2- Talâk Ve Hulû'da Vekâlet

Bir kimse, başka birisini, "sünnet üzere, karısını boşamaya" vekil eder; kadın da hayız ehli olur; vekil ise hayız halinde veya temizlik halinde vekil tayin edilir ve o kadını hayız halinde iken, boşarsa; talak vaki olmaz. (Sünnete uygun olmadığı için...) Muhıyt'te de böyledir.

Bu durumda, vekilin vekaleti geçersiz olmaz; hata, bundan sonra, sünnet üzere boşama yaparsa, talak vaki olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Keza, vekil, kadına hayız halinde: "Sen sünnet üzre boşsun." derse; kadın boş olmaz. Sonra kadın temizlenince: "Sen, sünnet üzere boşsun." derse; kadın boş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine: "Sünnete göre, karımı üç talak boşa." der; vekil de cimasız temiz halinde: "Sen, sünnet üzre üç talak boşsun." derse; bu durumda bir talak vaki olur.

Sonra kadın, hayız olur ve temizlenirse; bir şey gerekmez. Ancak vekil talağı yenilerse, o müstesnadır.

Bir adam, diğerine: "Karımı sünnet üzere boşa." der; başka biri­sine de aynısını söyler ve ikisi birden, cimasız temizlik halinde, bir talak boşarlarsa;  bu durumda bir talak vaki olur.  Bu durumda kocaya muhayyerlik yoktur.

Sonra da, ikinci temizliğinde vekil ile birlikte boşasa; diğer bir temizlik halinde ikinci vekil de bir talak boşasa; kadın boş olur ?Mer.

Bir kimse, diğerine: "Karımı, sünnet üzre bainen boju. u»,ı; bir diğerine de: "Ric'î olarak sünnet üzere boşa." der; vekil de, onu, temizliği halinde bir ialc^ ile boşarsa; kadın bir talak boş olur. Koca talakın tayininde muhayyerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, diğerini, "karısını boşamaya vekil ettikten sonra, karısını kendi boşasa; —iddeti devam etiği müddetçe— vekilin boşamasıda vaki olur. Şayet vekil bu müddet içinde boşamaz ve iddet tamam olur; sonra da kadın evlenir ve vekil de boşayacak olursa; bu durumda talak vaki olmaz.

Eğer kadın veya kocası, irtidad ederse; vekilin talakı vaki olur. Eğer iddeti içinde olur ve koca da mürted olarak, dâr-i harbe varır sonra da vekil, boşama yaparsa; talak vaki olmaz.

Keza, kocası müslüman olarak geri döner de, karısını alırsa; bu durumda vekil onu boşayamaz. Havî'de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı, "karısını bir talak boşamaya" vekil ettiği halde, vekil iki talak boşasa; talak vaki olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanîfe(R-A.)'nin kavlidir.

İmâmeyn ise:' 'Bir talak vaki olur.'' buyurmuşlardır.

Bir adam diğerine: "Benim karımı boşa." der; vekil de onu üç talak boşarsa; eğer koca üç talak'a niyet eylemişse; üç talak vaki olur. Değilse,  bir şey gerekmez.  Bu,  İmâm Ebû  Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

Bu durumda, İmâmeyne göre bir talak vaki olur.

Bir kimse, diğer bir şahsı "karısını boşamaya" vekil eder ve ona: "Bâin talak ile tatlîk etmesini" söyler; vekil de ric'î bir talakla boşarsa; bâinen boşamış olur.

Keza, ric'î talakla boşamasını söylese de, vekilde bain talak ile boşasa; çic'î talakla boşanmış olur.

Bu, vekilin, kadına: "Seni, bir talak bain boşadım." demesi halinde böyle olur.

Şayet: "Seni bain eyledim." demiş olsa alimler: "Hiç bir şey olmaz." buyurmuşlardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir  kimse,  iki  karısına:   "Nefislerinizi  üç talak boşayınız." dediğinde, onlardan birisi, nefsini boşar; arkadaşı da üç talak boşarsa, uygun olan, meclisleri bir olsa da, ayrı olsa da boş olurlar.

Bir adam, diğer bir adamı, "kanlarını boşamaya vekil eder; vekil de onlardan belirli birisini boşarsa; bu sahih olur. Koca, o talakı başka birisine çeviremez.

Şayet belirli olarak birisini boşamaz da lalettayin birisini boşarsa, boşama sahih olur. Bu durumda koca muhayyerdir. Dilediğini bırakır. Zehıyre'de de böyledir.                                                       

Dört karısı olan bir adam, hiç birisinin adını söylememeksizin, "onlardan birisini boşamaya; bir şahsı" vekil'eylese; vekil de onlardan herhangi birisini boşasa, talak caiz olur. Eğer, hepsini boşarsa; yalnız birisi   boş   olur.    Bu   takdirde,    kocaları   muhayyerdir:   Onlardan dilediğinden birisini bırakır. Havı'de de böyledir.

Bir adam, iki karısına: "Dilerseniz, nefsinizi üç talak boşaymız." der, onlardan birisi, ayni mecliste, üç talak demeden boşarsa; talak vaki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Karımı boşamada, sen benim vekilimsin." der ve "dilersen", "istersen", "arzu edersen..." de derse, o şahıs aynı mecliste dilemez ise, vekil olmuş olmaz. Eğer aynı mecliste dilerse, vekil olmuş olur.

Eğer vekil, o meclisten kalkmadan önce, boşamaz ve kalkıp giderse; vekaleti geçersiz ölür.

Şayet koca, diğerine: "Karımı boşamada vekilimsin; eğer dilersen." der; o da dilerse, caiz olur. Eğer, dilemeden kalkıp, o meclisten giderse; vekaleti geçersiz olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam diğerine: "Eğer ben, filaneyi nikahlarsam; sen, onu boşa." der ve o dediği kadmı da nikahlar; diğeri de onu boşarsa; bu boşama sahih olur. Zehıyre'de de böyledir.

Talaka vekil olan şahsın, başkasını vekil etmesi sahih olmaz. Şayet başkasını vekil eder; ikinci vekil de birincinin huzurunda, boşar veya bir yabancı boşar da birinci-vekil ona rıza gösterirse; bu durumlarda talak vaki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin karısına: "Eğer sen, eve girersen boşsun." der; kocası da ona izin verirse; kadın ise, kocası diğer adama izin ver­meden önce o eve girerse; talak vaki olmaz.

Eğer izin verdikten sonra boşarsa; o zaman, kadın boş olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, kölesini vekil ederek, "karısını boşamasını" istese; sonra da o köleyi satsa; bu kölenin vekaleti baki kalır. Zehıyre'de de böyledir.  

Bir adam, diğerine: "Karımı boşa; gerçekten, seni böyle kıldım." der ve bu kadarla yetinirse, ayni meclise iktisar eder.

Bir adam, diğerini "talak'a" vekil eder; o vekil de, vekil olduğunu bilmeden önce, boşama yaparsa;'talak vaki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Talaka vekil olan şahıs, mal mukabili boşama yapar ve bu durumda kadın, cima edilmiş bir kadın olursa, bunda hilaf vardır.

Eğer cima edilmemiş bir kadınsa; bunda hayır vardır. Alimlerin ekserisi, bunun üzerinedir.

Zahîru'd-dîn ise: Cima edilmeyen kadını hulû' etmek sahih olmaz. Zira, bunda şer vardır." buyurmuştur. KerderTnin Vedzi'nde de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kadının üç talakını bin dirheme satmaya" vekil eder; vekil de bir talakını, bin dirhemin üçte birine satarsa, bir şey vaki olmaz.

Bir adam karısına "Talakını, istediğin bedelle benden satın al." der; kadın da: "Şuna şuna satın aldım." derse; işte bu geçersiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsı, bin dirheme karşılık, karısının üçte bir talakını" satmaya vekil eder; o da bir talakını veya iki talakını satarsa, talak vaki olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bin dirhemden fazlaya satarsa, talak vaki olur.

Mal mukabili boşamaya vekil edilen kimsenin ayni mecliste, kadını boşama hakkı vardır. Saye azl edilmiş olmaz ise başka mecliste boşama hakkı da vardır. Havı'de de böyledir.

Mal mukabili kadın boşayan vekilin, kadından malı kendisinin alma hakkı yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mutlak  olarak,  mal mukabili karı boşayan vekilin,  kadının kocasından veya bir ikisinden, -az, çok— bir bedel ahna hakkı vardır. Bunun da mehr-i misilden az olmaması gereklidir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Mal mukabili karısını boşamaya vekil tayin eden şahıs, vekile "Eğer razı olmazsa, onu boşa. der; vekil de boşarsa; sonra da kadın: "Mal mukabili boşadı." derse; eğer mal mukabili boşamışsa, iddet içinde talak vaki olur ve bu talak ric'î olur. Hulû'da caiz olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam', "karısını, mal mukabili boşamaya" başka birisini vekil ettikten sonra, bu kadını kocası, mal mukabili boşar veya bir yönden bain eder; bilahare de, iddeti içinde veya daha sonra, yeniden nikah­larsa; bu durumda vekili, onu mal mukabili boşayamaz.

Eğer vekil, iki taraftan, mal mukabili boşamaya vekil ise, işte o zatın iki rivayetten birine göre, taraflardan birisine velayeti olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mal mukabili kadın boşamaya vekil olan kimse, kendisi ödemek üzere karşılıklı anlaşma yapsalar sahih olur.

Şayet kadın, ona tazminat yapması hususunda emir vermediği halde, vekil tazminat yaptı ise; bu durumda da vekil kadına müracaat ederek verdiği malı ondan alır. Vermeden önce de alabilir. Siraciyye'de de böyledir.

Bir adam, "karısını, mal mukabili nefsini boşamaya" vekil eder; kadın da kendisin bir karşılık mukabili veya mal mukabili boşarsa; —kocası razı olmadıkça— bu caiz olmaz.

Kadın, kocasına: "Yarın olursa, sen beni bin dirheme karşılık boşa." derse; kocası ona vekil olmuş olur. Hatta kadın, kocasını nehyeder ve boşanmadan vazgeçerse; nehyi sahih olur. Fetâvâyi Kâdî­hân'da da böyledir.

Zimmîye olan bir kadın, "bir müslümam; zimmî olan kocasından bir domuz veya şarap karşılığı boşamaya" vekil tayin etse, bu caiz olur.

Şayet, karı-kocadan birisi müslüman olur; ».vekil de kafir olursa, boşama caiz olur. Mukabili olan mal ise, caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Bir kimse, "karısını, mal mukabili boşamaya veya malsız, üç talak boşamaya, başka bir kimseyi vekil ettikten sonra, koca irtidat edip, dar-i harbe gider veya ölür; vekil de kadını mal mukabili veya malsız boşar; kadın da: "Sen, beni kocam öldükten sonra (veya dar-i harbe vardıktan sonra) boşadın." der; vekil ile varisler de: "Kocası hayatta iken ve müslüman iken boşandı." derlerse, bu durumda kadının sözü geçerlidir. Boşama ise, geçersizdir. Malı kendisine geri verilir ve miras hakkına da sahibdir. Mebsût'ta da böyledir.

Köle azad eylemeye de, vekil tayini caizdir. Azad etmek ister mal mukabili olsun, ister malsız olsun müsavidir.

Vekil, mal mukabili azad ederse; mali kendisi alamaz ve onun vekaleti aynı mecliste iktisar edilmiş (= kısaltılmış) da c^ğî'dir.

"Mutlak olarak azad etmeye" vekil edilen şahıs köleyi müdebber veya mükateb yapamaz.

Şartlı veya bir vakta izafe ederek de azad edemez. Kölenin efendisinin, bu köleyi müdebber eylemesi ile, vekilin azad etme vekaleti batıl olmaz. Muhiyt'de de böyledir.

Bir adam, diğerini,"kölesini azad eylemeye " vekil eylese vekil de bir borç veya mal karşılığı yahut şartlı azad eylese veya köleye hitaben: "Eğer, sen dilersen hürsün."  dese, işte bu caiz olmaz.  Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir  kimse,   "kölesinin  yarısını  azad  eylemeye",  vekil  tayin ettiğinde vekil o kölenin tamamını azad ederse; caiz olmaz. Ve, bir şey azad edilmiş olmaz, tmâmeyn'e göre ise; tamamı azad olmuş olur ve caizdir.

Eğer bir kişi, "kölesinin tamamını, azad eylemek üzere" bir başkasını vekil yapar; vekil de, bu kölenin yarısını azad ederse; imâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, kölenin yarısı azad edilmiş olur. İmâmeyn'e göre, tamamı azad edilmiş olur. Zehıyre'de de böyledir.

îki kişiden her birinin birer kölesi olur ve onlardan birisi, "bir adamı, kölesini azad etmeye" vekil eder; ayni vekili diğer adam da "kölesini azad etmeye" vekil eder; vekil de: "Onlardan birisini azad eyledim." der ve sonra da bu vekil bir açıklama yapmadan ölürse, isüh-sanda, onların hiç birisi azad olmuş olmaz. Ancak, herbirisinin yarı kıymetleri noksanlaşmış olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, başka birisini, belirli bir kölesini azad eylemeye vekil ettiğinde, vekil:Ben,   onu  dün   azad  eyledim.''   derse,  beyyinesi olmadan bu vekilin sözüne itibar edilmez. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, "cariyesini azad eylemeye" vekil eder; bu cariye de, vekil kendisini azad etmeden önce doğurursa, o vekilin; bu cariyenin doğurduğunu azad etme hakkı yoktur.

"Bir bedel karşılığı, kölesini azad etmeye" birini vekil tayin eden kimsenin vekili, o köleyi içki veya domuz karşılığı azad ederse; azad cazi olur.

Köle onların bedelini öder.

Şayet onu, kan veya İaşe karşılığı azad ederse, işte bu caiz olmaz.

Eğer müvekkil, vekiline: "Şu köleyi, şu köleye karşılık azad eyle." der; o da öyle yaparsa, karşı taraftakinin hür olması halinde kölenin kendi kıymetini ödemesi gerekir.

Şayet başkasının hakkı olan bir köleye karşılık, azad ederse, bu azad caiz olur.              

Bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, azad olunanı değerini, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre ise, diğer kölenin değerini ödemesi gerekir. Havî'de de böyledir.

Boğazlanmış bir koyuna bedel azad ederse; onun bir meyte olması halinde bu azad caiz olmaz.

Karşılıklı azad etmeye vekil tayin eden şahsın vekili, bin dirheme karşılık azad eder ve bu kölenin değeri o kadar olursa, bu azad caiz olur.

Bir adam, kendi kölesine: "Dilediğin bedelle nefsini azad eyle." der; o da birkaç dirheme azad ederse; işte bu caiz olur. Şayet, efendisi buna razı olursa, bu böyledir. Zira, tek taraflı vekalet sahih olmaz. Eğer bedeli, müsemma (= belirli bir bedel) olmaz ise böyledir. İbnü Scmâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Tek taraflı vekil, caizdir; şahindir. Her ne*kadar, belirli bir bedel söylenmese bile, böyledir.

Bazı alimler bu rivayeti doğrulamışlar ve: "Şayet, bedeli müsemma olursa böyledir." demişlerdir.

Bu durumda, köle: "Nefsimi şuna karşılık azad eyledim." derse caizdir. Efendisinin rızası şart değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Müvekkil, vekiline: "Köleyi mal karşılığı azad eyle." dediğinde, vekil onu dirhemlere karşılık azad ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu caizdir.

İmâmeyn'e göre ise,  caiz değildir.  Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir adam, diğerini, vekil ederek, "kölesini bir şeye karşılık azad etmesini," söyler; vekil de köleyi o sınıf maldan birisine karşılık azad ederse; bu caiz olur. Şayet vekil ile amir arasında, malın cinsinde veya bedelinde ihtilaf olursa; efendinin sözü geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerini, "kölesini mükatebe yapıp, kitabet bedelini almaya" vekü tayin eder; vekil de: "Ben mükâteb yaptım ve bedelini aldım." der; efendisi de onu inkar ederse; mükatebe yapma hususunda vekilin sözü geçerlidir. Kitabet bedelini alma hususunda ise böyle değildir. Şayet, köleyi mükatebe yapıp sonra da: "Bedelini aldı ve sana teslim." eyledim derse; vekilin bu sözüne inanılır Hulasa'da da böyledir.

Şayet bir adam, diğerini, "kölesini mükatebe yapmaya" vekil ederse;  bu vekil,  kitabet bedelini almaya yetkili olamaz.  Çünkü, sözleşmede bu kayıt yoktur.

Şayet mükatebe, kitabet bedelini vekile verirse kölelikten kurtulmuş sayılmaz.

Eğer köleyi mükatebe yapmaya vekil edilen şahıs bu köleyi, insan­ların o hususta aldanmayacakları şekilde kitabete bağlamışsa; İmam Ebü Hanîfe (R.A.)'ye göre bu caiz olur. Şayet, koyun veya bir cins elbise, yahut tartılan veya ölçülen şeyler mukabilinde mükateb yaparsa; işte bu da caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerini "iki kölesini mükatebe yapmak üzere" vekil yaptığında, vekil onlardan birisini mükateb yapsa, bu caiz olur.

Şayet ikisini birlikte mükateb eylemesini söylemiş, o da, birisini mükateb yapmışsa; bu caiz olmaz.

Eğer, "bir kölesini mükateb eylemeye" veya "onu satmaya vekil ettikten sonra: o köle, hata ile bir adamı öldürür bilahare de, vekil o köleyi mükâteb eder veya satarsa,  vekilin yaptığı  —kölenin adam öldürdüğünü bilsin veya bilmesin— caizdir.

Çünkü, kölenin cinayeti, vekili vekaletten düşürmez. Vekilin azli de lazım olmaz. Onun kıymeti, efendisine aittir.

Şayet bir adam: "Şu kölemi sal." veya "Mükateb eyle" yahut "Azad eyle; mal mukabili." derse; vekil bunlardan hangisini yaparsa yapsın caiz olur.

Eğer müvekkil, vekiline: "Şunu veya şunu mükateb eyle." derse; vekil hangisini mükatep yaparsa, o mükateb oiur. Havî'de de böyledir.

Eğer, onları ayrı ayrı mükateb yaparsa; önceki yaptığı mükateb olur.

Her ikisini birden mükateb yaparsa; kitabeti ikisi hakkında da geçersiz olur,

Bir adam, diğerine, "kölesini cum'a günü mükateb etmeye vekil eder; bu vekil de cumartesi günü, vekaletten sonra: "Dün, mükateb yaptım." der ve "şuna şuna" diye de kitabet bedelini söyler; efendisi de onu yalanlarsa; kıyasen efendisinin sözü geçerli olur.

İstihsanda ise, vekilin ikrarı caiz olur. Çünkü o, sözleşmeye belirli vakitte başlamıştır. Şayet mücerred olarak mükateb yapmaya vekil eder; vekil de: "Sen, beni dün vekil eyledin. Ben de vekaletimin sonunda ve günün arkasında mükateb yaptım." der; kölenin sahibi de: "Gerçekten ben, seni bu gün vekil yaptım." derse; kölenin sahibinin sözü geçerli olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şu iki köleden, hangisini mükateb eylersen eyle." diyen şahsın vekili,   onlardan  hangisini,  vekilliği  sebebiyle  mükateb  yaparsa,  o caizdir.

Şayet bir adam, diğerini kölesini mükateb eylemeye vekil eylese; köle de buna önce razı olmadığı halde sonradan razı olsa; mükatebliği kabul edilir ve caiz olur. Hâvî'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, "kölesini mal mukabili azad etmeye" veya "mal mukabili olmaksızın azad etmeye" yahut "mükateb eylemeye" vekil eder sonra da bu, müvekkil irtidad ederek dar-i harbe gider veya ölür; vekil de: "Ben, o müslüman iken azad eyledim." dediği halde, varisler bunu yalanlarsa; varislerin sözü geçerli olur. Çünkü, onların köleye salıib oldukları açıkdır.

Vekil ise onların mülkünün butlanını haber vermektedir. Bu durumda o bunu yapma hakkına sahip değildir ve sözü kabul edilmez. Mebsût'ta da böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teala'dır. [24]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..