Malın Üzerinden Bir Sene Geçmesi :

Zekâtın farz olmasının şartlarından birisi de, malın üzerinden bir sene geçme­sidir.

Zekâtta kameri seneye itibar edilir. Gunye'de de böyledir.

Nisâb, senenin başında ve sonunda tamam olursa, zekât ve­rilir. Nisabın, sene içinde noksanlaşrnış olması, zekâtı düşürmez. Hidâye'de de böyledir.

Ticaret malı veya nakit, kendi cinsi ile veya kendi cinsinden. olmayan bir şeyle değiştirilmiş olsa, bu durum, sene ilgili hükmü kesmez.

Otlak hayvanları, kendi cinsleri ile veya kendi cinsinden olma­yan bir şeyle değiştirilmiş olsa, sene ile ilgili hüküm kesilir. Yani, bir senelik müddet, bu değiştirilme zamanından itibaren sayılır. Se­rahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Nisab miktarı mala sahip olan bir kimse, sene içinde, elin­de olan malın cinsinden, yeni mallara nail olmuş olsa, bunları, ön­ceki mallarına ilave ederek zekâtını—hesaplar ve— verir. Nail oldu­ğu fazlalık, ister kendi malının artmasından olsun, ister başka şe­kilde artmış bulunsun, bu fazlalık önceki malına eklenir. Bunun, miras, hibe veya başka bir yolla artmış olması da müsavidir-

Sene içinde nail olunan fazlalık, şayet bir kimsenin nail olduğu mal cinsinden değilse, bu fazlalık, önceki malın üzerine ilave edil­mez. Koyunu olan bir kimsenin, sene içinde develerinin de olması gibi... Cevheretü'n - Neyyiire'de de böyledir.

Bir kimse, sene tamamlandıktan sonra, bu yeni mallara nail olursa, bunlar eski mallarının üzerine ilâve edilmezler. Bu yeni mal için, senenin yeniden bağlıyacağında ittifak vardır. Tahâvî Şerhi'nde ide böyledir.

Bize göre, asıl mal, nisab miktarında ise, sonradan elde edilen mal, bu asıl mala İlave edilir.

Fakat, asıl mal nisab miktarından az ise, sonradan sahip olunan mal buna ilave olunmaz.

Yeni elde edilen malla, önceki inal, nisab miktarım buluyorsa, nisabın meydana gelmesinden itibaren bir sene geçince, bu maHann zekâtı verilir. Bedai'de de böyledir.

Sonradan elde edilenlerle birlikte, otlak hayvanlarından, nisab miktarı mal meydana gelirse ve bunların üzerinden de bir se­ne geçerse, bunların zekâtını, sahibi olan kimse verir.

Bir kimse, daha sonra bu hayvanları satar ve. bundan dolayı, dirhemleri olur ve bu dirhemlerle diğer dirhemleri, nisab miktarını -doldururca, îmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu kimsenin hayvan­lardan elde ettiği para, önceki parasına ilave edilmez. Bil-akis, bu paranın zekâtının, senesinin başlangıcı elde edildiği zaman olur. Di­ğer iki imâiriimıza göre ise, bu para, önceki paraya ilave edilir ve hepsinin birden zekâtı verilir. Bu —kaide— satılan hayvanların pa­rasının tek başına nisab miktarına ulaştığı zaman geçerlidir. Fakat, bu para. nisap miktarı yoksa, bil-icmâ' önceki paraya ilave edilir. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Öşrü verilmiş olan yiyeceklerin ve sadaka-i fitri verilmiş bulunan kölenin bedellerinin. Önceki paraya ilave edileceği hususun­da ittifak vardır.

Bir kimse, sene başından önce hayvanlarım satmış olsa, bedel­lerini bil-ıcmâ' kendi cinsi üzerine ilave eder; bu bedel dirhem ise, onu dirhemlerine; hayvan ise, onu hayvanlarına ilave eder.

Bir kimse, hayvanının zekâtını verdikten sonra, o hayvanını el­de beslese, yani onu —kendisine zekât düşmeyen— ulufe hayvanı ha­line getirse ve sonradan da satsa, bü-icmâ* bu hayvanın bedeli ola­rak aldığı parayı, önceki parasının üzerine iüave eder. Sirâcül - Veh-hâc'da da böyledir.

Bir kimse, haracını vermiş bulunduğu arazisini satarsa, be­delini aslî nisabına ilave eder. Bedâi'de de böyledir.

İmâm-ı A zam Ebû Hanîfe (RÂ, şöyle buyurmuştur : «Bir kimse, dirhemlerinin zekâtını vermiş olsa, sonra da bu dirhemlerle oÜak hayvanları .satın alsa, bu hayvanları, daha önceki hayvanlarına ilâve etmez. Çünkü, son aldığı hayvanlar, bedellerinin zekâtı veril­miş olan hayvanlardır.

Kendisine, bin dirhem hibe edilen bir kimse, sonradan da bin dirhem elde etmiş ofsa; sene tamamlanmadan önce, kendisine bibede bulunmuş olan kimse, kadı'mn hükmü ile, bu hîbesioden geri dönmüş olsa, bu kimsenin sonradan elde ettiği bin dfrhem için de, bu andan itibaren bir sene geçmedikçe, zekât vermesi gerekmez. Çünkü, hibe edilmiş olan bin dirhemin başlangıcı olan zaman sene batıl olmuştur. Ona tabi olarak, sonradan elde ettiği bin dir­hem için de bu başlangıç batıl olmuş olur.

Bir kimsenin tikiyüz dirhemi bulunsa, üzerinden üç sene geçse, ancak bir gün noksanı olsa; sonra bu şahsın eline beş dirhem daha geçse, birinci sene için beş dirhemi zekât olarak verir. Diğer seneler içinse, zekât vermez. Çünkü, ikinci ve üçüncü senelerde, zekât, bor­cundan dolayı, elindeki nisabdân noksan olmuş oîur.» Serahsî nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir kimsenin, ticaret mali olarak, değeri iki yüz dirheme eşit koyunları olsa ve bu koyunlar sene tamamlanmadan önce ölse-ler. Bu kimse, ölen koyunların derilerini yüzse ve onları tobağlasa; bu derilerin parası ise nisabı doldursa, sene tamam olunca, bunların zekâtını vermesi farz olur.

«Çünkü, o yünler, ilk aylarda koyunların üzerinde idi. İkinci bö­lümde ise, ayrı yünler, derilerinin üzerinde idiler. Fakat, sene ta­mamlanmadan önce, koyunların ölümü ile senenin hükmü batıl- ol­muştur. (Derilerin bedeli, nisab miktarına ulaştığı -günden itibaren bir sene geçmedikçe, zekât farz olmaz.» denilmiştir. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

Bir kimsenin, ticaret malı olarak bulundurduğu şırası, sone ta­mamlanmadan önce şaraplaşmış olsa; sonra da sahibi bu şarabı sir-keleştirse, bedeli nisaba ulaşsa bile, sene sonunda onun zekâtının verilmesi gerekmez.

Bir mal nisaba baliğ olunca, zekâtını vermekte acele etmek caiz olur; nisaba erişmeden acele etmek ise^ caiz değildir. Hulâsa'da da böyledir.

Bu durumda acele etmek, ancak şu üç şartla caiz olur :

Acele edildiği zaman, sene tamamlanmış olmalıdır.

Sene sonunda nisap tamam olmalı, öncekinden eksilmiş bulunmamalıdır.

Bu malın aslı, sene içinde zayi olmamalıdır.

Nisab, altından, gümüşten veya ticaret maiındac olsa ve lama­mı iki yüz dirhemden az bulunsa ve bu malın zekâtının verilmesin­de acele edilse; sonra da nisab tamamlansa; sene tamamlanana ka­dar nisap yine noksanlaşsa; veya zekât acele olarak verilirken nisab tam olmuş bulunsa da, daha sonra malın tamamı helak olsa; vermiş olduğu o miktar, zekât değil, nafile bir sadaka olur. Tehâvî Şerhi'-nde de böyledir.

Bir kimsenin, nisaba mâlik olduktan sonra, zekât vermekte acele etmesi caizdir. Bu durumda, bütün nisablarda acele etmek caiz dir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Yanında iki yüz dirhemi olan bir kimse, aceleten. bin dir­hemlik zekât vermiş olsa ve sene içinde eline yeniden dirhemler geçse veya kâr etse; böylece mali sene sonuna kadar bin dirheme ulaşmış olsa; önce vermiş bulunduğu zekât, bu bin dirhemin zekâtı yerine geçer ve bu bin dirhemin zekâtı düşer.

Şayet, bu durumda sene tamamlandığı halde, eline yeni dirhem­ler geçmez veya kâr etmezse; fakat, ikinci senede bu artım olursa, önceki verdiği miktar, bunun zekâtı yerine ceiz olmaz. Ancak, sene, sonradan elde ettiği dinarları eline,geçirdiği zaman tamamlanmış olursa, bıi, zekâtı yerine caiz olur. Böyle değilse, sonradan elde ettiği dirhemlerin zekâtını, ayrıca vermek farz olur. Bahrü'r - Râık'ta da böyledir.

Sebepleri mevcut olduğu için, seneler önceye ait zekâtları, acele vermek caiz olur. Hİd&ye'de de böyledir.

Bîr kimse, bin dirhemi var iken, iki bin dirhemlik zekât vermekle acele etse; şayet o sene iki bin dirhemi olursa, önce verdi­ği zekât, bu iki bin dirhemin zekâtı yerine geçer. Değilse, ikinci se­nenin bin dirheminin zekâtı yerine geçer ve bu caiz olur.

Bir kimsenin, dört yüz dirhemi olsa, bunu beş yüz dirhem zannederek, beş yüz dirhemlik zekât verse; sonradan da durumu an­lasa, bu kimse, vermiş bulunduğu fazlalığı, gelecek senenin zekâtına mahsup edebilir. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir kimsenin, nisab miktarı altını ve nisab miktarı gümüşü olsa; o kimse bunlardan birinin zekâtını acele verse (yani, birinin hem de gelecek yıla ait zekâtını verse), bu verdiği zekât, ikisinin ye­rine de vâki-olur. Çünkü bu durumda ilave edilmesi ve cinslerinin bir olması sebebi ile, ta'yin geçersizdir. Eğer bu nisablardan birisi helak alsa, verilen zekât değerine ta'yin edilmiş olur. Kâfi'de de böyle dir.

Daha açık bir ifade ile: Bir kimsenin yirmi miskal altını ve iki-yüz dirhem gümüşü bulunsa ve bu şahıs — mesel⠗ yirmi miskal altının zekâtını, bu sene için verdiği gibi, gelecek sene için' de verse; o sene içinde de yirmi miskal altını zayi etse, önceden vermiş oMu-ğü zekât gümüşün zekâtı yerine mahsup olur.

Bir kimse, muhtelif hayvanlardan ayrı ayrı nisaba mâlik olsa, bunlardan bir kısmının zekâtını da aceleten (yılın sonunda de­ğil de başında) vermiş olisa, zekâtını vermiş olduğu hayvanlar da son­radan helak olsa, vermiş bulunduğu bu zekât, diğer hayvanların ze­kâtı yerine sayılmaz. Serahsî'nin Muhıyt'iride de böyledir.

Bir kimse, zekâtını bir fakire vermede acele etse, (malının zekâtım, yıl tamamlanınca değil de, yılın başında vermiş olsa), son­ra da bu kimse fakir düşse, ölse veya irtidât eylese; sene tamam ol­madan verdiğ zekât, zekât olarak caiz olur. Sîrâcü'l - Veibhâc'da da böyledir.
Âlimlerimiz: «Üzerinde zekât borcu olduğu halde ölen bir kimsenin, ölümü sebebi ile üzerindeki zekât borcu düşer. Muhryt'te de böyledir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..