4- Çocukların Nafakası

Küçük gocukların nafakası, babanın üzerinedir. Bu husus­ta, babaya hiç bir kimse ortak olamaz. Cevheretü'n Neyyire'de de böyledir.

Küçük çocuk, eğer meme emiyor; anası da, babasının ni­kâhı altında bulunuyor; çocuk ise anasından başka bir kadının sü­tünü alıyorsa; anası onu emzirmekle zorlanmaz.
Eğer, çocuk başka kadının sütünü almıyorsa; Şemsti 1 - Eimme Halvânî : «Zâhir-i rivâyetde, ana yine de zorlanamaz.» demiş; Şem~ sü'l Eimme Serahsî ise : «Zorlanır.» demiştir. Bunun hilafı, söy­lenmedi. Fetva da bunun üzerinedir.

Her ne kadar, baba ve çocuk için mal yoksa bile, bütün âlimle­re göre, ana, çocuğu emzirmeye zorlanır. Doğrusu da budur. Fetâ-vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Emzikçi bulunduğu zaman, çocuğu emzirtmek, —çocuğun malı yoksa— babanın üzerine vâcibdir.

Çocuğun malı varsa, emzikçinin ücreti çocuğun malından veri­lir. Muhıyt'te de böyledir.

Ana olduğu halde, baba çocuğun emekçisini icarlar. Bu emzikçi bulunduğu zamanda olur. Emzikçi bulunmazsa; o zaman, çocuğu emzirmek için; anası cebredilir. Zâhir-i rivâyetde, anası ceb­redilmez, denilmiştir. Kudürî ve Şemsü'l - Eimme önceki görüşe meyletmişlerdir. Kâfî'de de böyledir.

Şart koşulmadığı takdirde, emzikçinin çocuğun, anasının evin­de ve çocuğun yanında kalması gerekmez.

Emzikçi, ananın yanında emzirmeye razı olmaz; emzirme ücre­ti anlaşmasında da şart koşulmazsa; emzikçi çocuğu alır. evine gö­türür ve arada emzirir.

Veya : «Çocuğu çıkarın; onu anasının evinin dışında emzire-yim. Sonra anasına götürün» der.

Eğer, emzirme ücreti sözleşmesi yapılırken, emzikçinin, çocu­ğu anasının yanında emzirmesi şartı konmuşsa; emzikçi kadın, o şarta uyma zorundadır. Kâdîhân'ın Câmiu's - Sağîr ŞerM'nde de böyledir.

Bir adamın cariyesi veya ümm-ü veledi, ikendisinden bir ço­cuk doğursa; o adam, onlara, o çocuğu emzirmelerine cebreyler. Çünkü, onların sütü ve menfaati o adamındır.

Eğer, adam, o çocuğu, başka bir kadına emzirtmek isterse; on­lar da kendileri emzirmek isterlerse; adamın dediği olur. Sirâcü I -Vehhâc'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur :

Bir adam, çocuğunu emzirtmek için bir aylığına bir emzikçi icaılarsa; ay tamam olunca; kadın emzirmeden vazgeçer; çocuk da, başkasının sütünü almazsa; emzirmek, için ücretli olarak o kadına zor kullanılır. Kerderî'nhı Vecîzi'nde de böyledir.

Eir kimsenin, karısını veya ric'î lalâkla boşayıp da, idedet bekleyen kadını, çocuğunu emzirtmek için, icârlaması caiz olmaz. Kâfî'de de böyledir ,

Bâin veya üç talâkla boşanan kadın, iddet beklerken, ço­cuk emzirse; ücrete müstelıak olui. Fetva da, bunun üzerinedir. Cevâhiru'I - Ahlâtî'de de böyledir.

İddeti sona eren kadının, kendi çocuğunu ücretle emzirme­nisi caiz olur.

Eğer, baba : «Ben, o kadını icarlamadım.» der ve başka kadı­na giderse, ana da buna razı olursa; yabancı kadının ücreti misilli ücret alsın veya hiç ücret almasın, ananın emzirmesi daha evlâ olur. Eğer, fazla ücret isterse; koca zorlanmaz. Kâfî'de de böyledir.

Eğer koca, nikâhının altında olan veya iddet bekleyen bir kadını, çocuğunu emzirmek için ücretle tutarsa; bu, çocuğu doğu­ran kadın değilse— caizdir. Hidâye'de de böyledir.

Şayet, emme ücretinde, kendi karısıyla anlaşma yapar, ve bu anlaşma, nikâh halinde veya ric'i talak iddeti halinde yapılmış olur­sa, caiz olmaz. Eğer, bâ in yada üç talâk boşadıktan sonra, yapıl­mışsa, iki rivayetten birisi üzeirne caiz olur : Kan - koca, bizzat bir şey üzerinde anlaşma yaparlarsa, caiz olur.

Olmayan şey üzerinde yapılan anlaşma ise caiz olmaz. Ancak, o şey, o mecliste verilirse, caiz olur.

Her yerde yapılan icarlama caizdir.

Vacip olan ücret, kocanın Ölmesiyle düşmez. Çünkü, ücret, na­faka değildir. Zehiyre'de de böyledir.

Sütten kesildikten sonra, çocuğun nafakasını, babanın gü­cüne göre, hâkim takdir eder. Ve bu çocuğun anasına verilir. O da, rocu^Jarına harcama yapar.

Eğer, ana güvenilir kimse değilse, o çocuğa harcanmak üzre, başka birisine verilir.

Küçük çocukları olan bir kadım, kocası boşar, bu kadın, çocukların, beş aylık nafakalarını aldığını ikrar ettikten sonra : «Ben yirmi dirhem aldım. Bunların nafakasının benzeri, bu müd­det içinde, yüz dirhemdir.» derse Müntejkâ'da zikredildiğine göre, gerçekten bu, onların nafakasının misli üzerine ise, kadının : «Yir­mi dirhem aldım.» sözü kabul edilmez.» Eğer nafakayı aldıktan sonra : «Nafaka zayi oldu.» derse; bu durumda kadın, çocukların babasına müracaat ederek, onların nafakalarının mislini (= ben­zerini, aynısını) ister.

Fakir bir adamın, küçük bir çocuğu olsa, eğer adanı, ka­zanmaya güç yetiriyorsa; kazanıp, çocuğuna nafaka vermesi vâcib olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer adam, çalışmaya razı olmaz ve çocukların nafakasını vermezse; cebredilir ve habsedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer babanın kazanmaya gücü yoksa; hâkim onun üzerine nafaka takdir eyler, ve anayada kocası adına borç etmesini emre­der. Sonra da, ana; gücü yettiği zaman, babaya, müracaat eder.

Kczâ, baba, çocuğuna vereeck nafakayı bulabildiği halde vcı-nıckdcn kaçınsa; hâkim, onun üzerine nafakayı, takdir eder. Sonra, ana; ona müracaat eder.

Keza, hâkim, babaya karşı nafakayı takdir eder; baba da nafa~ kasız olarak çocuğu terk ederse; kadın, hâkimin emriyle, borç edip, çocuğa harcar. Sonra da, babaya müracaat eder. Baba, vermediği nafaka için, eğer başka borçlan sebebiyle habsedilmemişse— hap­sedilir.

Şayet, hâkim, baba üzerine, nafaka takdir eder; ana borç etmez ve çocuk halktan isteyerek yerse; babaya bir şey için müra­caat edilmez. Eğer, halkın verdiği; çocuğa kâfi gelecek nafakanın yansı kadarsa; babanın nafakasından yansı düşer. Geri kalan yan, baba adına borç edilir.

Keza mahremlerin nafakası takdir edilse; fakat bu nafaka halk­tan istemekle temin edilse; kendisine nafaka hükmedilene müra­caat olunmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Hâkim çocukların nafakasını takdir ettikten sonra; kadı­na, borç etmesini emredince; o da, borç etse ve babaya müracaat hakkı sabit olsa; baba bu nafakayı ödemeden geride mal bırakarak ölürse; nafaka, o maldan alınır mı?

Asil'da zikredildiğine göre, «Sahih olan, o maldan alınır.»

Fakat, hâkim, borç etmeyi emretmemiş; kadın kendiliğinden borç etmiş; sonra da, baba, o borcu ödemeden Ölmüşse; bilittirak, babanın terekesinden bir şey alamaz. Zehiyre'de de böyledir.

Süt emmeden kesilen çocuğun nafakası bundan sonra eğer çocuğun malı varsa, ondan alınır. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, çocuğun malı hazırda yoksa; babaya, ona infâk et­mesi, emredilir. Sonra da, baba onun malına müracaat eder. Eğer, baba, emirsiz harcama yapmışsa, müracaat edemez. Sirâcül - Vehhâc'da da böyledir.

Eğer, küçük çocuğun akarı, elbiseleri veya kumaşları var­sa; veya, nafakaya ihtiyaç olunca, baba bunların, hepsini de satabilir ve ona harcar. Zehiyre'de de böyledir.

Küçük bir çocuğun babası fakir, dedesi zengin; küçüğün de malı olmazsa; dedeye, o çocuğa nafaka vermesi emredilir. Bu da, baba üzerine, borç olur. Sonra da, baba, çocuğun malına müra­caat eder.

Eğer küçüğün malı yoksa, bu harcama babaya borç olur. Kudû-ri'de de böyledir.

Sahih olan görüş : Gerçekten, fakir baba ölüye ilhak olu­nur. Bu durumda, nafakanın dede üzerine isfihkaki gerçekleşir. Zehiyre'de de böyledir.

Eğer baba, kötürüm; çocuğun da, malı yoksa; nafaka de­deye hükmolunur. Dede, bu hususda hiç kimseye müracaat edemez.

Keza, çocuğun babası falar olur; anası ve büyük anası ise, zen­gin bulunursa; o anaya veya büyük anaya, çocuğun nafakası emrolunur.

Baba kötürüm değilse, bunların verdiği nafaka, bu babanın borcu olur.

Baba, kötürüm ise, bu durumda, bir şey gerekmez.

Kâfir bir baba, müslüman olan çocuğu için, nafaka husu­sunda cebredilir.

Keza, müslüman olan baba, kâfir olan çocuğunun nafakası için zorlanır. Bu, çocuk kötürüm olursa, böyledir. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Nafaka hususunda, bu ona, diğer akrabalardan daha evla­dır.

Hatta, çocuğun babası fakir; anası ile büyük anasıda zengin ol­sa; kendi malından, o çocuğa nafaka vermesi, büyük anaya değil de, anaya emredilir. Sonra da ana, babaya müracaat eder. Zehiyre'­de de böyledir.

Baba fakir; kardeş, zengin olsa; zengin kardeşe, çocuğun nafa­kası emredilir. Sonra da, o kardeş, babaya müracaat eyler. Serah sî'nin Muhıyto'nde de böyledir.

Çocuklardan, erkek olanlar, kazanır hale gelseler, fakat ne iş yapacaklarını bilmeseler; babaları, onları kazançlı bir işe verir. Veya ücretle çalışmalarını temin eder. Ve nafakalarını ücretlerin­den, kaznaçiarmdan öder.

Kızlara gelince, baba onlan hizmetçiliğe ve ücretle iş yapmaya veremez. Hulâsa'da da böyledir.

Çocuklardan erkek olanlar, iş yapma çağma gelip, kazanç yapmaya başladıkları zaman, baba, onların kâr ve kazançlarını alıp, kendilerine harcar. Artanını da, onların buluğ çağlarına ka­dar, onların adına muhafaza eder. Diğer, emlâklerini muhfaza eyle­diği gibi.

Eğer baba, saçıp savuran biriyse, hâkim onun elinden ahr ve o çocuklar bulûğa erişene kadar, muhafaza etmek üzere yed-i emi­ne teslim eder. Muhiyt'te de böyledir.

İmâm Halvânî : «Oğlan büyük kişilerin evlâdından olur ve halk onu ücretle çâliştırmazsa, bu çocuk âcizdir. İlim talebinde bulunan da böyledir. Onlar da, kazançtan âciz oldukları zaman, nafakaları babalarından düşmez. Bu hal, şer'î ilimlerle meşgul oldukları za­man böyledir. Felsefenin hezeyanı ve hilâfiyyat bunun hilâfmadır. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Kadınların nafakaları, mutlaka, baba üzerine vacipdir. Hulâsa'da da böyledir

Büyük erkek çocukların nafakaları, babanın üzerine vâcib değildir. Ancak, oğlan âciz olur; kazanç yapamazsa (kötürürn oldu­ğu vtiya hasta bulunduğu zamanlarda) nafakaları, babaya vacip olur. Fetâvâyî Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer küçük, fakir veya kotürüm ise böyle olan oğlunun karısı­nın nafakası da babaya aittir. Mebsut'ta zikredüdiğine göre : «Ba­ta, oğlunun karısının nafakası için, zorlanamaz.» İhtÜyâr'da da böyledir.

Bulûğa erişmiş adam, eğer kotürüm veya oturak veya her iki elide olmayan yâni bunlarla bir fayda temin edemeyen bir kimse, yahut bunak veya felçli olur ve kendi malı bulunursa; nafakası bu malından verilir.

Eğer, malı yok; fakat, babası veya anası zengin ise, nafakası babanın üzerine vâcib olur.

Eğer, bunlar, hâkime başvururlarsa; hâkim nafaka takdir eder ve o takdir edilen nafaka onlara verilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın, küçük çocuklarının nafakaları hususunda ko­casıyla anlaşma yaparsa; bu sahih olur. Baba, ister fakir; ister zen­gin olsun bu müsavidir.

Bundan sonra bakılır. Eğer üzerinde, anlaşma yaptıkları mik­tar, onların nafakalarından fazla ve bu fazlalık insanların onda ai-dandığı kadarsa (şöyle ki : Kifayet miktarında takdir edicilerin takdiri altına girerse) muaf olur.

Eğer, o fazlalık, takdir edicilerin takdiri altına girmezse; işte o tarh edilir. (— çıkarılır.)

Eğer, üzerinde anlaşma yapılan miktar onların nafakalarından neksan olur yani gelmezse, kâfi gelecek miktara ulaştırılır. Zehiyre' de de böyledir.

Adam hazırda olmaz; Mal : ise hazırda olursa; hâkim, onun malından nafaka vermeyi emretmez.

Yalnız, fakir olan ana-babasma birde fakir olan küçük erkek ve kız çocuMara : kazançtan aciz büyük çocuklara fakir olan, bü­yük kızlarına veya karısına verilmesini emreder.           '

Sonra, eğer mal, bunların yanında hazır olur; nesebde bilinir-be veya hakim durumu bilirse; o maldan, onlara nafaka verilmesini emreder.

Eğer, neseb bilinmez ve onlardan bir kısmı beyyine üe nese­bin sabit olmasını talep ederlerse; beyyineleri dinlenmez.

Eğer, adamın malı, bir kişinin yanında emânette olur o da, ba-nu ikrar ederse; hâkim, ondan infak edilmesini emreder.

Keza, bir adamda alacağı olur; borçlu da, bunu ikrar ederse; hâkim ondan da infaz edilmesini emreder.

Eğer, elinde, emânet olan veya borçlu bulunan kimse, bunu in­kâr eder ve beyyine ikamesini isterse; hâkim buna iltifat eylemez. Bu, mal, mandadır. Dirhemler, dinarlar ve yiyecekler ve emsali gi­bi, nafaka cinsinden olduğu zaman geçerlidir. Bedâi'de de böyle­dir.

Gaip adamın; ana - babasının veya çocuğunun yahut karısının yanında, onların hakları emsinden malı olur; onlar da, o maldan nefisleri için harcama yaparlarsa; bu caizdir. Bunu, sonradan, öde­mezler.

Eğer, mal başkalarının yanında ise, o zaman hâkimin emriyle, onlara verilir. Onlar, bu maldan harcama yaparlcir ve yanında olan adam da, bunu ödemez. Eğer, hâkimin emri olmaksızın, onlara ve­rirse; o adam, zâmin olur; yâni, mal sahibine öder.

Bu, gaibin terk eylediği mal, on-larm hakkı cinsinden olursa böyledir.

Fakat, onların hakkı cinsinden olmaz; onlar da nafakaları için, gaibin malından bir şey satılmasını isterlerse; bil-icma, muhtaç olan çocuğundan başkası, gaibin akarım arazisini nafaka mukabili satamaz.

Muhtaç olan baba, istihsânen nafaka bedeli olarak menkul olan (= taşınır) malı satabilir. Akan, o da, satamaz.

Yalnız, gaibin küçük çocuğu varsa; o zaman satabilir. Bu İmâm Ebû Hanîfe  (R.AJ'nin kavlidir Kitabı Mefkud'da yazılmıştır.

Hâli hazırdaki âlimleri «nafaka ürerine vâcib olanlardan hiç bir kimse, arazî ve akarı satmaya hak sahibi değildir.» buyurmuşlar­dır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir baba, mal ve küçük çocuklar terkederek Ölürse; çocuk­ların nafakası, nasibi erindendir.   (hisselerindendirJ

Keza, vâris olanların tamamının nafakası, nasibi (= hissesi) dir.                                                          '

Keza, ölenin karısı, mirastan, hissesi ııisbetinde alır. Hamile clsun veya olmasın, bu değişmez.

Eğer, Ölen adanı, bir kimseye vasiyet eylemişse; bu vâsî, kü­çüklerin nasiblerini, infak eder.

Eğer, ölen adam, hiç kimseye vasiyet etmemişse; artık hâkim küçüklerden her birinin nafakadan ihtiyaçları nisbetinde, hissele­rini mallarının müsait olduğu nisbette, takdir eder.

Eğer, hizmetçiye ihtiyaç varsa; küçük için, hizmetçi satın alı­nır. Çünkü, o, maslahat cümlesindendir.

Keza, maslahat olanın tamamından, hâkim çocuğun hissesin­den satın alır.

Eğer, ölen adam, hiç bir kimseye vasiyet eyîememiş olur ve onun büyük-küçük çocukları bulunursa; nolardan herbirinin nasî-bi, bizim söylediğimiz gibidir. Ve hâkim, ölenin malına, bir vâsî tâ­yin eder.

Eğer, o belde de hâkim yok da, büyükler, küçüklerin nasible-rinden onlara infak yapmışlarsa, bu nafakayı tazmin ederler. Bu, hükümde böyledir. Diyanetçe ise kendileri ile Aüahu Teâlâ arasın­dadır. Onlara tazminat yoktur. Zehiyre'de de böyledir.

Âlimlerimiz,, şöyle buyurmuşlardır. «Beraber yolculuk ya­pan iki kişiden birinin üzerine, baygınlık geldi; diğeri de, onun ma­lından ona masraf yaptı; ihtihsânen, onu ödemez.

Keza, öldüğü zaman, onun malından, onu teçhiz eyledi, o mas­rafı da tazmin edip ödemez.

Keza, ticarette izinli köleler beldelerde, olsalar da, efendileri ölse ve yolda infakda bulunsalar; bu masrafları tazmin eylemezler. Fakat, hükümde, tazminatları gerekir.» Hulâsa'da da böyledir.

Şayet, büyükler, küçüklere infakda bulunurlar; sonra da, bunu ikrar etmezler ve küçüklerin nasiblerinden, geride kalanı ik­rar ederlerse; bunlara bir şey lâzım olmayacağı umulur.

Keza, bir adam ölür; kimseyede vasiyet etmez; kendinin küçük çocuklar ve bir başkasından da emâneti bulunursa, hükümde, o emânet konulan adam, o maldan, çocuklara infakda bulunamaz. Ölünün malını korur. Eğer, infâk eder; sonra da, Ölünün kendinde malı olmadığına yemin ederse; muaheze olmamasını ümid ederim. Kerderî'nin VecîzS'nde de böyledir.
En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir. [36]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..