3- MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET ETMEK; BİR KİMSENİN, OĞLUNUN VEYA KIZININ HİSSESİNİ VASİYET ETMESİ; MAL

Bir adam, malının dörtte birini bir adama; yarısını da bir başka­sına vasiyet ettiğinde; şayet vârisleri buna icazet (= izin) verirlerse; malının yansı, kendisine vasiyet edilen şahsın; dörtte biri de, bu, kendi­sine vasiyet olunan şahsın olur.

Geride kalan da ferâiz usulünce vârislerinin olur.Şâyet, vârisler izin vermezse; vasiyeti, malının Üçte birinden caiz sahih olur. O üçte bir, iki­sinin arasında taksim edilir. Bu, yedi hisse yapılır. Dört hissesini, yarısını vasiyet eylediği adam; üç hissesini de dörtte birini vasiyet eylediği şahıs alır. HızânetüM-Müftîn'de de böyledir.

Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir.

tmâmeyn'e göre ise, üç sehim olarak taksim ederler; iki hissesini, yarı vasiyet edilen şahıs; bir hissesini de, dörtte bir vasiyet edilen şahıs alır.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, yedi sehme taksimi; onun yoludur ve bu durumda, malın yarısı kendisine vasiyet edilen zat için, üçte birle darb edilir. Dörtte biri vasiyet edilen adam için de dörtte birle darb edilir. Sülüsle rubûun (= üçte birle, dörtte bir'in) çarpımı oniki olur. Bunun, üçte biri, dört; dörtte biri ise, üç olur. Biz, ikisinin vasiye­tini, yedi üzerinden yaparız ki, bu malının üçte biridir; üçte ikisi ondört, tamamı ise yirmi birdir. Malın tamamı yirmibir olunca, bundan yedi hissesi (Üçte biri) kendilerine vasiyet edilen iki kişinindir. Onun dördü, yarısı kendine vasiyet edilenin olur; üçü de, dörtte biri kendine vasiyet edilenin olur.

İmâmeyn'e gelince, üçte bir, üçe taksim edilir. Zira, kendisine malın yansı vasiyet edilen zat için, İmâmeyn'e göre, tamamı darb olunur; dörtte biri vasiyet edilen için de dörtte birle darb olunur. Dörtte bir, yarının yarısı olduğundan, her dörtte bir bir senim olur. Yan ise, iki sehim olur. Bir sehim ile, iki sehimin toplamı üç sehim olur. O da üçe taksim edilir, tki sehmini, kendisine yan vasiyet edilen şahıs alır; bir sehmini de kendisine dörtte bir vasiyet edilen şahıs alır.

imâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, aslolan, üçte birden fazlası ken­disine vasiyet edilenin, üçte birden fazlası darb edilmez. Ancak, üç vasiyet müstesnadır.

Birisi azâd etme vasiyetindedir. Bunun açıklaması: Bir adam: "Şu iki köleyi azâd etmeyi", vasiyet edince; onlardan birinin kıymeti, bin dirhem; diğerinin kıymeti ise, iki bin dirhem olur; o iki köleden başka hiç malı da bulunmaz ve şayet, vârisler buna izin verirse; her ikisi de azâd olunurlar.

Şayet izin vermezlerse; o takdirde, ikisi de üçte birden azâd olu­nurlar ki, bu şahsın mahnınüçte biri, bin dirhemdir. Bu bin dirhem, iki köle arasında onlara göre yapılan vasiyet mikdarmca taksim edilir. Bu, bin dirhemin üçte ikisi, kıymeti iki bin dirhem olan kölenindir. O, geride kalanı ödemeye çalışır.

Üçte biri de kıymeti bin dirhem olan kölenindir. O da geride kalanı ödemeye gayret eder.

Keza, vasiyet eden şahsın; birinin kıymeti bin yüz dirhem, diğerinin kıymetide altı yüz dirhem olan, iki kölesi olduğunda; bu adam: "Birisi satılacak; filan adama yüz dirhem verilecek; diğeri de satılacak, filan adama yüz dirhem verilecek.'' diye vasiyet etse; bu durumda, birine bin dirhem; diğerine beşyüz dirhem vardır.

Bunun tamamı hastalık halindeki vasiyetidir ve şayet, bu üçte birden çıkarsa caiz olur. Üçte birden çıkmaz ve vârisler de izin vermezse; ancak malının üçte biri, kadarı caiz olur. O üçte bir de onlara karşı olan vasiyeti mıkdanncadır. Birinde bin dirhem diğerinde beşyüz dirhemdir. Tahâvî'de de böyledir.

Vasiyet eden zat, onlardan birisi için üçtebir; diğeri için de altıda bir vasiyet ederse; malının üçte biri, aralarında üçte bir hisse olarak taksim edilir: Üçte birin, üçte ikisi, kendisine üçte bir vasiyet edilenin olur. Üçte bir hissenin üçte biri de kendisine altıda bir vasiyet edilenin olur, Hidâye'de de böyledir.

Şayet, bir adam: "Malımın Üçte birisi filanındır ve filanındır; filan için yüz dirhem; filân için de yüz elli dirhem vardır." der; malının üçte biri de üç yüz dirhem olursa; her birisi için söylediği miktar verildikten sonra;   artanı   aralarında   yan   yarıya   taksim   ederler.   Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.                   -

Bir adam, malının tamamını bir adama; üçte birini de bir başka -sına vasiyet ederse;vârisi yoksa;veya olduğu hâlde onlar izin verdilerse; o mal onların aralarında, tmfim Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, münazaa yoluyla taksim edilir. Üçte birden fazlası, münâzaasız malın tamamı kendisine vasiyet edilenin ^lur. İkisinin münâzaalı taksimi üçte birdedir. O da yarı yarıya olur.

İmâmeyn'e göre ise, aralarında avl yoluyla taksim edilir. Onlardan herbirine vasiyetinin tamamı darb olunur. Kendisine üçte bir vasiyet olunana, üçte birle darb olunur. O onun sehinidir.- Kendisine tamamı vasiyet olunan da tamamıyla darb olunur ve o üç sehim olur. Araların­daki mal, dört sehim üzerine taksim edilir.

Bu, vârisler izin verdiği zaman böyledir.

Şayet, vârisler izin vermezlerse; bu vasiyetin üçte biri caiz olur. Ve* ba üçte bir, aralarında yan yarıya taksim edilir.

Bu taksim, İmâm EbÛ Hanîfe (R.A.)'ye göredir. Çünkü, vasiyet eden, birisine üçte birden fazla vasiyet eylemiştir. O darb olunmaz. Ancak, üçte bir olarak darb olur.

İmâmeyn'e göre ise, herbirisi için, tamamı darb olur ve dört sehim olarak taksim edilir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.

Bir adam; bir adama, malının üçte birini; bir diğerine de üçte birini vasiyet eder; vârisler de, buna razı olmazsa; malının Üçte bin, o ikisinin arasında, yarı yarıya taksim edilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam: "Ben, malımın Üçte birini, filan ve filana vasiyet ediyorum. Falana elli dirhem; filana yüz dirhem." der; onun malı da üçyüz dirhem olursa; onun üçte birini, onlar için söylediği gibi taksim ederler. Başka yapılacak bir şey yoktur. SerahsS'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Yapılan vasiyetlerin tamamı toplanır;  bunlar,  malının üçte birinden fazla olmazsa; (Şöyle ki: Bir adam için, malının üçte birini vasiyet eder; diğeri için de dörtte birini vasiyet ederse) vârisler de buna razı olmazsa; kendisine vasiyet edilenlerin her birinin, onun malının üçte birine, vasiyeti nisbetinde hakları vardır. O üçte bir, ikisinin arasında müsâvî olarak taksim edilmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğer birine, malından bir nasib veya bir şey yahut malından bir parça vasiyet eder ve vasiyet eyleyen sağ olursa; onu açıklaması istenir.

Eğer Ölmüş ise, bunu açıklamak vârislerin hakkıdır. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Şayet bir adam, malından bir sehim veya bir cüz vasiyet ederse; vârislerine: "Ne istiyorsanız onu veriniz.'* denilir.

Bu söylediğimiz, âlimlerin ihtiyarıdır.

Fakat rivayetin aslı buna muhalifdir.

Mebsût'da şöyle denilmiştir:

Bir sehim vasiyet edilince, vârislerin en az hisse alanı kadar, o vasiyet edilene hisse verilir. Ancak, bu südüsden (= altıda birden) az olursa; işte o zaman, südüs (- altıda bir) verilir.

el-Asl'ın bu rivayetini İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) tecviz eylemiştir. Altıda birden fazlasını tecviz eylememiştir.

Câmiu's-Sağîr'de ise: Altıda birden fazlasını tecviz eylemiş; aşağısını tecviz eylememiştir.

tmâmeyn ise: "Kendisine vasiyet olunana, vârislerin sehminden en az olanı verilir. Ancak bu üçte birden fazla olursa, o takdirde üçte bir verilir.*' buyurmuşlardır. Kâfî'de de böyledir.
Bir adam, diğerine, malından bir sehim vasiyet ettikten sonra ve hiç vârisi olmadan ölürse; ona, yarısı verilir. Çünkü beytü'1-mâl bir oğul yerindedir. Sanki iki oğlu varmış gibi, yan yarıya taksim edilir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini vasiyet eylesede "ancak bir şeyi veya azı, veya hafifi, veya binin bir miktarı veya bin dirhemin tamamı, veya şu bindirhemin büyük bir kısmı veya şu bin dirhemin fazla bir kısmı müstesnadır.*' dese işte bu takdirde üçte birden yarısı çıkarılır yarıdan fazla olanı veresenindir onlar, o vasiyet olana kendi diledikleri kadarım verirler. Çünkü müstesna meçhuldür, fakat meçhuldan vasiyet şahindir. MebsÛt'ta da böyledir.

Bu muhayyerlikle, yarıdan fazlayı murad eylemiyorsa; vermekle vermemek arasında muhayyerlik olmaz. Vermek gerekir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğer birine oğlunun hissesi kadarını vasiyet eylese; işte bu, iki halden hâli kalmaz: Ya oğlunun nasibi kadarını vasiyet eder veya kızının nasibi kadarım vasiyet eder. İster oğlu olsun, isterse olmasın veya oğlu olsa da onun nasibi kadarını vasiyet etse yahut kızı olur da onun nasibi kadarım vasiyet ederse; eğer oğlunun nasibini veya kızının nasi­bini vasiyet eder ve onun da oğlu veya kızı olursa; işte bu vasiyet bâtıldır.

Şayet öyle vasiyet eder de oğlu ve kızı da olmaz ise, işte o vasiyet caizdir.

Şayet, oğlunun veya kızının nasibi gibi, vasiyet ederse; oğlu ve kızı da varsa; vasiyet yine caiz olur. Çünkü, bir şeyin misli, onun aynı değildir.

îşte bu durumda oğlunun nasibi kararlaşır; sonra da onun benzeri artırılarak kendisine vasiyet edilene verilir.

Şayet, üçte birden fazla olursa; vasiyet vârisin iznine bağlıdır. Eğer, üçte bir kadar veya daha az olursa; işte o vârislerin izni olmaksızın caiz olur.

Mesela: Oğlunun nasibi kadarını vasiyet eder; onun da bir oğlu olur ve eğer oğlu izin verirse; vasiyet olunana malın yarısı vardır.

Şayet razı olmazsa; kendisine vasiyet olunana Üçte birisi vardır.

Eğer vasiyet edenin iki oğlu var ise, malı üçünün arasında üçe taksim edilir. İzine de ihtiyaç kalmaz.

Vasiyet eden, kızının nasibi kadarını vasiyet etmiş ise, bir de kızı varsa; adamın malının yarısı vasiyet edilenin olur.

Eğer o kız razı olur da izin verirse bu böyledir. Şayet izin vermezse; onun için üçte bir hisse vardır. Eğer vasiyet edenin kızı iki ise, mes'ele hâli üzeredir. Kendisine vasiyet olunana üçte bir mal vardır.

Şayet, vasiyet eden zat, oğlunun hissesi kadarını vasiyet eder ve oğlu da mevcud olursa; cevap, yukarda olduğu gibidir. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam ölür ve onun terekesi de olur; bir de ana ile oğlu bulunur; kendiside bir adam için -şayet olmuş olsaydı- bir kızın hissesi kadarını vasiyet ederse; bu durumda, onun terekesi on yedi hisseye bölünür; beş sehmini, kendisine vasiyet edilen şahıs alır; ana için iki sehim vardır. On sehmini de oğlu alır.
Vasiyet eyleyen "Şayet ölmüş olursa, bir kızın hissesi kadar" diye 1 vasiyet edince; farz olan hissenin üzerine, kızm hissesi ziyâde kılınır, (ki, o da oğlanın hissesinin yarısı kadardır) farz olan; asim üzerine, iki sehim birde yarım sehim ilâve edilmiş olur ve toplam sekiz buçuk sehim olur; kesir olunca, katlanması vacip olur; o takdirde, katlanınca, onyedi sehim olur. Sehimlerm hepsi katlanınca, önce kendisine vasiyet olunana, beş sehim (= hisse) verilir. Çünkü, vasiyet üçte birden azdır. Bu, mîrasda öncelik alır. Geride on iki sehim kalır. Anneye, bunun altıda biri olan, iki sehim verilir. Geride on sehim kalır ve bizim, kendisine vasiyet olunan şahsa -şayet olmuş olsaydı- kıza verilecek hisseyi vermiş olduğumuz açığa çıkar. Sonuç doğrudur.

Şayet, vasiyet eden zat, bir karısı ile bir de oğlunu bırakır; bir de oğlu varmış gibi, onun hissesini vasiyet eder; vârisler de bu vasiyete izin verirse; işte burda farz olan sehim on beş hisseden yedi hissesi, kendisine vasiyet olunanın olur. Bir hissesi karısının olur. Yedi hissesi de oğlunun olur.

Bu söylediğimizin taksim şekli: Şayet, vasiyeti olmamış olsaydı, hisse sekiz olacak; karısının bir hissesi; oğlunun da yedi hissesi olacaktı.

Adam oğlunun nasibi kadarını vasiyet yapınca, o olmuş gibi olacak hisse, vârislerin izin vermesi şartıyla on beş olacaktı .Çünkü, burda yapı­lan vasiyet Üçte birden fazla oldu. Bu tür mes'elelerde, vârislerin izni şarttır.

Keza, oğlu olmuş gibi vasiyet ederse; cevap söylediğimiz gibidir. Çünkü bir şeyin misli, aynından başkadır. Bunun için, şayet oğlu var gibi vasiyet ederse; müsâvî ve doğru olur.

Bir adam ölür; bir kız ile bir de kardeş terk eder ve -olmuş gibi- bir oğlan hissesini de vasiyet eder; onun vasiyetine de kızı ile kardeşi râa olurlarsa; kendisine vasiyet olunana, malının üçte ikisi gider. Geride kalan üçte biri, kızı ile kardeşi yarı yarıya taksim ederler.

Bu izin verdikleri zaman böyledir.

Şayet buna izin vermezlerse, o takdirde, kendisine vasiyet olunan zat, malın üçte birini alır. Geride kalan üçte ikiyi,kızı ile kardeş yarıyarı-ya taksim ederler.

Şayet, vasiyet eden şahıs, -varmış gibi- oğlunun nasibinin mislini, vasiyet eylemiş olursa; mes'ele hâli üzredir. Yani, bu durumda kendisine vasiyet edilen şahsa, malın beşte biri verilir.

Bir adam ölür; bir erkek, bir de kız kardeş bırakır; bir adamada -varmış gibi- bir oğul hissesi vasiyet eder; onlar da buna izin verirlerse (râzi olurlarsa) o takdirde, malın tamamı Vasiyet olunan zatın olur. Diğerlerine bir şey düşmez. Şayet, -olmuş olsa- oğlunun nasibinin mislini vasiyet eder; bacısı ve kardeşi de buna razı olurlarsa; bu zaman da, yansı vasiyet olunanın olur. Yarısını da bacı ve kardeşi (üçte ikisini kardeşi, üçte birisini de bacısı almak suretiyle) taksim ederler.

Şayet, bacı ve kardeş razı olmazlarsa; kendisine vasiyet edilen şahıs, malın Üçte birini alır. Geride kalan üçte ikiyi de (ikili birli) bacı kardeş aralarında taksim ederler.

Bir adam ölür ve geride bir kız ile bir de kız kardeş bırakır; başka bir adam için de, kızın nasibi kadarını vasiyet ederse; şayet olmuş olsa, kendisine vasiyet edilene, üçte bir hisse vardır. Vârisler izin verseler de, vermeseler de bu böyledir. Şayet, olmuş olsa kızın, nasibinin mislini vasiyet ederse, -izin versinler veya vermesinler- malın dörtte biri, vasiyet olunanın olur.

Bir adam ölür; bir oğul ile babasını terk eder ve bir adam için de oğlunun nasibinin mislini -varmış gibi- vasiyet eder; oğul ile baba da buna razı olurlarsa; malının on bir hissede beş hissesi, vasiyet olunan adamın olur. Bir hissesi, babanın olur. Beş hissesi de oğlunun olur.

Şayet, baba ve oğul razı olmazlarsa; vasiyet olunan şahsa; vasiyet edenin malının üçte biri vardır. Kalanın altıda biri, babanın; altıda beşi de oğlunundur. Hesaba ihtiyaç olursa, üçte biri kendisine vasiyet olu­nanındır. Geride kalan üçte iki, diğerlerinindir.

Altıda biri babanın altıda beşi de oğulundur.

Şayet, onlardan birisi izin verir de, diğeri izin vermezse; el-Asıl'da: O takdirde, izin verenin hâli ile vermeyenin hâline bakılır: İcazet zamanında onbir hisseden beş hissesi kendisine vasiyet edilenindir, tzin verilmediği zaman, dokuz hissede üç hissesi kendisine vasiyet edile­nindir." denilmiştir.

Bu durumda iki farîza birbirine darbedilir; doksan dokuz hisse olur. İcazet verilmediği zaman, otuz üç hissesi, kendine vasiyet edilenin olur.

Babanın ise, onbir hissesi olur.

Altıda bir olarak, elli beş hisse de oğlunun olur.

İcazet vaktinde ise, kendine vasiyet edilenin hissesi, onbir hisseden beşidir. Dokuz ile çarpılınca, kırkbeş eder. İki hâlin arasında, kendisine vasiyet edilenin hisse farkı on iki olur: İki sehim babanın sehminden (-dokuzdan onbire-); on sehim de oğuldan, -kirkbeşden dübeşe kadar-almır.

Şayet, onlardan birisi izin verirse, onun hakkında amel yapılır. Diğerinin hakkında amel yapılmaz.

İzin veren baba ise, onun nasibinden iki hisse, kendisine vasiyet edilene çevrilir. O takdirde vasiyet olunanın hissesi, -otuz üç değil de-otuz beş olur.

Eğer izin veren oğul ise, oğlun hissesinden, on hisse vasiyet olunana dönüşür ve hissesi kırküç olur.

Bir adam, ölür; iki oğlu kalır; bir adam için de malının üçte birini veya o oğullarından birinin hissesinin mislini vasiyet eder, yahut –varmış gibi-üçüncü oğlunun hissesini vasiyet eder; iki vasiyette de iki oğul izin verirler; kendisine vasiyet edilen kimse; her üç hâlde de hissesi üçte birdir. Üçte iki ise iki oğlunundur. Hesap dokuz hisseden olursa, üçte biri olan üç hisse, kendisine vasiyet edilen şahsındır. Geride kalan altı hisse de iki oğul ile kendisine vasiyet edilen arasındadır; ve onların her birinin altı sehim de ikişer sehimleri vardır.

Bir' adamın beş  oğlu olur ve bu adam,  bir başkasına  "o oğullarından birisinin hissesi kadarını" vasiyet eder; bir başkası için de sülüsü ma yebkayı vasiyet ederse; sehim ellibir olur; nasip sahibine sekiz hisse vardır. Sülüsü ma yebkâ sahibine, üç hisse vardır. Her bir oğul için de sekizer hisse vardır. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam: "Malımın altıda biri filanındır." dedikten sonra; aynı meclisde veya başka bir meclisde:  "Onun için, malımın üçte birisi vardır." der; vârisler de buna izin verirse; onun için üçte bir vardır. Çünkü; altıda bir,, onun içine dâhil olmuştur. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, dirhemlerinin üçte birini veya koyunlarının üçte birini vasiyet eder; üçte ikisi de zayi olur ve üçte biri kalırsa; o kalandan üçte biri, vasiyet edilmiş olur.

Bir adam, kölelerinden üçünün, üçde birini vasiyet eder; onların da ikisi ölürse; kendisine vasiyet edilen adama kalanın üçte biri verilir.

Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'e göre, kalan kölenin tamamı vasiyet olunan adamın olur.

Bir adam, elbiselerinin üçte birini vasiyet eder ve onun üçte ikisi zayi olup, üçte biri kalırsa; vasiyet olunan şahıs, ancak kalanın üçte bîrine hak sahibi olur. Âlimler şöyle buyurmuşlardır:

Bu, elbiseler ayrı cinsten olursa böyledir.

Şayet, cinsleri bir olursa; bu dirhemler menzilindedir. Keza, ölçülen, tartılan şeyler de aynısıdır. Yani, muhtelif yerlerde muhtelif elbiseler gibidir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bin dirhem vasiyet ettiğinde; onun belirli malı ve borcu olur ve eğer, bin dirhem aynın üçte birinden çıkarsa; bu, kendişine vasiyet olunana verilir. Şayet, ondan çıkmazsa, aynın üçte birine verilir. Borçdan çıkdıkca, -bin dirheme kadar- alınır. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini Zeyd ile Bekir'e vasiyet eder; Bekir de Ölmüş olur; vasiyet eden, onun ölmüş olduğunu bilsin bilmesin; yahut Zeyd de, Bekir de sağ olurlar da vasiyet eden ölürse, veya vasiyet eden: '*Şu evdekine vasiyet ediyorum." der; evde de kimse olmazsa; bu vasiyete müstehak olmadığından, vasiyet geçerli değildir.
Bir adamın, beş oğlu olur; sonra da başka bir adam için, o oğullarından birinin hissenin mislini vasiyet eder; bir başka adam için de sülüsü mâ yebkayi vasiyet ederse; işte bu durumda, sehimleri elli bir sehime baliğ olur; o hisse nasib sekiz hisse düşer; sülüsü ma yebkaya üç sehim düşer. Her bir oğluna da sekizer hisse düşer (6x8 = 48; 48 + 3 = 51). Böylece elli bîr hisse tamam olur, yazmak yoluyla, beş oğlunun aldığına, bir sehim daha ziyade kılınır. Çünkü, "onlardan birinin hissesi kadar" vasiyeti   vardır.   O   misil   de   başkasımndır   (yani   vasiyet   eylediği adamındır). Sonra da böylece üçe darb edilir. Çünkü, sülüsten sülüsü ma bakiye vardır. İşte o zaman üç altı ile çarpılınca onsekiz olur. Sonra da artırdığı bir sehim çıkarılır. Geride on yedi hisse kalır. Sülüsân da ona ilâve edilince malın tamamı 51  olur.  Bu durumda,  ondan, ziyâde kılınanı, üçtebir ile, üçte iki belli olsun diye çıkarırız. Üçte ikide vasiyet yoktur. Fazla olan sehme itibar mümkün değildir. Bunun için, onu tarh ederiz. O zaman, malın üçte birinin onyedi olduğunu anlarız. Burada hisseyi anlamanın yolu, o hisseyi almakdır; oda birdir. Onu üçe darb ederiz-

Sonra da,o üç, üçte bir olunca, tamamı dokuz olur. Sonra da o sehim -önceden çıkarıldığı gibi- çıkarılır. Geride sekiz kalır; işte o bir hissedir. Böylece on yediye yükselir.

Sülüsü ma bakiyenin vasiyet edildiği altı, baki kalır. Malın üçte iki­sine katınca kırk üç olur. Bunun kırkı, beş oğul arasında pay edilir; her birine sekizer hisse düşer. Böylece taksim doğrulmuş olur.

Şayet vasiyet eden şahıs, onlardan birinin nasibinin mislini, sülü-sü mâ bekanın da dörtte birinini, bir diğerine vasiyet ederse; işte bu durumda mes'ele, altmış dokuz hisse ile çözülür:

Bir nasip sahibine, onbir hisse vardır.

Sülüsü ma bekaya ise, üç hisse vardır.

Herbir oğul için de onbir hisse vardır.

Böylece tamamı altmış dokuz hisse eder.

İ?ah: Oğlanların sayısı alınır. Onlar beş oğuldur.

Onların üzerine bir sehim daha ilâve edilir. O da bir oğulun nasibi kadar, vasiyet edilenin hissesidir.
Sonra da bu, mâ bekiyenin dördü ile çarpılır. Sonuç yirmi dört olur (4x6=24).
Sonra, bundan bir sehmi çıkarılır. Geride yirmi üç sehim kalır, tşte bu sülüs ve sülüsândır. Tamamı altmış dokuz yapar (23 + 46 = 69). İşte, mal budur.

Üçte biri, yirmi üçtür. Bunların hisselerine gelince; bir nasibi alıp; onu dört ile çarparsın; sonra da üçle çarparsın. O, on iki olur. Sonra, ondan bir çıkarırsın; onbir kalır. İşte, bu on bir bir hissedir. Yirmi üçten, on biri çıkarırsın; on iki kalır.

Dörtte bir, sülüsü mâ bekaya üç hisse düşer. Geride dokuz kalır.
Bunu üçte ikiye ilâve edince -ki, o kırk altıdır- elli beş eder (46h-9 = 55). Böylece, her bir oğulun hissesi belli olur ki, bu onbir his­sedir. (11x5=55).

Şayet, vasiyet eden zat; vasiyet eylediği bir şahsa; oğlunun birinin hissesi kadarını vasiyet eder; diğerine de sülüsü ma bekanın, beşte birini vasiyet ederse; bu durumda mes'ele, seksen yedi ile çözülür.

Tam nasip sahibine on dört hisse isabet eder.
Diğerine de üç hisse isabet eder (14 + 3 = 17).
Her bir oğula da on dört hisse isabet eder (14x5 = 70).
İ7 kendilerine vasiyet edilen şahısların hisseleri, 70 de oğulların his­seleri; bunların toplamı 87 olur.
İzah: Beş oğula, bir de, kendisine bir oğul nasibi vasiyet edileni ilâve edersin. O zaman -oğul gibi- olurlar. Sonra da, beşte bir vasiyeti ma beka olanın besiyle, onu çarparsın (6x5 = 30). Otuz olur.

Sonra, ilave ettiğini çıkarırsın (o birdir). Geride yirmi dokuz kalır. Ve bunun sülüsânı elli sekiz; malın tamamı ise seksen yedi olur.
Hisselerin belirlenmesi: Böylece, bir hisseyi alıp beşe çarparsın. Onu da üçe çarparsın. Ve o, onbeş olur (1x5x3 = 15).
Ondan, biri çıkarırsın; geride 14 kalır. îşte bu hissedir.

Üçte bir olan yirmi dokuzdan, on dördü çıkarınca; on beş kalır. Sü­lüsü beşe biri ma bekanın, üç hisse olur. Geride on iki hisse kalır.

Onu da üçte ikiye ilâve edersin. Ki, ö elli sekizdir.
O zaman yetmiş olur. Bu yetmiş, beş oğul arasında olur -ki, her birine ondört hisse düşer. Ve, bu kendisine oğul nasibi vasiyet edilmiş olanın mislidir. (14x5 = 70; 70 +14 = 84; 84 + 3 = 87)

Eğer vasiyet eden zat; birisine, "bir oğlunun misli" vasiyet eder ve: "Ancak, nasibinden sonra, üçte birden, üçte biri müstesna" derse; işte bu durumda hisse; elli yedi hissedir.

İstisna üçtür.

Her oğul için, on hisse vardır.
İzah: Beş oğlu alırsın, bunlara bir nasip sahibini de ilave edersin. Sonra da bunu üç ile çarparsın. Onsekiz olur (6x3 = 18).

Sonra da üzerine bir sehim daha ilâve edersin; on dokuz olur. işte bu, malın üçte biridir.

Malın üçte ikisi, otuz sekiz eder. Ve, tamamı elliyedi eder. .
Hisselerin anlaşılmasına gelince; Bir olan nasibi alıp, onu üçe çarparsın (1x3 = 3). Onu da üç ile çarpınca dokuz eder (3x3 = 9).

Sonra, onun üzerine bir hisse korsun. Malın aslında olduğu gibi, o, on olur. îşte bu, tam nasiptir.

Bir çıkarınca dokuz kalır.

Bu takdirde, istisnaya müracaat edersin. O da sülüsü ma bekadır ve o üçtür. Bu üçü, dokuzun üzerine koyunca, on iki olur. Onu da üçte ikinin üzerine koyunca (ki o otuz sekizdir) elli olur.

İşte bu elli, beş evlad arasında adam başı on hisse olarak taksim edilir. Bu da, tam nasibin mislidir.    .

Bir adam, ölür; iki kızı ile bir anası, bir de karısı ve bir de asabası kalır; kendisi de, iki kızın hissesi kadarını, bir şahsa vasiyet eder ve malının üçte birinden de sülüsü ma yebkayı vasiyet ederse; işte bu durumda mes'ele, altmış altı hisse itibariyle çözülür:

İki kızın nasibi, on altıdır. Sülüsü mâ yebkâ ise ikidir.

îzah; Önce vasiyetsiz hisseleri tashih edersin ve:"Hissenin aslı altı­dandır: îki kız için, üçte iki vardır. Bu dört eder. Onun için de südüs ( =altıda bir) vardır. Karısı için de sekizde bir vardır. Bakisi asabanındir.

Bu durumda taksim, kadının hissesinde kesir olduğundan dolayı, kadının hissesi yirmi dört hisseden yapılır.

Ancak, onların hisselerini bilmek için, sehmin aslını, altıdan yaparsın. Onun üzerine, iki kızın birinin nasibini ilâve edersin. O vasiyetinin hissesi olur. O zaman, hisse sekiz olur.

Sonra onu üç ile darb edersin; yirmi dört eder.

Sonra, ilave eylediğin, iki hisseyi düşersin; yirmi iki hisse kalır. îşte o sülüs ve sülüsandır; kırk dört eder. Mal ise altmış altıdır.

Hisselerin durumu: İki sehmi alırsın; üç ile çarparsın. O, altı olur.

Sonra da üç ile çarparsın; onsekiz olur.

Sonra, iki sehmi çıkarırsın; on altı kalır. İşte o nasibtir.

Onu da, üçte bir olan, yirmi ikiden çıkarınca, altı kalır. İşte o, ken­disine sülüsü ma yebka vasiyet olunanın hissesidir. Onun üçte biri de, ikidir.

Geride dört kalır; onu da malın üçte ikisine ilâve edersin; (o kırk dört idi) dört ilâve edilince kırk sekiz oldu.

İki kız için, üçte iki vardır, (ki otuz ikidir). Ve her birine on afü hisse vardır. Bu nasibin mislidir. Ana için, südüs (= altıda bir) vard;r; bu sekiz hisse eder.

Karısı için, sekizde bir vardır; o da altı hisse eder.
Geride kalan iki hisse de asabanındır (16 + 32 + 8 + 6 + 2 = 66). Tamamdır.
Vasiyet eden zat, $âyet, "kızlardan birinin nasibi kadar" vasiyet eder ve ancak, onun nasibinden, sülüsü ma yebkayı, üçte birinden istisna ederse; bu durumda, sehimler; altı yüz yirmi altıdan (626) hesaplanır. Nasip yüz altmıştır.

Geride kalan -üçte bir- onaltıdır.
İmâm Muhammet] (R.A.), bu hesabı -karısının mirasını tamam çıkarmak için- uzun yapmıştır.

Bize göre, buna ihtiyaç yoktur. Bu meselede vasiyeti belirlemek, bundan başka bir yolla da mümkündür.

Onu biz zikreyledik.

Sehimler altıdan olur.

Sonra, kendisine vasiyet olunan şahsı, iki kızdan birinin nasibi

Fetâvâyi Hindiyye

kadar ziyâde kılarsın; bu iki sehimdir. İşte o takdirde, sekiz olur.

Sonra da onu üç ile darb edersin; yirmi dört olur.

Sonra da onun üzerine iki sehmi ilave edersin (istisna meselesinde olduğu gibi) yirmi altı olur.

İşte bu, malın üçte birisidir.

Üçte ikisi için de, bunu iki ile çarparsın. Elli iki olur.

Tamamı ise seksen yedi olur. Nasibin anlaşılmasına gelince: Nasibi iki sehim olarak alırsın; onu üçe darb edersin ve o , altı olur.

Sonra, üç ile çarparsın; on sekiz olur.

Sonra da, iki sehim artırırsın; yirmi olur.

İşte bu, tamam nasibdir. Üçte birden çıkarınca altı kalır. İstisna için, ona müracaat edersin.

Sülüsü ma yebkâ ise, iki sehimdir. Sülüsle birlikte sekiz olur.
Onu, sülüsü'1-mâle ilâve edersin (o elli iki idi) altmış olur.

Bu da, vârisler arasında taksim edilir.

İki kız için, üçte iki vardır. Bu kırk eder. Ve her birine yirmi hisse düşer. Bu, tam nasîbin mislidir.

Ana için de (altıda bir olan) on hisse vardır.

Karısı için, sekizde bir vardır.
Sekiz de bir sahih (= tam, kesirsiz) olmadı. Bunun için, İmâm Muhammed (R.A.), hesabın aslını (yetmiş sekiz olarak) darb eyledi (=çarptı). O, bunu sekiz ile darb eyledi. O zaman (78x8 = 624 = ) altı yüz yirmi dört oldu ve mes'ele böylece yükseldi.
Şayet adam, karısının nasibinin mislini vasiyet eylese ve sülüsü ma yebkayı da -malının üçte birinden- vasiyet eylese; bu durumda, sehimler (234 = ) ikiyüz otuz dört olur. Nasib yirmi dörttür. Sülüsü baki on sekizdir.

İzah: Burda, yirmi dördü sahih (= kesirsiz, tam) hisse kabul edersin. Çünkü o, karının nasibinin mislidir. Elbette karının nasibini doğru bilmek gerekir. Hisseleri yirmi dörtten hesap edersin. İki kız için, üçte iki olan onaltıyı, onlara; altı da bir olan dördü, anaya; sekiz de bir olan üçü de karısına ayırırsın. Geride kalan da asabanm olur. O da bir sehimdir.

Sonra kadının nasibine üç ilave edersin. Adamın vasiyet yaptığı içinde, yirmi yedi olur.
Sülüsü mabekâyı, vasiyetinden dolayı, üç ile darb edersin. O tak­dirde (27x3 = 81 =) seksen bir eder.
Sonra o üçü çıkarırsın. (81-3 = 78 = ) yetmiş sekiz kalır. Bu, malın üçte biridir.
Sülüsan (= üçte iki) ise, bunun iki katıdır. (78x2=156 = ) yüzelli altıdır.
Malın tamamı, (234 = ) ikiyüz otuz dörttür. Nasiblerinin anlaşılmasına gelince: Üç olan nasibi alırsın; onu üç ile çarparsın; o dokuz olur.

Sonra da, onu üçle çarparsın; yirmi yedi olur.

Sonra üçü çıkarırsın, yirmi dört kalır. İşte o, kendine vasi/et edi­lenin nasibidir.

Onu, sülüs olan yetmiş sekizden çıkarırsın. Geride sülüsü ma yebkâ için elli dört kalır. Onun üçte biri on sekiz eder.

Geride otuz altı kalır. Onu, üçte ikiye ilâve edersin; (o, yüzelli altı idi) şimdi tamamı yüzdoksan iki oldu.

Karısına vasiyet olunan kadarı, yirmi dört hissedir. Geride kalan bizim beyan eylediğimiz gibi vârisler arasında taksim edilir

Bir şahsın beş oğlu olur; onlardan birine nasibi ile birlikte malın tamamının dörtte birini vasiyet eder; malının üçte birinden süitte <l mâ bekayı da bir diğerine vasiyet eder; vârisler de buna razı olursa; bu durumda, sehim on ikidendir.

İkisi ve dörtte birin tamamı birinindir. Sülüsü ma beka da biri­nindir.

Meselenin izahı: Eğer mal beş oğul arasında taksim edilseydi, her birine birer hisse düşerdi. Babaları, onlardan birine nasibiyle birlikte, dörtte bir vasiyet eylediği için, bu vasiyet sahih olmazdı. Ancak vâris­lerin izni ile, sahih oldu.

Bu durumda onlar izin verince, yol şudur: Kendisine vasiyet olunan oğlun nasibini tarh eder; çıkarırsın. O bir sehimdir.

Geride dört sehim kalır. Sonra, bu ma yebkâ, malının üçte biri ile çarpılır; oniki olur. İşte bu maldır. Nasibi, hesabetmenin yolu: Bir nasib alırsın; üç ile çarparsın, üç olur.

Sonra ondan biri çıkarırsın; iki kalır. Bu, kendisine vasiyet edilenin nasibidir.

Bunu, malın üçte ikisi olan sekize ilâve edersin; on olur.

Bu on hisse de, beşinin hissesi olur. Her biri ikişer hisse alırlar.

Böylece tamamı on iki olan malın dört hissesini kendisine vasiyet yapılan almış olur. İkişer hisse de dört kardeş alınca, tamamı oniki hisse olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine, bir oğlunun nasibini vasiyet eder; ancak, diğer oğlunun nasîbini müstesna kılar; veya diğerinin nasibinin mislini vasiyet eder yahut, -olmuş olsa- onun nasibi kadarını vasiyet eder veya -olmuş olsa- diğerinin nasibinin mislini vasiyet eder; iki de oğul terkederse; kendisine vasiyet edilen şahsa, üçte bir mal vardır. İki oğluna da sülüsan vardır. Çünkü, malı bir sehim kılarsın. Çünkü oğul birdir. Onun üzerine bir sehim de vasiyet yaptığı için ilâve edersin; o zaman, iki sehim olur. Sonra da oğlun,nasibini diğer oğulun nasibini tanımamız için iki sehim yaparsın; onun nasibi iki sehim olunca; kendisine vasiyet edilen şahsın hissesi de iki olur; bu zaruridir. Zira diğerinin misli olacakdır.

Diğer biri daha olmuş olaydı, onun da bir sehmi olurdu. Ondan diğerinin nasibini tarh edersen, geride üç sehim kalır; kendine vasiyet olunana iki hisse; diğer oğluna da bir hisse düşer.

Bir adam: "Malımın üçte biri Zeyd ile Bekir arasındadır." demiş ve ölmüş olsa; veya "...Zeyd'in iki oğlu içindir." dese de onun bir oğlu olsa; bu durumlarda mevcut bulunanlar için, üçte birinin yarısı (yani malın altıda biri) vardır.

Bir adam: "Malımın, üçte biri, Zeyd ile Bekir'in oğulları arasın­dadır." demiş olsa; onlardan da birinin oğulları olmasa; üçte birin tamamı, mevcut olanların olur. Kâfî'dede böyledir.

Şayet bir adam: "Malımın üçte biri Zeyd'in ve Amr'ındır." veya "Zeyd ile Amr arasındadır." dedikten sonra ölür; daha sonra da kendi­lerine vasiyet edilenlerden birisi ölürse; o üçte birin yansı, kalanındır. Yarısı da kendisine vasiyet edilen ve ölen şahsın vârislerinindir.

Keza, onlardan birisi; vasiyet eden şahsın vasiyetinden sonra ve malını teslim almadan önce ölürse; o mala, ikisi de ortak olurlar. Ve ölmeyen ile ölenin vârisleri yarı yarıya alırlar.

Şayet kendilerine vasiyet edilenlerden birisi, vasiyet edenden önce ölürse; onun hissesi, vasiyet edene döner. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam: "Malımın üçte biri filan ile, Abdullah'ın fakir oğlu içindir." der ve vasiyet eden de, Abdullah'ın oğlu da ölürse; o üçte birin tamamı, diğer vasiyet olunan adamın olur.

Eğer Abdullah'ın oğullarından bazıları fakir olurlar ve vasiyet eden de ölürse o üçte bir, vasiyet edilen adamla, Abdullah'ın fakir oğulları arasında sayıları nisbetinde taksim edilir.

Abdullah'ın oğullarının fakirlikleri; doğduklarından buyana zail olmaz (= gitmez) vasiyet eden de ölürse; netice söylediğimiz gibidir.

Şayet, hiçbiri fakir olmazlarsa; bu üçte birin tamamı, diğer adamın olur.

Abdullah'ın vasiyet sırasındaki oğulları ölse de, sonradan bir oğlu daha olsa ve bu zengin iken, vasiyet eden şahıs ölmeden önce, fakir düşse; vasiyet edilen üçte bir, onların arasında taksim edilir.

Keza, bir kimse; "Malımın üçte biri, filan ile Abdullah'ın oğlu arasında vasiyetimdir." der; Abdullah'ın da o oğlu ölür ve başka bir oğlu -vasiyet eden şahıs ölmeden önce- dünyaya gelirse; o mal, vasiyet olunan o filanla, Abdullah'ın oğlu arasında taksim edilir.

Şayet vasiyet eden zat: "Malımın üçte biri, filan ile Abdullah'ın fakir olan şu oğulları arasında taksim olunacaktır." der; onlar da vasiyet eden şahıs ölene kadar fakir kalmazlar ve vasiyet eden Ölürse; o filanın hissesi, adedi ruûse ( = kişi sayısına) göredir. Muhiyt'te de böyledir.

Kocası olan bir kadın, malının yarısını bir yabancıya vasiyet eylese ve ölse; bu vasiyeti caizdir.

Kocası için, onun malının üçte birisi vardır.
Yabancı için ise, yarısı vardır. Altıda biri de beytü'1-mâle kalır. Çünkü, yabancıya mîrasdan önce üçde birini vasiyet etmiş olunca, malının üçte ikisi kalmış olur. Kocasrbunun yarısını alır. O da tamamın üçte birisi olmuş olur.

Geride Üçte bir kalır.

Mîrasa, başka hak sahibi olmadığından; vasiyetinin kalan kısmı da geçerli olur.

işte böylece, altıda birisi de vasiyet edilene geçer.

O zaman, o malın yarısını almış olur.

Geride altıda bir kalır; ona da hak sahibi bulunmadığından, o beytü'l-mâlin olur.

Keza, karısı olan bir adam, malının tamamını bir yabancıya

vasiyet etse ve kadın da buna razı olmasa; vasiyet edilen için altıda beş vardır.

Kadın için ise, altıda bir vardır. Çünkü, vasiyet olunan, üçte bire tam hak sahibidir.

Geride kalan üçte ikiye de ortak olur. Kadın, -kalandan- dörtte bir olan hakkını alır.

Geride kalan ise, kendisine vasiyet edilen şahsın olur. Çünkü o, beytü'l-mâl'den öncedir. Seralısî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bu mes'elenin misâli:

Bu kocanın bütün malı dokuz yüz dirhem olursa; -Önce- bunun üç yüz dirhemini, mûsâ leh (= kendisine vasiyet edilen şahıs) alır.

Geride kalan altı yüz dirhemin dörtte biri olan, yüz elli dirhemi de, kadın -hakkı olarak- alır. Bu, malın tamamının altıda biridir.

Geride kalanı da, kendisine vasiyet edilen şahıs alınca; (ki o, beytü'l-mâl'den Öncedir), onun hissesi yediyüz elli dirhem olmuş olur.

el-Asd'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, malının üçte birini, filan adamın oğullarına vasiyet eder; o adamın da, vasiyet sırasında oğlu olmaz da, sonradan dünyaya gelir; vasiyet eden de ölürse; malının üçte biri, sonradan olan oğulların olur. Bu "filanın oğulları" dediği zaman böyledir.

Fakat, vasiyet eylediği zaman; O filan şahsın oğulları olduğu hâlde, onların adlarını (Ahmed, Zeyd, Bekir) gibi söylemeyip, onlardan birisine de işaret eylemese; (meselâ: "Şunlara vasiyet ediyorum." gibi işaret etmese) o takdirde vasiyet, vasiyet edenin öldüğü gün vasiyet sırasında mevcut olanlara âit olur.

Hatta, o mevcutlar, vasiyetten sonra ölürler; ondan sonra da yenileri dünyaya gelir; sonra da vasiyet eden ölürse; üçte bir, o sonradan olanların olur.

Şayet, isimlerini söyledi veya işaret eyledi ise, işte o zaman, vasiyet onlara âit olur.

Hatta onlar ölecek olsalar, vasiyet bâtıl (= geçersiz) olur. Muhıyt*te de böyledir.

Bir adam: "Malımın üçte biri, Abdullah, Zeyd ve Amr'm..." der; Amr'ın da, o adamdan yüz dirhem alacağı olur; bu adamın malının üçte biri de ancak yüz dirhem olursa; işte o yüz dirhem, Amr'm olur.

Şayet, malının üçte biri, yüz elli dirhem olursa; yüz dirhemi, Amr'm olur. Elli dirhemini de Abdullah ile Zeyd • aralarında taksim ederler. Yarısını biri yarısını diğeri alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini bir şahsa vasiyet ettiği hâlde, bu şahsın  vasiyet  vaktinde  malı  olmazsa;  Öldüğü  zaman  nesi  varsa, vasiyetten sonra ne kazandı ise, -ister ayn olsun, ister nev' olsun- üçte biri, vasiyet eylediği kimsenin olur. Fakat, bir aynın veya bir nev'in üçte birini vasiyet ederse; (koyunlarının üçte biri gibi...) o da kendisi ölmeden önce zayi olursa; vasiyeti bâtıl olur.

Hatta, aynı adam, o zayi olan koyunlardan başka koyunlar kazanır; veya zayi olan ayndan başka bir ayn kazanırsa; onlar kendisine vasiyet. olunana taalluk etmez (yani, Önceki vasiyet geçerli olmaz).

Şayet, vasiyet eden, vasiyeti zamanında koyunları olmadığı hâlde vasiyet etmiş ve sonradan koyunlar kazanmışsa; bu vasiyeti sahih olur.

Bir adam, vasiyet ederek: "Onun için, malımdan bir koyun vardır." dediği hâlde onun koyunu olmazsa; koyunun kıymeti verilir.

Koyun vasiyet eylese de, "malımdan" demese; koyunu da olmasa; bazı âlimler: "Bu vasiyet, sahih olmaz." buyurmuşlar; bir kısmı da: "Sahih olur." demişlerdir. Eğer: "Koyunlarımdan bir koyun..." derse; koyunu da olmazsa; bu vasiyeti batıldır.

Buna göre, mal enva'ı, (sığır, deve ve benzeri gibi...) hep böyledir. Olmayan şeyi vasiyet bâtıldır. Tebyîn'de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini, tasadduk olarak vasiyet eylese; bir adam da vasiyet edenin malını gasbedip onu telef eylese; vasiyet eyleyende onu gâsıba tasadduk edip gasıb da bunu ikrar eylese; vasiyeti caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Sana malımdan bir koyun vasiyet ediyorum." derse; bu vasiyet vasiyet eylediği günkü koyuna taalluk etmez. Bu durumda, mûsâ leh'e (= kendisine vasiyet edilen şahsa; mûsî'nin = vasiyet eden şahsın) vefat eylediği zamanda olan koyunu verilir.

Mûsî'nin malından bir koyun vasiyet etmesi sahih olunca, öldüğü zaman vârisleri muhayyerdir. İsterlerse, bir koyun verirler; isterlerse, bir koyunun kıymetini öderler.

Bundan sonra, el-Asri'da, bu vârislerin ucuz bir koyunmu, orta halli bir koyun mu yoksa, pahalı bir koyun mu vereceği; veya bunlardan herhangi birinin bedelini mi vereceği zikredilmemiştir.

Hasan bin Ziyâd, İmamlarımızın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

Bu durumda, vârisler muhayyerdir. Dilerlerse, orta halli bir koyun; dilerlerse, böyle bir koyunun kıymetini verirler. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, vasiyet ederek:  "Palanh   kırmızı   at,   filana vasiyetimdir." dediği hâlde; kendisi, o ata sahib olmazsa; ondan istifâde edilmez, (yani, bu vasiyet bâtıl (~ geçersiz) olur.)

Böyle diyen kimsenin durumu, "iki gözü kör olan kölem (veya Sind'Ii yahut Habeşli kölem) filanındır." diyen kimsenin durumu gibidir.

Bir kimse, şayet: "Kölecik'im (= küçük kölen) veya küçük atım filanındır." der ve bu sözüne bir ilâve yapmaz, bir isim de vermezse; bu şey, zamanı gelip, istifâde edilecek hâle gelir ve mûsâ leh (= kendisine vasiyet edilen şahıs) yaşıyor olursa; mûsâ bih (= vasiyet edilen şey) onun olur.

Ebû Nasr, şöyle demiştir:

Bir kimse: "Şu inek, filanındır." derse; vârislerin, o ineğin kıyme­tini vermeye haklan yoktur.

Şayet, bu şahıs: "Şu inek, fakirlerindir." demiş olsaydı; bu caiz olur ve inek satılıp, bedeli, fakirlere tasadduk edilirdi.
Fakıyh Ebû'1-Leys, bu görüşü kabul etmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, malının üçte birini amaların evlâdına vasiyet eder ve bunlar üç kişi olurlar; ve fakirlere, miskinlere de vasiyet eder ve bunlar da üç kişi olurlarsa; bu mal beş serime ayrılıp; biri fakirlere verilir; biri de miskinlerin olur.

Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre göyledir. Bu malın, üç hissesi de anaların evladının olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a görede böyledir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini filana ve miskinlere de vasiyet ederse; işte onun yarısı o filanın; yarısı da miskinlerin olur. Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bÖyledir.Zahi-riyye'de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini, miskinlere vasiyet ederse; iki îmâm'a göre de o,  bir miskine sarf edilebilir.  İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, bir değil, bir kaç miskine sarf edilir.

Bir adam, malının üçte birini bir adama vasiyet eder; bir başkas­ına da "Seni de ortak eyledim." derse; o üçte bire, ikisi ortak olurlar.

Şayet, bir adama yüz dirhem, başka bir adama da yüz dirhem." vasiyet ettikten sonra, bir başkasına: "Seni, onlara ortak eyledim." derse, o, her ikisine de ortak olur. İkisi üçte birini alırlar.

Bir adam, birine yüz dirhem vasiyet eder; diğer birine de yüz dirhem vasiyet eder; sonra da, bir başkasına: "Seni, o iksine ortak eyledim." derse; o şahıs, her yüz dirhemin üçte birini alır.

Bir adam başka bir adama dört yüz dirhem vasiyet eder; bir diğerine de ikiyüz dirhem vasiyet eder; sonra da bir başkasına: "Seni, onlara ortak eyledim." derse; onun ölümü hâlinde; bu son şahıs, onlara ortak olur.

Bir kimse, vârislerine: Filan adamın bende alacağı vardır." der; vârisler de onu doğrular; sonra da adam ölürse; vârisler onun alacağını, -üçte birden fazla da olsa- verirler.

Bu istihsandır.

Bir kimse,  ne kadar vasiyet yaparsa yapsın, o malının üçte birinden çıkarılır. Üçte ikisi, vârislerin hakkıdır. Kâfî'de de böyledir.

Üçte bir ayrılınca, vasiyet ehline:  "İstediğiniz gibi tasadduk ediniz." denilir.

vârislere de "İstediğinizi tasadduk ediniz." denilir.

Eğer her fırka, bir şeyde ikrar ederlerse, her iki tarafın da alacağt meydana çıkar.

Sülüs ashabı, üçte birini alır. Vârislere de üçte ikiyi alırlar.

Her birinin ikrarı, hisselerinde geçerli olur. Eğer biri fazlasını ikrar ederse. Her bir fırkaya da yemin verilir.

Şayet adam, vârislerin haricinde, bir yabancıya malının yansını vasiyet etmişse; işte o, vârisler hakkında bâtıl olur.

Buna binâan, katile ve yabancıya vasiyette bulunmuşsa; bu vasiyet bâtıldır.

Şayet, bir ayn'i veya borcu, vârisine ve yabancıya vasiyet eylemişse; bu yabancı için sahih olmaz. Tebyîn'de de böyledir.

İmâm Timürtaşî, şöyle buyurmuştur:

Bu, bâtıl hükmünü her ikisi de doğrularsa, ikrar etmekle olur.

Fakat, bir yabancı, ona vârisle ortak olduğunu inkâr ederse; veya vâris, ona yabancı ile ortaklığını inkar ederse; o zaman ikrar bâtıl olur.

İmâm Muhammed (R.A.): "Yabancının hissesi, sahihdir." buyurmuştur. Nihâye'de de böyledir.

Bir adam, bir hayvanını veya bir elbisesini vasiyet ederse; bu durumda,  varisler,   istediği  hayvanı  ve  istediği  elbiseyi  verebilirler. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, kötü, orta, iyi durumdaki üç elbisesini bir adama vasiyet eder ve bu elbiselerden birisi zayi olur ve hangisinin zayi olduğu bilinmez; vârisler de bunu inkâr ederse; bu durumda vasiyet bâtıl oiur.

Onların inkarından maksat, her birinin, ayrı ayrı bir elbiseyi söylemesidir. Bu, -cehaletten dolayı- hükmün sıhhatine mâni olur. Maksûdun talebi bâtıl olur.

Ancak, varisler, geride kalan iki elbiseyi verirler.

Bu durumda, onu teslim ederlerse; mâni zail olur.

Yeni elbiseyi inkar eden için, o elbisenin üçte ikisi vardır. Orta halli elbiseyi inkâr edene, tazenin üçte birisi vardır. Eskiyi inkâr edenin de üçte ikisi vardır. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

İki adamın müşterek bir yurdu olur; ve onlardan birisi, bizatihi o yeri birine vasiyet ederse; o zaman bu yer ikiye taksim edilir.

Şayet vasiyet edenini hissesine, ev isabet ederse; işte o ev İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kendisine vasiyet olunanın olur.

İmâmeyn'e göre ise, o yerin yarısı, kendisine vasiyet olunanın olur.

Şayet, bu diğerinin hissesine düşerse, o yerin misli vasiyet edilene verilir.

Bu da, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'e göre, verilecek yerin yarısı da verilir.

Bir adam, diğerinin bizzat bin dirhemini, bir başkasına vasiyet eder; adam öldükten sonra da, malı vasiyet olunan izin verirse; ondan faydalanmak ve onu harcamak caiz olur.

Şu mes'ele, bunun hilafınadır: Bir kimse, malının üçte birinden fazlasını vasiyet eylese veya katile vasiyet eylese yâ'hut vârise vasiyet eylese; vârisler de buna izin verse; bundan, onlar imtina edemez. Tebyîn'de de böyledir.

Vârisler ikrar ederek; "babalarının, malının üçte birini filan adama vasiyet eylediğini" söyleseler; şahitler de "başka birine vasiyet eylediğine" şahitlik yapsalar; sonra da vârisler: "Belki de filana vasiyet etmiştir." veya "Onu, filana vasiyet etmiş olabilir; hayır, filana vasiyet etmiştir." deseler; bu iki durumda da, ikinciye bir şey yoktur.

Şayet, muttasılan ikrar ederek: "Filana vasiyet eyledi; filana vasiyet eyledi." derse; üçte bir, onların ikisinin arasında taksim edilir.

"Filana vasiyet eylediğini" ikrar ederek; ona, malı da verdikten sonra: "Hayır, belkide filana vasiyet eyledi." derse; ikinciye, birinciye verdiği kadarı tazmin eder. Birincininki de sadaka olur.

Şayet, önceki verdiğine, hâkimin hükmüyle verdi ise; ikinciye bir şey vermek gerekmez.

Bir adam, "bin dirhem olan malının üçte birini biaynihî, bir adama vasiyet eylediğini" ikrar ettikten sonra, bunu, başka birine de ikrar eder; daha sonra da iş hâkime çıkarılırsa; işte o bin dirhem, öncer kine hükmedilir. İkinci adamın, o varisde, bir hakkı olmaz.

Eğer, ikinci adam için vârislerden ikisi: "Filan için, üçte biri vasiyet eyledi." diye şahitlik yaparlarsa; onu, o ikisi öderler.

Sonradan: "Biz hatâ eyledik, diğerine vasiyet eylemişti." derlerse; tasdik olunmazlar. Ve tazminatta bulunurlar.

Şayet o şahitlik yaptığı şahsa, bir şey vermedilerse; önceki vasiyet ibtâl edilir. Mal üç bin dirhem olur; vârisler de üç kişi olur ve her birisi biner dirhem alırlar; sonra da, onlardan birisi, "babalarının, filan zata, malının üçte birini vasiyet eylediğini" ikrar eder; diğer ikisi de bunu inkar ederse; bu durumda, o ikrar sahibi ona istihsânen elindekini verir.

Keza, varis iki; mal da ikibin dirhem olursa; mes'ele hâli üzeri­nedir. İkrar eden, elindekinden, tam malın üçte birini istihsânen verir.

Şayet mal bin dirhem ayn, bin dirhem de borç olur ve üzerinde borç olmayan, "babalarının, üçte bir vasiyetini" ikrar ederse; o bin dirhemin üçte birini alır.

İkrar eden için, üçte ikisi vardır.

Bir adam, yirmi iki dirhem tereke bırakır; iki vâris de onu yan yarıya taksim ederler; sonra da birisi gaip olur ve bir adam da beyyine ibrazı ile, hazır olana karşı "üçte bir vasiyetin kendine ait olduğunu" söylerse; onun elindekinin yarısını alır. Çünkü onların hakkında beyyine ibraz etmiştir.

Burda kiyasen almış oldu. Ve bu, ikrar mes'elesinin hilafınadir. Çünkü, burdaki kendisine karşı şahitlik yapılan şey hazırda olan ve olmayana aittir.

Hatta, gaip geri gelince, hakkından ziyadesi İçin, ona müracaat ederler. İkrar mes'elesinin hilafına elinde olan, olmayan gibi olmaz. Mebsûl'ta da böyledir.

Vasiyet edilen şey vasiyetten sonra artar, çoğalırsa; (bir cariyenin doğum yapması, gelir ve kazancın artması, nikah bedeli gibi...) ve bu kendisine vasiyet edilen şahıs olmadan önce olursa; o artan, kendisine vasiyet edilenin olur mu?

imâm  Muhammed  (R.A.),  bunu  zikretmemiştir.   Kııdûri şöyle buyurmuştur: O artan şey, kendisine vasiyet edilen şahsın olmaz. Hatta, kendisine vasiyet olunan malın tamamı, kendisine vasiyet edilse de, ekseri âlimlerimiz: "O da kendisine vasiyet olunanın olur." ve üçte birden çıkarılır." demişlerdir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, cariyesini vasiyet eder ve o, vasiyet eden zat öldükten sonra, doğum yaparsa; bu câriye ve çocuğu, malının üçte birinden çıkarılır. Ve ikisi de kendisine vasiyet kılınan şahsı olur.

Şayet ikisi birden sülüsden çıkarılmaz ise, önce anadaki vasiyet yerine getirilir. Sonramda çocuğu hakkında infaz yapılır.

İmâmeyn'e göre ise, her ikisi de beraber infaz edilir.

Meselâ: Bir adamın, altı yüz dirhemi olur; cariyesi de üçyüz dirheme bedel olur; ve bu adam, o cariyeyi birine vasiyet ettikten sonra ölür; câriye de bir çocuk doğurur o çocuğun kıymeti de üç yüz dirhem olur ve çocuk taksimden önce doğarsa; bu durumda, kendisine vasiyet edilen şahsa, câriye verilir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, çocuğun üçte biri de verilir.

İmâmeyiTe göre ise, cariyenin de, çocuğun da üçte ikileri verilir.

Bu, taksimden ve kendisine vasiyet edilen şahıs, cariyeyi almadan önce olursa; böyledir. Şayet,kabul ettikten sonra doğum yaparsa; yapı­lacak bir şey yoktur. Câriye de, çocuğu da vasiyet edilen şahsın olur.

Eğer, bu câriye, taksimden önce, kabulden sonra doğum yaparsa; Kudurt şöyle buyurmuştur:

"O vasiyet edilmiş olmaz. Onun üçte birden çıkmasına da itibar edilmez. Tamamı, kendisine vasiyet olunanın olur. Taksimden sonra doğmuş gibidir. Bazı âlimlerimiz de: "O, vasiyet edilmiş olmaz. Üçte birden çıkması itibara alınır. Bu, kabulden önceki gibidir." demişlerdir.

Şayet, câriye, vasiyet eden zat ölmeden önce doğum yaparsa; o çocuk vasiyetin içine girmez. Ölenin mülkü olarak kalır. Çünkü vasiyette dahil değildir. Söylediğimiz, diğer çocukları gibidir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adamın, kıymeti üçyüz dirhem olan bir cariyesinden başka malı olmaz; onu da bir adama vasiyet ettikten sonra, Ölür ve bu cariyeyi, kendisine vasiyet olunan şahıs olmadan, ölenin vârisi satar; câriye de müşterinin yanında doğum yapar; onun kıymeti de üç yüz dirhem olur; bilâhare de kendisine vasiyet yapılan şahıs gelerek, o cariyeyi isterse; satış caiz olmaz. Müşterinin cariyenin de, çocuğun da üçte ikişerini vermesi gerekir.

Kendisine vasiyet yapılan şahsın, o cariyede üçte bir hakkı vardır. Çocuğun da dokuzda biri onundur. Geri kalan vârise iade edilir.

Câriye bedenen gelişip, kıymeti altı yüz dirhem olursa; onun üçte ikisi, müşterinin olur; üçte biri ise, vârislerin olur.

Şayet, cariyenin değeri noksanlaşır ve ancak yüz dirhem eder hâle gelirse; kendisine vasiyet edilen şahıs, onun üçte birini alır. Ve vârislere müracaat ederek kıymetinden kırk dört dirhem bir de dirhemin dokuzda dördünü alır. Tamamı, malın üçte birisi olmuş olur. Serabsî'nin Mnhıyü'nde de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teâlâ'dır. [7]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..