Iddet

iddet, bilinen bir zamanı beklemekdir. Hakikî veya şüpheli nikâhın sona ermesinden sonra, kadına lâzımdır. Cima etmek veya ölüm sebebiyle te'kid edilmiştir. Nikâye Şerhi'ndc de böyledir.

Bir kimse, caiz olan bir nikâhla, bir kadın olsa ve ona dâhil olduktan ( = cima' eyledikten) veya sahih halvetten sonra onu boşa-sa, kadına iddct gerekir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, nikâh fasid olur ve hâkim aralarım, duhûlden (= ci-ma'dan) önce tefrik ederse; iddet lâzım olmaz.

Hâkim, aralarım, halvetten    sonra, tefrik   ederse; iddct lâzım el ur.

Duhûlden sonra tefrik ederse; aynhkdan itibaren, iddet gerekir. Ayrılık hükümle olmasa bile, bu şartlarda, iddet gerekir. Zahîriyye'de de böyledir.

Fuzûlînin nikâhında, cima' sebebiyle iddet vaGİb olmaz. Se-rahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Zina eden kadına iddet gerekmez. Bu, İmâm Ebû Hanife (R. A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir. Tahâvî Şerhi'de de böy­ledir.

Bir kimse : «Nikahlayacağım her kadın; işte o, boştur.» de­yip ve böyle söylediğini de unuttuktan sonra, bir kadın nikâhlar ve ona cima' ederse; hatırladığı zaman, kadın boş olur. Bir tam, bir de yarım mehir ve iddet gerekir. Nesep, kocadan sabit olur. CYânıdo-ğan çocuk, o babanın olur. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, bir kadını nikahlayıp, ona cima' ettikten sonra : «Ben, yemin etmiştim; eğer, dul kadın alırsam; işte o, üç talâk boş olsun diye» der ve devamla: «Ben. onun dul olduğunu bilmedim.» derse; bu ikrarı sebebiyle, talâk vâki olur. .
Sonradan, kadın bunu doğralarsa, dühuîdan önce boşamış oldu­ğu için nısıf (~ yarunJ mehir, ve duhul sebebiyle de mehr-i misil lâ­zım olur. Kadına da, bu cima1 sebebiyle, iddet lâzım gelir.

Kadına, nafaka yoktur.

Eğer kadın, kocasını yalanlarsa; kadına, bir mehir gerekir ve nafaka ile oturacak ev lâzım olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Duhulden önce boşanmış olan, dört kadına da, iddet bekle­me yoktur.

Harbi olan bir kadın, bizini yurdumuza güvenceli olarak girip, kocasını dâr-i harpde bıraksa; bir sözleşme ile iki kız kardeş nikâh-tensa; aralan fesh edilir.

Dörtten fazla o.İan kadınların, cem'i feshedilir. Hîzâne'de de böy­ledir.

Kadınların iddetleri, icma' ile de sabittir. Timurtâşî'de de böyledir.

Bir kimse, karısını, bâin veya nc'î yahut üç talâkla boşasa veya talâksız olarak, araları ayrılsa; bu kadın, hür ve hayız gören bir ka­dın ise, bunun iddeti üç kuru'dur. C= üç hayızdır.) İster, hür müs-lüman olsun; isterse kitabiye olsun, müsavidir. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Küçüklüğünden veya büyüklüğünden  dolayı hayız görme­yenler için, iddet üç aydır. Nlkâye'de de böyledir.

Keza, bir gün kan görüpde, sonra görmeyenin de iddeti, ay hesabı iledir. Sahih olan da budur.

Üç gün kan görüp, sonra kanı kesilenin iddeti hayız iledir, her ne kadar hâli iyâse kadar uzasada böyledir. Itâbiyye'de de böyledir.

Cevâmiu'l-Fıkih'da : «Üç günden aşağı kan görenin iddeti, sahih olan kavle göre, ay hesabı ile belirlenir. Üç gün, kan görenin iddeti ise, hayız ile belirlenir. Gâyetü's - Sürûeî'de de böyledir.

Keza, eğer, kadın küçük yaşta olursa, aylarla iddet sayar. Hayız olmaya başlayınca, ayların hükmü bâtıl olur; hayızla iddet başlar. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Ölüm veya talâktan dolayı, ay hesabı ile iddcl beklemek vâcib olduğu zaman, ay başından başlayacaksa; —ay, otuz günden noksan olsa bile,— hilâle itibar edilir.

Eğer, ay içinde başlayacaksa; İmâm Ebû Hanîfe CR.AJ ve İmâm Ebû Yûsuf (R,A.) 'un bir rivayetinde, günlerin adedinde talâkda dok­san gün, ölüm de ise, yüz otuz gün muteberdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, karısını, ayın ilk yünü ikindi zamanı boşasa; o kadın, iddetini, ay hesabı ile beklemekte ise, iddetinde hilâle itibar edilir. Günün bir bölümünün geçmesinden dolayı, —ikinci, üçüncü günün girme hâlinin hilâfına— başkagünîerlc, onu tamamlamak ge­rekmez. Fetâvâyi Süğrâ'da da böyledir.

Bir kimse, karısını hayız halinde boşadığı zaman, bu hayız, kadının idde tinden sayılmaz; tam üç hayız iddet beklemesi lâzımdır. Zahîriyye'de de böyledir.

Cariyenin, müdebbereııin, ümm-ii veledin ve mükâtebeınn talâkda ve fesih de iddeti, —eğer hayız görmüyorsa,— bir buçuk ay­dır. Kâfi'de de holledir.

Bir kimse, şüphe yönüyle veya fâsid nikâhla cima' eylese; koca­ya mehir lâzım olur. Kadına, hür ise üç hayız. Câriye ise, iki ha­yız iddet gerekir. Adamm Ölmesi veya aralarının ayrılması hâlinde de böyledir.

Eğer, kadın küçüklüğünden veya büyüklüğünden dolayı hayız görmüyorsa, hür olanın iddeti üç ay, cariyenin iddeti bir buçuk ay­dır. Gayetü'l - Beyân'da da böyledir.

Bir kimse, câriye olan ve önceden dâhil olmuş bulundu­ğu karısını satın alsa; nikâhı bozulur. Bu kadına iddet gerekmez. Kocanın, bu kadına, cima' etmesi haram olmaz.

kadın, başkaları hakkında iddetli kadın gibidir. Başkası, o kadım iki hayız görene kadar nikâhlayamaz. Serahsîmn Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, kendisinden bir çocuğu olan, cariye karısını sa-tm ahp azâd ederse; kadına, üç hayız müddeti, iddet gerekir. İki hay-zmda, nikâhlıların kaçındığı gibi kaçınır. Bir hayzmda ise, bu şekil­de kaçınmaz. (Yâni, son hay/ında, ziynetini takınabilir.) Zahîriyye'­de de böyledir.

Bir kimse, câriye olan ve hayız gören karısını, satın alıp, azâd etse; azâd edildikleri.sonra, kadın iki hayız daha görmekle, id-detini tamamlar ve hür kadınların kaçındığı şeylerden kaçımı-.

Şayet, koca, onu, bâin bir"'talâk boşadıktan sonra satın alsa; mülk-i yemininde olduğu için vat'ı (= ciro ası) kocasına helâl olur. İki bâin talâk boşaması hâli ise, bunun lıiîafinadır. Bu durumda, ko­cası, başkası nikâhla- -adan önce, onu nikâhlayamaz. Eğer, iki hayz gördükten sonıa onu azâd ederse; nikâhtan dolayı kadına iddet yok­tur. Fakat, azâd etme iddeti vardır. Adamın, ondan bîr çocuğu olsa adama hadd yoktur. îtâbiyye'dc de böyledir.

Mükâlep olan bir koca, nikâhlısı olan cariyeyi satın alsa; ni­kâhı lasid ulma/. Mükâtcp, kitabet badelini Ödcyemezsc; nikâhları baki kalır. Egcv, kitabet bedelini Öder ve sonra da, kansını azad ederse; nikâh fâsid olur. Kadına iddet gerekmez. Fefâvâyi Kâdîhân'-da da böyledir.

Mükâteb bir kimse, câriye olan karısını satın alsa ve sonra da Ölse; kitabe! bedelini terekesinden Ödeseîer; Ölümden Önceki ni­kâhı fâsid ölür.

Fâsid nikâh hakkında, iki havız iddet, kadına vacip olur. Bu hâl, kadının o adamdan, çocuk doğurmadığı ve adam kadına dâhil olduğu zamandadır. Eğer, kadın, adamdan çocuk doğunmuşsa, üç hayz iddet bekler. Adam, kitabet bedeli bırakmadan Ölmüş; kadın da, ondan cecuk doğurmamış ise, kadının iddeti, iki ay bes «ündür. Serahsî'nin Muîııytrnde de böyledir.
Hayızla iddet bekleyen, kadının hayız müddeti on günse; gus-1 e iliği gün, hayız gününden değildir. Eğer, on günden aşağı ise, gıir sü> günü. hayız giinündendir.

.Eğer, kadın, kâfir ise, iki halele de. hayız günü değildir. Cima-sı, kocasına helâl olur. Iddelin son gününde ise, başkasına nikâb-îanması helâl olur. Sirasü'I - Yehhac'da da böyledir.

Kadının iddeü hayız il.c, hayız günleri de, on gün ulur; guslii, de hayız gününden olma:'.- kan binefsihi kesilmiş bulunursa; üç İv vız sonra, ric'at bâtıl olur. Kadın, kocasına helâl olur.

Koca, boşamamışsa, bu böyledir. Eğer,, hoşamışs.ı, başka ko­caya nikâhlanmasrcaiz olur.

Eğer, hayız günü on günden aşağı olur. Gusül yapmamış veya kâmil bir namaz vakti geçmemiş bulunursa; ric'at bâtıl olmaz. Ve bir başkasına nikâh da caiz olmaz. Bu, kadının müslüman olduğu zamandadır. Fakat, kadın ehl-i kitabdansa kanın bizzat kesilmesiy­le, nc'at bâtıl olur. Kocasına ciması helâl olur. Başkasına da, nikâ­hı caiz olur. Hayız müddeti, ister on gün olsun; isterse, daha az ol­sun müsavidir. Sirâcü'l - Vehhâc'da da böyledir.

Hamilenin iddeti, hamlini doğurmaktır. Kâfî'de de böyle­dir.

Hâmile hakkındaki hüküm, —ister iddet gerektiği zaman hâmile olsun; ister, iddet gerektikten sonra hâmile olsun,— değiş­mez. Feâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Bu hususta, kadın, ister hür; ister, câriye ister, müdebbe-rc, mükâtebe, ümm-ü veled, müstesât, müslüme, kitâbiyye... ne olursa olsun, hamilenin iddeti hamlini vaz ile biter. Bedâi'de de böyledir.

İddet, ister boşamayla; ister ölümle; ister mütâreke ile; is­terse, şüpheli cima' ile olsun, müsavidir. Nehru'l-Fâık'ta da böyle­dir.

Hamlin nesebinin sabit olup olmaması ,da müsavidir. Bu hâl, hamile olan, zina ehli kadını nikâhlayanda olur. Sirâcü't Veh­hâc'da da böyledir.

Hamilelik, ölümden sonra, iddet içinde meydana gelirse; Kerhı : «Bu, iddetin bitmesine bağlanır.» demiştir. Sahih olan ise, Ölümden önceye bağlanır ve çocuğun nesebi Ölen adamdan sayılır. Itâbiyye'de de böyledir.

Hamilelik sebebiyle iddet bekleyene, belirli bir müddet yok­tur. Boşanmadan veya Ölümden sonra, —ister bir gün, ister daha az bir müddette, doğum yapsın— (müsavidir) İddeti tamam sayılır. Cevfceretü'ıı - Neyyire'de de böyledir.

Asıl Kitabında : «Ölü şerirde t^yatağnıda) yatarken ka­rısı doğum yapsa; iddet tamamlanmış sayılır.» denilmiştir.

Bu iddetin sonbuİrna şartı : Doğan çocuğun hilkatinin belli ol­masıdır. Eğer hilkati belli olmazsa, (kan parçası, et parçasının düş­mesi g;bi onunla idde t tamamlanmış olmaz. Bedâi'de de böyledir.

İddet bekleyen kadın hâmile olduğu zaman, iki çocuk do-ğursa; iddeti, son çocuğun doğumu ile sona erer. Muhıyt'te de böy­ledir.

Eğer çocuğun çoğu çıkarsa, bilginler dediler ki : Eğer talak ric'î ise ric'at hakkı sona erer. Kocası o kadını İhtiyatın nikâh ede­mez. Çünkü helal olmaz. {F. Kâdıhan)

Hişam, İmâm Muhammed    (R.A.)'in şöyle   buyurduğunu nakle im işiir :

Bir kimse, hâmile olan karısını boşadığı zaman, eğer çocuk ayak tarafından veya başı tarafından çıkarsa; hüküm şu hale göre­dir : Başsız ayaklarla, gövdenin yarısı veya başla birlikte gövdenin yarısı çıkarsa; iddet sona erer.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur :

« Beden, topuklardan, omuzlara kadar olan yerdir. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer kadın, hayızdan kesilmiş,, bir kadınsa; iddeti üç aydır. Fetâvâyi, Kâdîhâıı'da da böyledir.

Hayızdan kesilmiş bir kadın, ay hesabı ile iddetini bekler­ken; kan görse; idetinden geçen günler sayılmaz. Yeniden üç ha­yız iddet bekler. Bunun mânâsı, «adet kanını görünce iyâseüği ba­tıl oldu.» demektir. Sahih olan da budur. Hidâye'de de böyledir.

Sadrü'ş - Şehîd : Eğer görünen kan, hâlis ise, hayız kanı­dır. Onunla iyâselik hükmü bâtıl olur. Görünen şey bulanık veya yeşil renkte bir şeyse, o hayız olmaz.» demiştir. Muhtar olan kavil budur. Fetva da bunun üzerinedir. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Mecmuu n - Nev&riÜ'de : Hayızdan kesilen kadın, ay hesabı ile iddetini bitirdikten sonra, bir kocaya vanr; orda ise, hayız gö­rürse, bazılarına göre nikâh fâsid olur. Fakat hâkim, hüküm verir­se; nikâh caiz olur. Nikâhtan sonra, kan görürse; nikâh fâsid olma/. (= bozulmaz.) Esahh olan ise, nikâh caizdir; hâkimin, hükmü şart değildir. Hulasa'da da böyledir.

Hayızdan kesilmiş olan kadın, aylardan bazısını bekledik­ten sonra hamile kalırsa; hamlini vaz edene (= doğurana) kadar bekler. Fetâvâyi Kâdîhâıı'da da böyledir.

Hür kadının ölüm iddeti, dört ay on gündür. İster cima' edilmiş olsun, ister olmasın; ister müslüman, ister kitabî, işer kü­çük, ister büyük olsun; ister hayız görsün; ister görmesin; kocası, ister hür olsun ister köle olsun müsavidir. Bu müddet içinde hayız görsün görmesin fark etmez. Hâmile olduğu anlaşılırsa; hamlinin vaz'mı bekler.

Bu şekilde iddet, yalnız sahih olan nikâhda olur. Sirâcül -Vehhâc'da da böyledir.

Cumhur indinde muteber olan, hayzm en uzun müddeti, on ge­ce on gündüzdür. Mi'râcü'd - Dirâye'de de böyledir.

Nikâhlı kadın câriye olur ve kocası Ölürse; onun iddeti, iki ay, beş gündür.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, müdebbere, mükâtebe, ünı-m-ü veled ve müstes'ât'ın hükmü de böyledir. Gâyetü'l - Beyân'da da böyledir.

Kocası gaip olan kadına, bir adam kocasının öldüğünü ha­ber verir; iki adam da, sağ olduğunu söylerse; eğer, öldüğünü habcı: veren adam, onun ölümüne şahit olmuş; cenazesinde bulunmuş âdil bir kimse ise, kadın, o andan iibâren iddet beklemeye başlar. İd­deti bitince de, kocaya gidebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyleediv.

Bir kimse, kocası gaip olan kadına, gelerek, kocasının Öldü­ğünü haber verse; o kadın ve ev ehli iyâli musibet ehlinin yaptığı­nı yapsa ve taziyeye başlansa; kadın iddetin tamamlayıp başka bir kocaya gitse ve o "da kadına cima ettikten sonra, başka bir adam gelerek, kadının kocasının sağ olduğunu söyleyerek : «Ben onu fi­lan yerde gördüm.» dese, kadının ikinci kocasıyla nikâhı ne olur? Onunla kalması helâl olur mu? Kadın ne yapar? ikinci koca ne yapar?

İmâm şöyle buyurdu :

Eğer, kadın önceki haberciye inanmışsa; ikinci haberciye inan­ması mümkün olmaz. Ve ikinci kocası ile aralarında olan nikâh bo/ulmaz. Her ikisinin de nikâhlarım kabul etmeleri gerekir. Nese-fiyye'de rîc böyledir.

Bir kimse, hayız gören ve her ikisine de cima eylediği iki karısından bizzat birisini boşadiktan sonra, adam Ölse; boşananın kim olduğu ise bilinmese; her ikisine'de Ölüm iddeti gerekir. Ve bu müddet içinde de, üç hayzı tamamlarlar.

Keza, iki karısından birisini, tayin etmeden (belirtmeden) üç talâk boşar ve açıklama yapmadan ölürse; her ikisine'de ölüm id-deti beklemeleri ve üç hayzı tekmil etmeleri gerekir. Fetâvâyi Kâ-dîhan'da da böyledir.

Bir kimse, karısına : -<Eğer bu güjı eve girmezsem; işte sen üç talâk boş ol.» der; bir gün geçtikten sonra ölür; eve girip girmediği de bilinmezse; bu kadına, ölüm iddeti gerekir; hayız id-deti gerekmez. Mebsûtta da böyledir.

Evli olan bir sabi (=çocuk) ölür ve ölümünden sonra da karısının hâmile olduğu anlaşılırsa; bu kadın dört ay on gün iddet bekler.- Şayet koca, kadın hâmile iken ölürse; kadın istihsânen, doğum yapana kadar iddet bekler. Her iki halde de, çocuk ölen sa­biye nisbet edilmez. Nesebi sabit olmaz. Hidâye'de de böyledir.

Bu kadının, sabinin öldüğü gün hâmile olduğu, ancak sabinin öldüğü günden itibaren, altı aydan noksan bir zaman için­de doğum yapması hâlinde bilinir. Ölümünden sonra hâmile oldu­ğu da, ancak, Ölümden altı aydan fazla bir müddetten sonra doğum yapması hâlinde bilinir. CâmiuVSağîr'de de böyledir.

înnîn bir kimse, karısı hâmile olduğu halde ölür; veya kadinın hamileliği, bu kocanın ölümünden sonra, meydana çıkar­sa; bu kadının iddeti doğum yapana kadardır. Zekeri kesik kim­seye gelince; bu şahıs, karısı hamile iken ölür veya hamileliği ölü­münden sonra meydana çıkarsa; bu hususta iki rivayetten birisi: Bu şahıs, nesebin sübûtünde ve iddetin oğumla son bulmasında, normal kimse gibidir. İkinci rivayette ise, o şahıs, sabi gibidir. Ccvheretüjı-Neyyire'de ide böyledir.

Evli olan bir deli ölse; kadının iddet beklemesi ve çocu­ğun nesebi hükmünde sıhhatli olan adam gibidir. Bahru'r-Râik'fa da böyledir.

Bir kimse, karısını boşadıktan sonra ölse; eğer talâk: ric'i ise, iddet ölüm iddetine dönüşür... t s ter sağlam iken, ister hasta iken boşasın, müsavidir. Boşama iddeti, yıkılmış olur. Talâk bâin veya üç talâk olursa yine böyledir.

Kocanın sıhhati halinde yapmış olduğu boşama sebebiyle, eğer kadın vâris olamıyor ise; iddet ölüm iddetine çevrilmez.

Eğer hasta iken yaptığı boşama sebebiyle, kadın vâris olur; sonra da, iddet bitmeden adam ölürse; kadın, hem vâris olur, hem de dört ay on gün iddet bekler. Bu müdetin içine, üç hayız dahildir.

Eğer kadın Ölüm iddeti içinde, üç hay/.ı Lamanı edemezse; hur­dan sonra tamamlar. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Mu-hamnıed (R.A.)'in kavlidir. Bedâi'de de böyledir. Bir mürted, irti-dâdi halinde öldürülüp; karısı, ona vâris olsa; kadının iddeti, iki müddetten en uzunudur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed  (R.A.)'e göre böyledir.

Bir ÜTîim-ü veledin kocası Ölse, veya unu a/âd cLse; bu kadının, iddeti üçhayızdır.Bu, iddet bekleyen olmadığı ve nikâh altında bulunmadığı zamandır. Bu kadına, iddet müddetinde, na­faka da yoktur.

Eğer, hayız görmeyen biriyse iddeti üç aydır.

Eğer, Ölen adam, bir cariyenin veya müdebberenin kocası olursa, yahut kocası onu azâd etmiş olursa, kadına bir şey lâzım elmaz.  CYâni  iddet gerekmez).    Sirâcül-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, üram-ü veledini nikahladıktan sonra ölse; o kadın kocasının nikâhı altında veya kocasından talâk iddeti bek­liyor olsa; efendisinin ölümü sebebiyle, Ölüm iddeti "yokdur. Eğer efendisi, önce azâd eder; sonra boşarsa; bu kadın hür kadınlar gibi iddet bekler.
Bir koca, câriye olan karısını önce boşar sonrada onu efendi­si azad ederse; eğer talâk ric'î olursa; bu kadının iddeti hür ka­dınların iddetine çevrilir. Eğer, ta1 âk bâin ise, çevrilmez.

Cariyenin iddeii son bulduktan sonra, efendisi ölürse kadına ölüm  sebebiyle üç hayız iddet gerekir.

Eğer hem efendisi, hem de kocası ölür ve kocasının önce Öldü­ğünü bilir ve ikisinin ölümü arasında iki ay beş günden fazla müd­det olduğunu da bilirse; bu durumda,   o kadın iki ay beş gün iddet bekler. Bu idet, cariyenin kocasının ölüm iddetidir.

Eğer efendisi ölürse; iddet üç hayızdır.

Şayet, ikisinin ölümü arasında iki ay beş günden az bir mütl-dei varsa; yine, câriye, iki ay beş gün iddel bekler. Bu, kocasının ölüm iddetidir. Efendisi Ölünce,üzerine bir şey terettüp eylemez. JBedâi'dc de böyledir.

Bir iimm-ii veledin kocası ve eieudisi ölür; hangisininde önce öldüğü bilinmez; ölümlerinin arasında da, iki ay beş günden az bir müddet olursa; ihtiyaten, bu kadın, dört ay on gün iddet bekler.

Bu durumda, hayza itibar edilmez. İkisinin ölümleri arasında, iki ay beş gün .veya daha fazla müddet bulunduğu, bilinirse oza­nın, kadının iddeti, dört ay on gündür. Bu, müddet içinde de, üc hayzi tekmil eder.

Şayet, hangisinin önce öldüğünü aralarında ne kadar müddet bulunduğunu bilemiyorsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre dön ay on gün iddet bekler. Bu müddet içinde, hayız iddeli yoktur;, İroâmeyn'e göre, bu müddet içinde üç hayzi tekmil eder.

Kocası, onu rie'î talâk ile boşamışsa; kocasından, ona miras yoklııi". Mebsût'ta da böyledir.

EdebuI-Kâdî Kitabından :

Bu- koca, hayız görmeyen,'küçük karısını boşarsa; daha Önce bü kadına cima' etmiş olur; karısı ise, kendinin misli cima' yapı­lan birisi olursa; bu kadının iddeti, üç aydır.

Ebû Ali en-Nesefî şöyle buyurmuştur :

'Bu, kadın, mürahika olmadığı zaman böyledir.'

Eğer mürâhıka olursa, Ebû'I-Fazl: «Bunun iddeti, üç ayla so­na ermez; belki de, yapjJan eima'dau hamile olup olmadığının mey­dana çıkması için, bir müddet beklenir.» demiştir. Timurtâşî'de de böyledir.

Bir kimse, küçük olan karısını, boşadıktan sonra; üç ay dolmaya bir gün kalınca, kadın hayız görse; üç hayız beklemedik­çe, iddeti tamamlanmış olmaz.

Bir kimse, karısını rie'ı talâkla boşar; kadın, üç havı/. müddeti iddet bekler ve iddeti bitmeye bir tek gün kalınca kocası ölürse; o kadın, yeniden dür ay on gün daha iddet bekler. Gâyetü'l-Beyân'da da böyledir.

Boşanan bir kadın, bir veya iki hayız gördükten soma, hay/ı kesilse; yeniden üç ay iddet bekler. Fetâvâyi Kâdîhâıı'da da böyledir.

Bir kimse, nikahı altında bulunan bir cariyeyi ricı talâk­la boşadığı zaman, onu efendiside azâd eylese; iddeti hür kadınla­rın iddetine çevrilir.

Eğer hayız görmeyen bir kadınsa; üç ay iddet bekler. Şâyel hiiyız görüyorsa; üç hayız iddet bekler.

Fakat, kocası onu, hâin talakla veya üç talakla boşar yahut koca ölür; sonra da o kadın iddeti içinde azâd edilirse; iddeti, hür­lerin iddetine çevrilmez. Ya iki hayız, veya birbuçuk ay iddet bek­ler. Öîüm için de, iki ay beş gün iddet bekler. Haline göre, iddet bekler. Gâyetü'l-Beyân'da da böyledir.

Yaşı küçük bir câriye, cima'dan sonra boşansa, onun id­deti, bir buçuk aydır. İddeti biteceği sırada, bulûğa erişip hayız göıse; iddeti hayız iddetine intikâl eder ve iki hayız iddet bekler. Bu İddeti biterken de azâd edilse iddeti üç bayı/, olur. Bu iddeti biterken ise, kocası ölse; dört ay on gün iddet lâzım olur. Itâbîyye'de de böyledir.

ffi Talâk ( = boşama) iddetiniıı başlangıcı, boşamanın hemen arkasından başlar.

Ölüm iddetinin başlangıcı da, ölümün akabiclir. Eğer kadın boşandığını veya kocasının öldüğünü bilmiyorsa ve iddet müddeti de geçmişse; bu kadının iddeti sona ermiş olur. Hidâye'dc de böy­ledir.

Fâsid nikâhda iddet, ayrılığın akabinde veya cima' edicinin cimaVııu terk etmeye azmettiği /amanda başlar. Hidâye'de de böy­ledir.

Bir kimse, daha önce karısını boşadığını, ikrar eder; ka­dın da, onu doğrular veya yalanlar yahut: «Ben bilmiyorum» der­se; bu durumda, iddet, adamın ikrar eylediği zamandan itibaren başlar. Muhtar olan budur. Kitab'da İmâm Muhammed CR.A.) : «İddet, talâk vaktmdan itibarendir.» buyurmuşur.

Yalnız, müteahhirîn, iddetin ikrar vaktmdan iibâren olduğu­nu, ihiyar etmişlerdir. Hattâ, o adam için, boşadiğı kadının kız kar­deşini nikahlaması,—talâkını sakladığından dolayı—, helâl olmaz. Fakat, bu kadının nafakasını ve oturacağı evi temin, kocanın üze­rine vâcib olmaz. Fetâvâyi Sugra'da da böyledir.

Bir kimse, beraberinde duran karısını, üç talâk boşasa; eğer, talâkı ikrar etmişse iddet sona erer. İnkâr ederse, iddet, ikrar vaktinden itibar olunur. İkisini de böyle işten kaçındırmak için, bu böyle olur. Muhtar olan kavil de budur. İtabiyye'de de böyledir.

Bir kimse, karısını üç talâk boşayıp, bunu halktan sakla-sa; bunun üzerine kadında, iki defa hayız görse ve kocası kadına cima' etse; kadın hâmile kaldıktan sonra; boşadığını ikrar edip söylese; hamileliği boyunca; nafakasını vermesi gerekir. Çünkü, onun iddeti, hamlini vaz edince sona erecektir, Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.

Bir kimse cima' eylediği karısına : «Her hayız olup ve icmizlendikçe, artık, sen boşsun.» dese, kadın da üç defa hayız ol­sa; iddet, önceki talâk vaktinden itibârendir. Fetâvâyi Kâdihftn'da da böyledir.

Bir kimse karısını boşadıktan sonra; bunu inkâr karısı da, taîâkı isbât eder; hâkim de, aralarının tefrikine hükmederse, gerçekten iddet, hüküm vaktinden değil, talâk vaktinden itibâren­dir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir cinsten veya iki cinsten olan, iki iddet, bize göre, bir müdette sona erer.

Birincinin şekli: Boşanmış kadın, bir defa hayız olur; sonra başka bir kocaya varır; ikinci koca, ona cima' yapar ve araları açılır; bu ayrılıktan sonra, iki hayız daha görürse; birinci kocasın­dan iddeti sona erdiği için, ikinci kocasına nikâhlanabilir; ayrılıklan itibaren üç hayız görene kadar, başka birine nikâhlc.namaz. Çünkü, başkaları hakkında, ikincinin iddeû duruyor demektir.

Eğer, önceki talâk ric'î talâk ise; birinci kocası, ikinciden ay­rıldıktan sonra iki hayız görmeden, tekrar o kadına müracaat ede­bilir.

Eğer ikinciden ayrıldıktan sonra, üç hayız görürse, iki iddette sona ermiş olur.

İkinci şekil: Kocası ölen kadın şüphe ile cima' yapılırsa; birîn-. ci idd&t, dört ay on gün sonra sona erer. İkinci iddet ise, üç hayız görünce tamam olur. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Bir kimse, karısını bâin bir talâk veya iki talâk boşadık­tan sonra, haram olduğunu ikrar ederek, o kadına cima' ederse; kadına, yeniden iddet beklemek gerekir. Böylece iddetler birbiri­nin içine girerler. Birinci cima'nin iddeti sona erince ikincinin İd­deti vardır. İkincininki, sona erince de, üçüncünün iddeti bâkika-hr. Hattâ, bu hal üzre, kadını boşasa talâk vâki olmaz.

Artık, aslolan: Boşandıktan sonra, iddet bekleyen kadına, ta­lâk lâhık olur. ( = yetişir.) Cima'dan sonra iddet bekleyene talâk ulaşmaz.

Fakat, üç taîâk ile boşanan kadına kocası haramlığım bile bi­le iddeti içinde cima' eder ve haram olduğunu da ikrar ederse; id­det yeniden başlamaz; devam eder. Fakat, erkekde, kadın da recm edilirler.

Keza, kadın : «Ben, haram olduğunu bildim.» der; kendinde de ihsan şartları bulunursa, recm olunurlar.

Şayet, şüphe iddia eder ve: «Ben, helâl olduğunu sandım.» derse; her cima'nin iddeti yeniden başlar ve bir birinin içine girer. Bu takdirde, kadın nafakaya hak sahibi olamaz. Bu söyleediğimiz, talâkı ikrar ederek, cima' eden içindir.

Fakat, talâkı inkâr ederse; işte o, iddete yeniden başlar. Ze-hıyre'de de böyledir.

Bir kimse, karısını, üç talâk boşasa; bu kadını, obanda, bir başkası nikâhlasa ve cima' yapsa; sonra bunların araları tefrik edilip ayrüsalar; kadın, her ikisi için de, üç hayız iddet bekler. Na­fakası da, oturacağı evde, önceki kocasına âiddir. Fetâvâyi Kâdî­han'da da böyledir.

Bir kadın, Ölüm iddetinde, kocaya gider; ikinci kocasıda ona cima' ettikten sonra; araları ayırt edilirse; kadın, önceki ko­cadan geride kalan iddetini dört ay on güne tamamlar. Üç hayız da, ikinci kocasından bekler. İkinci kocadan ayrıldıktan sonraki hayız günleri, ölüm iddetinden sayılır Mî'râcü'd-Dirâye'de de böy­ledir.
Bir. kimse, mal veya başka bir şey karşılığı, karısını bo-şar; sonra da, iddeti içinde, aynı kadına cima' eder; bunu da, ha­ram olduğunu bile bile yaparsa; her cima'nın iddeti yeniden baş­lar. Ve iddetîer iç içe girerler. Bu hususta kadına nafaka yoktur. Kerderî'nin VecÎ2İî'nde de böyledir.

Ehl-i kitap olan bir kadın, bir müslümanın nikâhı altın­da olursa; bu kadın hür ise; müslüman hür kadın gibidir. Câriye ise; câriye gibidir.
Eğer, zimmînin nikâhı altında olursa; kocası ölünce, bu ka­dına iddet bekleme yoktur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, din­lerinin ayrı olması halinde de bir fark yokdur. İmâmeyn'e göre, bu kadına, iddet bekleme vardır. Sirâcü'I-Vehhâc'da da bövledir. [29]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..