6- Kölelerin Nafakası

Kölenin ve cariyenin nafakası, onun efendisinin üzerine­dir. Köle ve cariyenin memlüke, müdebbere ümm-ü veied, küçük, büyük, kötürüm, sıhhatli, kör gözlü, merhûrr ve icarlanmış olması müsavidir. Muhjyt'te de böyledir.

Eğer, köle ve cariyenin kazancı, nafakalarına kâfi gelmez­se; geride kalanını, efendisi öder. Kazançları fazla gelirse, fazlaları da efendisinin olur. Sirâcü'l Vehhâc'da da böyledir.

Cariyenin misli, icara verilmediği zaman, Cşöyleki : güzel olurda icarlayanın fitnesinden korkulursa) efendisine, onun nafa­kasını vermesi emredilir. Fethu'l-Kâdîr'de de böyledir.

(ÜKöleye idfâyet miktarı nafaka takdir edilir. Beldenin Örf ve adeti olan ekmek ve katık verilir. Elbise de, böyledir. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Taharet için, kölenin suyunu satın aîmak, efendisinin üze­rine vâcibdir. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Mükâtebenin ve yansı azada edilmiş kölenin nafakası efen­disinin üzerine vâcib olmaz. Bedâi'de de böyledir.

Bir adamın kölesi olur; o da kazanca mâlik bulnursa; na-Vikası efendisinin üzerine vâcib olmaz.

O köle. efendisinin rızası olmadan, onun malından yiyemez.

Eğer, âciz ise yeme hakkı vardır.

Eğer. köle kazanç yapmaya kadir olur da,   efendisi onu men îderse; köle ona : «Bana, ya kazanç için izin ver veya bana nafaka .er.» der.  Eğer, efendisi çalışmasına izin   vermez; o zaman, köle   • kendisinin malından, nefsi için harcama yapar. Velvâliciyye'de de böyledir.

Satılan kölenin nafakası, teslimden önce, satanın üzerine-ir. Elinde durduğu müddetçe, bu böyledir. Sahih olan da, budur, fikâye Şerhi'nde de böyledir.

Emânet bırakılan, ariyet konan kölenin nafakası, emânet ırakan ve ariyet verenin üzerinedir. Bedâi'de de böyledir.
Bir adam, bir köleyi gasbeylemiş olsa efendisine döndere-ıc kadar, onun nafakası gasbedenin üzerinedir. Fetâvâyi Kâdîhân1-da böyledir.

Bir adamın elinde, küçük bir köle olsa; başka birine «Bu îtnin kölendir; benim yanımda emânettir.» der; o da, inkâr eder ve emânet olmadığına, Allah adına yemin ederse; o küçüğün nafa­kası, zi'l - yed olan adamın Üzerinedir. (Yanın, köle yanında olan, cnu elinde bulunduran, adamın üzerinedir.)

Eğer, köle, büyük olursa; yemin verilmez. Onun nafakası, kime menfaati oluyorsa, onadır. İster, ona malik olsun, ister olmasın. Gâyetü's - Sürûcî'de de böyledir.

Köle, iki kişinin arasında olsa; onun nafakası da, İkisinin üzerinedir. Redâi'de de böyledir.

İki adamın, ortaklaşa bir kölesi olsa, onlardan birisi ha­zırda bulunmasa; diğeri, ona hâkimin izni olmaksızın, nafaka ver-:.e; arkadaşının da izni olmasa; nafakası tatavvû (= fazlalık) olur. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.

İki adamın, ortak bir köleleri olsa; birisi onu, ortağının yanında bırakarak; gaip olsa; diğer ortak, işi hakime çıkarsa ve böyle olduğunu isbatlasa; hâkim muhayyerdir. İsterse, bu beyymeyi kabul eder; isterse etmez. Şâyel, kabul ederse; ona nafaka ile em­redip, hüküm verir. Bu, emânet bırakma gibi olur. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da beyledir.

Bir kimse, küçük oğlanı veya cariyeyi, azâd ederse; azâd edenin üzerine, nafaka vâcib olmaz. Ancak, o kimse, beytül - mâl-dnn nafakaların. Eğer, malı yoksa, bu böyledir.
İhtiyar, kötürüm, hasta, köle beytü'l -mâldan nafakalanır. Bu, o ş3İısın, malı ve akrabası olmadığı /.aman böyledir. Muz-n-fOvâfta da böyledir.

Bir kimse, şayet kölesini azâd ederse; ve o, da, baliğ, sağ­lam-olursa, nafakası, kendi kazanandandır. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimse, kaçmış bir köleyi, efendisine vermek için yakalar ve hâkimin emri olmaksızın, ona harcama yaparsa; fazladan mas­raf etmiş olur. Bunu almak için, kimseye müracaat edemez. Fetâ-vâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Bir adam kocan bir köleyi yakalar; onun sahibini arar, fakat, bulamaz ve hâkime gelerek haber verir ve hâkimden, infakla em­retmesini isterse; bu durumda, hâkim beyyinesiz, onun sözüne il­tifat etmez. Beyyine ikame ederse; ondan sonra, hâkim muhayyer­dir: Dilerse, kabul eyler, dilerse kabul etmez. Zehıyre'de de böyle­dir.                                   

Bir adamın elinde olan câriye üzerine, şahitler : «Gerçek­ten, o hür» diye, şehâdette bulunsalar; beyyineleri kabul edilir. Hâ­kim, onların adaletini tanımazsa, onların hâlinden sorar ve onların üzerine nafaka takdir eder. Bu nafakanın verilmesi için de, cebir kullanılır. Bu kadını, âdil bir kadının yanına bırakır ve emin olan kadının nafakası, beytü'l - mâldan Ödenir.

Eğer şahitleri dinlemek uzun sürer, cariyenin sahibi; onun na­fakasını verir; senra da, o kadının hür olduğuna hüküm verilirse; sahibi ona müracaat edip, aldığı nafakayı geri ister. Çünkü, onun haksız olarak nafaka aldığı meydana çıkmıştır.

Keza, bu cariye izinsiz olarak, efendisinin malından yemiş-se eğer beyyinesi red olunursa; câriye de efendisine iade edilir. Efendisi de, bu durumda bir şey için müracaat eyliyemez. İzinsiz efendisinin malından aldığı zaman da durum böyledir.

Keza, bir adamın elinde bulunan bir câriye hâkime şikâ­yet , edip efendisinin infak eylemediğini iddia etse; hâkim, ya sat­masını veya ona infak etmesini emreder.

Eğer, hâkim, nafaka üzerine cebreder; o da nafakasını verir sonra da onun aslen hür olduğunu belgeler; hâkim de onun hürri­yetine hüküm verirse; efendi, bu nafaka için müracaat eder. İzinsiz elarak onun malından aîdığı şeyi geri alır. İzni ile yediğini geri alamaz.

Bir adam, diğer bir adamın elindeki cariyeyi benim diye iddia -eylese; iddia olunan da, onu inkâr etse; iddia eden iddiasının üzerine beyyine ibraz ederse; hâkim, o cariyeyi, şahitlerden sorana kadar, yed-i emine teslim eder.

İddia olunan adama da, görünüşte mal sahibi olduğu için, o cariyenin nafakasını vermesini emreder. Eğer cariyeye, infak eyler, sonra da, iddia edenin beyyinesi reddedilip câriye iddia olunan ada­ma kalırsa; ona karşı yapacağı bir şey yoktur. Eğer, müddeînin beyyinesi kabul edilir; hâkim, onu (= cariyeyi) iddia edene hükme­derse; iddia olunan adam, nafaka için müracaat edemez. Çünkü, onun gâsıp olduğu meydana çıkmıştır. Câriye de, mağsûbedir. Ve gâsıbın malından yemiştir. Gasbolunanm cinayeti; gasbedenin üze­rinedir. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Eğer cariyenin yerinde köle olsa; mesele, hali üzeredir. Artık, hâkim, onu yed'i-emine bırakmaz. Ancak, iddia olunan adam; kendi nefsi için ve köle için kefil bulamaz; iddia eden adam da, mülâzemeti üzerine kadir olamaz; kölenin de iddia olunan adamın elinde telef olmasından korkulursa; o takdirde, hâkim onu yed-i emine teslim der. Câriye, bunun hüâfınadır.

Keza, iddia olunan adam, fışkıyla bilinen, gılman ile bera­ber, suç işleyen birisi olduğu zaman artık, hâkim, onu yed-i emine bırakır. Bu, yalnız bu dâvaya mahsus değildir. Belki de, her yerde gulam sahibi gılmani İle beraber fücurda bulunduğu mârufsa, o za­man, hâkim gulam (= genç oğlanı) onun elinden alıp yed-i emine bırakır. Emri bil ma'ruf nehyi ani'l - münker yoluyla böyle yapar. Hâkim, yed-i emine bırakınca; o köleye çalışıp, nefsi masrafını ka­zanmasını emreder. Şayet, kazanca gücü yeterse  böyle yapar.

Câriye, bunun hilaf madır. Çünkü, o kazançtan âcizdir. Hatta, câriye kazanca kadir ve ekmekçi, çamaşırcı ve emsali gibi tanınan birisi olsa; o zaman, kazançla emredilir. Bunu, Şeyhu'l - İmâm Ebû Bekir el - Belhî ve Fakiyh Ebû İshale el - Hafz söylemişlerdir.

Eğer, köle kazançtan âciz ve hastalığı, küçüklüğü, yüzün­den kazanamiyorsa; iddia olunan adama, ona infak yapması emre­dilir.
Eğer, kölenin yerinde, hayvan olsa, iddia edilen adam da, kefil balamasa; iddia edenin elinde de helak olacağından korkulsa o za­man, hâkim iddia çelene : «Ben iddia olunanı, ona infak etmekle cebretmiyorum; fakat, sen, onu yed-i emine teslim etmemi istersen teslim c.ky'm; değilse, yed-i emine teslim etmem» der. Köle ve câ­riye bunun hilafınadır. Muhıyt'te de böyledir. [38]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..