. Eğer, onbeş gün tutar; sonra da, hilâlle bir ay tutar ve o ayda yirmi dokuz gün olur ve sonra onbeş gün da­ha tutarsa; bu İmâmeyn'in kavline göre, caiz olur. Fakat, İmâm Ebû Hanife  (R.A.)'ye göre, caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Şa'ban ayı ile birlikte Ramazan ayını, yolculukta tutan bir kimse zıhâr keffâretine niyyetle, böyle yapsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, caiz olur. Taltarhâniyye de de böyledir.

Keffâret orucu tutan kimse, unutarak iftar eylese; bir şey gerekmez. Nihâye'de de böyledir.

Bir kimse, arka arkaya iki ay oruç tuttuktan sonra, köle azâd etmeye gücü hâsıl olsa; bu güçde keffâret, orucunun son günü, güneş batmadan önce meydana gelse, oruçları tatavvu (= nafile) olur. Köle azâd etmesi gerekir. Efdal olanı, o gününün orucunu da tamamlamasıdir. Şayet tamamlamaz da iftar ederse; bize göre, ka­zası gerekmez.

Eğer köle azâd etmeye, gücü, orucun son günü güneş battıktan sonra, hâsıl olursa keffâreti sahih olur. Tahâvî Şerhî'nde de böy­ledir.

Keffâret yapanın, zengin veya fakirliğine itibar, keffârei zamamnadir. Yoksa, zıhâr vaktine değildir. Hatta, bir kimse, zen­gin olduğu halde, müzahir; keffâret vaktinde ise fakir olsa; keffâreti için, oruç tutması caiz olur.

Eğer bunun aksine olur; meselâ : Zıhâr vakti fakir, keffâret vakti zengin olursa, oruç (tutması caiz olmaz. Köle azadı gerekir. Siracü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Bir köleye sahib olan kimsenin —keffâret olarak— onu azâd etmesi lâzımdır. Ona ihtiyacı olsa bile, yine böyledir, Nakid para ile köle satın, almaya gücü varsa, alıp azâd eder. Eve, ev eşyasına . itibar yoktur.

Şayet, setr-i avret yapacak kadar elbisesi yoksa; o zaman önce, elbise alır. Şu halde, itibar zaruri ihtiyaçtan fazla olanıdır. Muhıyt' te de böyledir.

Hak üzerinde, alacağı olan fakir, bir kimsenin, borçlular­dan alacağını almaya,- gücü yetmezse; keffârel için oruç tutar. Eğer gücü yeterse, oruç tutması caiz olmaz.

Malı olduğu halde, —karşılığında— borcu da bulunan kimse­nin de keffâret için, oruç tutması caiz olur. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.

Mukâfebe olsa bile, köle için, oruç tutmak vardır. Şayet, o kö­lenin eiendisi, onun keffareti için, köle azâd etse veya altmış fakire yemek yedirse; —kölenin isteğiyle bile olsa— bu caiz olmaz. Neh-ru'l - Fâık'ta da böyledir.

Fakir bunun hilaf madır. Onun için, bir başkasının köle azâd etmesi veya yemek yedirmesi caizdir. Bedâi'dc tle böyledir.

Bir kimse, keffâretten önce bir köle azâd eylese; sonra da, mal sahibi olsa, keffareti için, köle âzâdı gerekir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir köleyi, efendisinin, zıhâr keffâretinden men etme hak­kı yoktur. Nehrıı'l - Fâık'ta da böyledir .

Nezir orucu ve keffâret-i yemin orucu, bunun hilâfınadır. Efendisi, kölesini, bu oruçları tutmaktan —isterse— men edebi­lir. Bedâide de böyledir.

Kölenin keffâret orucu da arka arkaya iki ay olarak tak­dir edilmiştir. Tebyin'de de böyledir.

Serahsî'nin Mebsût Şerhi'nde şöyle zikredilmiştir :

îki ay, oruç tutmaya gücü yetmeyen müzahir, altmış fakiri do­yurur. Sİrâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Yemek yeme, hususunda fakir ile miskin müsavidir. Bah­ru'r - Râık'ta da böyedir.

Bu Keffâret bedelini, zekât malının verilmesi caiz olmayan kimselere vermek, caiz olmaz.

Yalnız, bundan, zimmet ehlinin fakirlerine de verilebilir. Bu İmâmeyıi'e göre böyledir. Bize göre, İslâm fakirleri daha üstündür. Harp ehlinin fakirlerine, her ne kadar bizim yurdumuzda güvence nKında olsalar bile verilmez. Mebsût Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimse, araştırma neticesi, keffâret bedelini, bir şahsa verse ve sonradan onun ehil olmadığı anlaşılsa, İmâm Ebû Hanife (R.A)  ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bu caizdir. Bahru'r - Râ-

ık'ta da böyledir.

Bir kimse, zıhâr keffâreti için, bîr başkasını yemek yedir­mekle görevlendirse, o da Öyle yapsa, caizdir. Bu takdirde, memur, âmire müracaat edemez. Zâhir-i Rivâye de bu böyledir. Hibe, borç uhna ihtimali olmasından şüphe etmemek için, müracâat etmez. Kâfide de böyledir.

Eğer âmir : «Bana müracaat eyle.» derse; memur da mü­racâat eder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Eğer memur, âmirin emri olmadan, sadaka verse, bu caiz olmaz. Mebsût Şerhi'nde de böyledir.

Her Fakire buğdaydan yarım sa' arpa ve hurmadan bir sa' veya bunların kıymetleri verilir. Kâfî'de de böyledir.

Buğdayın unu da, kavrulmuşu da, aynıdır. İtibar, yarım sa' olmasıdır. (Yani, beşyüz yirmi dirhemİik bir ölçekdir.) Arpa unu ve kavrulmuşu da bir sa' dır. Cevhereitü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir kimse, taze hurmadan, yarım Ölçek verse, onun kıyme­ti de, yarı it ölçek buğdaya müsavi olsa, bu caiz olmaz.
Keza, buğdaydan yarım sa1 dan noksan buğday verse de, cnun kıymeti, bir sa' hurmaya bedel oîsa, yine caiz olmaz.

Bunda aslolan : Her cins, kendisine has kılınan halde olmalı­dır. İtibar, kıymetine değildir.

Bir kimse, kıymeti iki batman buğday yerine, üç batman darı verse caiz olur. Fakat buğdayı, darı yerine verse, bu caiz ol­maz. Muhiyt'te de böyledir.
Bir kimse, zıhâr keffâreti için, bir fakire altmış gün, —her gün yarım sa1— buğday verse; bu caiz olur. Sirâciyye'de de böyle­dir.

Bir kimse, bir fakire, keffâret bedelinin tamamını bir gün­de verse; bu caiz olmaz. Ancak, bu bir günlük iş için caiz olur. Bu, verdiğini, bir defada verirse böyledir.

«Aynı, günde ayrı ayrı defalarda verirse, caiz olur.» diyenler de olmuştur. «Olmaz.» diyenlerde olmuştur. Sahih olan olmaması­dır. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimse, otuz fukaraya, her birine birer sa' buğday ver­se; bu caiz olmaz. Ancak, otuz fukaraya, vermiş olur : otuz fukara­ya daha vermesi gerekir.

Her fakire, yarım sa' buğday verilir. Sircü'I - Vehhâc'da da böy­ledir.

Bir kimse, altmış fakirin her birine, buğdaydan bir müd = (ölçeğin dörtte biri) verse; bu   caiz olmaz. Ancak,   ayni fakirlere, birer müd buğday daha verirse, caiz olur. Şayet, aynı fakirleri bu-lamasa ve başka altmış fakire birer müd buğday daha verse, kef­fâreti caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, mükâteblere, birer müd buğday verse; sonra da onlar, o buğdayı kendi bedelleri için zengin olan efendilerine verseler; onlar da, tekrar onlara geri verseler, bu caiz olmaz. Bah-ru'r - Râık'ta da böyledir.

Bir kimse, iki kadın, zıhârına keffâret olsun diye, altmış fakire birer ölçek buğday verse; İmâm Ebû Hanife ve Ebû Vûsuf (R.A.)'a göre bu caiz olmaz. Ancak, bir zıhâr keffâreti olarak caiz olur. Kâfî'de de böyledir.

Şayet, yanm ölçek, bir keffâret için verir; arkasından ya­rım ö;çek de, diğer keffâret için verirse; bil-ifctifâk caiz olur. Gâyetü'l - Beyân'da da böyledir.

Bir kimsenin üzerinde, ayrı cinsten iki keffâret bulunsa yukardaki şekilde vermesi, her iki keffâret için ide, bil-iemâ caiz clur

Bir kimse, yarını köle azâd eylese; bir ay   da, oruç tutsa veya otuz fakir doyursa, keffâreti caiz olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de , böyledir.

Eğer, fakirleri, sabah ve akşam doyurursa; az ile de doysa-lar, çok ile de doysalar, keffâret caiz olur. Nİhâye'de de böyledir.

Fakirleri, iki sabah veya iki akşam yedirse bu da caizdir.

Keza, onlara, bir sabah, bir sahur veya ayrı ayrı iki sahur ye­meği yedirse, caizdir. Bahru'r - Râık'ta da böyledir.

En muvafık ve en âdil olanı, sabah ve akşam yedirmekdir. Gâyetül - Beyân'da da böyledir.

Bir kimse, altmış fukarayı, sabah doyursa; başka altmış fukarayı da, akşam doyursa, bu caiz olmaz. Ancak, onlardan her hangi bir takımı, hem sabah, hem de akşam, doyurursa, bu caiz olur. Tebyîn'de de böyledir.

Müstehap olan ; Sabah ve akşam ekmek ve katık bulun­masıdır. Nİkâye Şerhi'nde de böyledir.

Buğday ekmeği hariç, arpa ve mısır ekmeğinin yanında elbette bir katık bulunması, doymanın temini için behemehal lâ­zımdır.

Şayet yemek yiyenlerin arasında sabî (=-çocuk) varsa, bu caiz olmaz. Karnı tok olanlar olursa, yine caiz olmaz. Tebyîn'de de böy­ledir.

Emsalleri işçilik yapan, gençlerin bulunması caizdir. Mu-hıyt'te de böyledir.

Şayet, bir fakire, altmış gün, sabah-akşam yemek yedirir-se, keffâreti caiz olur.

Fakat, yüzyirmi fakiri, bir defa, doyurursa; onlardan altmışı­nı, ayrı bir defa daha doyurması lâzımdır. Sürcâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, sabah yedirse; akşamın da, bedelini verse; ve­ya, akşam yedirse de; sabah yemeğinin bedelini verse; keffâreti caiz olur.

Bakkâü'de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, sabah yedirse ve bir müddet buğday verse; bunda iki rivayet vardır. fOlur veya olmaz) Muluyt'te de böyledir.
Keffâret yemeğini, zıhâr edilen kadına yaklaşmadan,-yedir­melidir. Eğer, bu arada yaklaşırsa; yemeği yenilemek de gerekmez. (Meselâ : Bir kimse, müzahir olup; zıhâr keffâreti için de, altmış fakire akşam yemeğini yedirse ve o gece, karısına cima' eylese; ye­dirdiği akşam yemeğini yeniden yedirmesi gerekmez. Ayni fakirleri, sabah yemeğinde de doyurursa, keffâreti yerine gelmiş olur. Bu meyanda da istiğfar yapması icabeder. [20]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Üye girişi


Fetvalar.COM

Guncel

Günün Sözü

"Günün Sözü."

- fetvalar.com

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..