Liân Nasıl Yapılır :

Liânın sıfatı : Hâkim önce, kocaya, dört defa şehâdet yaptınr.

Koca, her defasında : Eşhedü billah... ( = Âllaha şahadet ede­rim ki, hakîkaten ben, doğru söyleyenlerdenim. Kadına zina eyledi diye söz atmamda sadıkıın.» der. Ve beşincide : «Kanma, zina et­ti; diye, söz alttığımda eğer, o adam (koca, kendisi) yalancılardan-sa, Allah'ın laneti onun üzerine olsun» der. Bu sözlerinin hepsinde de, karısına işaret eder.

Sonra, kadın da dört sefer Eşhedü billâh (== Allah'a şehâdet ederim ki, kocam buna zina ile (söz) atmasında, yalancıdır.» der-Beşincide : «Allah'ın gazabı, onun (kadının kendisinin) üzerine olsun. Eğer, kocam, bana, zina sözünü atmasında doğru söyleyen­lerden ise.» der. Ve, kadın da, şehadetlerin hepsinde, kocasına işa­ret eder. Hidâye'de de böyledir.

Liân esnasında, ayağa kalkmak şart değildir. Ancak, böy­le yapmak mensup olur. Bedâi'de. de böyledir.

Bize göre liân, şehâdet lafzı üzerine yapılır. Hatta, bir kimse : «Ben, Allah'a yemin ediyorum ki, gerçekden doğru söyleyen­lerdenim.» dese liân sahih olmaz. Sirficü'j - Vehhâc'da da böyledir.
Karı - koca, lânetieştikleri zaman, hâkim aralarını açsa, ay­rılık, kocası onu talâk ile boşayana kadar vâki olmaz. Eğer, koca boşamaktan kaçınırsa; kadı aralarını tefrik edip ayırır. Bu durum­da, hâkim, aralarını tefrik edip ayırmadan önce, ayrılık vâki ol­maz; 2evciyet yerinde durur. Kocanın, kadını, boşaması, zihâr i]âsıf aralarında olan mirâsda cereyan eder.

Onlardan birisi öldüğü zaman, sübûtundan sonra, Handen im­tina etseler biîe veya birisi imtina etse bile hâkim onları cebreder.

Şayet kocası lanetledikten sonra, kadın cinnet getirirse, liân sakıt olur. t = düşer). Had de, yapılmaz.

Şayet, kan-koca lânetleşmeden fariğ olduktan sonra, kadı efendiden aralarını ayırmamasını isterlerse, kadı bunu kabul et­meyip, aralarını ayırır Cevher&lü'n - Neyyİre'de de böyledir.

Hâkim aralarını Hândan sonra ayırdığı zaman, çocuk ana­ya verilir. Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğunu ri-Vâyet etmiştir : Hakimin behemehal : «Aranızı ayırdım ve şu ço­cuğun nesebini ondan (kadının kocasından) kesdim.» demesi lâ­zımdır. Şayet böyle söylemezse çocuğun nesebi ondan» kesilmiş ol­maz. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer, hâkim hata eder ve liân tamamlanmadan önce, ara­larım ayırırsa; bakılır : Eğer, her iki taraf da liânm ekserisini yap­mışlarsa; ayrılık geçerli olur. Eğer, iiânın fazlası yapılmamış veya biri yapmışda diğeri yapmamışsa; ayrılık geçerli olm";:. jiedai'de de böyledir.

Şayet, kadının ilânından önce, kocanın Hânından sonra, araları açılmışsa; hüküm geçerli olur. Hâkim müetehid olduğu için, bu böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.

Eğer, hâkim, hata eder ve Önce, kadından başlarsa; bu du­rumda, kadına Hânı yeniden yaptırır. Eğer, yaptırmaz ye aralarını ayırırsa; ayrılık vâki olur. Ancak, gerçekten bu, kötü bir şey olur. Yenâbî'de de böyledir.

Karı koca, bir hâkimin yanında lânetleşseler, hakim ise, onların aralarını ayırmadan azledilse veya ölse, artık ikinci hakim aralarındaki Hânı yeni baştan yaptırır. İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşleri budur. Fetâvâyi Kerhî'de de böyledir.

Hakim, karı kocanın aralarını ayırmadan önce, liânı bâtıl edecek, bir hâdise zuhur etse; şöyle ki: lânetleşmeden ayrılmadan önce ikisininde, dili tutulsa veya birisi ahras olsa, yahut irlidâd eylese; kendisini yalanlasa; bir başkasına zina iftirası yapmışta cezalanmış olsa; koca karısını haranı olarak cima' eylemiş olsa Hân ba­tıl (:- geçersiz) olur. Had yapılmaz; ve araları da açılmaz.

Şayet, liândan ayrılmadan önce bilisi cinnet getirirse; hâkim ara'arım tefrik edip ayırır. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.

Kan-koca lânetle.şseler; hâkim de, aralarını ayırmasa; bunlardan birisi de bunasa, hâkim, her ne kadar, bunaklık liân ehliyetini ihlâl ederse de, aralarını ayırır.

Eğer, erkek, liân yapar ve kadın yapmadan Önce aklını oyna­tır veya lânelleşmeden ayrılmadan önce aklım kaybeder veya er­kek, karısı lânetleşme yapmadan önce, akimi kaybederse; araları tefrik edilmez. Kadına da liân yapması emredilmez.

Şayet îânetleşirler sonra da gaip olurlar ve bilâhare de ayrıl­maları için, vekil tutarlarsa, araları tefrik edilir.

BU- şahıs; başka bir şahsın karısına, zina iftirası yapar, o adanı da «Doğru söyledin. Karım, senin dediğin gibidir.» derse; ikisi' de, icadına iftira etmiş olurlar. Şayet, yalnız : Doğru söyle­din.» der; fazla bir şey söy'cmezse; kazf etmiş olmaz, Zâhiriyye'-de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç taiâk boşsun. Ey zâniye» dese; erkeğe liân değil hadd gerekir.

Şayet : «Ey zâniye, sen üç talâk boşsun." demiş olursa; had de liân da gerekmem. Gâyetü's - Sürûci'de  de böyledir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.), şö}de buyurmuştur: Bir kimse, cima' etmemiş olduğu karısına :

«Sen boşsun; ey zâniye, üç talâk." dese, işte bu üç talâk olur. hadd ve liân olmaz. Bedâi'de de böyledir.

Eğer koca: «Ey zâniye!» der; karısı da: «Sen, benden daha zânîsin.» derse, erkeğe liân lâzım olur. Çünkü, kadının sözü ora kazf değildir. Gerçekten, onun mânâsı: «Sen, benden zinaya daha güçlüsün.» demektir. İşte bunun için, bu şekilde yabancı bi­risi söylese o'na hadd gerekmez.

Keza, bir koca, 'karışma: «Sen, fi İane kadından daha zâniye-sûı.» veya «Sen, insanların. e*ı zâmyesisin» dese, had de liân da gerekmez.  Mebsut'ta da böyledir.

Şayet karışma: «Ey zâni!» derse, işte o kazf ( = zinâ if­tirası) olur. Zira, zâniye'nin sonundaki te harfi terbim için, hazf edilmiştir. Kadının kocasına ; «Ey zârıiyehî» demesi bunun hüâ-fı nadir; sahih olmaz.

Eğer : «Ey zâniye kızı zâniye!» demiş olursa; işte bu hem karısına hem de, onun anasına iftira olur. Itâhiyye'de de böyledir.

Eğer had isteğiyle, hepsi toplanırsa; önce karının anası için hadd yapılır. Bu durumda liân sakıt olur  ( = düşer.)

Eğer, ana istekde bulunmaz da, kadın istek yaparsa; arala­rında lânetleşme yapılır; ana için de, hadd gerekir.

Eğer, ana liândan sonra istek yaparsa; zâhir-i rivâye'de bu böyledir.

Keza, şayet ana ölü olur ve koca, karısına : «Ey zâniye kı­zı zâniye!» derse;  karısının, ceza talebi hakkı vardır.

Eğer, her iki kazf için de istek yaparsa, anası için hadd yapı­lınca;  aralarındaki liân sakıt olup   ( — düşer.)

Şayet, kadın; anası için, ceza talebinde bulunmaz, fakat ken­di nefsi için dava açarsa, liân îcabeder. Talıâvî -Şerhi'nde de böy­ledir.

Bir kimse, yabancı bir kadına zina iftirası yapsa; sun-ra da onu nikâhlasa ve kazfeylese, kadın da îiâıı ve hadd isteğin­de bulunsa;   lânetleşme yapılmaz.

Şayet, hadsiz ıliân isteğinde bulunursa: aralarında lânetleş­me yapılır. Bundan sonra hadd talebinde bulunursa; hadd yapılır. Çünkü, hadd ile ilânı cem etmek meşrudur. Scrahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Dört karısı olan, bir şahıs, bir söz'e, hepsine birden kaz-feyler veya her birine ayıı ayrı kazfeylerse; eğer koca ve karılan liân ehli iseler, her kazf için, onlardan her biriyle ayrı ayrı lâ-netleşirler.

Eğer, koca Hân'a ehil değilse, o zaman, kazt haddi yapılır. Hepsinden bedel olarak bir hadd kâfi gelir.

Eğer koca, liân ehli olur da, kanlarından bir kısmı liân ehli olmazsa; onlardan liân ehli olanlarla lânelleşir; olmayan ar kalır­lar. Bedâi'de de böyledir.

Hür olan bir adam, zimmîye veya câriye olan karısına zi­na iftirası yapsa; kadın da müslüman olsa veya azâd edilse, ada­ma hadde yapılmaz, liân da yapılmaz.

Câriye olan karısı, azâd edildikten sonra, kocası ona zina if­tirası yapsa; aralarında nikâh baki olduğundan, kocaya liân yap­ması gerekir. Eğer, kadın kendi nefsini ihtiyar ederse, liân batıl olur. Kocanın mehir A/ermesi eğer o kadına cirna' yapmamişsa, icabetmez.

Eğer kadın, nefsini ihtiyar eylemezde, aralarında lânetleşme yapılır ve araları tefrik edilip açılırsa; o zaman kocanın nısıf (—yarım)  mehir vermesi icâbeder.

Keza eğer, o kadına cima' eylemiş sonra da, liân sebebiyle, araları ayırt edilmişse, iddeti içinde, o kadına nafaka vermesi ve eve oturtması lâzımdır. Mebsûfc'ta da böyledir.

Kâfir olan kan - kocadan, kadın, İslâm olsa, kocası ise olmasa, hâkim de, kocası ona zina iftirası yapana veya çocuğunun nesebini nefyedene kadar, İslâm'ı arzetmese, işte o zaman, koca­ya hadd lâzım olur. Eğer, bir kısmı yapılır; sonra da, müslüman dur; ikinci defa karısına zina iftirası yaparsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre baki kalan hadd yapılır; sonra da lânetleşirler. Ye-nâbî'de de böyledir.

Kazfi bir şarta bağlıyan   kimseye, hadd ve Hân   gerekmez.

Keza bir kimse : «Seni nikahlarsam; sen, zâniyesin.» veya «Eğer ,filân  dilerse;   sen zâniyesin.»   dese;   bıuüar boş  sözlerdir.

Bir kimse, karısına : «Sen, ben seni nikahlamadan Önce, mu­hakkak zina eyledin.» veya: «Ben seni nikahlamadan önce, senin zina eylediğini gördüm.» dese, işte o adam, o gün iftira eylemiş olduğundan, ona liân gerekir. Eğer: «Ben sana, seni nikahlama­dan önce zina iftirası yaptım.» derse, bu durumda, ona hadd yapı­lır. Çünkü, o, bu sözüyle, nikahlanmadan önce söylediği sözü ik­rar etmiş ölüyor. Bu şahıs, eğer karısına: «Fercin zina edicidir.» veya «Cesedin zina edicidir.» veya «Bedenin zina edicidir.» derse işte bu, zina iftirası olur. «Elin zina etti.» «Ayağın zina etti.» 'de­mek bunun hilâfmadır. Yâni; bunlar zina iftirası sayılmaz. Hangi lugatla zina söylenirse söylensin; bu iftiradır.

Bir kimse, dokuz yaşındaki bir kıza, zina iftirası yapsa; ona hadd gerekir. Kız bulûğa   erişince, falepde   bulunabilir.   Eğer kız dokuz   yaşından aşağı   olursa, bu durumda   ta'zir gerekir. Ay-' m"de de böyledir.

Bir kimse, karışma: «Seni bakire bulmadım. > dese dört İmâma ve onların ashabına göre, had'de gerekmez liân da gerek­mez. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Koca : «Onu, bir adamla cima"' ederken gördüm.» dese; zina iftirası yapmış olmaz. Ve eğer: «Son, zoraki zina yaptın ve­ya «seninle, bir sabi zina eyledi.» dese, zina iftirası yapmış olma/,. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, sabiyye iken ( — küçükken) zina eyledin.» dese, had ve liân gerekmez. Bu halde iftira edici sayılmaz, Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Ve eğer, karısına: «Sen zina eyledin; karnında taşıdığın, zinadandır.» dese, apaçık zina sözünü söylediği cihetten ve iftira yaptığı için lânetleşme olur. Hâkim ise, çocuğun nesebini reddey-İçmez. Hidâye'de de böyledir.

Bir koca, karısına: «Hamlin benden değildir.» dediği za­man, liân yoktur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe .(R.A.) ve İmâm Züfer (R.A.)'in kavlidir. İmâmeyn ise: «Eğer, kadın d çocuğu altı ay­dan önce doğurursa, liân vardır. Altı aydan fazla bir zamanda doğurursa liân yoktur.» demişlerdir. Doğrusu da budur, Muzma-rât'ia da böyledir.

Metinlerde olduğu gibi, koca, karısına çocuğunu redde­der, kabul eylemez ve bunu, doğum anında veya hemen doğumun arkasında, yaparsa; reddi sahih olur. Ve bu yüzen, liân yapılır. Bundan sonra; yaparsa, yine liân yapılır; fakat neseb sabit olur. Şayet, karısının yanında değildiyse, doğumdan da haberi yoksa; İmâm Ebû* Hanîfe (R.A.)'ye göre daha önce de reddedebilir. İmâ meyn'e göre nifas müddeti içinde reddeder. Çünkü neseb bilgi­den sonra lâzım olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir kadının kocası, çocuğu sarahaten veya uclâleten ik­rar ederse; bundan sonraki reddi sahih olmaz. Bu durumda, do­ğum zamanı veya daha sonra reddetmesi müsavidir.

Sarahaten ikrar :     «Çocuk  bendendir.»   veya  «bu, benim  ço cuğumdur.» demekti r.
Delâleten ikrar ise : Doğum zamanı stısmasıdir. Gâyetü'1-Be-yân'da da böyledir.

Bii" kimsenin karısı, bir çocuk doğursa, koca da, onu ka­bul etmese ve: «Bu çocuk, benden değildir.» veya: «Bu çocuk zi­nadandır.» dese; bir takım yünlerden liân düşer. Gerçekten, onun nesebi redd olmaz. Hadd gereksin veya gerekmesin müsavidir. Ke­za, liân ehlinden ise, lânetleşme olmaz. Çünkü, o nesebi reddeyle-memiştir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimse, hür olan karısının çocuğunu, reddeylese; ka­in, da, onu doğru!asa; had de liân da yapılmaz. O çocuk, ikisinin çocuğudur. Redlcri tasdik olunmaz. İhtiyarda da böyledir.

Bir koca, karısının cocueuğuna, her ikisi bir arada olduğu halde, kabul etmese aralarında innetleşme olmaz. Çocuk da red­dedilmez. Yine böyle,

Kadın, câriye veya mükârebe olsa ve azâd edilse; veya kâ­fir iken müslüman olsa, bu dunumla da lânetieşme yoktur; ne-seb do rtddedi'mez. Serâhsî'nin Mtiluyti'ndc de böyledir.

Bir şahsın, karısı, bir çocuk gctir.se, o da ölse, sonra da kocası onu reddeylese; çocuk  unun  çocuğudur;   linn  lâzım. olur.

Keza, kadın Ölü olarak iki çocuk doğursa; kocası da onları reddeylese; liân gerekir. Çocuklar onun çocuğu sayılır.

Keza, karısı bir çocuk getirse, koca da onu reddeylese, üân'-dan Önce de, çocuk ölse; kocaya Mân gerekir. Çocuk, onun çocu­ğu sayılır. Bedâi'de de böyledir.

Kadın, bir doğumda, iki çocuk doğursa; kocası da önce­kini kabul, sonrakini reddelse; çocuklar onun çocuğudur; liân gerekir.

Eğer önceki çocuğu red; ikinciyi kabul ederse; çocuklar, onun çocuğudur ve ona iftira cezası verilir, ve eğer.

Eğer, her ikisini de   kabul etmez, reddeder;    sonra da, onlar-    . dan birisi liândan önce ölürse; sağ olandan     dolayı liân yapılır; çocuklar, onun çocuğu sayılırlar. Bedâi'de de böyledir.

Kadın, bir çocuk doğursa; kocası da onu reddeylese; bu yüzen liân yapılır. Sonra yarın, bir çocuk daha doğursa. bu çocuk­lar, adamın çocuklarıdır, liân geçmişdir. Eğer : Bunlar, benim ço-cuklarınıdır.» derse; sözü doğrudur. Hadd yapılmaz. Ve eğer : «İkisi de, benim değildir.» derse, yine ikisi de onun çocuğu sayı­lır ve hadd yapılmaz.

«Liân sebebiyle, yalan söyledim." dese hadd yapılır. Mebsût'-ta da böyledir.
Nikâhın mubah olması  için kadını dört1 d e la doğrulamak .şarttır.   Fakat, hadd ve   Hânın düşmesi   için bir defa   doğrulama' yetişir. Sirâcül-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, karısını, ric'î talâk ile boşasa; karısı da iki se­neden bir gün noksan olmak üzere, bir çocuk doğursa; koca onu reddeylese, sonra, kadın iki seneden fazla müddetli bir çocuk da­ha doğursa; kocasıda onu kabul eylese; kadın bâin talâkla boş olur. Liân ve hadd gerekmez. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A. ve Ebû Yusuf (R.A.)'un kavlidir. Şayet talâk bâin olsaydı; mesele hâli üzereydi.

Çocukların nesebi sabittir. İmâm Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yusuf  (R.A.)   böyle söylemişlerdir. İzâh'da da  böyledir.

Hasan, İmânı  Ebû Hanîfe   (R.A.)'nin şöyle  buyurduğunu

rivayet etmiştir.

Bir batında, üç çocuk doğuran bir kadının kocası; bi­rinci çecuğu kabul, İkinciyi red ve üçüncüyü yine kabul ederse; Jiân yapılır. Çocukların, hepsi de onun sayılır.

Eğer, birinciyi red, ikinciyi kabul, ve üçüncüyü reddederse; hadd yapılır. Çocuklar, onun sayılır.

Keza, tek doğan çocuğu, Önce kabul, sonra red, daha sonra yine kâ'.rjî ederse, çocuk kendinin sayılır; liân yapılır. Önce red sonra kâbül ederse; çocuk kendinin sayılır ve hadd yapılır. Serahsİ'nin

Mııhıytı'nde de böyledir.

kimsenin nikahladığı fakat cima' etmediği ve kendi­sini görmediği bir kadın bir çocuk doğursa; ve kocası onu reddetse bu çocuk, kadına mal edilir ve liân yapılır. Koca, lam mehir verir. Telhıys şerhi'nde do böyledir.

Bir kimse, iki karısından birine cima' ettikten sonra, «üç lalâk boşdur.» dese ve açıklama yapmasa; onlardan birisi ise talâk vaktinden sonra, iki seneden fazla bir müddetle bir çocuk doğursa; değimi yapmıyanın boşandığı doğum yapanın nikâhlı olduğu mey­dana çıkmış olur.

Eğer koca çocuğu reddederse; hâkim, aralarında lanetlen­me yaptırır. Çocuğun nesebi, mevcut sebepten dolayı kesilmez.

Kocası yok olduğu halde, doğum yapıp, emme müddetinden sonra, çocuğu memeden kesse ve hâkime müracaatla isbatîa birlik­te kendinin ve çocuğun nafakasına hüküm verdirse, sonra da koca­sı, gelerek çocuğu reddetse; hâkim, aralarında lânetleşme yaptırır Ve çocuğun nesebini keser; her ne kadar, daha önce hüküm veril­miş olsa bile, durum böyledir. Câmiul-Kebîr'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadın nikâhlar, nikâh vaktinden altı ay sonra da, kadın, bir çocuk doğurursa; bu durumda hâkim, çocuğun adamdan olduğuna; kocanın bu kadına cima' yaptığına; tam mehre ve iddet nafakasına hüküm verir.

Şayet, kocası o çocuğu reddederse; aralarında lânetleşme ya­pılır ve neseb kesilir. Her ne kadar, ona ait olduğuna hükmedilmiş olsa ve tam mehir, iddet nafakası oisa da bu böyledir.

Keza, ric'i talâkla boşanmış bir kadın, iki seneden fazla müd­dette, bir çocuk doğursa; bu ric'at sayılır. Eğer, kocası çocuğu red­dederse; hâkim, aralarında lânetîeşme yaptırır. Ve çocuk, anasına mal edilir. Câmiu'I - Kebîr'de de bö}'lcdîr.

Eğer zina iftirası, çocuk yüzünden olursa; hâkim, çocuğun nesebini reddeder ve onu anasına nisbet eder.

Bu lânetleşnıenin şekli : Hâkim, önce; koca olan adama emre­der; o da : «Eşhedü biUâh... çocuğu reddetmekle, ona (karısına) söylediğim sözümde elbette doğru söylenenlerdenim.»  der.

Kadın da : «Eşhedü bülah... Bu adam, çocuğu kabul etmemek hususunda, söylediği sözde elbette yalancılardandır.» der.

Şayet, koca, zina iftirası yapmışsa; lânetîeşme şekli daha ön­ce beyan edilmişti. Kâfî'dc de böyledir.

Liân'dan sonra, hâkim, karı-kocanın arasını ayırırsa; ço cuk, anasına ilzam olunur.

Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ'un şöyle buyurduğunu rivayet e l mistir :

Hâkimin : «Elbette, aranızı tefrik ettim (= ayırdım) ve bu çocuğun nesebini bu adamdan kestim.» demesi gerekir. Şayet, böy­le söytemezse; nesep o adamdan kesilmiş olmaz.» Doğrusu da bu­dur. Mebsut'ta da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre; Hâkim, sonra da, çocuğun nesebini keserek; anasına ilhak eder ve : «Çocuğu nesebden çıka­rarak; anasına ilzam eyledim» der. Eğer, böyle söyiemezse neseb kesilmiş olmaz. Kâfî'de de böyledir.

Mebsût'la : «Doğru olan budur.» denilmiş; İbn-i Melek'iıı Mecmâu'I - Bahreyn Şerlıî'ndc de, böyle söylenmiştir.

Liandan sonra, onların ikisi veya onlardan sadece birisi bu­lunduğu zaman artık lânetleşmczler. Ve, kendi nefsini, yalanlayın­ca da, nikâhları helâl olur.

Veya, onlardan birisine her hangi bir insan zina iftirası yapmış­la, ona hadd yapılmışsa; yahut onlardan biri ahras olursa; veya kadının aklî muvâzenesi zayi olursa veya haram olarak cima' yapıl­mış olursa-, veya onlardan birisi irtidâd eder sonra da İslâm olur­sa; (gerçekten o ne zaman bu söylediklerimizden birisi olursa) İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, o ada­mın, o kadını tezevvüc edip alması, helâl olur. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Karı-kocamn araları ayrıldıktan sonra, kadın bunasa; bu­naklık hakkında, liâna ehliyet bulunduğu için, o kadını, p adamın nikahlaması caiz olmaz. Tahrîr'dc de böyledir.

Tenasül uzvu kesik olan adamın, çocuğu reddetmesi sebe­biyle, Hân meşru olmaz. Husyeleri olmayan da, böyledir.

Mülâanc çocuğu hakkında, bâzı hükümler vardır. Şöyle ki :

Alimler : «Miilâane çocuğunun, babası hakkındaki şehâdeti ka­bul edilme/. Keza, o adamın da, o çocuk hakkındaki şehâdeti, ka-hû! edilmez.

Keza, şayet babası, o mülâanc çocuğuna, zekât verse veya bu­nun üksi olsa caiz olmaz. Keza, mülâanc çocuğu, erkek olsa babasımnda onun anasından başka, bir karısından kızı olsa; veya mü-Jâane çocuğu kız olsa, adamın da, başka bir karısından, oğlu olsa, bunların birbirleriyle nikanlanmaları caiz olmaz.

Keza, bir başka adam, «bu benimdir.» diye iddia eylese, bu sa­hih olmaz. Eğer, o adamın sözünü, bu çocuk, bazı hükümlerde tasdik ederse; çocuk, yabancı adama iîhâk edilir. Ve yine denildik!

Mülâane çocuk, s ibine, sahibi de, ona vâris olamazlar. Bir­birinin nafakası ile dt., yükümlü bulunmazlar. Zehiyre'de de böy­ledir.

Bir kadm, dava ederek buna zina iftirası yaptı diye, koca­sını şikâyet edip, dava açar; kocası da, bunu inkâr ederse; kadının iki âdil şahidi olmadıkça, sözüne itabâr edilmez. Bu hususta kadın­ların yaptıkları şahitlik de kabul edilmez. Şahitlik üzerine, şehâ-det de, kabul edilmez. Bir hakimin, diğerine yazdığı mektup da kabul ediimez. Bedâi'de de böyledir.

Şayet, kadm iki şahit dinlettikten sonra, kocası da, iki —erkek— şahit, veya bir erkek iki kadın şahit dinletir; bunlar da, kendisinin doğruiluğu üzerine şahitlik yaparlarsa; adama karşı, liân ve had düşer. Eğer kadının beyyinesi yoksa; kocasının yemin etme­sini istemeye hakkı olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Koca, karısının, kendisini doğruladığını iddia eder ve onun yemin etmesini isterse; buna da hakkı olmaz. Kadının, yemin et­mesi de, lâzım değildir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kinişe, karısının zina ettiğine dâir, kendisi ile birlikte, dört şahit getirirse; bu kadına, liân da zina haddi de gerekmez.
Eğer, bundan önce, kocadan zina iftirası vâki olmamışsa; o za-man* şahitlikleri kabul oiunur. Ve bize göre, kadına hadd cezası ve­rilir. Eğer koca, daha önce, zina iftirası yapmış ve sonra da, ken­dinden başka üç şahit getirmişse; işte, o üç şahit, kadına iftira et7 tikleri için hadd olunurlar. Kocaya da liân gerekir. Eğer, kendisiyle îirlikte üç şahit : «Bu kadın zina eyledi.» deseler ve şahitler âdil İrişiler olmasalar; kadına hadd yoktur. Şahitlere de hadd gerekmez. Kocaya da liân yaptırılma. Bedâi'de de böyledir.

Şayet koca ile birlikte, üç kor adam, kadına zina eyledi» diye Şahitlik yapsalar, Körlere hadd yapılır ve kocaya da, liân yaptırılır. Mebsût'ta da böyledir.

Bu kadının, iki oğlu; kadının kocası üzerine, onun zina if­tirası yaptığına şchâdette bulunsalar; ikisinin de, şahitliği kabul edilmez.

Keza, bu kadının babası ile bir oğlu şahitlik yapsalar; şahitlik­leri kabul edilmez.

Eğer, iki şahitten birisi, «İşte, bu adam zina iftirası yaptı.» di­ğeri de «bu çocuk, zinadandır.» dedi diye şahitlik yapsa; şahitlikle­ri caiz olmaz.»

İki şahitten birisi; «Arabca kelimeyle iftira eyledi.»; diğeri de: «Farsça kelimeyle,   iftira eyledi.» dese,, şahitlikleri kabul edilmez.

Şayet, iki şahitten birisi : «Gerçekten, o : Karısına «sana filân zina eyledi» dedi; diğeri de : «Ona : »Sana başka bir adam zina eyledi.» dedi» dese, kocaya, liân yaptırılır.

Eğer, ona, «bir kişi ile zina yaptı» diye iftira etse, o adam da, gelerek; hadd talebinde bulunsa; sopa haddi yapılır. Liândan men edilir .

İki şahit, kocanın aleyhinde, «zina iftirası yaptı,» diye şa­hitlik yaparlarsa; koca, hapsedilir.

Şahitlerden sorulur: Şayet şahitler : «Biz şahitlik yaparız ki : gerçekten, bu adam karısına ve cariyesine zina iftirası yaptı; bunu da, bir kelime ile yaptı.» derlerse, şahitlikleri caiz olmaz.

Eğer, bu adamın başka kadından olan iki oğlu, babalarının aleyhine, «hem analarına, hem de, diğer kadına, babalarının zina iftirası yaptığına» dair şahitlik yapsalar; şahitlikleri caiz olmaz. An­cak, baba, köle olur ve daha önce de zina iftirasından hadd cezası görmüş bulunursa şahitlikleri caiz olur.

Şayet, bu şahsın aleyhine, iki şahit, «zina iftirası» ile şahitlik yaptıktan sonra, ikisi de ölür veya gaip olurlar; hakim de henüz hüküm vermemiş bulunursa, işte o zaman, hâkim, liân ile hükme­der. Aslında, ölüm ve gaip olmak, onların adaletini kaldırmaz. Kör elmaları; irtidâd etmeleri veya fâsık olmaları, bunun hilâfınadır. Mebsût'ta da böyledir.

Kadın'm dinlettiği dört şahitten ikisi : «Bu adam, karısı­na, perşembe günü kazfeyledi. (= zina iftirası yaptı)» der; diğer ikisi de : «Cuma günü kazfeyledi.» derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)

göre lânetü esirler. İmâmeyn ise, buna muhaliftir.    Tatarfıâııiyye'de böyledir.

Eğer koca, karısının câriye veya zirnmîye olduğunu, kazf günü iddia ederse; liân icâbetmez. Ancak, karısının hür ve islâm ol­duğu, hâkim tarafından biliniyorsa; o zaman, liân yaptırılır.

Eğer koca, karısının câriye veya kâfir olduğunu belgeler; kadın da, islâm old >unu hürriyetini isbat ederse; kadının şahit­lerine göre hükmedilir. Ancak, kocanın şahidi ile, kadının İslâm-dan sonra irtidad ettiği sübût bulursa; hüküm, ona göredir. Hâbiy-ye'de de böyledir.

Kazf eden şahıs, iki kâhit dinletir ve onlar kadının zinayı kabul eylediğine şehâdette bulunurlarsa; kocadan liân düşer. Zina haddi de gerekmez. Bir defa, ikrar edip kabul ettiği zaman olduğu gibi...

Şayet, kadının üzerine, bir erkek, iki kadın, böylece şahitlik ederlerse; istihsanen, liân sakıt olur. (= düşer.)

Eğer, kocası, onun zina eylediğini iddia eyler veya ona haram cima' yaptığını söylerse; kocaya liân yaptırılır. Eğer kocası: «Ben, ona, o küçükken kazfeyledim.» der; kadın da: «Bülüğâ eriştikten sonra eyledi.» derse; kocanın sözü geçerlidir.
Kadın, beyyine getirirse, beyyinesi kabul edilir. Kadın, daha Önce kazfeylediğini söyler ve şahit dinletirse; bu caizdir. Eğer, ko­ca beyyine getirirde, bundan sonra, onun ric'î talâkla boşandığını; bilâhare de onu nişanlayıp nikahladığını isbat ederse, aralarında lânetleşme olmaz. Hade de yoktur. Mebsût'ta da böyledir. [26]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..