Velâyı Kendine Doğru Çekmenin Şekli:

Bir kadın, kölesine, başka birisinin azâd eylediği bir kadını ni­kâhlar; o kadın da bir çocuk doğurur; nesebi de o köleden sabit olup, çocuk, anasına tâbi olarak hür olursa; işte o çocuğun velâsı, anasının efendisinindir. Onun cinayet bedelini efendisi öder; mirası da ona âit olur.

Şayet, o köleyi, hem kendisinin hem de çocuğun velâsı için, kendi­sinin azad olması sebebiyle, azâd eylemeye çektiğinde kendisini azâd eden şahıs ve sonra da çocuk Ölür ve babasının azâd eylediği kadın kalırsa; onun velâsı da anasının efendisine intikal eder.

Kadın köleyi azâd ettikten sonra; kocası, geride oğul ve kız bıraka­rak ölür; sonra da kendisini azâd eden şahıs ölürse; artık onun mirası, yalnız kadının oğluna gider. îster onu karşılıklı azâd eylesin, isterse kar­şılıksız azâd eylesin farketmez. Aynî'de de böyledir.

İki öz bacı, babalarını satın aldıktan sonra, bu baba, geride asa-be bırakmadan ölürse; mirasının üçte ikisi, nesep yoluyla, o iki kızın olur. Geride kalan da, hilafsız onların olur.

O kızlardan birisi, babasını satın aldıktan sonra, baba ölür, o iki kızından başka da asabe bırakmazsa; üçte iki hisse nesep yoluyla baba­larından kalanı birlikte alırlar. Velâ sebebiyle de geride kalan üçte bir hisse, babasını satın alanın olur.

Şayet babalarını beraberce satın aldıktan sonra, onlardan biri ile babası, baba bir kardeşini satın alırlar) bilâhare de baba ölürse; kalan terekesi, iki kızı ile bir oğluna ikili-birli taksim edilir.

Çünkü o baba hür olarak ölmüştür.

Oğlu da, kızları da hürdürler.

Mîrasi da vela yoluyla değil karabet (= akrabalık, yakınlık) yo­luyla olmuştur.

Bundan sonra da kardeşleri Ölürse, terekesinin üçte iki hisse nesep, yoluyla kız kardeşlerinindir.

Geride kalanın yarısı, kendisini satın alanın —velayet yoluyla olan— hissesidir.

Çünkü, o, onun satın alması sebebiyle hür olmuştur.

Daha geride kalana da yine iki bacı —babalarına velaları olduğu için— ortaktırlar.

Bu durum karşısında babanın hissesi, aralarında yarı yarıya tak­sim edilmiş olmuş olur. Bu, bütün malın altıda biridir.

Bu, mes'ele oniki ile kurulur: îki bacıya, sülüsan (= üçte iki) veri­lir ki herbirine dört sehim düşer.

Geride kalanın (yâni üçte bir olan, dört sehmin) yansını —velâ yoluyla— onu satın alan alır. Üçte birin yansı olan iki sehmi de yine aralarında taksim ederler. Bu hâlde yedi hisse birinin; beş hisse de diğe­rinin olur. Bedâi"de de böyledir.

Bu baba, kızları tarafından azad edildikten sonra, kendi kölesi­ni azâd eder ve sonra da ölür; bilâhare de onun azâd eylediği köle ölür­se; onun mirası, babayı satın alana gider. Zehıyre'de de böyledir.

Hemedanli bir kadın, Esed Oğullarından bir adamla evlenip, on­dan bir çocuk doğurduktan sonra, o kadın bir köleyi azad ederse; velâ­sı kendisine âit olur.

Çocuk ise, Esed Oğullarından olan babasına tâbidir.

Kadın ölür; sonra da azad eylediği köle ölürse, onun mirası Esedî olan oğluna âit olur.

Şayet bir cinayet işlerse, onun cinayet bedelini Hemedânî olan ka­dının akrabaları öder; mirası ise, Esed Oğullarının olur. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.

Azad olunan şahsın asabesi, azâd edene vâris olamaz; fakat, azâd eden şahsın asabesi, azâd olunan şahsa vâris olur.

Bir kadın, kölesini azâd edip, ölür ve geride bir oğul ile kocasını bırakır; sonra da köle ölürse; bu kölenin mirasına, kadının asabesi olan oğlu sahib olur.

Oğlan da ölür ve geride —azâd eden kadının kocası olan— babası­nı bırakır; sonra da azâd edilen köle ölürse; azâd olunan kadının kocası ona vâris olamaz. Azâd olunan kadının kocası, oğlunun asabesidir; oğlu da mu'takkanın (= azâd olunan kadının) asabesidir. Azâd olunan şahsın, asabesinin asebesine mîras yoktur.

Bir adam, kölesini azad ettikten sonra, o köle, kendi kölesini azâd eder; sonra da ikinci azâd olunan köle de kendi kölesini azâd eder ve azâd edilen üçüncü köle ölür; en önceki azâd edenin de asabesi bulu­nursa, o vâris olur. Bu takdirde, ilk azâd edenin asebesİ, diğerlerinden daha haklı olmuş olur. Böylece önce azad eden köle asabeliği kendine çekmiş olur. Çünkü o, ilk azâd eden makamındadır. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adam, malı olduğu hâlde, geride vâris bırakmadan öldüğün­de; bir şahıs, "velâ sebebiyle, onun vârisi olduğunu" iddia edip; iki de şâhid getirir ve onlar, "onun, velâ yoluyla vârisi olduğuna" şahitlik eder­lerse; bu durumda hâkim, onların şehâdeti sebebiyle, —mevlâsı onu açıklamadıkça— hüküm vermez.

Mevlâ bir ism-i müşterektir. Ve, köle azâd eden her efendi mevlâ'-dır. İlk ise, en yukarda olan mevlânın hakkıdır. Yukarda bir mevlâ olun­ca, ondan aşağıda olanlar vâris olamazlar.

Şayet şahitler, şehâdette bulunup: "Bu iddiacıyı, ölen zat; Ölme­den önce, ikrar eyledi. Fakat, biz başka vârisinin olup olmadığını bil­meyiz." derlerse; o takdirde hâkim, müddeî için hükmeder.

Eğer, üâhitler: "Bu adamın babası, ölenin babasını azâd eyledi. Sonra da azad eden zat öldü. İşte bu müddeî (— da'vâcı) olan oğlunu bıraktı. Sonra da azad edilen öldü ve o da oğlunu bıraktı. O oğul da hür bir kadından doğmuştu ve o da öldü." derlerse; hakim, mîras için, yine müddeîye hükmeder.

Şayet çocuk, hür bir kadından değil de, bir cariyeden doğmuş ol­sa; efendisi de onu azad eylemiş bulunaydi, onun mîrası cariyenin efen­disine ait olurdu.

ıŞâyet böyle şehâdette bulunurlar; fakat: "Biz, bunun babası oldu­ğunu bilmiyoruz." derlerse; hâkim, onların şehâdetlerini kabul etmez. Çünkü, bunlar velâ şehâdetini duyguya dayalı yapmışlardır. Velâ'da böy­le bir şehâdet makbul değildir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

iki kimse, "ben azâd ettim." diyerek, bir kölenin velâsım iddia ediyorlar ve her birisi de beyyine ikâme ediyorsa; o kölenin mîrası, iki­sine taksim edilir.

Şayet birinin tarihi daha önce ise, o daha evlâdır. Zira hak birinci­nindir. Çünkü, münâzâya meydan kalmadan, onun azadı sabit olmuştur.

Şayet bu hâl, dostluk velâsında olursa; itibar sonrakinedir. Çünkü ikinci dostluk birinciyi nakzeder. Bedai"de de böyledir.

Bir adam öldüğünde, diğer bir şahıs: "Onun babası olduğunu ve onu azad eylediğini" iddia eder; babasının da başka vârisi bulunmaz ve kardeşinin oğullan gelip, iki de şahit getirirlerse, onların şehâdetleri kabul edilmez. Çünkü onlar, ced (= büyük baba) olduğuna şehâdette bulunuyorlar; halbuki diğeri, "babası olduğunu" iddia ediyor. Mebsût'ta da böyledir,

Bir adam, geride, mal bırakarak ölür; o mal da komşusunun ya nında olur; başka biri de gelerek, "ölen zatı, kendisinin azad eylediğini" söyler ve: "Ona, ben sahibim." der; ölen kimsenin de başka vârisi bu­lunmazsa; bu adam; da'vasım isbat eder; malı elinde bulunduran şahıs da aynı iddia ve aynı isbatı yaparsa; mal ikisinin arasında taksim edilir. Çünkü, her iki taraf da onun azad olduğunu isbat eylemişlerdir. Zehıy­re'de de böyledir.

Bir adam ölür; iki oğlu ve kızları kalır; bir diğeri de "onun ba­bası olduğunu ve kendisinin onu satın alıp azâd eylediğini" iddia ede­rek, "ona sahib olduğunu" söyler; ölenin oğullan da buna şahitlik ya­parlar; başka bir şahıs da, aynı şekilde iddia da bulunup, o da beyyine ibraz ederse; oğulların lehinde şahitlik yaptığı şahsa hükmedilir.

Eğer, bir oğulla iki kız, diğerinin lehine şahitlik yaparlarsa; hâkim müşterek hükmeder.

Bir müslüman; iki müslüman şahit getirerek, "ölen bir müslü-manı kendisinin azâd eylediğini" isbat eder; ölen zatın da başka şahidi bulunmaz; bir zimmî de, iki müslüman şahit ile Vonu, kendisinin azâd eylediğini." iddia eder ve "ona sahib olduğunu" söyler; ve bu zimmî, vâris bırakmadan ve kâfir olarak ölmüş olur; azâd edilen şahsımda baş­ka vârisi bulunmazsa; onun mîrası, ikiye taksim edilir: Yansı müslü­man iddiacıya verilir; geri kalan yarısı da ölen zimmînin müslüman olan asabelerine verilir. Şayet asabesi de yoksa, onun hissesi beytü'l-mâl'İn olur.

Eğer, bu zimmînin şahitleri, hristiyan iseler, şehadetleri kabul edil­mez. Bu durumda velâ, müslüman iddiacının olur. Mirasın tamamı da onun olur. Mebsût'ta da böyledir.

Her iki tarafın da şahitleri zimmî olurlarsa, yine hüküm müslü-mana verilir.

Bir  müslümanla,  bir  zimmî  "sağ  olan  bir  kölenin,  velâsi hakkında" mahkeme olurlar ve onlardan herbiri; "o köleyi, kendisinin azad eylediğini" iddia ederek ona mâlik olduklarını söylerlerse; kimin azad tarihi önce ise, ona hükmedilir.

Her iki taraf da müslümanlardan şahit dinletseler, yine, tarihi ön­ce olana hükmedilir.

Şayet, zimmînin şahitleri de, zimmî olur; azad edilen kimse de zimmî olursa; o zaman müslümanın beyyinesi —her ne kadar zimmînin tarihi önce olsa bile— geçerli olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir zimmînin yanında, azâd edilmiş bir köle bulunur; bir müslü­man da, iki müslüman şahit dinleterek, "o kölenin, kendisinin olduğunu" söyler; zimmî de, iki müslüman şahit dinleterek, "kölenin kendisinin olduğunu" söyler şahitler de "onun, azâd eylediğini, mülkiyetinin ona âit olduğunu" ifâde ederlerse; onun velâsı, zimmîye âit olur,

Köle müslüman, zimmînin şahitleri ise, kâfir olursa; .o köle, müs-iümana hükmedilir.

Şayet müslüman, iki müslümam şahit gösterir onlar da, "o kö­leyi, o şahsın müdebber yaptığına" şahitlik ederler veya "cariyesini, mü-kâtebe eylediğini" söylerler ve "ondan da, bir çocuğu oldu." derler; zimmî de, iki müslüman şahit getirir ve onlar, "onu, zimmînin azâd eylediğini" isbat ederlerse; bu durumda, zimmînin beyyinesi evlâ olur.

Eğer câriye, zimmînin yanında bulunur ve ondan da bir çocuk doğurmuş olur; bir başkası da, "o cariyenin, kendisine âit olduğunu; zim­mînin, onu zoraki aldığını" iddia ederek, bu hususta, beyyine de ikâme eder; câriye yanında bulunan şahıs da "bu cariyenin kendi mülkü, ço­cuğun da kendisinden olduğunu" beyyinelerse; çocuk iddiacıya hükmedilir i

Keza, iddia sahibi, "cariyenin kendine âit olduğunu; onu, yanında bulunduğu şahsa icara verdiğini" veya "ariyet olarak bıraktığını" ya­hut "bağışladığını" söylerse; bu câriye iddia sahibine teslim edilir.

Müddeî, beyyine ibraz ederek, "o cariyenin kendi —yani yanın­da olanın— mülkünde doğum yaptığını" söylerse, bu câriye yanında bu­lunduğu şahsa hükmedilir.

Keza, câriye yanında bulunan zat, "onun, kendi cariyesi oldu­ğunu ve onu azâd eylediğini" beyyineler; iddiacı da "onun, kendi mül­kü olduğunu ve kendi mülkünde doğum yaptığını" beyyinelerse; onun beyyinesi evlâdır. Çünkü, o hürriyetini isbattir.

Bu beyyineden sonra, ona cima caiz değildir.

Bununla birlikte, şahitler, "onun gasbolduğuna" şahitlik yaparlarsa, azad edenin beyyinesi evlâ olur ve onun velâsma da o sahip olur. Meb-sût'ta da böyledir.

Bir adam, başka birinden, bir köle satın aldıktan sonra "o köle­yi satanın, daha önce, onu azâd eylediğini" söylerse; bu köle hür olur.

Velâsı bekletilir. Eğer satan zat inkâr ederse bu böyledir. Eğer satan zat, satın alan şahsı doğrularsa, velâsı onundur. Müşte­rinin parasını geri verir.

İki köleden her biri, diğerini azâd eylediğini söylerse, kölelikten kurtulur; hürriyete ererler. İster zengin olsunlar; isterse fakir olsunlar; veya biri zengin diğeri fakir olsun, bir birinin velâsı olurlar.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. İmâmeyn'in kavline göre ise bu köleler hürdür; fakat velâları bekletilir.

Bir cariyeye iki kişi ortak bulunduklarında, bu ortaklardan her­biri, "onun, diğerinden doğum yaptığına" şahitlik yapar; diğeri de bunu inkâr ederse; o câriye, ortaklardan hangisi ölürse —inkâr etse bile— onun ümm-ü veledidir.

Bu câriye hür olur ve velâsi, onların arasında mefkûf olur. Mnhıyt'-te de böyledir.

Bir adama ait olduğu bilinen bir câriye, başka birisinden doğum yapar; bu cariyenin sahibi de: "Ben, onu bin dirheme sattım." der; di­ğeri de: "Hayır, sen onu bana nikahladın." derse; o çocuk hürdür ve velâsı mevkuftur. Çünkü, cariyenin efendisi, nefsinden onun velâsını nefyediyor ve: "O, aslen hürdür." diyor.

Câriye ise, bu durumda mevkûfedir.

Onlardan hiç birisi, artık ona cima yapamazlar ve onu işlerinde çalıştıramazlar.

Velâsı da mevkûfedir. Çünkü, her ikisi de kabul etmiyor ve nefsin­den nefyediyor.

Satan şahıs da, —verdiğine bede^ olarak— çocuğun babasından mehir alır.

Bir adam, "babasının, sıhhatinde veya hastalığında, kölesini azâd eylediğini; ve onun başka vârisinin olmadığını" söylerse, bu kölenin velâsı da mevkûfdur.

Bu, kıyâsda böyledir.

Bu iddia sahibi, babaya karşı istihsânen de doğrulanmaz; fakat, velâ mevkuf olmaz da oğlana âit olur

İmâm Mnhammed (R.A.), bu mes'eleyi kitapta yazmamıştır.

Babanın akrabaları, o kölenin cinayet diyetini öderler mi?

Âlimler bu mes'eleyi tafsilâtlı olarak ele almışlar ve şöyle buyurmuşlardır:

Eğer, baba ile oğulun, asabesi birse, (şöyle ki: Onların ikisini de bir adam azad etmiş ve ikisinin de karmi sağ ise) babanın akrabaları tazminat yaparlar.

Oğulun asabesi, babadan başka ise (şöyle ki: Babayı bir adam; oğ­lunu da başka bir adam azad eylemişse) diyet, eğer —oğlanın başka bir varisi yoksa— mevkûfedir. Başka bir varisi bulunur ve ikrarım yalan­larsa, İmin Ebi Huîfe (R.A.)'ye göre, o kölenin hissesini, o alır.
Kimsesiz olan, azad edilmiş kölenin terekesi beytü'1-mala bırakı­lır. Cinayeti ise, beytü'l-mâl'den ödenmez.

Üç kız kardeş, babalarını satın aldıktan sonra, o kızlardan birisi ölür ve anasının efendisini mevlâ olarak bırakır; sonra da baba ölürse; iki kızı, onun malının üçte ikisini farz olarak alırlar. Üçte birin üçte iki­sini de velâ yoluyla alırlar. Geride üçte birinin üçte biri kalır. O da ölen kızın velâ hissesidir ki, o, babasına avdet eder ve onun da üçte birinin, üçte birinin, üçte biri iki kızın olur. Üçte birinin üçte birinin üçte biri anasının efendisinin olur. Üçte birin üçte birinin üçte biri, hesap edil­melidir. Burada mes'ele yirmi yediden kurulur. Bunun yirmi altı hissesi kızlarındır; bir hissesi de Ölen kızın anasının efendisine aittir. Hızûeti'l-Müfün'de de böyledir.
En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir. [15]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..