3- BEY'A (= SATIŞA) VEKÂLET

Satışta vekil tayin etmek caizdir.

Satış az olsun, çok olsun fark etmez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn ise: "İnsanların aldatıldıklarından az olan satışta vekalet caiz değildir. buyurmuşlar ve: ' 'dirhemler ve dinarlarla olan satışlardan başkasında vekalet caiz değildir." demişlerdir. Hidâye'de de böyledir.

Vekilin satışında, hangi bedel ile olursa olsun İmâmeyn'in kavliyle-fetva verilmiştir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
İhtilaf  vekaleti  mutlakadadır.   Müvekkil,   vekile:   "Onu  bin dirheme sat." veya "yüz dirheme sat." derse; bu bi'1-icma caiz olmaz. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Vasıflı bir yer karşılığında bir köle satmaya vekil edilen kimse o köleyi  gabn-i   fahiş  (=  fazla  bedelle)  satarsa,   İmâm  Ebû  Hanîfe N'R.A.)'ye göre caizdir. Zehıyre'de de böyledir.

Satışa vekil edilen şahıs o şeyi veresiye de satabilir.

Münteka'da şöyle zikredilmiştir:

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "Bu, ticaret için vekil olduğu zaman böyledir. Eğer bir hacet için olursa, caiz olmaz." buyurmuştur.

Mesela: Eğirdiği ibliğini, satması için, bir adama verirse, işte o adam, onu peşin satar.

Fetva da buna göredir. Hulasada da böyledir.

Mutlak satışa vekil edilen şahıs, örf olan müddetle, her hangi bir ticaret eşyasında va'deli satış yapsa alimlerimize göre caizdir.

Eğer, örf olmayan şekilde veresiye verirse, (mesela: Elli sene son­raya veya buna benzer bir vade ile satış yaparsa...) İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu caiz olur. îmâmeyn'e göre caiz olmaz.

Alimlerimiz şöyle buyurmuşlardır:

Peşin olmasına delalet eden, bir söz olmazsa, vadeli satış da caiz olur.

Şayet peşin olmasına delalet eden bir söz bulunursa, o takdirde, veresiye satışa vekalet caiz olmaz.

Mesela amir: "Şu köleyi sat ve borcumu öde." der veya: "Sat onu; gerçekten, alacaklılar alacağım istiyorlar." veya "Sat onu; nefsimin ve ailemin, onun parasına ihtiyacı vardır; nafakamıza harcayacağız." derse; işte bu hallerde, vekilin o köleyi veresiye vermesi olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Veresiye vermeye vekil tayin edilen bir kimse, bir aya kadar veya daha uzun bir vadeye erteleyebilir.

Bundan az olan müddet, veresiye verilmiş sayılmaz.

Şayet bu vekil, peşine satarsa, işte bunda ihtilaf olunmuştur:
Şeyhu'1-İmâm Ebû Bekir Muhammed bin el-Fadl: "Eğer veresiye satacağından daha fazla bedelle peşin verirse; işte bu caiz olur.

Eğer  peşini veresiyesinden  az bedele  olursa;  bu  caiz olmaz." buyurmuştur.

Başka alimler ise: "Mutlak caiz olur." demişlerdir.

"Başka değil ancak, peşin sat."  derse; yine böyledir, veresiye satamaz.

Bir kimse, malını satmaya, birisini vekil eder; o mal da, vekil ve müvekkilin bulunduğu yerde olur ve vekil, o taşınır malı, başka bir bel­deye çıkarır; o malda orada çalınır veya zayi olursa; vekil onu tazmin eder.

Şayet vekil, o malı yerinden çıkarmaz fakat, yerinde satarsa; sattığı yerde, bedelini amirine teslim etmesi gerekir. Her ne kadar, onu taşımaya gücü yetmez ve o beldenin her hangi bir yerinde satış yapma­sına da mani bir hal bulunmazsa, vekil istediği yerde satar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mutlak satışa vekil olan bir kimse, fasîd bir satış yapsa; tazminat ve teslimat gerekmez. Vekil satıştan geri döner.

Fasid bir satışa vekil olan kimse, caiz olan satışla satış yaparsa, bu istihsanen caiz olur. Hulasada da böyledir.

Bir şeyi satmak için vekil edilen şahıs, kendi nefsi için, o satılacak şeyi, satın alamaz. Çünkü satıcı da, alıcı da tek kişi olamaz. Kerderî'nin Vedzi'nde de böyledir.

Vekile, kendi nefsi için, satın alması hususunda emir verilse bile, bu caiz olmaz.
Keza, vekilin kendisinin küçük oğluna, bu şeyi satması caiz olmaz. Keza,   kölesine  veya  mükatebine  satış  yapamaz.   Bu  bi'1-icma böyledir. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Satışa vekil olan zat; şehadeti kendisi için kabul edilmeyen bir kimseye  satış  yaptığında,  eğer  sattığını,  kıymetinden  daha  fazlaya satarsa, işte bu ihtilafsız caiz olur.
Eğer fazla bir noksanlıkla satarsa; bi'1-icma bu caiz olmaz. Eğer, cüz'î bir noksanlıkla satarsa; İmâm Ebû Hanife (R.A.)'ye göre caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer kıymetinin misliyle satarsa; iki rivayet vardır: Birisi İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den gelen rivayettir ki zahir olanı caiz olmayışıdır.
Şayet müvekkil, vekiline onlara satmasını söyler veya yapacağı her şeye izin verirse, (Meselâ: "Dilediğine sat." derse) o takdirde bi'1-icma, satışı caiz olur.

Yalnız kendisi ve küçük çocuğuna veya kölesine satış yapması kat'iyyen caiz olmaz.

Eğer müvekkil böylece açıklama yapsa bile durum aynidir. Satın almaya vekil edilen şahıs da böyledir.

Yukarda bahsi geçenlerden satın alma hükmü, onlara satma hükmü gibidir. Sirâcii'l-Vehhâc'da da böyledir.

Ziyâdât'm alım ve satıma vekalet bölümünde, şöyle zikredilmiştir. Vekil, müvekkilinin babasına, oğluna, mükatebine veya satışa izinli kölesine satış yaparsa, bu caiz olur.

Bir kölenin vekilinin, müvekkiline ait bir şeyi, efendisine satması caiz olur. Hulasa'da da böyledir.

Bir kimse, eşyalarım satmaya, başka birisini vekil ettiğinde; vekil: "Kaça satayım?" der; müvekkil ise: "Sen daha iyi bilirsin." derse; vekilin o eşyayı az bir bedelle, satması halinde müvekkil onu reddede­bilir.

Fetva buna göredir. Künye'de de böyledir.

Müvekkil, vekile: "her yönden faydalı olmayî" şart koşarsa, bu durumda vekil, her hal-ü karda, müvekkiline faydalı olur. Müvekkil, bunu te'kid etsin veya etmesin müsavidir.

Mesela: Müvekkil, vekiline: "Bunu, muhayer olarak sat." dediği halde, vekîi, hakk-ı hıyar olmadan satarsa, bu satış caiz. olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğer birisine, "kölesini muhayyer olarak satmayı" emreder ve muhayerlik müddetini de üç gün olarak şart koşarsa; vekilin, onu muhayyerlik şart olmadan satması caiz olmaz.

Eğer vekil satar ve amiri muhayyer bırakırsa; amir için tasarruf caiz olur.

Şayet amir, mutlak satışla emrettiği halde, yekil amirini veya bir başkasını muhayyer bırakarak satarsa, bu satış sahih olur. Muhıyt'te de böyledir.

Akidde, bir şey şart olarak söylenmekle, bu asla bir şey ifade eylemez. Belki de zararlı olur. Vekil ona riayet etmez. Müvekkil nefyile te'kid etsin veya etmesin böyledir.

Şöyleki: Müvekkil, vekiline: "Onu, bin dirheme veresiye sat." veya "Onu satma; ancak, bin dirheme veresiye sat." der; vekil de, onu bin dirhem peşine satarsa; amir adına bu satış caiz olur.

Böyle şartların bir yönden faydalı; diğer yoldan da faydasız olduğu olur.

Eğer nefy ile te'kid etmiş olsaydı; o zaman, riayet gerekirdi.

Mesela: Müvekkil, vekiline: "Onu, filan çarşıda sat." dese de; vekil onu başka bir çarşıda satsa; eğer satıcının amiri onu nefy ile te'kid etmemişse; bu satış geçerli olur. Eğer, tekid ile nefy etmişse o zaman satış geçerli olmaz. "Zehıyre'de de böyledir.

Şayet bir kimse diğerine: "Şu kölemi sat ve şahit tut." der vekil de o köleyi şahitsiz satarsa; bu caiz olur.

Eğer: "Satma; ancak, > îîtli sat.*' der; o da şahitsiz satarsa, bu caiz olmaz.

Eğer: "Seni şu köleyi satmaya, —şahit tutmak üzere— vekil tayin eyledim." der; vekil de onu şahitsiz satarsa, bu caiz olmaz.

Amirin: "Şahitlerle sat." demesi de böyledir. Fetâvâyi K adî hân'da da böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsı, satışa vekil eder ve onu, filan hazır bulunmadan satış yapmaktan nehyederse; bu durumda vekil, onu, o filan bulunmadan satamaz. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Müvekkil vekiline, "rehin karşılığı veya kefil karşılığı satmasını" söyler; vekil de, rehinsiz veya kefîlsiz satarsa, bu satış caiz olmaz. Mü­vekkil, sözünü nefyile te'kid eylesin veya eylemesin, bu böyledir.

Şayet müvekkil vekiline: "Onu sat ve kefil al." veya: "Onu sat ve rehin olarak da al." derse; bu caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da 'böyledir.

Eğer, şartta ihtilaf ederlerse; müvekkilin sözü geçerli olur. Şayet, müvekkil:  "Ben, sana bu fiatın başkasını söylemiştim." derse; yine müvekkilin sözü geçerli-olur.  Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir,

Bir adam, "diğerini, bir şeyi bin dirheme satmaya vekil eylediği" halde, vekil daha fazlaya satarsa; bu satış geçenTolur.

Şayet söylenilenden noksana satarsa, satış geçerli olmaz. Vekil karşılığında almadan bu caiz olmaz. Her ne kadar, kıymeti dirhemlerden fazla olsa bile böyledir. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir kimse, diğerine, "kendi kölesini, bin dirheme satmaya" vekil ettiğinde, vekil bu kölenin yansını, bin dirheme sonra da, diğer yarısını yüz dinara satsa; önceki satışı caiz olur. Sonraki satışı ise, caiz olmaz.

Şayet .tamamım, bin dirhemle yüz dinara satmış olsaydı, caiz olurdu. Mubiyt'te de böyledir.

Şayet bu kölenin yarısını —iki dirhem hariç— bin dirheme (yani dokuz yüz doksan sekiz dirheme) satar; iki dirhem yerine de, bir kür buğday alırsa, bu satış batıl olur.

F,ğer kölenin tamamını, bin dirhemle birlikte bir kür de buğdaya satarsa; o zaman, amir muhayyerdir: İsterse satışı tamamnen ibtal eder; isterse, satışa izin verir. Bu durumda bin dirhemini kendisi; buğdayı da vekil alır.

Şayet, bin dirheme satar da, sonra da müşteri fazladan bir kür buğday verirse; bu satış, muhayyerlik şartı olmadan caiz ve buğday amirin olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam,  diğerini,  "kölesini satmaya" vekil eder; vekil de yarısını veya bir cüz'ünü, belirli olarak satarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, satışı caiz olur. Geride kalanını sâtsm veya satmasın müsavidir.  

İmâmeyn'e göre, bu durum caiz olmaz.

Ancak, geride kalan yarısını da satarsa; o zaman, caiz olur.

Bu ihtilaf, bir kısmı satılınca, zararlı olan her şeyde ve kalan parçada kusur olduğunda böyledir.

Fakat, bir kısmında ziyan ve kusuru bulunmayan bir şeyde böyle değildir. Ölçülen, tartılan, sayılan şeyler gibi... Müvekkil, bu gibi şeyleri satmaya vekile emrettiğinde, o bunların bir kısmını satar bir kısmı kalırsa, bi'l-icma,bu satış caiz olur. Tahavî'de de böyledir.

Bir müvekkil, vekiline, "kölesini, borca, filan adama satmasını emrettiği halde, vekil bu köleyi borca, bir başkasına satarsa; bu satış caiz olmaz.

Bu vekil, o kölenin yansını, başka bir şahsa; yarısını da, müvekki­linin dediği şahsa satsa bile bu satış yine caiz olmaz.

Sadece müvekkilin dediği şahsa satması caiz olur.

Bu, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâmeyn'e göre ise, geri kalan yarısını da ayni adama satmadıkça, satış caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bin dirheme, iki cariye satmaya vekil edilen kimse, onlardan biri­sini beşyüz, (veya daha fazla çok) dirheme satarsa; bu caiz olmaz. Ancak, diğer cariyeyi de satmak suretiyle, ikisinin bedelini bin dirheme getirirse, o zaman caiz olur.

İkisinin bin dirhemden fazlaya satınca da, satış caiz olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'in kav­lidir. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet müvekkil: "Onu sat; filana sat." der de, vekil başka birisine satarsa; bu satış caiz olur. Eğer müvekkil vekile: "Onu filana sat." derde,   vekil  başka  birisine  satarsa,   işte  bu  caiz  olmaz.   Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müvekkil, vekiline: "Onu, bin dirheme, veresiye sat." der; vekil de onu, bin dirheme veya daha fazlaya peşinen satarsa, bu caiz olur.

Şayet, peşin olsa bile, bin dirhemden az olursa; o zaman satış caiz olmaz.

Eğer onu, iki bin dirheme satar da, vadesini bir sene bir ay yaparsa; işte bu satış da caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir müvekkil, vekilini "mutlak satışa" vekil ettikten sonra: "Bu gün satma; yarın sat." derse; vekâletini yenilemeden, bu vekilin, o şeyi, bir gün sonra satması caiz olur. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine, "kölesini satmasını söyleyip bu köleyi vekile tesiim etse ve vekiline, "satıp parasını almadan, müşteriye bu köleyi teslim etmemesini", tenbih eylese; İmâm Muhammed (R.A.)'e göre bu nehiy batıldır. (- geçersizdir)

Eğer köle, müşterinin elinde zayi olursa; müşteriye ait olarak zayi olmuş olur. Vekil, ondan kölenin bedelini alır. Müvekkil de, vekile o bedeli ödettirir. Muhıyt'te de böyledir.

Vekil, kölenin bedelini almadan önce, onu müşteriye teslim eder; müşteri de bedeli, müvekkile öderse; vekilin bu bedeli tazmin etmesi gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir,

Şayet amir, köleyi vekile teslim eder ve ona: "Bedelini almadan, satma." der; vekil de bedelini almadan satarsa; işte bu satış batıl olur. Ve, müşteriye satılan geri alınır. Eğer, vekile köleyi teslim etmez; vekil de amirin yanında bulunan köleyi, bin dirheme satarsa; bu durumda vekil bedelini almadan bu köleyi testim edemez. İster amir, onu, bedelini almadan teslim etmekten nehyetsin; isterse etmesin, fark etmez.

Eğer vekil, köleyi bir aya kadar veresiye, bin dirheme satar; köle de amirin yanında bulunursa, bu durumda satış sahih olur.

Böyle bir durumda müvekkilin , o köleyi, müşteriye vermemesi olmaz. Çünkü, bu amirin emrine dahildir ve bizzat amir kendisi satmış gibidir. Ve, teslime cebredilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerini, kölesini satmaya vekil edip, ve köleyi de teslim eder; bu köleyi, vekil sattığı halde, müvekkili, bedelini alana kadar, müşteriye teslim etmese; müvekkil de vekilin evinden kölenin bedeli teslim alınmadan önce, köleyi alsa ve onu teslimden nehyeylese; bu nehyi sahih olur. Bu durumda vekilin, müşteriden o kölenin bedelini teslim almadan  önce,  köleyi amirin evinden alıp,  müşteriye verme hakkı yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Amir kendi yanında bulunan, kölesini satmaya birisini vekil eder, "kölenin bedelini almayı veya almamayı" emretmez, vekil de bu köleyi sattıktan sonra, köleyi amirin yanından alarak müşteriye teslim etmek ister ve müşteriye teslim etmeden önce de, köle vekilin yanında ölürse; vekile tazminat yoktur. Çünkü, köleyi alıp da müşteriye teslim etmek memurun hakkıdır.

Yalnız, müvekkili mani olur ve müşteri parasını ödemedikçe, teslim etmezse; bunu yapmaya hakkı vardır.

Eğer amir, bu köleyi vekilden geri alır; sonra da, müşteri parasını getirip me'mura verir; amir de köleyi memura verir; o da müşteriye teslim ederse; bu olur. Amir de kölenin parasını memurdan teslim alır. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer vekil, köienin bedelini almaz ve bu köle müşterinin yanında ölürse, amirin, bu kölenin bedelini, vekile müşteriye tazmin ettirme hakkı yoktur.

Fakat vekil böyle bir durumda, vekil kölenin bedelini müşteriden alır ve amire teslim eder. Fetâvâyi Kdâdîhân'da da böyledir.

Şayet amir, vekile köleyi satmayı emrettiği halde, köleyi almakdan nehyeder; vekil de köleyi satmadan önce teslim alır ve köle de yanında ölürse; işte o zaman, vekil kölenin bedelini amire öder ve satış bozulmuş olur. Esahh olan da budur.

Eğer satışı yapılana kadar, köle ölmezse, satışı sahih olur.

Şayet köle ölmez de vekil, onu müşteriye teslim eder ve köle müşterinin yanında ölürse; satıcısı artık onun kıymetini tazmin etmez. Satıştan önce, onu gasbetmiş olsa bile, böyledir. Çünkü, gasbdan sonra da satış emri bakidir.

Bu durumda vekil, kölenin bedelini amire öder mi?

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed(R.A.)'in kıyasları üzerine, tazmin etmez. Belki de, müşteriden alarak amire verir.

Şayet, bu köle müşterinin elinde ölmez; amir de gelirse, müşteriden, bu kölenin bedelini alır.

Sonrada satıcı, köleyi amirin evinden alarak, müşteriye teslim eder.

Şayet bu meyanda, köle vekilin elinde ölürse; vekilin tazminat etmesi gerekmez. Çünkü, satıştan sonra, onun alması hakkıdır. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kölesini satmaya; fakat, filan adam hazır olmadıkça,   parasını   almamaya"   vekil   eder;   veya   "bir   beyyine olmaksızın, para almamasını" emrederse; bu nehyi sahih olmaz.

Ve vekil, o filan olmamaksızın ve beyyine de bulunmaksızın, bu kölenin bedelini alabilir. Şayet, köleyi amir bizzat kendisi satar da, bedelini almasını vekile söyler ve: "Filan olmaksızın alma." derse; bu nehyi sahih olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir mükâtib, (= kölesi ile mükâtebe yapmış bulunan efendi) bir adama, "kölesini filana satmasını emreder; vekil de, bu köleyi, başka birisine satarsa,  onun vekaleti ve  satışı caiz olmaz.  Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsı, "kölesini yüz dinara satmaya" vekil tayin eder; o adam da, bu köleyi bin dirheme satar; müvekkil ise, onu neye sattığını bilmez ve vekil: "köleyi sattım." deyincede müvekkil: "İzinlisin."   derse;   bin   dirheme   yapılmış   olan   satış   caiz."   olur. Hulâsa'da da böyledir.

Şayet amir:"Ben sana, ne söylediysem, sen ona yetkilisin." derse; o takdirde, bin dirheme satışı, caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Dinar satmaya vekil edilen şahıs, o dinarları nefsi için tutsa ve sonra onları satsa; bu caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir.

Bir adam, diğerine bir köle vererek: "Bunu, bin dirheme sat ağırlığı yedi olsun." dese, vekilde köleyi ikibin dirheme satsada ağırlığı beş olsa, işte bu caizdir. Çünkü amirin isteğinden daha fazlaya satmıştır. Mebsût'ta da böyledir.

Kıymeti bin dirhem olan kölesini,  bir adam, diğer birisine: "Bunu, bin dirheme sat." der; o sırada piyasada yükselme olur ve vekil, o köleyi iki bin dirheme satarsa, bu caiz olur.

Fakat bin dirheme satması cazi olmaz. Şayet, muhayyer satar; o muhayyerlik müddetinde de kıymet yükselir ve hatta iki katına çıkarsa; bu satış infaz edilir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmameyn, buna muhalefet etmiştir.

Eğer vekil, satışı infaz etmeyip susar ve muhayyerlik müddeti de geçerse bu satış batıl (= geçersiz) olur.

Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, satış caizdir. Hulâsa'da da böyledir.

Keza, cariye hamile olur ve bin. dirhem değerinde bir çocuk doğurursa; mes'ele yukardaki gibidir.

Meyve veren hurma ağaçları da böyledir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse diğerine: "Şu kölemi al; onu, bir köle karşılığında sat." veya "Onunla, bana bir köle satın al."" derse, bu vekalet sahih olur.

Eğer, bizzat olmayan bir köleyi .satmaya vekil ederse bu caiz olmaz.

Şayet vekil belirli olmayan bir köleyi satın alırsa, bunun kıymeti, sattığı kölenin kıymetinin misli (= dengi) olur veya insanların aldanmış sayılmayacağı kadar az bir noksanlık bulunursa; bu caiz olur. Eğer, fazla bir noksanlık varsa; bu caiz olmaz.

Şayet,, müvekkil satmaya vekil eder; vekil de, o köleyi belirli olmayan bir köle karşılığında satarsa, işte bu da caiz olmaz.

Eğer belirli bir köleye satarsa, ister bedelleri eşit olsun, isterse daha az olsun; işte bu caizdir.

Şayet insanların aldatılmış sayılacağı kadar noksana satarsa, bu caiz olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, kölesini bir kür buğdaya veya herevî on elbi­seye, satmaya" vekil ederse, bu vekilin söyleneni yerine getirmesi gerekir. Bu köleyi belirtilen ve vasıfları söylenen şeyler karşılığında satması ve alacağı buğdayın, kölenin değerinde olması gerekir. Muhıyt'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, "yiyecek satmaya vekil eder ve ona: "Her bir kür buğdayı, elli dirheme sat." der; vekil de öyle satarsa, işte bu caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet müvekkil: "Onu, filanın sattığı gibi sat." der; filan da: "Ben, bir kür buğdayı, kırk dirheme sattım." der; o da, öylece satar; sonra da, o filan şahsın elli dirheme sattığı anlaşılırsa, işte bu satış, red­dedilir. Çünkü,  müvekkil:   "Onu,  filanın  sattığına sat."  demiştir. "Onun haber verdiği değere sat." dememiştir.

Eğer o adam, bir kürrünü kırk; bir kürrünü de elli dirheme satmış olduğu halde vekil, buğdayların tamamının kürrünü kırk dirheme satmışsa, işte bu istihsanen caiz olur. Serâhsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir adam, diğerini, "çoraplar satmaya" vekil ettiğinde, amir de, memur da Kûfe'li olsalar; memur onu, Kûfe'nin hangi çarşısında satarsa satsın caiz olur.

Şayet, Basra'ya götürürse, bu muhalefet olur. Bu durumda, yolda helak olsa; vekilin ödemesi gerekir.

Şayet helak olmaz da, satarsa; el-Asl'm vekâlet bahsinde "bunun da caiz olmadığı" yazılıdır. Sarf kitabında ise, bunun caiz olduğuna dair rivayet vardır. Ve bu rivayet, Ebû Süleyman'ın rivayetidir ve: "Bu husustaki vekaletin istihsan olmadığı zikredilmemiştir." denilmiştir. Bu, İmam Ebü Ha nite (R.A.)'rıin kavlidir. Bazıları da iki rivayet vardır demişlerdir. Şeyhu'I-İsIamda buna meyletmiştir.

Şayet amir, Küfe ile kayıtlamişsa; (şöyleki: "Onu Kûfe'de sat." demiş de) vekil Basra'ya götürmüşse; hem kıyâsen, hem de istihsanen, vekil onu tazmin eder. Basra'da sattığı müddetçe, bütün alimlere göre, bu satış, amir adına caiz olmaz. Zehıre'de de böyledir.

Esahh olan da budur. Mebsût'ta da böyledir.
Bir adam, diğerim, bir yük hint eşyasını veya herevî olan bir malı satmaya vekil eder ve o vekil, onları kıymeti müsavi olan bir eşyaya veya az bir noksana satarsa; bu bi'1-icma caizdir.
Fakat, fazlaca noksana satarsa; mes'ele ihtilaflıdır. Bu elbiseleri tek tek satar da toplamı tamamının bedeline eşit gelir veya az noksan olursa, bi'1-icma caiz olur.

Ayrı ayrı sattığı eşyaların bedeli, yükün tamamına muadil olur, veya çok az bir fark olursa; şüphesiz bu da caiz olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyiTe göre ise alimler ihtilafa düştüler. Bazıları: "Caiz olmaz." bazıları da: "Caiz olur." dediler.

Fakat, bir elbise satar da, kalanını satmazsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nın kavli üzerine caiz olur. Geride kalan, ister halkın aldatılacağı şekilde olsun; isterse aldatılmayacağı şekilde olsun müsavidir.

İmâmeyn'e göre, eğer geride kalan, insanların zarar edeceği şekilde ise, caiz olur; değilse olmaz.

Bu söylenenler» sabit olanlar hakkındadır.

Fakat müvekkil, vekilini, ölçülen veya tartılan şeyleri satmaya vekil eder; onlar da bir kap içinde bulunur; bir kısmını satar; bir kısmı da geride kalırsa, bu alimlerimize göre caizdir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kıymeti bin veya beşyüz dirhem olan bir kölesini, bin dirheme satmaya" vekil tayin eder; o da, o köleyi bin dirhem bağışa satıp müşteriye teslim eder; köle de müşterinin yanında ölür veya müşteri onu azad ederse, vekile de müşteriye de tazminat gerekmez. Vekil için, onun kıymetini müşteriden alma hakkı vardır. Zehıyre'de de böyledir.                   

Bir kimse, "kölesini bin dirheme satmaya" birisini vekil ettiğinde, vekil onu, beşyüz dirhem bağışa satar; bu kölenin kıymeti,de bin veya beşyüz dirhem olursa, müşteri onu teslim aîsa bile, ona sahib olamaz.

Şayet, bu köle müşterinin elinde helak olursa; amir muhayerdir. O kölenin bedelini, isterse müşteriden; isterse vekilden alır.

Şayet müşteriden alırsa; başkasına müracaat edemez.

Eğer vekil tazmin ederse; o, müşteriye müracaat ederek, kölenin bedelini, ondan alır.

Bir adam, diğerini, "kölesini bin dirheme satmaya" vekil ettiğinde, vekil, onu vadeli satarsa, bu satış müvekkil adına geçerlidir. Vekilin, tazminatta bulunması gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Kölesini bin dirheme satmasını" emreder; vekil de onu, bin dirhem ile, belirli olmayan bir ntıl şaraba satar; köle de müşterinin yanında ölürse; bu durumda müşteri, müvekkile kölenin bedelini öder. satıcıya tamzinat gerekmez.

Şayet o köleyi, bin dirhemle belirli bir ntıl içkiye satar; köle de müşterinin yanında ölürse; İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kıyasına göre, müvekkil kölenin kıymetini müşteriye ödetir. Satıcının tazmin etmesi gerekmez.

Dilerse, satıcıya da tazmin ettirebilir.

Bu durumda kölenin kıymeti, bin dirhem ile içkinin kıymetine taksim edilir. Kölenin kıymetine isabet edeni, satıcı tazmin etmez. Fakat müşteri içkinin bedelini tazmin eder.

İçkiye düşen kıymete gelince, amir isterse onu satıcıya ödetir; isterse, tamamını müşteriye ödetir.

Eğer amir, satıcıya ödetirse, o da satın alana müracaat ederek, bedelini ondan alır.

Bunların tamamı, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göredir. İmâmeyn'in kıyaslarına göre, kölenin sahibi muhayyerdir. İsterse, tamamını satıcıya ödetir; isterse, tamamını alıcıya ödetir.

Eğer vekil, köleyi bin dirhemle beraber, belirli veya belirsiz bir domuza satarsa; cevap, aynen içkide olduğu gibidir.

Şayet bin dirhemle birlikte, bir İaşeye veya kana veya kıymeti olmayan bir şeye satar; köle de müşterinin yanında ölürse; bu durumda kölenin oedelinden başka bir tazminat gerekmez.

Bu, bi'I-ittifak böyledir. Vekil, kölenin parasını müşteriden alır ve müvekkiline verir.

Şayet amir, vekiline, "kendisinin olan bir kür buğdayı, yüz dirheme satmasını" ermerter; o da, onu yüz dirhem ile bir ntıl da içkiye satar; buğday da müşterinin elinde helak olursa, bütün alimlerin cevabı,' İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin cevabı gibidir ki, bu da bir köleyi, bin |dirhem ile bir ntıl içkiye satan şahsın durumu gibidir.

Bir adam, diğerine, "kölesini yüz ntıl içkiye satmasını" emreder; vekil de onu domuz mukabili satarsa; veya amir, "kölesini domuz mukabili, satmasını" söylediği halde, me'mur, yüz ntıl içkiye satarsa, bu durumda müşteri, ona malik olamaz.

Hatta, bu müşteri köleyi teslim aldıkltan sonra, azad eylese; onun azad eylemesi geçerli olmaz.

Şayet bu köle, müşterinin yanında ölürse, amir muhayyerdir: İsterse, satıcıya kölenin bedelini ödetir; o da müşteriye müracaat ederek ondan alır; siterse, amir müşteriye ödetir. Bu durumda onun müracaat edeceği yer yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kölesini satmaya" vekil ettiğinde, vekil o köleyi satar; müşteri de bu kölede onu teslim almadan bir kusur bulursa, onu vekile reddeder. ( = geri verir.) O da, onu müvekkile verir.

Şayet müşteri, bu kusuru, köleyi teslim aldıktan sonra bulmuş olsaydı; onu vekile geri verirdi. Vekil onu kabul ederdi. Ve bu köle vekile Uzam olunurdu.

Satışa vekil olan zat ölür, müşteri de satın aldığı şeyde bir kusur bulursa; onu vekilin vasisine veya varislerine verir. Şayet vasisi ve varisi yoksa; o zaman, müvekkile verir. Fetâvâyi Suğra da da böyledir.

Vekil hayatta olduğu'halde huzurda olmaz ise, haklar müvekkile intikal etmez.

Huiasa'nm Satın Alışa Vekalet Faslında da böyle yazılmıştır.

Bir adam, başka birisine, "kölesini satmayı" emreder o vekil de, bu köleyi bir şahsa satarak, köleyi ona teslim eder ve bedelini alır veya almaz; müşteri de bu kölede (parmağının birinin)  fazla olması; dişinin fazla bulunması gibi...) bir kusur bulur ve onu hakimin hükmü ile veya satıcının ikrarı yahut yemini ile geri verirse, me'mur da, onu amire geri verir.

Şayet kusur, benzeri sonradan olan bir kusur olur ve müşteri, onu beyyine ile redderse, işte o köle, müvekkile geri verilir. Keza, kusuru olmadığına vekil yemin edemezse, bu köle müvekkile reddedilir. Eğer, bu kölenin kusurunu,  vekil kabul ederse;  o takdirde, vekile ilzam olunur.                                                                                   

Şayet müşteri, hakimin hükmü olmaksızın kendiliğinden geri verir; kölenin kusuru dâ, sonradan olan kusurlardan birisi olursa, o zaman köle, vekile ilzam olunur.

Bu durumda müvekkil ile davaya hacet kalmaz.

Eğer kusur, benzeri sonradan olan kusurdan olmaz; red de hükme dayanmıyor ve vekilin ikrarı ile oluyorsa; o takdirde, vekil müvekkilini dava edebilir.

Bu, bir rivayete nazaran böyledir.

Umûmun rivayetine göre ise, bu vekil müvekkilini dava edemez. Köle vekile ilzam edilir. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, diğerini, "bir arazisini satmaya" vekil tayin eder, vekil de onu satar fakat, o arazinin içinde vakfedilmiş bir yer bulunur ve müşteri, o araziyi vekile geri vermek ister; vekil de bunu kabul ederse; müşteri, bu yeri vekile geri verir. Sonradan, vekil, bu yeri müvekkiline geri veremez.

Eğer müşteri, beyyine ile, o ariziyi vekile geri verirse; o takdirde, vekilde müvekkiline geri verebilir.

Akid, geri kalan arazi hakkında, bozulur mu?

Bütün bilginler: "Bozulmaz." demişlerdir. Sahih olan da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Satışa vekil olan şahıs, müvekkilinin söylediği gibi, kölesini bin dirheme satar; karşılıklı alım-satım yapılıp, teslim-tesellüm de olduktan sonra, kölenin bedeli vekilin yanında zayi olur veya onu müvekkiline verdikten sonra, müşteri, bu kölede, benzeri sonradan olacak bir kusur bulur; satıcı onu inkar ettiği halde, müvekkil kabul ederse; onun ikra-riyle, bu satış bozulmaz.

Amire de, me'mura da bir şey lazım gelmez.

Keza, başka bir kusur müşterinin yanında meydana gelir ve müşteri o kusur sebebiyle vekile müracaat ederse, vekile de, müvekkile de bir şey gerekmez. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet kusuru, vekil ikrar ettiği halde, müvekkil inkar ederse, o zaman, müşteıi ikraiı sebebiyle, köleyi vekile geri verir. Vekilin kendi nefsi hakkındaki ikrarı sahihtir. Fakat, müvekkili hakkındaki ikrarı sahih sayılmaz.

Ancak kusur, o müddet içinde   misli sonradan olacak bir kusur olmazsa; bu durumda vekilin, müvekkili hakkındaki ikrarı da sahih olur.

Eğer kusur; kölenin, müşterinin yanında durduğu müddette mey­dana gelecek cinsten ise; o zaman, müvekkile red olunmaz. (= iade edilmez.)

Ancak o kusurun, müvekkilin yanında meydana geldiğini isbat eder veya ona yemin verilir de, o da yeminden kaçınırsa; bu durumlarda ona geri verilir.

Aksi takdirde vekil hayatta olur ve aklı başında bulunursa; ona ilzam olunur.

Şayet, vekil ölmüş; bir halef de terk etmemişse; veya bir kimsesi yoksa, o zaman bu köle müşterinin yanında kalır.

Şayet köle satımdan men edilmiş birisiyse, müvekkiline reddedilir. Bu durumda müvekkil, satıcısını da dava edemez. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Şayet satılan köleye bir hak sahibi çıkarsa; müşteri vekile başvurur ve verdiği parasını ondan alır. Şayet müvekkile vermişse, ondan alır. Eğer satılana sahip çıkan olmaz; fakat müşteri onda bir kusur bulursa; o zaman, müvekkili dava edebilir.

Kusuru mahkemece sabit olursa köleyi verip bedelini geri alır. Vekil  de,  onu müvekkile vermişse,  ondan  tekrar  alır.  Tahavî Şerhî'nde de böyledir.

Eğer müşteri, vekile karşı, satılan şey hakkında, iddiada bulunur; vekil de onu inkar eder; amir ise, ikrarda bulunursa, hakim, amirin yanında kalmasına hükmeder.

Karşılıklı teslim ve tesellümden sonra, vekil onları doğrularsa; uhde, müvekkilden vekile döner. Ve müvekkil ondan beri (= uzak) olur.

Şayet müşteri, bundan sonra satın aldığı şeyde kusur iddiasında bulunur ve: "Gerçekten, satıcı hile yaptı; kusuru gizledi." der satıcı da bunu inkar ederek, yeminde yaparsa; müşteriyi de amir doğrulayıp kusuru kabul ederse; müşteri ile amir arasında dava olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Satışa vekil olan kimseden, kendi şahsî malından istekte bulu­nulmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'dâ da böyledir.

Vekil, karşılıklı almaya ve ödemeye zorlanmaz.

Eğer öyle yaparsa ne a'la; değilse, müvekkil, vekilini sattığı şeyin bedelini almaya zorlayamaz.

Bu hal, vekil ücretsiz vekil olduğu zaman böyledir.

Şayet vekil, ücretli ise; (simsar, dellal, veya satıcı gibi...) o takdirde, sattığı malın bedelini müşteriden alması için zorlanır. Muhiyt'te de böyledir.

Her ne kadar, müvekkil, vekilin ismini yazmış olsa bile, onu zor­lama hakkına malik değildir. Zehıyre'de de böyledir.

Satışa vekil olan şahıs, bir şeyi sattığı zaman, müşterinin yerine kefil olması sahih olmaz.

Şayet vekil müşteriden sattığı şeyin bedelini teslim almışsa; o tak­dirde, kefaleti sahih olur.

Eğer sattığı şeyi müşteriye teberru ederse; bu teberrusu sahih olmaz. Çünkü malın aslı kendisinin değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet müvekkil, sattığı şeyin bedelini vekilden almaya  birisini havale ederse; bu havale sahih olmaz./

Şayet amir, müşteri de olan alacağına karşılık, belirli bir köle vererek vekilin kölesiyle anlaşma yaparsa; veya müşteride olan alacak, vekile hükmedilirse; o takdirde caiz olur.

Veya vekil, alacağı müşteriye bağışlarsa; kölesi müvekkilin olur; vekilin olmaz. Bu takdirde, vekil müşteriye de müvekkile de müracaat edemez.

Ve eğer, amirin, müşteride olan alacağı karşılığında vekil bir cariyeyi amire satarsa; işte bu satış, geçersizdir.

Keza, amirle, me'murun cariyesine karşı anlaşma yapsalar, şöyle ki: "Müşteride olan alacak, me'murun olacak; me'murun cariyesi de amirin olacak) işte bu da batıldır.

Şayet müvekkil, vekilin rızası ile müşteri de. olan alacağını, vekile havale ederse; bu caiz olur.

Bu, bir havale değil, bir kefalet olur.

Eğer amir, müşteriden alacağını talep ederse; müşteri, borcunu vermeye mecburdur.

Şayet  vekil,   istekte  bulunursa;  yine  müşteri  borcunu  vermeye cebredilir.

Eğer vekil, müşteriyi, amire borcunu vermekten nehyederse; bu nehiy (~ yasaklama) sahihdir. Hatta, bu müşterinin borcunu amire vermek mecburiyeti yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

Satışa vekil edilen zat, müşterideki alacağı erteler; veya onun bir kısmım teberru eder, yahut havaleyi kabul eder veya katkıntılı dirhem­leri alırsa; bunların hepsi caiz olur. Yalnız, amire tam ödeme yapar. Bu İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'nin görüşüdür.
Eğer bedel, belirli bir şeyse; onu ödemesi bi'1-icma gerekir. Vekilin, onu bağışlaması sahih değildir.
Keza, bedel bir alacak olur ve vekil onu alır da bağış yaparsa; bi'1-icma sahih olmaz. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet vekil, satışı ikale ederse, İmâmeyn'e göre, ikalesi sahih olur. Vekil, bedelini amire öder.  İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, ikale, vekilin, nefsi için satın alması olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, birisine bir cariye verdikten sonra, ona, onu satmasını söyler; me'mur da, bu cariyeyi; amir de bin dirhem alacağı olan bir adama, satıp, bu cariyeyi o adama teslim ederse, işte bu satış caizdir.
Bi'1-icma, bu cariye, amirin borcuna karşılık olmuş olur. Şayet vekil, onu, kendisinde bîr dirhem alacağı olan bir adama satarsa; cariyenin bedeli, vekilin borcuna karşılık olur. Bu, İmâm Ebû H&nîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göredir. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet bu vekil, cariyeyi teslim etmez ve satılacak şey de, vekilin yanında zayi olursa, kısas batıl olur. Vekilin de müvekkile tazminat yapması gerekmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer vekil, onu hem amirin hem de me'mur olan kendisinin üze­rinde alacağı olan bir adama, satarsa; satılan o cariyenin bedeli, amirin borcuna bedel sayılır; me'murun borcuna bedel sayılmaz. Bu durumda amir,   me'mura   müracaat   edip   de   bir  hak   talebinde  bulunamaz. Zehıyre'de de böyledir.

Satışa vekil olan şahısta asi olan: Her ne zaman, müvekkili, müşterinin bedelden beraat ettiğini ikrar eder; o da, bunu ikrar ederse; o takdirde, müvekkil bir şey tazmin etmez.

Müvekkilin üzerinde alacağını ikrar ederse; ona satılan şey, ona karşılık olur.

Şayet müşteri, müvekkilde alacağının olmadığını ikrar ederse; müşteri bedelden beri olur.

Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

Bu takdirde, amire olan borcunu tazmin eder.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre müvekkile karşı, yaptığı ikrarla alacağından beri olmaz.Çünkü vekil, ona binefsihi malik olduğunu izafe eylemiştir. Bir insanın, maliki olduğu şeyi başkasına izafe eylemesi o ikrar olunan şeyin nefsine ikrarı yerinde olur.

Görülmüyor, mu ki, bir kimse bir köle satın alıyor; gerçekten, onun satıcısı satıştan önce, onun azad edilmiş olduğunu ikrar ediyor; işte bu kendi nefsi üzerine hal için ikrarı yerinde oluyor. Muhıyt'te de böyledir.

Bir köleyi satmaya vekil olan şahıs, onu sattıktan sonra, müvek­kilinin, müşteriden bu kölenin bedelini aldığını ikrar ederse; yeminle birlikte bu vekilin sözü geçerli olur.

Ve, bu müşteri bedelden beri olur. Eğer vekil yemin ederse, ona tazminat yoktur. Şayet yeminden kaçınırsa, o zaman bedeli tazmin etmek vekile aittir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, bu vekil, amirin "müşteriden bin dirhem borç aldığını" ikrar  eder veya  satın  alıştan  önce,  ondan  bin  dirhem  gasbettiğini söylerse; müşteri bedelden beri olur. Ve, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'in kıyaslarına göre, bu bedeli vekil tazmin eder.

Sonra da, bu müvekkile, ikisinin yanında yemin ettirilir. Eğer yeminden kaçınırsa, vekil bedelden beri olur.

Şayet yemin ederse; o zaman, vekil o bedeli tazmin eder.

Şayet vekil, "amirin müşteriden bin dirhem gasbettiğini veya ona borç ettiğini ikrar eder; bunu da satın alıştan sonra söylerse, yine vekilin sözü geçerli olur. Ve ona yemin ettirilir.

Keza, gerçekten müvekkil, satın alman köleyi satıştan önce veya satıştan   sonra yaralamış ve onun diyeti de bin dirhem olur; onu da kasden yapmış bulunursa, bu diyet müvekkile aittir. Bu hal de ibrayı ikrar gibidir.

Keza, satılan bir kadın olur ve vekil, "onu, müvekkilinin, bin dirheme nikahladığını" söylerse bu, aynen onun bedeli gibidir.

Bu şahsın, "kadına dahil olduğunu", kadın ikrar; amir de inkar ederse; amire yemin verilir. Yemin edemezse, müşteriden alacağı yoktur.

Keza vekil, "satılanı, amirin bin dirheme kiraya verdiğini" ikrar eyler; bu bin dirhem de onun bedeline eşit olur; müşteri de onun emeğinin karşılığını müvekkile vermişse; işte o, onun bedeli olur.

Keza, vekil, müşteriye müvekkilin yüz dinarlık bir şey satmış olduğunu ikrar eder; bedeli de "karşılık olarak teslim aldı." derse; mesele aynidir, Muhıyt'te de böyledir.

tki kişi arasında olan, (= iki kişinin ortak olduğu) bir cariyeyi, onlardan birisi, diğerini "o cariyeyi satmaya" vekil eder; vekil de, onu bin dirheme satar onu satmayan, satan kişinin cariyenin bedelim aldığını ikrar ettiği halde, satıcı bunu inkar ederse; müşteri, ikrar edenin hisse­sinden beri olur ve cariyenin yarı bedelini satıcıya öder. Çünkü o, müşterinin bedelden beri olduğunu ikrar eylemiştir. Ve ikrarı, kendi hakkında sahih olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Sonra amir, me'mura,  "iddia olunan bedeli alıp olmadığına dair," yemin verir; eğer yemin ederse, bir şey gerekmez.

Ve eğer, yemin edemezse; amirin nasibini teslim etmesi lazımdır. Şayet me'mur,  amire karşı  "gerçekten amir bedeli müşteriden almıştır." diye ikrar eder; müşteri de bunu doğruladığı halde, amir inkar ederse; o takdirde müşteri, bedelin nısfından (= yarısından) beri olur. ve satıcı, kendi hissesini müşteriden alır. Muhıyt'te de böyledir.

Satışa vekil tayin edilen şahsa, müvekkili: "Her ne yaparsan, işte o caizdir." demezse; bu vekil hiç bir şey satma hakkına sahib olamaz.

Eğer birinci vekil, müvekkilin huzurunda başka birisini vekil yapar da, o da satış yaparsa; bu caiz olur.

el-Asl'da şöyle zikredilmiştir: "Gerçekten, hukuk ikinci vekile ait olur."

Sahih olan da budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer müvekkil hazırda değilse, o zaman caiz olmaz. Şayet satıla­cak şeyi, vekilden başka birisi satar ve durum vekile erişir; o da satılanı teslim ederse; bu durumda, bu caiz olur.

Bir adam, başka bir adamı satışa vekil ederek ona: "Görüşünle hareket eyle." der; vekil de başka bir vekil tayin eder ve ona: "Re'yinle iş yap." derse; bu ikinci vekil, bir üçüncü kişiyi vekil yapamaz. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam vekil tayin edilir; ve ona, "satacağı şeyin bedeli de" haber verilir; vekil de bir başkasına emrederek, bedelini bildirirse, işte bu caiz olur. Çünkü müvekkilin akdi ikinci zatta da.aynidir. O da bedelin söylenmesidir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, rehin sahibinin yanında rehini satmaya, bir vekil tayin etse, bunun rehin sahibinin yanında satılması caiz olur.

Eğer rehin sahibi, hazır değilse, satılması caiz olmaz. Ancak, rehin sahibi müsaade eylemişse, caiz olur.

Eğer rehin sahibi, fiatını tayin ederse; onu da ikinci kişi; ister, sahibi huzurda olsun, isterse olmasın böyledir.

Hazırda ise, diyecek yok; değilse, bir rivayete göre caizdir. Diğer rivayete nazaran, izinli değilse caiz olmaz. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

İbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, başka birisini, "kölesini satmaya" vekil yapsa ve yapacağı işe de izin verse; vekil de böylece başka birisini yerine vekil eylese; sonra da birinci vekil, o köleyi .ikirîci vekile satsa, bu caiz olur. Zira ikincisi, kölenin efendisinin vekili olur.

Bir adam, başka birisinin kölesini, onun izin olmaksızın satar; sonra da kölenin sahibi, müşteriye: "Seni, bu köleyi satmaya, vekil eyledim." ve:  "Dilediğini, sen de vekil yapabilirsin." diye .söylerse;< müşterinin, onu satmaya bir adamı tayin etmesi ve ona yetki vermesi halinde bu satış da caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Satışa ve nikaha vekil edilen bir zat, aynı zamanda her türlü sözleşmeye- de  vekil  edilse;  o  da  bir  başkasını  vekil  etse;  vekilin bulunduğu yerde  ikinci vekilin yaptığı satış caizdir. Huzurda olmadığı zaman ise, satış caiz değildir.

Talak ve ıtaka vekil edilen birinci vekilin izin olmaksızın ikinci vekilin yapacağı caiz olmaz. îzni olursa, caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir   adam,   diğerine;    "Ben,   sana   kölemi   peşine   satmanı emreylemiştim. Sen ise, onu veresiye sattın." der; vekili de "Sen, bana sadece satmamı söyledin. Başka bir şey demedin," derse, amirin sözü geçerli olur.

Eğer: "Sana, kölemi, ben muhayyer olmak üzre satmanı söylemiştim." der; me'mur da: "Sen, bir şart koşmadın. Ben de seninle şartlaşmadım." derse; me'murun sözü geçerli olur.

"Ben, sana fasid satış yap." demiştim dese, yine me'murun sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse,  "kölesini,  satmak üzere başka bir şahsa teslim ettiğinde, vekil: "Köleyi bin dirheme filana sattım. Bedelini aldım, fakat bedel, benim yanımda zayi oldu," veya: "Amire verdim." der; amir ise, bu satışı yalanlar veya satışı doğruladığı halde, bedelin verildiğini yalan­larsa; bu durumda vekilin sözü geçerli olur. Ona, yemin etmesi de teklif edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Satılan şeyi, müşteriye teslim eder; bedel de müşteri de değil de, vekilde olursa; şayet vekil, sözün doğruluğuna yemin ederse, bedeli mü­vekkile tazmin eder. Şayet, satılan şey, müşterinin elinde iken, ona bir hak sahibi çıkarsa; müşteri bedel için, vekile müracaat eder. vekil ise, müvekkile bedeli vermediği müddetçe, müracaat edemez. Çünkü, hakkı yoktur. Vekilin, "bedelini almadığına, müvekkilinin bilgisinin olmadığı hususunda, yemin vermesi" vardır. Eğer, ikrar eder veya, bunu ikrar ettiği halde, aldığını yalanlarsa; tazminat için vekile baş vurur.

Bu, vekilin bedeli aldığını ikrar ettiği zaman böyledir.

Fakat, müvekkilin bedeli aldığını ikrar ederse; o takdirde, müşteri vekile de müvekkile de müracaat edemez.

Şayet müşteri satın aldığı şeyde bir kusur bulur ve onu, hakimin hükmü ile vekile iade ederse; eğer vekil, onun bedelini aldığını ikrar ederse; müşteri, bedeli ondan alır. Vekil de müvekkile müracaat eder. Eğer bedeli aldığını yalanlarsa, o zaman müşteri ona müracaat edemez ve müvekkile yemin verilir.

Eğer müvekkil yemin etmezse, ona müracaat eder.

Eğer yemin ederse, müracaat etmez. Köleyi satıp bedelini de öderse; fazlada olsa, müvekkiline öder.

Eğer noksan ise, onu borçlanır; o noksanı almak için kimseye mü­racaat edemez. Kerderî'ninlVecizPnde de de böyledir.

Şayet müvekkil, bedeli müşteriden aldığını ikrar ederse, vekile müracaat etmez. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Eğer amir, me'mura satılacak şeyi teslim eylemez; me'mur da, onu sattığını iddia eder ve bedelini de alırsa; o da zayi olur veya onu amire verir; amir de onu inkar ederse; bedeli ödenene kadar, müşteriye: "İstersen, ona bin dirhemi yeniden ver; istersen satışı boz." denilir. Hulasada da böyledir.

Şayet cariyeyi almakda muhayyer olur, onu da alır ve bin dirhemi verirse; sonra müşteri isterse, vekile müracaatla bin dirhemini alır ve cariyeyi geri verir. Muhıyt'te de böyledir.

Amir ölür de varisleri vekile: "Onu satma." derler; vekil de: "Ben onu sattım ve bedelini de aldım. O da zayi oldu." der; müşteri de bunu doğrularsa; eğer köle hayatta ise, istihsanen vekilin sözü —bedel zayi olmuş olsa bile— geçerli olur. (Sözü doğrulanmaz; ancak, beyyine ile doğrulanırsa;  amir hayatta imiş gibi hareket edilir.)  Hulasa'da da böyledir.

Bir kimse, birisini, kölesini satmaya vekil yapıp, köleyi ona teslim ettikten sonra bu kölede bir kusur bulunsa vekil:  "Ben, onu sana sattım." deyince, o da bunu doğruladığı halde müvekkil ikisini birden yalanlasa; kölesini geri alma hakkı vardır.

Şayet köle satın alanın yanında ölürse, vekile tazminat gerekmez.

Eğer bir adam, kölesini satmaya birisini vektt yapar ve ona: "Seni vekaletten çıkardım." der; vekil de: "Ben, köleyi dün sattım." derse; bv durumda vekile inanılmaz ve bu vekil vekaletten çıkmış olur.

Alimler, bu hususta şöyle buyurdular: "Bu, o köle bizzat mevcuı iken böyle olur. Fakat, köle zayi olmuşsa, yeminle birlikte vekilin sözü geçerli olur.

Satışa vekil olan, zat, müvekkil ödlükten sonra sattığını iddia eder; varisler de bunu inkar ederlerse; eğer o satılan mevcut ise, varislerin sözü geçerli olur.

Eğer zayi olmuşsa; vekilin sözü geçerlidir. Muhıyt'te de böyledir.

Selem sahibi tarafından, "seleme ve sarfa sözleşme vekili tayin edilmesi caizdir.                  

Fakat, kendisine selem yapılan tarafından vekil tayini caiz olmaz. Eğer vekil, sahibini teslim ve tesellümden önce ayırırsa, sözleşme batıl olur. Müvekkilin ayırmasına itibar edilmez.

Satıştan sonra, bedeli teslim almadan önce olursa, bu böyledir. Fakat, sözleşme yerinde gelir de, söylerse; söz müvekkilin hakkı olur ve onun ayırma hakkı vardır.

Mektupla da sarf sahih olmaz. İki kişi sarf hususunda sözleşseler; sonra onlardan her birisi bir adama emrederek, bedelin ödenmesini söyleseler; bilahare de amir, meclisten kalkıp giderse; sarf batıl ( = geçersiz) olur.    '

Eğer vekil, diğeri ile birlikte olur ve me'mur vermeyi emrederse; sözleşme batıl olmaz. Siracü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adam, diğerini belirli gümüş bir ibriği satın almaya vekil eder; bedelini de söylemez; vekil de onu tartısı ile dirhemlere veya dinarlara satın alırsa, işte bu caiz olur.
Şayet müvekkil, vekile: "Bir ibriği dinarlara satın al.1' der de; o da dirhemlere satın alırsa, aldığı bu ibrik, vekile ait olur.

Bir adam, belirli bir toprağı satmaya birisini vekil yapsa; vekil de onu peşinen satmasa, İmâra Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göre bu müvekkil adına caiz olur.

İmâmeyn'e göre ise, caiz olmaz.

Müvekkil, belirli bin dirhemi, harcamaya bir şahsı vekil yapar; vekil de başka bir bin dirhemle müvekkiline bir mal alır; sonra da o belirli dirhemleri, onun yerine verirse, işte bu caiz olur. Eğer o belirli dirhemlere satın alsa da, yerine başka dirhemlerini verse, bu caiz oimaz.

Müvekkil, vekile, "belirli işlenmiş gümüş bir şeyini" satmasını söyler; vekil de ondan başkasını satarsa, işte bu caiz olmaz.

Âmir, me'muruna,  ''dinarlarını, Kûfe'de dirhemlerle bozdur­mayı" söyler; o da Kûfe'de bozdurursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur. İmâmeyn'e göre, ise, caiz olmaz.

Şayet: "Bu dirhemleri, Şam dinarlanyla bozdur." der; vekil de Küfe dinarlarına satarsa; tartısı ayni olunca, bu da caiz olur.

Eğer vekil, müvekkilin kölesi ile sarf ederse; köle bilsin veya bil­mesin ona borç tazmini gerekir mi; yoksa gerekmez mi?

Eğer o köle, müvekkilin müfaveda ortağı veya şeriki yahut vekili veya müdarebesi ise, sarf caiz olmaz. Şayet vekil, müvekkilinin müfa­veda değilse, sarf yapmışsa caiz olur.

Eğer vekil, kendi babası veya oğlu olur; yahut karısına selem yapar veya sarf yaparsa; İmâm EBû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olmaz. İmâmeyn'e göre ise, bu caiz olur.

Bir adam, diğerini fülûs (- para) satın almaya, vekil eder; onu teslim aldıktan sonra, o alınan füîûs kıymetini kaybederse, bu kayıp amire ait olur.

Eğer fülûs teslim almadan önce, kıymetini kaybederse; bu kayıp vekile ait olur. Çünkü kesad, zayi olma mesabesindedir. Ve satış bozulmuş olur.

Eğer, vekil aralarında sözleşme ile yeni fülüsieri satın alırsa; mü­vekkilden onu men edebilir.

Şayet amir, aralarında anlaşırlar da yenisini almak üzere verirse; ve onu on kür buğdaya veresiye vermesine vekil yaparsa; işte bu caiz olur.

Şayet kendi şahsı malından ödeme yaparsa; müvekkile müracaat yaparak verdiğini ondan alır.

Eğer amir, vekile on dirhemlik yiyecek almasını emreder; o da öyle yaparsa, işte o, vekile ait olur. Çünkü, amir onu yanında olmayan şeyle, vekil eylemiş oldu.

Amir me'mura: "Üzerinde bulunan malımı, bir kür buğday ile selem yap." der, vekil de öyle yaparsa; İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre bu müvekkil, adına geçerli olmaz. Zira, üzerinde alacağı olmayana malik olmuş olur.
Şu mes'ele, bunun hilafınadır. Eğer: "Malımı filana teslim eyle." derse; bu bi'1-icma müvekkil adına geçerli olur.

Mudanbm selem yapması da caizdir.                     -

Bir adamı, iki kişi vekil eder; onlardan her birisi, ona buğday almak için dirhemleri teslim ederler; o da onları birbirine katarsa; onları helak etmiş olur. Vekaleti de, kalmaz.

Şayet dirhemleri birbirine ''katmaz ve tek akid ile onlara teslim ederse; caiz olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kaşı yakut olan bir aîtun yüzüğü" satmaya vekil eder; vekil de onu gümüşe veya yüzükteki altından daha fazla altına yahut yüzükten ağırlığı daha fazla olan altın yüzüğe satar, fakat onun kaşı olmazsa; işte bu caizdir. Müvekkilin bizzat kendisi satmış gibi olur.

Şayet onu, altına daha fazla olan veya daha noksan olan bir yüzüğe satar; onda da kaş bulunur ve karşılıklı, ahm-verim yaparlarsa; bu da caiz olur.

Eğer, ona bir elbise için on dirhem teslim eder, fakat onun cinsini söylemezse, bu caiz olmaz.

Şayet vasıflı bir elbise için, teslim eder; vekil de onu veresiye satarsa; müvekkil, onu istediğine tazmin ettirir.

Şayet vekil tazmin ederse, o da diğerine ödettirir. 

Eğer veresiye verilene tazmin ettirirse, onlar birbirinden ayrıldıktan sonra, selem (= veresiye satış) geçersiz olur.

Eğer elbiseyi vasıflarsa, (yahudi kumaşı gibi...) cinsini beyan ettiğinden, vekalet caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.
Selem'e vekil olan, şahıs İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'e göre ikale hakkına da sahip olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..