Bir adamın, diğer birinde alacağı olur, borçluya bir elçi gönde­rerek: "Bu adamı, ssn de olan alacağım alması için ben yolladım," derse; borçlu da alacaklının adamı ile birlikte başka bir adamla gönderse, işteo alacakliniıi malı olmuş olur. Fetâvâyi Kâdîfaân'da da böyledir.

Alacaklı, borçluya haber yollayarak: "Borcunu,   filan   ile gönder."   veya   "Oğlumla   yolla."   yahut   "Oğlunla   yolla." veya "Kölemle yolla." veya "Sen kölen ile yolla." der; borçluda öyle yapar; o mal da zayi olursa, borçlunun malı olarak zayi olmuş olur. Çünkü o, borçlunun elçisidir.

Filan ile gönder." demek, onu vekil etmek sayılmaz.

Şayet: "Oğluma ver." veya "Oğluna ver."; "Köleme ver."; Köjene ver." derse; bu vekil olmuş olur. Eğer bu şey zayi olursa; müvkekilin malı olarak, zayi olmuş olur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adamın, diğerinde yüz dirhem alacağı olur ve bir başkasını yollayarak, "ondan yüz dirhemini almasını" söyler; borçlu da ona tar­tarak iki yüz safka verir ve elçi onu alıp, zayi ederse; borçlunun malı olarak zayi olmuş olur. Elçiye bir şey gerekmez.

Eğer başka bir yüz dirhemi de verir elçi, bunları bir birine katar ve zayi ederse, borçlu, borcundan berî olur. Elçi de yüz dirhemi borçlanmış olur ve öder. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet alacaklı: "Filan elçiye, sendeki alacağım olan bin dirhemi ver." der; üzerinde borç olan şahıs da: "Gerçekten verdim," karşılığını verir; elçi de bunu doğrular ve: "Aldım fakat zayi eyledim." der; ala­caklı ise, her ikisini de yalanlarsa (verdim diyeni de, zayi ettim diyeni de) borçlu borcundan kurtulmuş sayılır. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam, diğerine borç alsın diye, bir adam yollar; elçi de: "Aldım ve yanımda zayi oldu." derse; sözü doğrulanır. Elçiye bir şey gerekmez. Alınanı almak isteyen öder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, diğerini, bez satan şahsa: "Şu kadar, şu kadar bedelle, şu, şu elbiseleri bana versin." diye yollar; bez satıcı (bezzaz)'da, onun yolladığı adamla veya daha başka birisiyle, onun istediğini gönderir; o elbiseler de kendisine gönderilen şahsın eiine geçmeden zayi olur; bunun doğruluğunu hem gönderen, hem de gönderilen kabul ederse; elçiye tazminat gerekmez.

Eğer bezzaz, amirin elçisiyle yollamışsa, tazminat amire aittir. Eğer bezzaz, kendi adamıyla yollamışsa, elbise amire ulaşmışsa tazminat ona, (amire) aittir.

Bir adam, diğer bir adamla bir mektup yollayarak: "Bana şu kadar bedelle, şu kadar elbise yolla." diye bezzaza bildirir; bezzaz da o mektubu getirenle, o istenileni, ona yolarsa, o mal amire varana kadar, amirin malı sayılmaz.

Keza, borç vermek, ödeme yapmak da böyledir. Elçi, mektubu yazan şahsın elçisidir.

Bir adam, diğerine: "Gerçekten, senin vekilin geldi. Ben de, sana isteğini verdim." der; mektubu gönderen de: "Bana şu kadar bedelle, şu kadar elbise yolla." der; karşı taraf da gönderir; gönderilen adam da elbisenin eline geçtiğini inkar eder; vekil de: "Eline geçti." derse; Şeyh Ebû Bekir Muhammed bin el-Fadl:  "Müvekkilin sözü geçerlidir." demiştir. Eğer elçinin bezi bezzazdan teslim aldığını inkar ederse; mü­vekkile tazminat yoktur.

Eğer ederse tazminat müvekkile aittir.                          
Bir adam, diğerine bir mektupla, ondan beşyüz dirhem istemek üzere, gelir; o adam da: "Ben, amir, bizzat kendisi emir vermedikçe; vermem." der; sonra da müvekkil, o elçiye: "Gerçekten ben sana, ona gidip  sana vermesini,  emrediyorum."  dedikten  sonra  elçi,  edadan kaçınarak:  "Bundan  sonra  bana  vermeyi  yasakladı." Dese onun "yasakladı." demesi tasdik olunmaz. Verilen mal, amir için borç olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [28]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..