Vakf-ı Müşâ' (= Taksim Edilmemiş Bir Yerdeki Hissenin Vakfedilmesi)

Bir kimsenin, başkasiylejmüştereken'mâlîk bulundukları bir yer­deki, taksim edilmesi ihtimâli bulunmayan şayi hissesini vakfetmesi, hilâfsız olarak caizdir. Ve bu durum, vakfın sıhhatine mâni değildir.

Görülmüyor mu ki, taksim edilemese bile, bîr hamamın yarısının vakfedilmesi caiz oluyor. Zahîriyye'de de böyledir.

Taksim edilme ihtimâli bulunan bir yeri, taksim edilmeden önce. vakfetmek, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre caiz olmaz.

Bu görüşü, Buhara âlimleri de kabul etmişlerdir. Fetva da buna. göredir. Sirâdyye'c-e do böyledir.

Müteahhırîn, İmâm Ebû Yüsuf(R.A.)'un "Bu vakıf caizdir." şeklindeki kavli ile fetva vermişlerdir.

Muhtar olan da budur. Hızânefü'l-Müffîn'de de böyledir.

Bu imamlarımızın ikisi de, taksim ihtimâli olsun veya olmasın, böyle bir yerin mescid ve kabristan yapılmamasında görüş  birliği içindedirler. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir hâkim, taksim edilemeyen bir yerin vakfının sıhhatine hüküm verirse, bu hükmü geçerli olur. Bu hususta ittifak vardır.

Bu vakfı da, diğer vakıflar gibi olur. Ebû'l-Mekârim'in Nikâye ŞerhTnde de böyledir.

Bir hâkim, taksim edilme ihtimâli bulunan bir yerin vakfının sıhhatine hükmeder, bu yerin sahiplerinden bazıları da, buranın taksim edilmesini talep ederlerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, burası taksim edilmez.

İmâmeyiTe göre ise, taksim edilir. Hulâsa'da da böyledir.

Vakfedilmiş, bu şekildeki bir yeri, —müşterek sahipleri— taksim etmek isteseler, bu taksim caiz olmaz.

Bir kimse, müşterek bir akardan, kendi hissesini vakfederse; bu durumda, ortağı bunu taksim eder. Ölümünden sonra da, —bu geliri— vârisine verir.

Bir kimse, akarının yarısını vakfettikten sonra, hâkim bunu taksim eder veya kalan yarısı satılır ve satın alan şahıs onu taksim ederse; bu vakıf caiz olur- Hidâye'de de böyledir.

îki kişinin müşterek bir yeri olur ve bunlardan her biri, kendi his­sesini, belli birer topluluğa vakfederlerse; bu vakıf da caizdir.

Bunlar, bu yeri taksim edip, her biri vakfettiği topluluğa ifraz ederler. Zahîriyye'de de böyledir.

Tamamı vakfedilen bir yerin, bir kısmına, sonradan bir hak sahibi çıkarsa, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, geri kalan da bâtıl ( = geçersiz) olmuştur. Çünkü, şüyû'a mükârin olmuştur.

Şayet, bu şahıs ayrılmış ve bilinmekte olan bir yere sahip çıkarsa, geri kalan yerin vakfı bâtıl olmaz. Hidâye'de de böyledir.

Bir kimsenin, tamamını vakfetmiş bulunduğu bir yerin yarısına, sonradan bir hak sahibi çıkar ve hakim de, bu yarıyı, o şahsa hükmedip, jyerin yarısı kalırsa, burası, hâli üzere, vakıf olarak kalır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu vâkıf, —hâkime ihtiyaç jkalmadan— bu yerin yarısını|bölüp,|o hak sahibine verebilir. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)’e göre:

İki kişi, ortak bulundukları bir yeri, fakirlere veya kendisine vakıfta bulunmanın caiz olduğu bir hayır müessesesine vakıf olarak tasadduk edip, bir mütevelliye teslim ederlerse, bu caiz olur.

Çünkü, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, vakfın cevazına mâni olan şüyu', vakfı teslim alırken bulunan şüyu'dur. Sözleşme zamanındaki şüyu', vakfın sıhhatine mani değildir.

Burada, akd (= sözleşme) zamanında, şüyu' yoktur. Çünkü, bu şahıslardan ikisi de, o yerin tamamını, teslim zamanında vakfetmediler; daha önce vakfettiler ve tamamını da teslim ettiler. Fetâvayi Kâdîhân'da da böyledir.

Keza, bu iki kişiden her biri, kendi hissesini, fakirlere vakfedilmiş bir sadaka kılıp, bir de kayyim tayin etseler ve bu kayyım de, bunların hisselerinin tamamını   birlikte veya ayrı ayrı teslim alsa, bu vakıf da, caiz ve sahihtir. Seran sî'nin Muhıytf ncle de böyledir.

Bu şahısların, iki kişiyi mütevelli kılmaları da caizdir. Kereleri'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bu iki kişi, ayrı ayrı cihetlere vakıfta bulunsalar, meselâ: Birisi, evlâdına, evlâdının evlâdına, —nesli devam ettiği müddetçe—, nesli kesilince de fakirlere vakfettiği halde; diğeri ise, "vakfın gelirinden, her sene, bir kişi hacca gönderilecek' diye vakfedip, bir şahsa teslim etse, bu da caizdir.

Vakfeden bir kişi olduğu halde, yerinin yarısını fakirlere, diğer yarısını da başka bir yere vakfetse, bu da caiz olur. Fetâvayi Kâdîhân'da da böyledir.

Mütevellî, bu iki hisseden birini alır, diğerini almazsa, bu vakıf sahih olmaz. Aldığı hisse geri alınıp satılır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İki kişiden her biri, taksim olunmayan yerin yansını, vakfo-lunmuş sadaka olarak tasadduk edip, her biri kendi vakfına bir de mü-tevelîî tayin ederse; akid vaktinde şüyu bulunduğu iÇÛı, bu vakıf caiz olmaz.

Şayet, bu şahıslardan her biri, mütevellî tayin ettiği kimseye: "Benim hissemi de, arkadaşımın hissesi ile birlikte al." (ferse; bu durumda, bu vakıf caiz olur.

Bu kaviller, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavilleridir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, bu hallerin hepsinde de, vakıf caizdir. Çünkü, O'na göre, vakıf; teslim işlemi olmasa da caizdir. Fetâ­vayi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimsenin, evinden veya arsasından bin arşın muraba (= kare) vakfetmesi caizdir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu durumda, o arsa veya ev ölçülür. Eğer, bin arşın kare veya daha az gelirse, tamamı; iki bin arşın kare gelirse, yarısı vakıf olur.

Şayet, burası, beşyüz arşın kare gelirse, üçte ikisi vakıf olur.

Bu yerin bir kısmında hurma ağacı bulunur, bir kısmında ise bulunmazsa, vakıf, hurma ağacı bulunan yerinden olur.Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, arazisinden bir cerîb* yer vakfettikten sonra, bu arazi taksim edilince vakfedilen yer, bir dönümden az gelir ve —vakfedenin tarafından olsun olmasın,— taksim eden cemaat onu tamamlarsa, bu vakıf caiz olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir kimse: "Şu evdeki hissem vakıftır. der; bu hisse de, evin tamamının üçte biri bulunursa, bu hisse, evin neresinde olursa olsun, tamamı vakıf olur. Fetâvayi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir başkası ile ortaklaşa, bir evi ile bir arazisi bulunan bir kimse, kendi hissesini vakfettikten sonra, ortağı bunların taksimini isterse; vakfedilen bu evin ve bu yerin, bir araya (eve veya araziye) toplanması, kıyâsen caizdir. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve Hilâl'in kavlidir.Zahî­riyye'de de böyledir.

İki kişinin ortak oldukları bir yerin yarısını, bu ortaklardan birisi vakfederse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu vakıf caiz olur.

Vâkıf, bu yeri, ortağı ile taksim edince, hissesine bir miktar, dirhem isabet ettirseler, bu vâkıf o dirhemleri alırsa, vakfı caiz olmaz.

Çünkü, vâkıf, vakıftan bir parça satmış olur. Bu ise, bâtıldır. ( = geçersizdir.)

Ancak, vâkıf, bu dirhemleri, vakfa verirse, böyle yapması —ile vakıf— caiz olur. Fetâvayi Kâdîhân'da da böyledir.

Vâkıfın hissesinde, fazla dirhem bulunur, meselâ: İki parça yerin yarısı taze, yansı ise eski olur ve o yeni yere, fark olarak fazladan dirhemler konursa; vâkfın,  bu dirilmeleri alması caiz olmaz. Ancak, ortağı alırsa, vakfı caiz olur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir dükkana ortak bulunan iki kişiden birisi, kendi hissesini vak­fedip, kapısının üzerine, vakıf levhasını asmak isterse, diğer ortağı ona mâni olabilir.

Ancak, bu hususta, hâkim bir hüküm verirse, o zaman, vakıf lev­hası asılır.

Bu mes'ele, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göredir. Belh âlimleri de, bu görüşü almışlardır. Muzmarât'tada böyledir.

Cerib: Eni ve boyu altmışar zira' olan bir yer. Ziraatçiler, buna dönüm derler.

Bir köy halkından bir kısmı, köyün müşterek arazisinin bir bölümünü vakfeder; diğer bir kısmı da, bu arazinin diğer bir bölümünü, mülkiyetine geçirir; bu durumda da, vakfedenlerin yerini kabristan yapmak isterlerse, bu caiz olmaz.
Ancak, hepsi birden, kabristan yapmak isterlerse, bu caiz olur. Vecîz'de de böyledir. [22]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..