Kendisi İle Vakıf  Tamam Olup Olmayan Lafızlar

Bir kimse:  "Şu arazim, ben yaşarken ve ölümümden sonra, muharrer bir sadakadır. veya;

"Şu arazim, ben yaşarken ve ölümümden sonra, daimî, mahbûse ve mevkûfe bir sadakadır." veya;
"Şuarazim, ebediyyen mahbûse bir sadakadır." veya;  "... hayatım boyunca ve ölümümden sonra mahbûsedir. dediği : zaman, o yer mevkuf (^vakfedilmiş,1) olurjve menfâati fakirlere verilir. Bu, bütün âlimlerimize göre böyledir. Muhıyt'te de böyledir,

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, bu şahıs, hayatta ; bulunduğu müddetçe, bu sözü, bir nezir olur ve bu arazinin gelirini tasadduk etmek kendisine aittir.

Bu şahıs, "vefatımdan sonra.. demiş olduğu için, bu vasiyyetten dönme hakkına sahiptir.

Vasıyyetinden dönmez ve-bu vasıyyetinin miktarı da, malının üçte birinden fazla olmazsa, bu vakıf caiz olur. Zahîriyye*de de böyledir.

Bu kimse: "... ebedî vakfolunmuş sadakadır." dese, amme-i Ulemâya göre, vakfı caizdir.

Ancak, İmâm Muhammed ((R. A.)*e göre, bunun için vakfettiği şeyi teslim etmesi gerekir-

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, "... sadakadır. demesi ile, bu arazinin geliri nezredilmiş oluyor ve vakfedejnin mülkü, hâli üzere kalıyor. Bu durumda, vâkıf ölürse, bu arazi vârislerinin mirası olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse: "Şu arazim, vakfedilmiş sadakadır.' veya "... habse-dilmiş sadakadır." yahut "... mahbûsedir." der, ancak ";.. daimî..." lafzını kullanmazsa, amme-i ulemâya göre, yine, bu arazi vakfedilmiş olur.

Çünkü, "... sadakadır." lafzı ile ebedîlil? (=!dâimîlikl)|sâbit olmak­tadır. Bu lafzın, feshe ihtimali yoktur.        

Hassâf ve Basra ulemâsı: "Bu durumda vakıf olmaz; çünkü, vakfın caiz olması, dâimîlik şartına bağlıdır." demişlerdir.
Şayet, vâkıf: "Şu arazim, fakirlere karşı vakfedilmiş bir sadakadır. vakfı, bi'1-icma' caiz olur. Çünkü "...fakirlere..." lafzı, ebedîlik ifade etmektedir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse: "Şu arazim iyilik üzere vakfedilmiş bir sadakadır." veya "... hayra karşı..." yahut "...hayır ve iyiliğe karşı vakfedilmiş bir sadakadır.*' dese, bu vakfı caiz olur.

Çünkü, bu şey, jfakirlerel karşı vakfedilmiş olur. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir.

Sadru'ş-Şehîd ve Belhj'li âlimler, buna göre fetva yermişlerdir.

Biz de, örf mekânında, bununla fetva veririz.

Bu, "fakirlere" lafzının zikredilmemesi halindedir.

Şayet, vâkıf, "fakirlere" lafzım zikrederek: "Şu arazim, fakirlere karşı vakıftır." demiş olursa, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu durumda, üç lafızla da vakfedilmiş olur.

Hilâl'e göre de böyledir. Çünkü, bu araziyi fakirlere tahsis etmekle, başka ihtimâller zail olmuş bulunmaktadır. Htalâsa'da da böyledir.

Vâkıf:   "Bu,  Allah  için,  ebediyyen  vakfedilmiştir."  deyip, "sadaka" lafzını zikretmezse, vakıf yine caiz olur ve geliri fakirlere verilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Sadece "vakf" veya "habs ile birlikte vakf" lafzı vakfın meydana gelmesine kâfidir.  Muhtar olan da budur.  Bu,  İmâm Ebû Yûsuf  (R.A.)'un kavlidir. Gıyâsiyyc'de de böyledir.

Bir kimsenin, "şu arazimi hürmetlendirdim." veya "arazim hürmetlenmiştir." demesi, Fakiyh Ebû Ca'fer: "Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavline göre, mevkûfedir, demek gibidir. demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fetâvâ'da:   "...  habsolunmuş,  hürmetli  mevkûfedir. veya "...hürmetli,   hapsolunmuş   mevkûfedir."   diyen   kimsenin   arazisi, satılmaz, mîras olmaz, hîbe edilmez.

ihtilaf edilen bu gibi durumların hepsinde, muhtar olan, bizim, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'dan naklettiğimiz kavillerdir. Cıyâsiyye'de de böyledir.

Vâkıfın   "...   habsedilmiş   sadakadır.'  demesi,   Fakiyh   Ebû Ca'fer'e göre, "... vakfedilmiş sadakadır." demesi yerine geçer. Uygun olan budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse: "Şu arazim, filana karşı mevkûfedir." veya; "... Çocuğuma karşı mevkûfedir.'' veya;

"... Akrabamın fakirlerine karşı mevkûfedir. veya; "... Yetimlere karşı mevkûfedir." der; ancak bunların cinsini İrade etmezse, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu lafızlarla vakıf —caiz— olmaz. Çünkü, inkıraz bulacak, sonu kesilecek olanlara karşı vakfetmiş olmaktadır ve dâimîlik yoktur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)’a göre ise, bu vakıf sahihtir. Çünkü, O'na göre, vakıfta dâimîlik şart değildir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. "İmâm   Ebû   Yûsuf  (R.A.)'a  göre daîmîlik (=   ebedîlik)   şart değildir." demek, "bu lafzı, açıkça söylemek şart değildir." demektir.

Yoksa, mânâ olarak, dâimîlik (- ebedîlik), bi'I-icma' şarttır. Nitekim, bu husus, önce de beyan edilmişti.

Aslında, bu iki imamımız arasında kendisine vakfolunan kimsenin tayin edilmemesi hâlinde, vakfın sıhhati hususunda, bir ihtilaf yoktur.

Ebedîlik lafzı, ya sözde veya mânâda bulunur. "... fakirlere vakfe­dilmiş bir sadakadır." denmesi gibi...

Keza, bu imamlarımız arasında, yalnız "mevkûfedir." demekle veya "Zeyd'e göre mevkûfedir." gibi ta'yin etmekle de, bu vakfın bâtıl (= geçersiz) olduğunda ihtilâf yoktur.

ihtilâf, ancak, bir şey belirtmeden, sadece "mevkûfedir." denilmesi halindedir. Ki, bu durumda, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre vakıf bâtıl, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, sahihtir.

Düit-ii Muhtar da, bu şekilde tshkık etmiştir. Muhıyt'ten naklonulan ibareden anlaşılan budur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir kimse: "Şu 'arazim  (veya evim), filana karşı vakfedilmiş bir sadakadır." Veya "... filanın çocuklarına karşı vakfedilmiş bir sadakadır." dese ve devamla "... onlar sağ oldukça bu arazinin geliri onlarındır; Onlar öldükten sonra, bu gelir, fakirlere harcanacaktır." derse, bu sözü caiz olur ve yerine getirilir. Kerderî'nîn Vecîzi'nde de böyledir. : Bir kimse: "Şu yerim, Allah için, sadakadır." veya "... Allah için 'mevkûfedir." yahut "Allah için, sadaka-i mevkûfedir." dediği halde; "ebediyyen" lafzını söylemezse, vakfı yine caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Keza, bu kimse: "Allahu Teâlâ'nın rızâsı için vakfolunmuştur." veya "Allahu Teâlâ*nm sevabını istemek için vakfolunmuştur." dese, yine vakıf sahih olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir    kimse:  Şu  yerim,  hayır  ve   iyilik  olmak   üzere vakfolunmuştur. dese; —vakfı—caiz olur. Çünkü, bu "... vakfedilmiş sadakadır." demek gibidir. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse: "Şu yerim, sebil içindir." der ve bu sözün, o beldede "bu vakıftır," gibi bir anlama geldiği bilinirse, o yer, vakfedilmiş olur.

Şayet, o beldede, bu lafız, o mânâda bilinmiyorsa; söyleyen şahsa: "İrâden nedir? Neyi kasdettin?" diye sorulur. "İrâdem vakıftır." karşılığım verirse, o yer vakıf olur. "Sadaka" olarak söyleyip söyle­memesi arasında da bir fark yoktur.

Şayet, bu şahıs, vakıf değil de, sadaka olarak niyyet etmişse veya hiç bir niyyette bulunmamışsa, bu durumda, o şey nezir (= iajdak) olmuş olur. Ya bizzat o yeri, veya oranın gelirin tasadduk eder.

Keza, bir kimse: "Ben, onu, fakirlere mahsus kıldım." der ve bu lafız, o beldede "vakıf yerine geçmekte bulunursa, sözüne bir açıklık getirmese bile, vakıf niyyeti ile söylemişse, vakfı —caiz— olur.

Ancak, bu kimse de, sadakaya niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemiş bulunursa, o şey, sadaka olarak nezredilmiş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

"Şu akarım sebildir." diyen kimsenin akarı vakıf olmaz. Ancak, o akarın yerini, o muhitin halkı bilmekte ise, bu durumda, o akar vakıf olur. Ancak, ebedîlik şartının da bulunması gerekir. Sirâ-ciyye'de de böyledir.

Bir kimse: "Şu evimi, mescidin imamına sebil eyledim." dese; evi vakıf olmuş olur. Bahru'r-Râik'ta da böyledir.

"Şu evim, Ölümümden sonra, mescide sebil edilmiştir." diyen kimsenin vakfı sahih olur.

Ancak, bu ev, o şahsın malının üçte birinden çıkmış bulunmalı ve —ölümünde— o mescid duruyor bulunmalıdır. Aksi takdirde, bu ev vakıf olmaz. Gunye'de de böyledir.

"Şu odamı, mescidin aydınlatılması masrafına tahsis ettim." diyen kimsenin durumu hakkında Fakıyh Ebû Ca'fer: "O oda, mütevel­liye teslim edildiği zaman, mescide karşı vakıf olur." demiştir. Fetva da buna göredir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, hasta iken: "Şu evimin gelirinden, her ay on dirhemlik ev satın alınız ve fakirlere dağıtınız." dese, o ev vakfedilmiş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse: "bağımın yerini vakfettim." derse, içinde üzüm olsun, olmasın; o yer vakfedilmiş olur.

Keza, bu şahıs: "... gelirini vakfettim," demiş olsa bile netice aynıdır. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bu kimse: "ölümümden sonra vakfeyledim." veya "Vakfedil-mesini vasıyyet ediyorum." dese sahih olur ve üçte biri vakfedilmiş bulunur. Tehzîb'de de böyledir.

ÎHiIâl'in Vakıf isimli kitabında şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, yerinin üçte birini vasıyyet edip: "Ölümümden sonra, Allah rızâsı için ebedî vakfımdır." derse; bu vakıf vasıyyeti, fakirlere karşı yapılmış olur. Muhıyt'te de böyledir.

"Malımın üçte biri vakıftır." deyip başka bir şey söylemeyen şahsın durumu hakkında, Ebû Nasr şöyle demiştir:

Eğer, malı nakid ise, bu vakfı bâtıldır. (= geçersizdir.)

Şayet, malı akar veya arazi ise, bu vakfı caizdir. Gelirleri fakirlere verilir.

Fetvalarda ise: "Sarf yerini açıklamadıkça, bu vakıf caiz değildir." denilmiştir. Vecîz'de de böyledir.

Fetvalarda şöyle denilmiştir: Bir kimse: "Şu yerim sadakadır." derse, o yer nezredilmiş olur ve tasadduk edilir.

Bu yerin bizzat kendisini tasadduk etmek caiz olduğu gibi, gelirini tasadduk etmek de caizdir. Hulâsa'da da böyledir.

Bir  kimse:   "Şu  yerimi,  fakirlere  karşı  tasadduk  eyledim." demekle, o yeri vakfetmiş olmaz.

Bu durumda, bu yer nezredilmiş olur. Ya bizzat bu yeri veya —satıp— bedelini fakirlere tasadduk etmek gerekir.

Bu şahıs, böyle yaparsa, nezri uhtesinden çıkmış (= adağı yerine gelmiş) olur. Böyle yapmazsa, bu yer bu şahsın vârislerine miras olur. FethıTI-Kadîr'de de böyledir.

Bu şahsı, hâkim tasadduka mecbur edemez. Çünkü, onun sözü, nezir (- adak) menzilindedir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

"Şu yerim, hayır hasenat yollarında sadakadır." diyen kimsenin yeri de vakfedilmiş olmaz. Nezredilmiş olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse: "Şu evimin gelirini, fakirlere ait kıldım." derse; o evin geliri, fakirlere nezredilmiş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse: "Şu evimi» fakirlere ait kıldım." derse, bu ev fakirlere tasadduk edilir ve bu bir nezirdir. Bu, örfen böyledir. Fetâvâyi Suğra'da da böyledir.

"Evim sadakadır; satılmaz." diyen kimsenin evi de vakıf olmaz.

Bu ev nezredilmiş olur ve tasadduk edilir.
Şayet, bu şahıs, önceki sözüne ilâve olarak: "... bağışlanamaz ve mîras olunamaz." demiş olsaydı, bu durumda fakirlere karşı vakıf olurdu. Bahru'r-Râık'ta da böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..