Bununla İlgili Bazı Mes'eleler

Vekâlette, cehaiet-i yesire ile vekilin meçhuliyeti, vekaletin sıhha­tine mani değildir.

Şartlar fasid olsa bile, vekalet batıl (- geçersiz) olmaz.

Vekâlette, şart-ı hıyar (= muhayyerlik şartı) sahih olmaz. Çünkü, muhayyerlik şartı, feshi muhtemel olanda lazımdır. Vekalet ise, gayr-i İazımedir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Hatta,   bir   kimse  diğerine:   "Sen,   benim  karımı  boşamaya vekilsin." der ve: "Üç güne kadar muhayyersin." diye ilave ederse; bu vekalet caiz; şart ise batıldır. (= geçersizdir.) Muhiyt'te de böyledir.

Kefalet, bazen bir zamana veya bir mekana izafe edilebilir: Mesela: Bir kimse, diğerine: "Onu yarın sat." der ; vekil de onu, bugün satarsa; satışı caiz olmaz.

Keza: "Şu kölemi azad et." veya "Yarın karımı boşa." derse; vekil onu bugün boşayamaz.

Şayet: "Kölemi bugün sat." veya: "Bugün, bir köle satın al." yahut: "Kölemi, bugün azad eyle." der; vekil de, bu işi yarın yaparsa bunda iki ihtilaf vardır: Bazıları: "Sahih olur. Vekalet, bu günden sonra vaki olmuştur." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kisme, başka bir şahsı borcunu Şam'da alıp-vermek üzere vekil tayin ederse; vekilin bu borcu Kûfe'de ahp-vermesi caiz olmaz. Bahrıı'r-Râik'ta da böyledir.

Vekâlet, bazen de, bir kayıtla mukayyed olabilir.

Bir kimse, diğerine: "Malım sana helal olunca, onu al." veya: "Filan gelince, alım-satım yap."; "Bir şey sübüt bulunca, sen onu almaya vekilimsin." yahut: "Hacılar gelince, alacağımı al." derse; bu durumlardaki vekalet sahih olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Vekâlette her akdin, müvekkile izafesi şart değildir. Kefaletin sıhhatındandır. Bazı akidleri vekilin bizzat kendi nefsine izafe etmesi kafi gelir: Alım-satım; icarat, sulh gibi... Alım-satım manasmdaki bütün haklar, vekile racidir. Ve vekil, bu husustaki bütün haklara sahib olur. Satın alınan şeyi teslim almak, satılan şeyin bedelini istemek, satılanı geri almak, kusurlu olması halinde dava etmek; bedelde geri dönmek ve emsali gibi... Bedâi"de de böyledir.

Mülkiyet, müvekkile aittir, vekil böyle değildir. Hatta vekil, mü­vekkilin akrabalarından   birini   satın   alsa,   vekil   onu   azledemez. Siraeü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Vekile izafe edilen haklarda, —vekil hayatta oldukça, her ne kadar  hazırda  olmasa    bile—    müvekkile    hak    intikal    etmez. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Ahm-satım vekili, satılan malı teslim edince, bedelini alırsa, onu hemen müvekkiline vermez. Siracü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Müvekkil parayı hemen isterse, o zaman vekil onu men eder. Ancak, vermesi de caiz olur.

Bu durumda vekil, onu geri isteyemez. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Şayet satılan şeye, bir hak sahibi çıkarsa; müşteri, onun bedeli için, peşinen ödemişse vekile başvurur.

Eğer müşteri bedeli müvekkile vermişse, ondan geri ister ve alır.

Şayet satılan şeye, hak sahibi çıkmaz; fakat müşteri, onda bir kusur bulursa; vekili; dava eder.

Eğer kusur sabit olur ve onu hakimin hükmüyle geri verirse; vekilden parasını, —peşin olarak ödemişse— geri alır.

Eğer müvekkile ödemişse ondan alır. Keza vekil bir şey satarsa; parasını —müvekkil değil— vekil ister ve alır. Satılan şeyi de müvekkil değil vekil teslim eder.

Satılan şeye bir hak sahibi çıkar ve dönmek gerekirse, yine satıcıya müracat edilir; müvekkile müracaat edilmez.

Şayet, onun elçi v (= resul) olduğunu iddia eder; satıcı da: ''Gerçekten o, vekildir." der ve sattığının bedelini ondan isterse; müşterinin sözü kabul edilir. Beyyine getirmek satıcıya düşer.

Bir köle, bir şahıstan bir şey satın aldığında, satıcı: "Sana,satı-lanı teslim etmem. Çünkü sen, alım-satımdan memnusun." der; köle de:''Ben izinliyim." karşılığını verirse; bu durumda, kölenin sözü geçerli olur.

Şayet satıcı beyyine göstermiş; köle de memnuiyetini ikrar etmiş ve bu da hakimin hükmünden satıştan önce olmuşsa, beyyine kabul edilmez.

»Bir köle, bir adama bir şey sattıktan sonra: "Bunu sana, efendim için sattım." der ve "kendisinin alım-satımdan memnu olduğunu" söyler; müşteri de: "Bilakis, sen izinlisin." derse; müşterinin sözü kabul edilir; kölenin sözü kabul edilmez.

Vekil icarcıyı isbat hususunda dava eyler ve ondan icarı alır. İcarı vermemesi halinde vekil, icarcıyı habsettirir. Her ne kadar, müste'cire bağışlanmış veya teberru edilmiş olsa bile, eğer icarcının beyyinesi yoksa bu caizdir. Eğer beyyinesi varsa, o zaman vekil dava edemez. Bahru'r-Râık'ta da böyledir.

Şu gibi mes'elelerde, her akdi müvekkile izafe etmek ve hukukunu ona raci kılmak da, vekaletin sıhhatinin şârtlarındandır: Nikâhda, talak da, ıtakda, mal mukabili karı boşamakta"  kandan sulhda, kitabet akdinde, iddia olanın inkarında... Bedâi'de de böyledir.

Kocanın vekili, kadının mehrini isteyemez. Kadının vekilinin de, mehri ona teslim etmesi gerekmez.

Keza» kadının vekili, mehri kocasından alamaz.

Keza kitabenin vekili, kitabet bedelini alamaz. Keza hulu vekili, eğer kocanın vekili ise hulû bedelini alamaz; kadının vekili ise alır. Ancak bunu kadına öder kendisi harcayamaz. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bunların tamamı vekilin, hakimin hükmüyle vekil olmuş olması halinde böyledir.

Bir sabi bir şeyi alıp satmaya vekil olur ve bir şey satar veya alırsa; eğer aklı başında biriyse, alıni-satımı caiz olur. Sabi için uhde ( = hakimin hükmü) gerekmez. Bu uhde amire aittir. Zehıyre'de de böyledir.

Müşteri ve satıcı için, muhayerlik yoktur; ister ticaretten memnu olduğunu bilsin, ister  bilmesin Zahîru'r-rivaye      budur. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Ve eğer sabi izinli birisiyse ticaret yapmaya yetkiliyse satış yap­maya izinli ve yetkili olan bir sabi, satılan bir malın bedelini almaya vekil yapılmışsa; satış, müeccel olsa bile, bu caiz olur. Şayet bu sabi satın almaya, vekil edilmiş, satın aldığının bedeli de müeccel (- te'hirli) ise, kıyasen ve istihsanen, o ilzam edilmez. Bilakis uhde, amire aittir.

Hatta satıcı amirden parasını ister ve alır. Sabi'den istemez.

Fakat bedeli hal-i hazırda verilmek üzere, satın alırsa; kıyasen sabiyi iltizam yoktur; istihsanda ise, vardır. Zehiyre'de de böyledir.

Hür bir şahıs, —ticarete izinli olan bir köleyi köle, cariye veya yiyecek maddesi yahut diğer şeyler almaya vekil tayin eder,o da bin dirheme ve bedelini nakden vermek üzere satın alır; —kendisine bin dirhem verilmese bile— bu durumda bu kölenin emrolunduğu şeyi satın alması caizdir ve bu vazife kendisine aittir.

Şayet amir, köleye emrederek, "veresiye satın almasını söylerse; köle, bu minval üzere bir köle veya başka bir şey satın alırsa, bunlar köle için olur. Amir için almaz.

Eğer me'zun bir köleyi, başka bir adam vekil yaparak, bir şey alıp satmasını isterse işte bu caizdir. Bu köle, hür menzilindedir.
Eğer me'mur mürted ise, onun da ahm-satımı caizdir. Fakat, uhde hükmü üzerinde durulur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göredir: Eğer müslüman olursa, uhde kendisine ait olur; değilse amirine ait olur. Siraeü'i-Vehhâc'da da böyledir. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..