5- REHİN HAKKINDA VEKALET

Bir kimse, diğerine bir eşya bırakarak: "Bunu, benim için sat ve ona karşılık da rehin al." der; o adam da öyle yaparsa, işte bu caiz olur.

Eğer alınan rehin, —insanların onda aldanmış olmayacakları kadar— az da olsa, caizdir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

Şayet: "Onu, sağlam rehin karşılığı sat." der; vekilde onu, "insan­ların onda aldanmış sayılmayacağı kadar" noksan rehin karşılığı satarsa; bu caiz olur. Aksi halde caiz olmaz. Vekilin rehni alıp, mal sahibine teslim etmesi caizdir. Vekil, onu müvekkile tazmin etmese de, satış hali üzeredir.

Eğer vekil, rehni yanında tutarsa; bu da caiz olur.' Müvekkilin onu teslim alması gerekmez.

Bir kimse, diğerine dirhemler vererek, ona: "Bununla filana git ve ona gerçekten bunu filan sana ödünç veriyor; bir rehin karşılığı; ve bana, senden rehni almamı da emreyledi; de." der; o adam da aynısını yapıp rehini teslim alırsa; bu caiz olur. Amir de o rehni, vekilden teslim ala­bilir.

Eğer bu rehin, vekilin yanında zayi olursa, amirin malı olarak zayi olmuş olur.

Şayet müvekkil, diğerine: "Şu dirhemleri al ve onu ödünç ver. Karşılığına da rehin al." der; o adam da öyle yaparsa; bü durumda, rehin veren şahıs, o rehni, vekilden alamaz. Eğer, bu rehin, vekilin elinde iken zayi olursa,  amirin malı olarak zayi olmuş olur.  Havî'de de böyledir.

Bir adam, diğerine, on dirhem değerinde bir elbise verip, "onu, borcu olarak on dirheme karşılık, rehin bırakmasını" söylese; eğer amir,, onu gönderirken "Filana git ve ona gerçekten filan zat, senden on dirhem borç almış ve ona mukabil olarakta bu elbiseyi sana rehin olarak gönderdi; de.'* der; bundan sonra da götüren zat, borcu da, rehini de amire izafe eder ve dirhemleri alıp rehini verirse; borç amirin olur.

Eğer bu vekil, borcu da, rehini de, kendi nefsine mal eder ve: "Ben filana, on dirhem borç verdim ve bu elbiseyide rehin aldım. Bunu sen rehin al ve bana on dirhem ver." der; borç veren de öyle yaparsa; işte bu takdirde bizzat o elçi, nefsi için borç aimiş olur. Hatta, önceki adamın, ondan dirhemleri alma hakkı olmaz. O adam, ancak, amire aldığı elbi­seyi öder.

Eğer, o elbise borç verenin yanında zayi olursa; elbisesinin asıl sahibi muhayyerdir. İsterse önceki adama ödettirir; isterse borç verene ödedir. Elbisenin değeri ne ise, onu alır.

Eğer önceki adama ödettirirse; .rehin caiz olur. Borç verenden de alacağı düşer.

Eğer borç verene ödettirirse, o adam da elbisenin bedeli için, önceki elçiye müracaat eder. Ve elbisenin bedelini alır.

Şayet amir, vekiline: "Seni filan adamdan, on dirhem borç almaya ve şu elbiseyi de rehin vermeye vekil eyledim." der; vekil de bundan sonra, o adama gidip: "Beni, sana filan gönderdi. Senden on dirhem borç istiyor ve şu elbiseyi de rehin bırakıyor." der; borç veren de öyle yaparsa; bu borç amirin olur. Bu durumda, vekilin, o on dirhemi amire vermeme hakkı yoktur. Müvekkili adına verdiği rehin de caizdir. Elbi­seyi verdiğinden dolayı, bu durumda, onu ödemesi de gerekmez. Eorç veren şahıs, bu rehni, borç verdiği zat adına yanında tutmuş olur.

Şayet vekil, sözünü değiştirir de, borç verecek olana: "Bana on dirhem borç ver de, şu elbiseyi de rehin al." derse; işte o zaman, o on dirhem vekilin olur. Ve onu amire vermeyebilir. O rehin, kendi yerine verilmiş olur.

Eğer bu rehin, borç verenin yanında zayi olursa, vekil onun kıyme­tini asıl sahibine öder. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, başka birisine, bir elbise verir ve ona "adını söylediği dirhemlere karşılık, rehin bırakmasına" emir verir; me'mur da onun söylediğinden fazla veya noksan söylerse; eğer amir, rehini yollarken: "Filana git ve ona: "Şu elbiseyi al; rehin olarak ve ona on dirhem ver." der; elçi de borcu da rehini de amire mal eder; ancak, rehini yollayanın istediği borçtan fazla veya noksan söylerse; işte bu muhalif oîur. Ve bu vekil kendi nefsi için borçlanmış olur. Âmirin, o dirhemleri me'murdan alma hakkı yoktur. Ancak vekil, aldığı rehni öder.

Elbise sahibi ise muhayyerdir. İsterse, önceki elçiye ödettirir; isterse ondan tam bedelini alır.

Eğer vekil, bedeli öderse, rehin sahih olur. Alacaklı, alacağı için, vekile müracaat eder. Böylece vekil, kendisini gönderenin sözünü değiştirir, onun istediğinden ya fazla veya noksan söylerse, bu rehni vekil tazmin eder.

Eğer amir, gönderdiği adama: "Seni, benim için, on dirhem borç almaya ve bu elbiseyi rehin olarak vermeye vekil ediyorum." der; vekil de, borç verecek adama: "Bana borç ver ve şu elbiseyi rehin olarak al." der ve amirin söylediğinden fazla veya noksan söylerse; borç kendisine ait olur.

Rehin zayi olursa, sahibi muhayyerdir. Dilerse, vekile; dilerse, rehin alana ödettirir.

Eğer vekile ödettirir ise, o zaman vekil rehin sahibi olur. Rehin alana müracaat edemez.

Eğer rehin alana ödettirir ise, o zaman, o adam alacağı için vekile müracaat eder.

Ancak vekil, asilin istediğinden daha az almış ise, borç elbisenin değerinde veya daha fazla değerde bulunsa bile vekilin bir şey tazmin etmesi gerekmez.

Eğer borç, elbisenin kıymetinden az ise, o zaman vekil, elbise sahi­bine aradaki farkı Öder.

Şayet elbsie sahibi vekile ödettirirse borç verene ödettirirse de muhayyerdir. (Yani hangisini dilerse ona ödettirir.)

Eğer  me'mur,   kendisini  gönderen  şahsın  sözünü  çığırından çıkarır; onun söylediğinden fazla veya noksan söylerse; her haliyle, rehini kendisi öder.

Şayet vekil, müvekkilinin dediğini getirip ona verirse; borç müvekkile ait olur. Borç veren, bu durumda vekile müracaat edemez.

Şayet rehin veren şahıs, kendisine gönderilen şahsı doğrular; vekil de güvenilen birisi olursa; dirhemler onun yanında zayi olsa bile bir şey ödemesi gerekmez. Eğer: "Ben, dnu elbise sahibine verdim." derse, onun sözü geçerli olur ve o, tazminattan beri olur.

Eğer vekil: "Sen, bana, onu onbeş dirheme karşılık bırakmamı emreyledin." dediğinde, elbise sahibi: "Ben, sana, on dirheme veya yirmi dirheme karşılık bırakmanı emreyledim." derse; —yeminle birlikte— her iki halde de elbise sahibinin sözü geçerli olur. Birinci bölümde bu böyledir.

Eğer, "onu, bir şey bırakmaya" vekil bıraksa da, hiç bir şeyden bahsetmese; vekil de onu rehin vermese işte buda caizdir. Mebsût'ta da böyledir.

Rehin bırakmaya vekil tayin edilen kimse, bir başkasını vekil yapamaz.

Rehin bırakılması istenilen de onu satmaya musallat olamaz.

Şayet mal sahibi vekile: "Serbestsin; her ne yaparsan yap." derse işte o zaman vekil onun için, başka birisini de vekil yapabilir ve onu satması da caiz olur. Havî'de de böyledir.

Ve eğer elbise sahibi bir şahsı "belirli bir şeye karşılık, rehin bırakmaya," vekil tayin eder; o adam da rehni kendi yanında bırakıp, istenilen dirhemleri kendisi verir; bu durumu amire de açıklamazsa işte o rehin sayılmaz. Bu şahıs, o elbisenin emini.olmuş olur.

Eğer rehin helak olursa, amire dirhemleri ödettiremez.

Keza, kendi küçük oğlunun yanında rehin bırakırsa; aynisi olur.

Eğer üzerinde borç olmayan kölesine, rehin bırakırsa yine aynısı olur.

Şayet büyük oğlunun yanına veya mükatebine yahut ticaret ehli olan kölesine rehin bırakırsa; bunlar caiz olur.

Eğer vekil, ticaret eden bir köle veya mükâteb veya sabî olur; ve: "Filan, sana; bana borç versin, şu kadar; bunu da rehin alsın." dedi derse; işte bu caiz olur.

Eğer, bu vekil: "Bana borç ver ve bunu da rehin al." derse; işte o rehin olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse diğer birisine, "kendi kölesini, bin dirheme rehin bırakmasını" söyler; vekil de: "Ben onu filana rehin bıraktım ve ondan mal da aldım; o da zayi oldu." der; kölenin sahibi de: "Ben onu filana yolladım ve ona borç ver; dedim." der; rehin verilen şahıs da bunu doğrular; müvekkil de: "ben borcu almadım." derse, yeminle birlikte müvekkilin sözü geçerli olur. Havî'de de böyledir.

Şayet vekil, malı borç olarak alır; köleyi de rehin olarak verir; kölenin sahibi de böyle yapmasını söylerse; o borç vekile ait olur; mü­vekkile ait olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, diğerini, bir şeyi rehin bırakmaya vekil ettiğinde, vekn, onu rehin eder; sonra da asıl sahibi, vekile: "onu satmasını" yazar; vekil de, müşteri de onun rehin olduğunu ikrar ederlerse, o şey, istihsanen rehindir. Çünkü, her ikisi de, onun rehin olduğunu tasdik etmişlerdir. O satış bir riya ve sum'adan ibarettir. Bu durumda vekil ile müşterinin sözü geçerlidir.   Sözleşmede   sabit   olan  aleniyette   sabit   olmuş   gibidir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet vekil; rehin alana, rehine binmesine veya onu kullanmasına izin vermişse; rehin alanda öyle yaparsa; o rehin bırakılan, şeyin yeme­sini içmesini ve masrafım-vekil» müvekkile tazmin eder.

Eğer vekil, malı kendi nefsi için alır ve ona d?'"Tstersen, sanıbine geri ver; istersen, faydalanman için ona masraf yap." der; rehin alanda, onunla bostanını sular veya koyununa çoban ederse; müvekkile karşı borçlu olur.

Rehni muhafaza için yapılan masraf buna muhaliftir. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teala' dır: [21]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..