4- BİR OĞULUN, HASTA OLAN BABASININ VASİYETİNE İZİN VERMESİ; BİR OĞULUN, BABASININ VEYA KENDİSİNİN B

Bir adam, üç bin dirhem bırakarak ölür; onun bir de oğlu olur ve ölmeden Önce, bu adam, iki bin dirhemini bir adama vasiyet eder; oğlu da ona râzi olur (izin verir); sonra da adam ölür ve başka malı da bulunmazsa; kendisine vasiyet yapılan şahsa, -izinsiz olarak- bin dirhem verilir

Geride kalan iki bin dirhemin de üçte biri verilir. Ve o, oğlanın malının üçte birisi olur.

Babasının vasiyetine izin veren oğul, kendi malının üçte birini, bir başkasına vasiyet ederse; bu durumda,  iki bin dirhemin üçte birisi babasıyla kendisinin vasiyet eylediği kişiler arasında, yarı yarıya taksim edilir.

Bu, İmâmEbû Hanîfe(R.A.)'nin kavlidir.

İmâmeyn'e göre ise, beşte üçü, öncekinin; beşte İkisi sonrakinin olur.

Şayet oğlanın vasiyeti köleyi azad etmek olursa; bu, babanın vasiyetinden üstündür.

Keza, oğul nefsine karşı veya babasına karşı, borç ikrar ederse; bu borç daha evladır. Çünkü, izin, vasiyet makamındadır.

Bir adamın hastalık anında bir köleyi azad etmesi vasiyettir. Îki vasiyet cem olduğu zaman, birisi azad olursa; o vasiyet evlâdır; borç ise, öncelik alır. Serahsî'nin Mnhıyb'nde de böyledir.

İzin, vârisden, vasiyetin sıhhati için olursa; azâddan evlâ olur. Bu borç ve vasiyeti,  ikrardanda evlâ olur.  Keza, sağlığında babasının vasiyetine izin verdikten sonra, babasına karşı borç ikrar ederse; önce icazetten başlar; sonra da borçtan bir şey artarsa, borcuna verir.

Şayet bir şey kalmaz ise, izin verdiği gibi, borcunu da kendisi tazmin eder.

Bir adamın babasının borçlu olduğu iddia edilir; kendine vasiyet edilen şahıs da vasiyet olunan şeyi iddia eder; oğlu da bunları doğrulasa; önce borcunu öder. Diğerine birşey kalmaz ise, yapacağı bir şey olmaz.

Vâris, babasının vasiyetine icazet verdikten sonra, kendisinin borçlu olduğunu ikrar ederse; bu borcu ödemesi evladır.

Ondan sonra, duruma bakılır: Şayet bir şey artmışsa, babanın vasiyeti yerine getirilir. Muhıyt'te de böyledir.

Hastalığı hâlinde icazet verir ve sonra da babasının ve kendisinin borçlu olduğunu ikrar ederse; önce babasının borcundan başlar; sonra da kendi borcunu öder. Daha sonra da iznini yerine getirir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir  adamın,   bir  kölesinden  başka  malı  olmaz  ve  onu  da hastalığında azâd eder; bir tane de vâris bırakır, o vârisin de -kıymeti babasının kölesinin kıymeti kadar olan- bir kölesinden başka malı olmaz ve bu oğul babasının vasiyetine izin verir; baba da ölüm hastalığında, o köleyi azâd ederse; önceki kölenin üçte birisi izinsiz azâd edilmiş olur. Bu açıktır. Scnra önceki kölenin üçte ikisinin üçte biri, ikinci kölenin üçte birinin tamamı, iki köle arasında beş hisse olarak taksim edilir. Üç hissesi birinci kölenin olur. tki hisseside ikinci kölenin olur.

Hasta bir adamın, ikibin dirhemi olur ve ondan başka da malı olmaz; ölüm de yaklaşır ve onun bin dirhemini bir adama vasiyet eder; bin dirhemini de bir başka adama vasiyet eder; sonra da Ölür ve oğlu da bu vasiyetlere -birine diğerinden önce olmak üzere- râzi olur ve başka da malı olmazsa; iki bin dirhemin üçte biri, önceki vasiyeti sebebiyle, vasiyet eylediği iki kişinin arasında yarı yarıya taksim edilir.

Bir adamın bin dirhemi olur; onu da birisine vasiyet ettikten sonra da kendisi ölür; bir adam da ona vâris çıkarsa; o bin dirhem, onun olur. Keza, onu vârisi de bir adama vasiyet eder ve sonra da ikinci adam ölür; bir vâris bırakır; o da babasının vasiyetine izin vermiş olduğu gibi, dedesinin vasiyetine de -maraz-ı mevtinde izin vermiş olur ve kendisine vasiyet olunandan başka malı olmadığı halde ölürse; önceki vasiyet olunan şahsa -izinsiz olarak- bin dirhemin üçte birisi vardır. Sonra da ona, ikinci bin dirhemin üçte ikisi ilave edilir. Böylece, ikinci vasiyet edilen zat için -izinsiz- üçte bir vardır. Sonra da, üçüncü ölenin malının sülüsü ma yebkasına bakılır; o da önceki kendisine vasiyet edilenle, son­raki kendisine vasiyet eden şahıs arasında hisselerine görs -icazet sebebiyle taksim edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir kadına borçlu olduğunu ikrar eder; veya ona bir vasiyette bulunur'yahut ona bir bağış yapar; sonra da onu nikâhlar ve bilahare de ölürse; bize göre, ikrarı caiz olur.

Vasiyeti ve hibesi ise bâtıl olur.

Bir hasta, kâfir olan oğluna veya kölesine vasiyette yahut bir bağışta veya ona borç ikrarında bulunduğunda oğlu müslüma? olur; veya o, ölmeden, bu köleyi azâd ederse; vasiyetin tamamı bâü! olur. Oğlu mükâtep olsa da böyledir. Kâfi'de de böyledir.

Konuşmaya gücü yetmeyen bir hasta, baş işaretiyle vasiyet ederse; eğer işaretinden anlaşılırsa, bu vasiyeti caiz olur; değilse, caiz olmaz.

Bu, tekrar konuşmaya gücü yetmeden önce, ölen şahıs için böyledir. O, halet-i yeisdedir ve ahras gibidir. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Yatalak ve felçli gibi, ölüm korkusu olmayanlar sahih gibidirler. Hatta bunların mallarının tamamından bağış yapmaları caizdir.

Şayet yatalak adamın hastalığı uzun sürerse; o da önceki gibidir. Fakat, yatalak hastalanır ve ölümünden korkulur ve tedavi de kabul etmezse; hibesi, malının üçte birinden geçerli (= muteber) olur.

Bir adam vasiyet ettikten sonra cinnet getirirse; hâkime baş vurulur. O, onun vasiyetine izin verirse, vasiyet caiz olur; yoksa, bâtıl olur.

Mecnun hakkında fetva; onun tasarrufatı hakkında bir sene cakdir edilir. Yani bir seneye kadar ifakat bulursa vasiyeti geçerli olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam zindanda mahpus olup, kısas için öldürülecek veya recmedilecekse, onun hükmü hastanın hükmü gibi değildir. Öldürülmek için çıkarıldığı zaman hastanın hükmündedir.

Kıtal safında duran kimsenin hükmü, sahih (= sağlam kimse) gibidir. Düşmanla karşılaşınca, hasta hükmünde olur.

Gemide olanın hükmü, sağlıklı hükmündedir. Dalgalara tutu-: lunca, hasta hükmüne girer.

Ölümden tekrar zindana dönenler, cenkten saflarına dönenler, fırtına dalga durduğu zaman gemide olanlar; hastalıktan kurtulup iyileşen hastalar gibidirler. Ve bunlar, bütün mallarında her türlü tasarruf hakkına sahiptirler. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Meczumîar, humma hastalığına yakalananlar yatağa düşerlerse; ölüm hastalığına yakalananlar gibidirler. Hidâyet Şerhi Aynî'de de böyledir.

Bir adama felç isabet eder ve dili söylemez olursa; işte o, ahras menzilesindedir.

Sonra işaret yapar veya yazarsa, bir seneye kadar beklenir ve ona göre hareket edilir. Hızânetü'i-Müftîn'de de böyledir.

Bir kadın, bir hastalığa yakalandığında, malının üçte birine itibar edilir.  Selâmet bulup  kurtulursa,  bütün malında tasarrufu caizdir. Tahâvt Şerhi'nde de böyledir.
En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir. [8]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..