7- VAKFİYE İLE İLGİLİ MES'ELELER

Şeyhu'l-İslâm'dan soruldu:

—  Bir vakfiyenin (= vakıf senedinin) içinde: "Filan şahsın azâdlı kölelerine,   —bilinen   bir—   medresenin   müderrisine   yapılmış   bir vakıftır." diye yazılmış ve bunların miktarları belirtilmiş, sıhhatinin şartlan söylenmiş, "sonunda da fakirlerin" denilmiş, bu durum, ne olur?

O, şu cevabı vermiş:

— Bu sahih olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir yerini vakfeden bir şahıs, bir vakfiye yazarak, ona şahitler gösterdikten sonra: "ben, bu yeri, onun içinde satış yapmam şartıyle vakfettim; bilmiyorum, kâtip bu şartı, yazdı mı, yoksa yazmadı mı?" der ve bu şahıs, bilgili olur, arapçayı iyice anlar ve yazılan şey de, kendi­sine okunmuş bulunursa, bu vakıf sahih olur.

Bu vakıf senedinde yazılanların tamamını ikrar etmiş olur. —Buna aykırı olan— sözü kabul edilmez.

Bu şahıs, arap değil de acem olur ve arabçayı anlamazsa; ancak, şahitler: "Yazılan şeyler ona, kendi dilinden okundu." diye şehâdette bulunurlar ve kendisi de yazılan şeyleri ikrar ederse; bu şahsın da sözü kabul edilmez.

Ancak, şahitler, bu şekilde şehâdette bulunmazlarsa, bu şahsın sözü kabul edilir. Muzmarât'ta da böyledir.

Bu hüküm, sadece vakfiyeye mahsus değildir. Bu hüküm, bütün akidlere ve resmî işlere şâmildir. Zahîriyye'de de böyledir.

Fetâvâyi Ebû'l-Leys'de şöyle zikredilmiştir: Fakıyh Ebû Ca'fer'den soruldu:

—  Bir kadın, komşularına: "Şu evimi, ihtiyacım olunca satmam şartıyle, vakıf olarak yazınız."  dediği halde,  onlar,  bu  şartı dâhil etmeden, bunu yazıp: "Dediğini yaptık." diyerek, bunun üzerine şehâ­dette bulunsalar ne olur?

İmâm, şu cevabı vermiştir:

— Eğer, yazılan bu yazı, o kadına karşı, anlıyacağı bir şekilde okunmuş, o da dinlemiş ve bunun üzerine şahit tutmuş ise, bu ev vakıf olur.

Fakat, yazılan bu yazı, kadına karşı okunmamışsa, bu ev vakıf olmaz.         

Verilen bu iki cevap da, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavli üzeredir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, bu kadın için bir kolaylık yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse, bir yerini vakfederek bunun vakıf defterine (vakfiyeye) yazılmasını emreder; ancak kâtip, bu vakfın hududunun ikisini doğru, İkisini de hatalı yazar; yanlış yazılan, o iki hudut, o nahiyede bulunur, fakat, hudutları belirtilen bu yer ile arasında, başkasına ait, bir yer, bağ veya ev olursa, bu vakıf sahih olur.

Şayet, yanlışlık yapılan bu iki hudut, o mevzide bulunmazsa, bu vakıf bâtıl (= geçersiz) olur.

Ancak, vakfedilen bu yer, meşhur olur ve şöhretinden dolayı hududa ihtiyacı bulunmazsa, bu durumda da, vakıf caiz olur. Vecîz'de de böyledir.

Bir kimse, bir köyde bulunan bütün yerlerini, bir topluluğa karşı vakfedilmiş bir sadaka kılmayı murad edip, vakfiyenin yazılmasını emreder; ancak, kâtip, o yerlerden bazı tarla ve bağları unutur, sonra da, yazılan bu yazı, vakfedene karşı okunur; bu yazıda da, gerçekten, "filân oğlu filan, şu köyde bulunan bütün yerlerini vakfetti." diye yazılıp "...şöyle, şöyle..." diye bu yerlerin hududu açıklanır; ancak, kâtibin unutarak yazmadığı yerler okunmadığı halde, vâkıf, bunların hepsini vakfettiğini ikrar edip, haber verirse; Ebû Nasr: "Eğer, vakıf, vâkıfın sıhhatli hâlinde yapılmış ve kendisi bunu haber verip, köyde bulunan bütün yerlerini kasdetmiş ise, —vakfiyede bulunsun, bulun­masın veya söylensin, söylenmesin— yerlerinin hepsi vakfedilmiş olur.

Vakfeden şahıs, ölmüş olsa bile, bu yerlerin tamamı, sağlığında söylediği üzere, vakfolunmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir vakfiyede, mütevelli ve vasî yazıldığı halde, vakfın gelirinin sarfedileceği yerler yazılmasa, bu yazı (vakfiye ve vakıf) sahih olmaz.

Vakfiyeye "Vasî ve mütevelli, hâkim tarafından tâyin edilecek." diye yazılsa da, tâyin edecek hâkimin adı yazılmasa, bu yazı caiz olur. Vâkıâtü'l-Hüsâmiyye'de de böyledir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Semerkand'lı âlimlerin fetvalarında şöyle denilmiştir:

Bir müste'cir, bir mütevelliden, kimin nâmına vakfedildiği belli bir yeri kiraa tutsa ve vakfiyede, "vakfın mütevellisi olan filan oğlu filan, bu yeri, filan şahsa kiraya vermiştir." denildiği halde, burayı vakfeden şahsın babasının ve dedesinin adı yazılmasa ve bu vâkıf tanmmasa, yine, bu —vakıf— caiz olur.

Çünkü, mütevellinin, kimin oğlu kim olduğu ve vakfın kimler nâm­ına yapılmış bulunduğu yazılmış olunca, her ne kadar, vâkıfın ismi zik­redilmese bile, bu kiracı haklıdır ve vakıf caizdir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, elinde bir yer bulunan bir şahsa gelerek, "bu yerin vakıf olduğunu" iddia eder ve hâkimlerin "inkıraz buldu." diye yazdık­ları bir vakfiye getirirse; bu durumda, hâkim, bu yazı ile hüküm vermez.
Keza, bu şahıs, buranın vakıf olduğuna dâir, mühürlü bir yazı (levha)" getirse; hâkim, —buranın vakıf olduğuna şahitler şehâdette bulunmadıkça— bununla da hüküm vermez. Muhıyt'te de böyledir. [51]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..