Keffâreti Oruçla Yerine Getirmek:

Yukarıda saydığımız bu üç şeyden, hiç birine gücü yetmiyen kimse, arka arkaya üç gün oruç tutar.

Bu fakirin kef fare tidir. Evlâ olan, zenginin keffaretidir. Keffaretde kolaylık olan, kifayet miktarından fazla olanıdır. Bu ise, nasla sâbiıt olana sahip olmayan kimse içindir.

Bir kimse, nasla, sabit olan şeye, sahipse (ki bu, köleye veya elbiseye veya yemek yedirme gücüne sahib olmaktır.) bu durumda­ki bir kimsenin borçlu olsa bile-r oruç tutması caiz olmaz.

Fakat, bir kimse, üzerinde nas bulunana sahip olmazsa; o takdirde kolaylığa ve zorluğa,itibar olunur. Sirâcû'l - Vehhâc'da da böyledir.

Bize göre, fakirlik ve zenginlik hususunda şahsın, keffâreti öde­meyi irâde ettiği vakitteki durumuna itibar edilir.

Yeminini bozduğu zaman zengin, olduğu halde, keffâret verme zamanı fakir düşen kimsenin, bize göre oruç tutması caizdir.

Bunun aksi yânı yemini bozduğu vakit fakir idi de olduğu hal­de, keffâret zamanı zengin oldu ise oruç olan kimsenin, oruç tutma­sı caiz olmaz. Fethu'l - Kâdîr'de de böyledir.

Kifâf : Oturacak yerin, avret mahallini örtecek elbisenin ve günlük yiyeceğin bulunmasıdır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer gaybolmuş malı varsa veya insanlarda alacaklı ise, azad edecek köle giydirecek elbise, yedirecek yemek bulamıyorsa onun oruç tutması caiz olur. Bu İmâm Muhammed (R.A. )'in görüşüdür.

Bunun te'vili, eğer alacağı fakir birinde olurda, onun bor­cunu ödemeye gücü yetmez ise bu mes'ele böyledir.

Keffâvet lâzım olan kadmn malı olmazda kocasında mehil

Bir kimsenin kaybolmuş malı veya başkalatmda alacağı olduğu halde, azâd edecek köle, giydirecek elbise veya yedirecek yemek bu­lamıyorsa; bu kimsenin oruç tutması caiz olur. Bu, İmâm Muham­med (R.A.)'in kavlidir.

Bu, şu anlama gelir : Eğer, bu kimsenin alacağı, fakir bir kim­sede olur ve onun da, borcunu ödemeye gücü yetmezse; mes'ele böy­ledir.                                                                          

Kendisine keffâret lâzım gelen bir kadının malı olmaz; fakat, kocasında m enir alacağı bulunur; ve onu kocasından, almaya gücü yeterse, o kadının oruç tutması caiz olmaz. Bir kadının, malı olur; borcu da bulunursa; borcu malından fazla olunca, bu kadının oruç tutması caiz olur.

Her fukaraya yarım elbise verilse; veya bir elbise, on fu­karaya keffâret yemin olarak verilmiş olsa; elbise verilmiş sayılmaz

Bu şekilde, elbise caiz olmayınca yemek de, her —ne kadar kıymeti on fukarayı doyurma miktarı olsa bile— caiz olmaz. Zâhir-i rivâyet'de : «Eğer, yemekten bedel olarak, nıyyet ederse; caiz olur.» denilmiştir.

Baş giygisi ve mest, elbise olarak caiz olmaz. Yemek bedeli olarak, caiz olur. Elbisede itibar alıcıya göredir, eğer alıcı için işe yararsa caiz olur, değilse olmaz bazı kimseler orta halli bir adamın işine yararsa caiz olur demişlerdir.

Şayet, her fakire birer sarık verilir; bu da, gömlek veya izar olmaya müsait olursa, caiz olur, değilse; elbise olarak, caiz ol­ma/.

Fakat, kıymeti bir fitre miktarı olursa, yemeğe bedel olarak caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

On fukaraya, bir elbise verilse de, bunun kıymeti, her l'uka-raya verilecek bir elbise bedelinden de fazla olsa, bu elbise yarine caiz olmaz. Ancak, yemek yerine olur. Elbise üzerine nas olduğu için, onun nefsinden bedel olamaz; fakat, başkasından bedel, sa­hih olur. .

Her fakire, —buğday olarak— fitrenin dörtte biri verilse; ve onun kıymeti hurmadan, tam fitre kıymetine müsavi olsa; bu, ye­mekten bedel caiz olmaz. Eğer buğdayın kıymeti elbisenin kıymetine müsavi ise, o zaman caiz olur. Bedâi'de de böyledir.

Keffâreti yemin borcu olan, kerfaretinden bedel, eski bir elbise verse; şayet taze elbisenin dayandığı müddetin yarısından az zamanda giyilmez olursa; bu caiz olmaz; fazla dayanırsa; caiz okır. Kıymetine değer verilmez. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir fakire, bir defada, on elbise Verse; —yemek­te olduğu gibi— bu caiz olmaz.

Şayet, her gün bir elbise verir; ve buna' un elbise verene kadar devam ederse; o zaman caiz olur. Bu yemekte de böyledir. On fuka­raya-bir köle veya bir hayvan verse de kıymeti, on elbiseye veya on yemeğe bedel olsa, kıymeti itibariyle, elbiseden bedel, caiz olur. Verilen dirhemler de böyledir; yâni kıymeti, elbiseye değil de, ye­meğe bedel olursa; bu caiz olur.

Bir adam diğer bir adamın emriyle on fukarayı giydirse; her ne kadar bedelini, —emreden— ödememiş olsa bile, caizdir. Emirsiz ödedikten sonra, yemin eden razı olsa, o keffâret, caiz ol­maz.

Yemin keftâletlerine karşılık olmak üzere; ölüleri kefenlen-dirmek; mescid bîna eylemek veya ölünün borcunu ödemek caiz ol­maz.

Yolda kalmışa verilirse, bu caiz olur.

Üzerinde, iki yemin borcu olan kimse, her fakire iki elbise olmak üzere, on fakiri giydirse; yalnız bir yeminin keffâreti öden­miş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve Ebû Yûsuf (R.A ) un kav-

lidir.

Bir kimse, keffâreti yeminine bedel,.bir fukarayı giydirse ve bu fakir, Ölse; o fakire giydirdiği elbise veraset yolu ile bu elbiseyi ve­ren şahsa düşse; veya sağlığında iken satın alsa; yahut, fakir geri hîbe etse; keffaret batıl olmaz. Mebsûlt'ta da böyledir.

Keffaret sahibi eğer yemek yedirmeyi seçerse, bu iki türlü­dür : Biri, taâm-ı temlik; diğeri ise, taâm-ı ibâhedir.                      

Taâm-ı temlik : Buğdaydan veya undan yarım sa' olmak üze­re, on fakire ayrı ayrı vermek veya, arpadan birer sa' vermektir. (Fı-tır sadakasında olduğu gibi...)

Bir adam, keffâret-i yemini için, on fakiri doyurmayı vasi­yet eylese; vasiyet olunan kimse de, on fakiri sabahleyin yedirse de; akşam yedirmeden, fakirler ölse; vasiyet edene, tazminat lâzım gel­mez. Başka fakirleri, birer vakit daha yemek yedirilir.

Bir kimse, keffâret-i yeminini, bir fakire beş sa' olarak; ver­se; bu caiz olmaz. Ancak on günde, ayrı ayrı yarımşar sa' verirse caiz olur. Günlerin adedi, fukaraların adedi yerine, kaim olur.

Bir kimse, bir fakrie buğday, diğer bir fakire de, arpa ver­se, bu caiz olur.

Bir kimse, beş fakiri doyursa; beş fakire de, elbise giydirse; eğer, yedirdiği tam bir temlik ise, caiz olur. Temlik diye, yemeğin be­delini bizzat fakire verip; fakiri o meblağa mâlik (= sahip) etme­ye denir. Eğer, taam, taam-ı jbâhe tyâni iki vakit yemek yedirmek) o da, bir fitreden ucuz ise; caiz olur. Eğer, pahalı ise caiz olmaz. Çün­kü elbisede tam sahibiyet var; yemek yedirmede-ise sahibiyet yok­tur.

Keffaret sahibi, keffâretini yemek yedirmek suretiyle ödemek isterse; caiz olur.

Taâmül-i ibâhe dediğimiz şey iki vakit, fakiri doyurmaktır., Bu, sabah ve akşam; veya iki sabah, iki akşam veya bir akşam, birde sahur yemeği yedirmek suretiyle olur. Müstehap olanı sabah ve akşam yemeğini ekmek ve katığı ile birlikte yedirmektir.

Doymakta itibar, bir fitre miktarının aşağısmadır.

Şâyct, on fukaranın önüne, üç yufka ekmek konulsa da, onlar bunu yeyinee, hepsi de, doysa, bu caiz olur. Bu rivayet, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'dendir.

Bu on fakirden birisinin karnı tak .olmuş olsa; ihtilaf vardır-Bazı Alimler : «Eğer, o da, diğerleri kadar yediyse caizdir.» dediler. Bazıları da : «Câi/. olmaz. Çünkü, vacip olan onunda aç olmasıdır.» dediler.

Sabah ve akşam yedirdiği on fakirin içinde bir sabi bulunsa; onun yerine, bir başka fakire yedirmedikçe. caiz olmaz. Fetâvâyi Kâ-dîhân'da da böyledir.

Eğer, ekmek, buğday ekmeği, ise, bunu, katıksız yedirmek caiz olur. Ekmek, başka şeyden yapılmışsa; muhakkak katık lâzımdır. Eğer, ekmek ve hurma yedirirse; veya sevik (= kavrulmuş un) ile hurma; yahut sevik ile başka bir şey yedirir, ve bunlar da kendi ehli iyalinin yediği cinsten olursa, caiz olur.

Eğer, bir fukarayı sabahlı akşamlı on gün yedirirse, bıı caiz olur. Her yemesinde, bir yufka olsa bile, duruni değişmez.

On fakiri, sabah; başka bir on fakiri de akşam doyurursa; bu caiz olmaz.

Keza, bir fakiri on sabah; diğer bir fakiri de, on akşam doyur­sa, bu da caiz olmaz.

Bir fakirin hissesini, iki fakire pay ederse; caiz olmaz. Sabah yedirse de, akşamında, bedelini verse, bu caiz olur.

On fakirin sabah karnını doyursa; akşam yemeklerinin de para­sını verse, bu caiz olur. Sabah yemeklerini yedirse de, akşam yemek­lerinin yerine birer müdd buğday verse; bu da, caiz olur.

İmâm Muhammed (R.A)'e göre, bir kimse, bir fakire rama­zanın, yirmi akşam yemeğini yedirse, bu caiz olur.
Bir kimse, keffaret-i yemini için, verecek parasının olduğunu unutarak; oruç tuttuktan sonra, parasını, hatırlasa; orucu caiz o1maz.

Bir kimse, beş fakiri doyurduktan sonra kendisi fakir düş­se; yeniden oruç tutması gerekir. Mebsût'ta da böyledir.

Keffâreti yeminini on fakire nıüd müd verip, sonra zengin olan ve tekrar fakir düşen ve yeniden birer müd daha veren kişinin ke­fareti Ebû Yûsufa göre tR.A.) caiz olmaz. (F. Kadıhan)

Bii' kimse, on fakirin her birine; buğdaydan keffâreti ye­minleri için biner batman verse; yalnız bir keffaret, vermiş olur bu görüş İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve Ebû Yûsuf (R.A.) 'un görüşleridir. Hulâsa'da da böyledir.

Üzerinde, keffâret-i yemini bulunan bir kimse, beş ölçek buğdayı, on fakirin önüne koysa ve onlardan birisi, onu kapıp alsa, yalnız bir fakire vermiş olur Zahîriyye'de de böyledir.

Zekat verilmesi sahih olmayan yerlere, keffâret-i yemin de, verilmez. Ana, baba, evlâd ve emsali gibi...

Yalnız, zekâtın hilâfına, keffâret-i yemin fakir olan zimmet eh­line verilebilir. Bu durum İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Mu-hammed (R.A.)'e göre, böyledir. Ehl-i harp olan, fakirlere, bU-icma verilemez. Sirâcü'I - Vehhâc'da da böyledir.'

Keffâret-i yemin için, teşrıyk günlerinde, oruç tutmak, caiz olmaz. Mebsût'ta da böyledir.

Yeminini bozan fakir, iki gün oruç tutunca, hasta olsa ve orucunu bozsa, iyileşince, bir gün daha tutar.

Hayız olan kadın da, böyledir. Yâni, keffaret-i yemin için, oruç tutan, fakir kadın, iki gün oruç tutunca, hayızh olsa; temizlenince, bir oruç daha tutar. Zahiriyye'de de böyledir.

Üzerinde, ayrı ayrı keffâreti yeminleri bulumın bir adam, keffâreti sayısında, her birine ayrı ayn niyet cylemeksizin, birer köle azâd eyîese; istihsânen caiz olur.

Keza, keffâıetinin biri için, bir köle ıtketsc; diğeri için, elbise giydirse; üçüncüsü için de, fitre verse, caiz olur. Çünkü, bunların hepsi de, edâ edilen cinstendir ve hepsinin hükmü birdir.

Kölenin keffâreti, azâd edilmediği müddetçe, oruçtur.

Keffaret İçin, oruç tutan fakir kimse iki gün oruç tutunca, yemek yedirecek veya elbise giydirecek duruma gelse; onun oruç tu I mas j, civ.y. olma i: . Ya yemek yedirir veya elbise giydirir.

Fakir olan bir kadını, kocası, oruç tutmaktan men etme hakkına sahiptir. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Bir köle, keffaret-i yemini için, oruç tutarken orucu bitme­den, ıtk edilse ve kendisine mal isabet eylese; orcusu, caiz olmaz.

Bir kimse, iki keffaret için, altı gün oruç tutsa her keffaret için üç gün oruç tutmaya niyet eylemiş olmasa bile, caiz olur.

İki keffâretten birisi için, yanında mâli gücü olan adam, diğer keffâreti için, oruç tuttuktan sonra, birinci için; fitre verse; bu câü olmaz. Önce fitre verir; sonra da orucunu kaza eder.

Bir kimsenin, diğer bir kimse için —sağ olsun Ölü olsun— oruç tutması caiz olmaz. Bu oruç, ister keffaret-i yemin için, ister başka bir şey için olsun fark etmez. Mebsût'ta da böyledir.

Üzerinde, keffâret-i yemini olan bir kimsenin, azâd edecek kölesi, giydirecek elbisesi, yedirecek yemeği olmasa; ihtiyar olduğu için oruçta tutamasa, onun her günlük orucu için, birer fukara do­yurulmak istenilse veya bu şahıs Ölsede, keffaretin kazasını vasi­yet eylese; üç fakire değil de, on fakire, yemek yedirmek gerekir.

Eğer, vasiyyet etmezse; onun namına, keffaret caiz olmaz. An­cak, on fakire yedirmek veya giydirmek caiz olur. onun adına, köle azadı, caiz olmaz.

Bir kimse yemin keffâreti için bir köle azâd etse; buna kalbiyle niyet ettiği halde, dili ile söylemese; azâd ettiğini söyleyin­ce, caiz olur. Mebsût'te da böyledir.

«Bir adam, bir şeyi yapmıyacağma yemin ettikten sonra unutarak, Allah'ın adıyla mı, talâk ile mi; yoksa oruç Üernİ, yemin ettiğini hatırlamasa; hatırlamadıkça bir şey lâzım gelmez.» denilmiş­tir Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, başka bir adamın karısına İftira eylese; kocası da : «Bu gün, zinası açıklanmazsa; üç talâk, benden, boşdur.» der; o gün geçer ve kadının zinası açığa çıkmazsa; talâk vâki olmaz. Tebey-yün, ancak dört şahidin ikrarı ile olur.

Bir adam, karısının elbisesini alarak, boyatmak için, boya­cıya götürse; karısı da, ona : «Sen, benim elbisemi, satmaya gotür-dün» dese; koca da öfkelenerek : Eğer,   boyatırsam; sen, benden boşsun.» dedikten sonra boyacı, o elbiseyi boyasa;   adamın yemini bozulmaz. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir adam, ölse veya Öldürülse; üzerinde olan keffâret düş­mem.

Ebû'I-Lsys : Keffâret-i yeminin hilâfına, keflarct-i zihar dü­şer.» demiştir. Muhıyt'te de böyledir.
Keffâreti, yemini bozmadan önce, vermek caiz olmaz. Bu sada­ka clduğu için, verdiği fakirden geri alması da caiz olmaz. Hidâye -de de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..