2- Mescid Nâmına Yapılan Vakıflar Ve Bu Vakıflarda Kayyımın Ve Diğerlerinin Tasarruf Yetkileri

Bir kime, bir yerini, bir mescide —onun tamiri, sergisi, ışığının gerektirdiği şeylerle, bunlara benzere ihtiyaçlarına— vakfetmeyi ister ve: "Şu yerimi vakfeyledim." deyip, o yerin hududunu belirterek:  "... sağlığımda ve ölümümden sonra, daimî olarak vakfettin!. Bu vakfın gelirinden önce, vakfın imârı yapılacak ve çalışanların ücreti ödenecek; bundan fazla olursa, mescidin tamirine, sergisine ve diğer ihtiyaçlarına harcanacak." derse; kayyım, bu vâkıfın dediği gibi-hareket eder.

Şayet, bu mescidin bir ihtiyacı olmaza; o zaman, bu vakfın gelirinin fakirlere sarfedilmesi de caiz olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir yerini, mescid namına vakfedip, "...sonunda fakirlere..." demeyen kimsenin durumu hakkında alimlerimizin muhtelif kavilleri vardır.

Muhtar olan ise, ekseriyetin kavlidir ve "bu vakıf caizdir." Vâkıât'ta da böyledir.

Bir yerin, bir mescid veya kabristanın imârı için vakfedilmesi caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir akarını, mescid veya medrese namına vakfedip, bu yerini hazırladığı halde, binasını yapmamış olursa; müteahhirîn, bu şahsın durumu hakkında, ihtilâf edilmiştir. Sahih olan ise, bunun caiz olduğudur.

Bina yapılana kadar, bu yerin geliri, fakirlere sarfedilir. Bina yapılınca da, bu gelir vakfedildiği cihete döndürülür. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Sadru'ş-Şehîd, şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, evini, bir mescide veya müslümanların yolu nâmına vak­federse; bu hususta da muhtelif kaviller vardır. Muhtar olan kavil ise: Diğer vakıfların caiz olduğu gibi, bu vakfın da caiz olmasıdır.

Bir kimsenin, mescidin yapımına veya masrafına dirhemler ver­mesi sahih olur. Vâkıât'ta da böyledir.

Bir kimsenin, malının üçte birini, mescide vasıyyet etmesi, caiz olmaz.

Ancak, bu şahıs: "Malımın üçte birini mescide masraf edin." derse, bu caiz olur. hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Nevâdir'de İbn-i Semâ'a, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bir kimse: "Malımın üçte .birini, mescidin aydınlatılmasına vasıyyet ettim.'' derse; bu vasıyyeti "... onunla, mescidi aydınlatınız.'' demedikçe, caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse: "evimi, mescide bağışladım." veya "evimi, mescide verdim." dese; bu sahih olur.

Teslim edilmiş olması şartıyle, bu ev, mescidin malı olmuş bulunur.

Bu şahsın durumu: "Şu yüz dirhemimi, mescide vakfettim." diyen kimsenin durumu gibidir. O şahıs da, yüz dirhemi, mescidin kayyımına teslim edince, mescidin malı olur. Fetâvâyi Attabiyye'de de böyledir.

Bir  kimse: "Şu  ağaç  mescidindir."   dese,   o  ağacı,   mescidin kayyımına   teslim   etmedikçe,   ağaç   mescidin   olmaz.   Muhiyt'te   de böyledir.

Bir kimse, bir yerini mescide vakfeder ve "...gelirinin artan kısmı da fakirlerindir." der ve vakfın gelirinin toplandığı sırada ise, mescidin tâmirata ihtiyacı olmazsa; bu gelirin tamamı, fakirlere verilebilir mi?

Bu hususta ihtilaf edilmiştir.

Muhtar olan, gelir toplanınca, mescidin ve vakfedilen yerin tami­rine kâfi gelecek kadarı ayrılır. Bundan fazlası ise, fakirlere verilir.

Böylece, vâkıfın şartları yerine gelmiş ve vakıflar korunmuş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Yıkılan bir mescidin, vakfının geliri toplanır; ancak, bu gelir mescidi  yeniden  yapmaya  kâfi  gelmezse;   Hassâf:   "o  gelirle,  bina yapılmaz. Çünkü vâkıf, onu, tamiri için vakfetmiş; onunla bina yapın, dememiştir." demiştir.

Fetva ise, o gelirle, mescidin binasının da yapılmasının caiz olduğudur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Vakıf/ur                                                                                                          

Ebû Bekir'den soruldu:

—   Bir  kimse,  malının  üçte birini,   hayır  işlerine vasıyyet  etse; bununla, mescide lâmba alınabilir mi?

İmâm şu cevâbı vermiştir:

—  Bununla, mescidin lâmbalarını artırmak caiz olmaz. Ramazan olsa da diğer aylar olsa da, bu hüküm bakımından bir fark yoktur.

Bu gelir, mescidin tezyinatına da sarfedilemez, Muhıyt'te de böyledir.

Bir mescidin kapısı, rüzgara karşı bulunur; mescidin içine yağmur girer ve kapıyı tahrip eder ve böylece de, cemâatin bu mescide girmesi zorlaşırsa; bu durumda kayyım, —yoldan gelip geçeceklere zarar ver-miyecek şekilde— kapının önüne, onu muhafaza için, bir bölüm yapa­bilir. Sirâciyye'de de böyledir.

Fakıyh Ebû Kâsim'dan soruldu:

—  Hâkim, bir şahsı, bir mescide, belirli bir ücreti, her sene alması şartıyle, kayyım tâyin etse, ve bu kayyım, her sene bu ücreti alsa; durum ne olur?

İmâm şu cevabı vermiştir:

— Şayet bu kayyım, ecr-i misil olarak alıyorsa; aldığı bu ücret, helâl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Hâkim, mescide, bir hizmetçi tayin edince; eğer vâkıf, vakfının gelirinden, onun da bir ücret almasını şart koşmuşsa, o hizmetçinin aldığı, helâl ve caiz olur.

Vâkıf böyle bir şart koşmamışsa, hizmetçinin, bu vakıftan ücret alması caiz olmaz. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Mütevelli (- kayyım), mescidi süpürmesi için ücretle bir adam tutabilir ve bu şahsa, ecr-i misil verir.

Mütevelli, o şahsa, ecr-i misilden fazla verirse; bu fazlalığı kendi malından öder. Vakfın malından vermişse, bunu tazmin eder.

Ücretle çalışan kimsenin de, fazlalığı, vakfın malı olduğunu bilerek alması helâl olmaz. Fethu'I-Kadîr'de de böyledir.

Mescidin mütevellisinin, kendi cahilliği sebebiyle, vakfın hesabını tutamamasından dolayı, bu mescidin malı ile bir kâtip tutması caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir mescidin, gelir getiren yerleri ve vakıfları bulunur; mütevelli, vakfın geliri ile bu mescid için gaz yağı, hasır, kireç, kiremit, kum, çakıl satın almak isterse; âlimler: "Eğer vakfeden şahıs, bu kayyıma selâhiyet verip: "Mescid için, ne istersen onu yap." demişse, bu durumda kayyım, istediğini satın alabilir.

Fakat, bu yetkiyi vermemiş ve bu yeri, mescidin yapımı ve tamiri için vakfetmişse; bu durumda, mütevelli, söylediğimiz o şeyleri satın alamaz.

Şayet, vâkıfın şartı bilinmiyorsa, o zaman bakılır: Bu kayyımdan Önceki kayyım, mescidin vakıf gelirinden yağ, hasır, kiremit ve benzeri şeyleri almışsa, bu mütevelli de öyle yapar; aksi takdirde alamaz. Fetâ­vâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir yer, mescidin imârına vakfediimişse; binasının yapılmasına ve temizliğine de, bu vakfm gelirinden harcanabilir.

Ancak bu gelir, mescidin tezyinatına (= süslenmesine) harcanmaz.

Şayet vakfeden şahıs: "Mescidin ihtiyacına karşı vakıftır." demişse; bu durumda, kandillerin yağına da diğer ihtiyaçlara da sarfe-dilmesi caiz olur. Hizânetü'İ-Müftîn'de de böyledir.

Bir mütevellî, mescidin imârı için vakfedilmiş ! ulunan bir yerin gelirinden, menfâat temin edemez. e.ıyet, temin edrrse, tazmin eder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Fetâvâyi Sıığra'da şöyle zikredilmiştir:

Mütevellî'nin, mescidin vakfından, mescidin kandillerine masraf yapması caizdir. Hulâsa'da da böyledir.

Vakıf, mescidin imârı için yapılmış olur; mütevellî de, mescidin üzerine çıkıp orayı temizlemek için bir merdiven satın alır veya mescidin üzerindeki kar'ı temizletmek için bir işçi tutup, bunun ücretini bu vakfın gelirinden verirse; Ebû'n-Nasr: "Kayyım bunları yapabilir. Çünkü, maması halinde, m mescid hanv olur." demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mescidin vakfından, ihtiyaç varsa, komşuların ezan işitmeleri için, minare yapmak caizdir.

Ancak, minaresiz de ezan işitiliyorsa, mescidin vakfının geliri ile, minare yapmak caiz olmaz. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Mescidin yanında, mescidin duvarına açıkça zarar veren bir durum  olur;  mütevellî ve cemâat mescidin vakfının geliri ile zararı ortadan  kaldırmak  için,  duvarın yanma bir sur yapmak  isterlerse; âlimler:  "Eğer, bu vakıf, mescidin ihtiyaçları için yapılmışsa, böyle yapmaları caiz olur. Çünkü, bu da mescidin ihtiyacıdır.

Fakat, bu vakıf, mescidin imârı ve yapımı için vakfediimişse; bu durumda, caiz olmaz. Çünkü, bu surun yapılması, mescidin imârı değildir." Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bu hususta esahh olan kavil ise, İmâm Zahîru'd-dîn'in şu kavlidir: "Vakfın, mescidin imârına veya ıslâhına yapılmış olması müsavidir." Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bir mescidin mütevellisi, o mescidin lâmbasını evine götüremez. Evinden, mescide lamba götürebilir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Kayyım, vakfın geliri ile teneşir ve tabut satın alamaz. Ancak, vâkıf, bunları satın almasını söylemişse, o zaman satın alabilir. Sirâ-ciyye'de de böyledir.

Kayyımın, mescidin geliri ile bir elbise alıp, fakire giydirmesi caiz olmaz.

Bu kayyımın, vakfm malını tazmin etmesi gerekir. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Bir mescidin mütevellîsi, bu mescidin geliri ile, gelir getirmek veya ihtiyaç olunca da satmak maksadı ile, bir ev veya dükkan satın alması, . ancak, alım-satım için kendisine yetki verilmesi halinde caiz olur. Sirâ-

ciyye'de de böyledir.

Bir mescidin kayyımının, mescidin hududuna veya etrafına dük­kanlar yaptırması caiz olmaz.

Buralara, dükkan veya ev yapıldığı zaman, mescide olan hürmet düşer; bu da, caiz değildir.

Mescidin avlusu ve etrafı da mescide tabidir. Buraların hükmü de, mescidin hükmü gibidir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir mescidin mütevellîsi, vakfm birikmiş bulunan geliri ile bir ev satın alıp, onu, mescidin müezzinine, oturması için tahsis ettiğinde, müezzin de, durumun böyle olduğunu bilirse; bu evde oturması mekruh olur.

Çünkü bu ev, vakfm gelirindendir. Bunun içindir ki, imâmın da müezzinin de bu evde oturması, mekruh olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Kayyımın, mescidin imamına veya müezzinine, vakfının geli­rinden, bir şey harcama hakkı yoktur.

Ancak vâkıf, bunu şart koşmuşsa, o zaman serbesttir. Zehıyre'de de böyledir.

Vâkıf, vakfın gelirinden, mescidin imamına sarfedilmesini şart koşar ve bunun miktarını da belirlerse; imâmın fakir olması hâlinde bu miktar, ona sarfedilir.

İmâm, zengin ise, kendisine bu vakfın gelirinden harcanması helâl olmaz.

Fakir olan müezzinler hakkındaki hüküm de böyledir. Hulâsa'da da böyledir.

Mescid ehlinin (— cemâatin), hâkimin izni olmadan, mescidin vakfını satmaları veya mescide bir noksanlık getirmeleri caiz olmaz. Sirâciyye'de de böyledir.

Bir mescidin duvarı, yanından geçmekte olan kanalın veya nehrin -suyundan yıkılma tehlikesi ile karşılaşırsa, bu mescidin gelirinden, o nehrin ıslâhına sarfetmek caiz olur mu? Fakiyh Ebû Ca'fer:

—  Eğer, nehrin ıslahı için yapılacak masraf, yıkılacak duvarın yapılmasından daha masraflı değilse, bu durumda sarfetmek caizdir.

Mescid ehli, o kanalın sahiplerini, —bu kanala sarfettiklerini, onlardan alıp, mescide sarfedene kadar— kanaldan faydalanmaktan men edebilirler.

Mescid ehli dilerse, bu kanalın ıslâh edilmesini, kanal sahihlerinden talep eder.

Eğer onlar, mescidin duvarı yıkılana kadar, kanalı ıslâh etmezler ve bu duvar yıkılırsa; onlar, yıkılan bu duvarı tazmin ederler. Fetâvâyi Kâdîhân da da böyledir.

Şemsü'I-Eimme Halvânî, şöyle buyurmuştur:

Belh'li âlimler: "Bir mescidin vakıfları bulunur; ancak, mütevellisi olmaz ve mahalle halkından birisi kalkıp: "Bu vakıfların hepsi, câmiindir. Camie hasır, sergi ve benzeri şeyler lâzım." der ve bu mescide masraf yaparsa; bu şahsın, tazminatta bulunması gerekmez.

Yaptığı bu iş güzeldir. Ve Allahu Teâlâ ile kendisi arasındadır.

Ancak, bu şahsın yaptığı, hâkime duyurulur ve o da, bunları, hâkimin huzurunda ikrar eylerse; hâkim, bu şahsa, onları tazmin ettirir." buyurmuşlardır. Zehıyre'de de böyledir.

Mescide vakfedilmiş bir yerin gelirinin fazlası, fakirlere sarf edi­lebilir mi?

— Hayır, sarf edilmez; denilmiştir. Sahih olan da, budur.

Fakat, bununla, mescide gelir getirecek bir şey satın alınır. Muhıyt'te de böyledir.
Kâdt'1-İmâm Şemsü'I-İslâm Mahmûd el-Ezcavendî'den soruldu:

— Bir mescid ehli, mescidin vakfının gelirinden yâni, bu vakıf mal­lardan elde edilen kiralardan, harcama yetkisine sahip midir?

O, şu cevabı verdi:

Vakıflar                                                                                                          

— Hayır, onların harcama yapmaları sahih olmaz.

Ancak, hâkim, mescidin maslahatriçin, bunların harcama yapma­larına izin vermişse; bu durumda, harcamaları sahih olur.

Yine soruldu:

— -Bu durumda, tasarrufta bulunmaları için, aralarından bir veya iki kişi ayrılır mı?

O, şu cevbı verdi:

—   Elbette,  bu  mutasarrıf,  mahallenin  reisi  ve  mutasarrıfıdır.

Zehıyre'de de böyledir.

Nesefi'nin Fetvâları'nda zikredildiğine göre, ona sorulmuş:

—  Mahalle halkının, bir mescidin imârı için, o mescidin vakfını satmaları caiz olur mu?

İmâm Nesefi, şu cevabı vermiş:

—  Kat'î surette, satmak caiz olmaz. Hâkimin veya bir başkasının emri olsa bile, bu böyledir* Zehıyre'de de böyledir.

Necmü'd-dîn en-Nesefî, Fevâid'inde şöyle buyurmuştur: Mescid ehlinin, mescidin geliri ile satın aldıkları bir akan, son­radan, mescidin imarı için satıp satamıyacakları hususunda, âlimler arasında görüş ayrılığı vardır.

Sahih olan görüş  ise,  bunun caiz olduğudur.  Gıyâsiyye'de de böyledir.

Bir topluluk, bir mescid inşâ eder ve mescit inşaatı tamamlandığı halde, ellerinde ağaç artarsa; bu ağaçlar, ancak bü mescidin binasına sarfedilir.  Bu ağaçlar,  —satılarak,  bedeli— ile, mescide yağ, hasır alınmaz.

Bu hüküm, o ağaçların, mütevelliye, sahibi tarafından, mescid yapımı için verilmesi hâlinde böyledir.

Fakat, durum böyle değilse, ağaçlar, istenilen yere sarf edilebilir.

Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Bir mescid nâmına vakfedilmiş bulunan bir yer, ekilemez hâle gelir ve bir şahıs da, oraya umum için bir havuz yaparsa; müslümanlann o havuzun suyundan faydalanmaları caiz olmaz. Künye'de de böyledir.

Hayır  yollarına  ve  kimlikleri  belirtilmeyen   fakirler  namına yapılmış olan vakfın geliri ile birlikte büyük bir cami namına vakfedilmiş bulunan bir yerin gelirleri toplandıktan sonra, Rum hadisesi gibi, bir hadise (savaş) çıkar ve masraf yapmak için, mala ihtiyaç hâsıl olursa; büyük cami nâmına vakfedilen yerin geliri, camiin bu gelire ihtiyacının olmaması hâlinde ve borç olmak şartı ile, hâkim tarafından, zuhur eden bu ihtiyaca sarf edilir.

Bu mal bilâhare, feyden (ganimetten) alınır. Fakirler namına vakfedilmiş bulunan yerin gelirine gelince, bunun için, şu üç hal söz konusu olabilir.
1) Bu gelir, ya muhtaç olanlara harcanacaktır.
2)  Veya, bu gelir, zengin olduğu halde, yolda kalmış bulunanlara harcanacaktır.
3) Yahut, yolda kalmış olmayan zenginlere harcanacaktır.

Birinci ve ikinci hallerde, beytu'I-mâlden alacaklı olmamak şartiyle bu geliri, savaş için sarf etmek caizdir. Üçüncü halde de, iki ihtimâl vardır:
1) Hâkim, bunun, müslüman gazilere harcanacağını bilebilir.
2) Veya hâkim, bunu bilmeyebilir.

Birinci halde, alacaklı olunmadan, bu geliri bu gazilere vermek caiz olur.
İkinci halde ise, bu gelir, bu şahıslara, ganimet malından alacaklı olunmak üzere, verilebilir. Vâkıât'ta da böyledir. [58]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..