Kiraya Verilen Ve Rehin Bırakılan Şeylerin Vakfedilmesi

Başkasının bir hakkı bulunmayan, rehin ve icâre gibi şeylerde, vakıf hususunda bir kısıtlama konulması gerekmez.

Bir araziyi, iki seneliğine kiraya vermiş olan bir şahıs, vakti tamam olmadan, şartlı olarak bu araziyi vakfetse, bu vakıf caiz olur.

Bu durumda icarlâma akdi de geçersiz olmaz.

îcar müddeti tamam olunca, bu arazi, hangi cihete vakfedilmişse, oraya rücû eder.

Keza, bir kvnse, rehin bıraktığı bir arazisini, bu rehin çözülmeden vakfetmiş olsa, bu vakıf da sahih olur. Ve bu arazî, rehin olmaktan da çıkmış olmaz.

Bu şey, senelerce, mürtehin'in (= rehin bırakılmış olan kimsenin) yanında kaldıktan sonra, rehin çözülürse, vakfedildiği yöne rücû' eder.

Bu vâkıf, rehin çözülmeden ölünce, bu rehni çözecek kadar bir mal bırakmış olursa, rehin çözülür.

Fakat, bir şey çıkarmadan ölürse, bu arazi satılır ve vakfı bâtıl (-geçersiz) olur.

Arazinin kiraya verilmiş olması hâlinde, kiraya veren veya kiraya tutan şahıs ölürse, bu durumda, icâre bâtıl olur; vakıf ise devam eder. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.
6) Vakfın şartlarından biri de, vâkıfın, vakıftan, almakhğı veya borcu sebebi ile men edilmiş olmamasıdır.

Hassâf böyle söylemiştir. NehnTl-Fâik'ta da böyledir.
7) Vakfın şartlarından biri de, vâkıfın câhil olmamasıdır.

Bir kimse, arazisinden bir yer vakfettiği halde, bunun neresf olduğunu söylemezse, vakfı bâtıl olur.

Bir kimse, bir evdeki hissesinin tamamını vakfedince, sehim ^nisbetini— söylemezse bile, vakfı, istihsânen caiz olur.

Fakat, bu kimse: "Şu yeri veya şu yeri vakfettim." derse, vakfı bâtıl olur. Çünkü, vakfedilen yerin, neresi olduğu —kesin olarak— belli olmamıştır. Bahru'r-Râik'ta da böyledir.

Hassâf şöyle demiştir:

Bir kimse: "Şunu, Allah için..." veya "Akrabalarıma karşı..." "vakfedilmiş, ebedî bir sadaka kıldım." dese, bu vakıf bâtıl olur.

Çünkü, bu lafızda şek (= şüphe) vardır.

Bir kimse: "Şunu Allah için, Zeyd'e ve Amr'e karşı, sonra da, fakirlere, vakfolunmuş, ebedî bir sadaka kıldım." derse, bu vakıf da, batıl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, içinde ağaç bulunan bir araziyi, ağaçlarını istisna ederek, vakfetse, bu vakfı caiz olmaz.

Çünkü, ağaçların bulunduğu yer, bu vakfın içine girmiş ve mahall-i vakf meçhul olmuş bulunur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
8) Vakfın şartlarından biri de, vakfın, muallak bir şeye bağlı olmamasıdır.

Bir kimsenin: "Oğlum gelirse; evim, vakıftır; fakirlere sadakadır." demesi gibi...

Bu kimsenin oğlu gelince, evi vakıf olmaz. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Hassâf, Kitâbü'I-Vakfında şöyle demiştir:

Bir kimse: "Yarın olursa, şu arazim vakıftır." dese, bu bâtıldır. (= geçersizdir). Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, başkasına: "Eğer istersen şu arazim vakıftır." veya: "Razı olursan, şu yerim vakıftır.'* derse, bu bâtıldır. (= geçersizdir.) Serahsî'nin Muhıytf nde de böyledir.

Bir kimse: "dilersem... vakıftır." dedikten sonra, "...diledim." dese bile, bu vakıf bâtıl olur.

Ancak, bu^şahıs, sonradan: "Diledim ve o yeri, vakfedilmiş sadaka kıldım." derse; ilâve ettiği bu sözlerden dolayı, vakıf sahih olur. Fethui-Kadîr'de de böyledir.

Bir kimse: "Şu arazim, filân adam dilerse, sadakadır." deyince, o adamda: "dilerim." derse; bu da bâtıldır. (= geçersizdir.)

Bir kimse: "Şu ev, benim mülküm olursa, o vakfolunmuş sada­kadır." derse; bakılır: Eğer, o ev, bu sözün söylediği anda, kendi mülkü ise, vakıf sahihtir. Çünkü, bu ta'hkın şartı yerini bulmuş demektir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir malını kaybetmiş bulunan kimse: "Eğer, onu bulursam, Allah rızâsı için vakfediyorum." der ve o malı bulursa; kendisine zekât veril­mesi caiz olan bir şahsa verir.

Şayet, bu malı, kendisine zekât verilmesinin caiz olmadığı bir şahsa vermiş olsa bile, nezri sahih olur.

Ancak, nezri uhdesindejn çıkmış (= adağı yerine gelmiş) olmaz. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir kimse, başkasına: "Filan şahıs gelirse veya sen, filan şahısla konuşursan, şu arazim sadakadır." derse; bu lafız yemin ve nezir yerin­dedir. Bu şart yerini bulunca, bu arazi tasadduk edilir. Fakat, vakıf olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse: "Eğer bu hastalıktan ölürsem, şu arazim vakıftır." derse; ister iyileşsin, ister ölsün, bu —lafızla— vakıf tesis edilmiş— olmaz.

Ancak: "Ben, bu hastalıktan ölürsem, şu arazimi vakıf yapınız." derse, bu durumda, vakıf caiz olur.

Aradaki fark, bu sözle, vakfın değil, vekilin şarta bağlanmış olmasıdır. Bu durumda da, vakıf caiz olmaktadır. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.
9) Vakfın şartlarından biri de, Vâkıfın, bu vakfın satılmasını ve gelirinin bedelinin kendisinin ihtiyacına harcanmasını söylemem esidir.

Şayet, bunları söylerse,^akıf caiz olmaz.Muhtar'da ve Bezzaziyye'de de böyle söylenmiştir. Nehru'l-Fâik'ta da böyledir.
10) Vakfın şartlarından biri de, vakıfta muhayyerlik şartının bulunmamasıdır.

Bir kimse, bir şeyi, muhayyer olarak vakfederse, bu vakıf sahih olmaz.                                                                                                
Bu, fmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. Muhayyerlik1 zamanının bilinip bilinmemesi de müsavidir. Bahrırr-Râık'ta da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, vâkıfın, üç güne kadar muhayyer   obuası   caizdir.   Ebû'l-Mekârîm'in   Nikâye   Şerhi'nde  de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bir kimse: "Muhayyerliğini ibtal ettim, bozdum." derse, vakfa intikal olmaz, vakıf caiz olur. Zehıyre'de de böyledir.

Nevazil'de şöyle denilmiştir:

Bir kimse, bir mescid bina eder, ancak, bunun vakfedilmesi husu­sunda kendisini muhayyer kılarsa, mescid caiz, bu şart bâtıl olur. Tatar-hâniyye'de de böyledir.
11) Vakfın şartlarından biri de, onun daimî olmasıdır.

Bu, bütün âlimlere göre şarttır. Ancak, tmâmı Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu şart değildir." demiştir. Sahih olan da budur. Kâfi'de de böyledir.

Evini, bir gün, bir ay veya belirli bir müddet vakfedip, başka bir şey söylemiyen kimsenin vakfı caiz olur. Ve bu şahsın vakfı da, daimî bir vakıf olmuş bulunur.

Bu kimse: "Şu arazim, bir ay, sadaka-i mevkûfedir." demiş olsa, bir ay geçince, bu vakıf bâtıl (= geçersiz) olur.

Hilâl'e göre, bu vakıf, bu sözün söylendiği anda bâtıl olur.

Çünkü, vakıf, daimî olmayınca, caiz olmaz.

Dâimîlik şart olunca da, muvakkatlık bâtıl olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse: "Şu arazim, ben öldükten bir sene sonra vakıftır." der ve başka bir şey söylemezse, bu vakfı, fakirlere karşı, daimî olarak caizdir.   Çünkü,  bu lafızda  vasıyyet   mânâsı   vardır.   Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse "Şu yerim, ben öldükten sonra, bir sene filana karşı,, vakfedilmiş bir sadakadır." derse, sene geçince, vakıf bâtıl olur.

Sonra, bu vasıyyeti fakirlere karşı olmuş olur ve menfâati onlara harcanır.

Eğer, bu şahıs: "Şu arazim, ben öldükten sonra, bir sene, filana karşı vakıftır." der, başka da bir şey söylemezse; bu arazinin geliri, bir sene,  o şahsın;  sonra da,  vârislerin olur.  Fetâvâyi Kâdîhân'da da i böyledir.
12) Vakfın şartlarından biri de, onun gelirini, devamlı olarak, bir yere tevcih etmektir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kav­lidir.

Vâkıf, bu "durumu belirtmezse, bu imamlarımızın ikisine göre de, vakıf sahih olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, vâkıfın, buhususu söyleyerek belirtmesi, şart değildir. Söylemezse de, vakfı sahih olur.

Vakıf, bir cihet belirtmiş olsa bile, bu kesilip, —bu vakfın gelirim sonra yine fakirlerin olur.

Böyle bir şey belirtmemiş olmaması hâlinde de, zaten kasdı, bu vakfın gelirinin fakirler için olmasıdır.

Bunu söylememiş olsa bile, jdelaletenj, bu şart sabit olmuş olur. Bedâi"de de böyledir.
13) Vakfın şartlarından biri de, vakfedilen akarın vsfa evin, sabit bir yerinin bulunmasıdır.
Silâh ve bazı şeyler hâriç, yeri değiştirebilen, bir şeyin vakfı sahih olmaz. Nihâye'de de böyledir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..